
16 ay Silivri zindanında kalmış biri olarak onların ne yaşadıklarını hissetmemem mümkün değildi. Üzerime bir ağırlık çöktü.Boğazım düğümlendi. Hüzünlendim, içim acıdı, çok üzüldüm.
Hele ikisini ayırıp tek kişilik hücrelere koyduklarını duyduğumda nefes alamadığımı hissettim. Metris’te geçirdiğimiz 17 hücre gününü hatırladım. Zor günlerdi…
Kasvetli, insanın ruhunu karartan, gülmeyi unutturan, düşüne düşüne düşünecek konuların tükendiği, art arta yediğiniz darbelerle duygularınızın uyuştuğu uzun mahpus günleri ve gecelerinde tek yoldaşınız var, onu da yanınızdan alıyorlar. Pes doğrusu, kine bak.
Silivri yargılamaları gibi davalara tarihte çok rastlanmıştır. Bloğumun başına Sokrates’i o yüzden yazdım. Mustafa ve Tuncay 2011’de yaşıyorlar Sokrates’i.
Hemen her şeyin en azıyla yetindiğiniz, buna karşın bitmek tükenmek bilmeyen uzun zamanın ızdırabına maruz bırakıldığınız mahpusta, en küçük bir artı yüke tahammül göstermek yaşamın en zor işidir. Dünyanın, çelik zırhlı kara şövalye gibi tüm ağır silahlarıyla üstünüze üstünüze geldiği dam da, bir dost kelamı, bir güler yüz, hatta kavga, haykırış, horlama sesi bile bu saldırılara karşı dayanabilmek için birer silah olur.
Dertler, “işte biz zulümüz” diye gösterme yarışındadırlar kendilerini. Belki milyon kez gözünüzün önünden geçer yaşamınız. Uykularınız uzamaya başlar. Uyanmanın ne kadar kahredici bir şey olduğunu farkedersiniz. Uyuşursunuz. Merak etmek, haber almak, doğruyu öğrenmek en zor işlerdir orada. Bir süre sonra rüyalarınız da girer hapse. Tahliye olsanız bile en az bir tur bindirirler mahpusta geçen süreye.
Her şeyi idareli kullanmak zorundasındır; kalemi, silgiyi, kağıdı, ekmeği, yemeyi, içmeyi, kelimeleri, duymayı ve düşünmeyi, gülebilirsen gülmeyi… Ama ne koşullar ne olursa olsun yakınlarınıza yaşadıklarınızı belli etmemek ve onlara devamlı gülümsemek durumunda hissedersiniz kendinizi . Zaten içeri girip bir kat sıkıntı verdiğiniz canlarınıza bir de oradan katmerli sıkıntı vermemeliyim diye düşünürsünüz. Zamanın en hain kesitini yaşamak ama belli etmemek zorundasınızdır.
Her ek külfet, olanaksızlıkların son noktasında yaşayanlara tonlarca ağırlık yükler. Elinizde sadece hiçbir şeyiniz kalmıştır onu da almış olurlar.
İşte evvelki gün Tuncay ve Mustafa'nın ellerinde kalan hiçbir şeylerini aldılar. Ama, onlara zulme karşı dayanma, direnme gücü ve tarihe geçen büyük bir onur ile isim verdiler. Onları böyle numaralarla yıkamayacaklarına eminim. Hatta daha da güçlenecektir iradeleri.
Selam olsun sizlere benim güzel dostlarım.
adilserdarsacan.com, 03.03.2011