Mustafa Kemal Paşa Geldi, Ağırlar Yoktular!
“Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa,” Gazi Mustafa Kemal Atatürk için söylenen bir halk ezgisinin adı. Bu ad aynı zamanda, genç sanatçımız Utku Erişik’in yazdığı ve tek başına oynadığı oyunun adı.
Bu oyunu ikinci kez izledim. İlkinde gurbetteydim, ikincisinde sılada.
Hafta pazarında öğlen üzeri tüm ilçe halkına duyurdular, belediye hoparlöründen: “ İlçemize Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa adlı tiyatro oyunu gelmiştir. Belediye Düğün Salonu’nda Pazar akşamı şu saatte oynanacaktır. Tüm halkımız davetlidir.”
Belediye anonsu ( duyurusu) deyip geçmeyin. Duymayanın hatırı kalıyor, herkesin haberi oluyor. Ne söylendi diye birbirine soran sorana. Duymayan duyuyor. Haber, civar ilçelere, köylere kadar gidiyor…
Bir gün önceden gidecekler kaç kişi bilmek istiyoruz bu gösteriye; bulunduğumuz yerden, kaç kişi gideceğiz, nasıl bir araba tutalım diye karşılaştıklarımıza soruyoruz:
“Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa” oyununa geliyor musun? Mustafa Kemal’i, Kurtuluş Savaşını, yakın tarihimizi anlatan çok güzel bir oyun. Geçmiş anlatılırken günümüze göndermeler yapılan, ayakta alkışlayacağın, izlerken seni duygulandıracak, ağlatacak, yeri gelince kızdıracak, coşturacak, bazı yerlerinde içini ürpertecek, belki tüylerini diken diken edecek bir oyun.
Bu oyunu izleyen, Kurtuluş Savaşı tarihinin neredeyse baştan sona kısa bir özetini görüyor, bilmediğini öğreniyor, uyuyorsa uyanıyor, gözünü açıyor.” Gösteri, eski resimlerle( fotoğraf, resim, desen, karikatür) destekleniyor. Onlarca resim göreceksin, bazılarını ilk kez göreceğin bu resimler dev boyutlarda büyütülecek. Oyunu seyrederken oyuncunun inanılmaz büyük gücünün etkisine girecek, o günleri sanki yeniden yaşayacaksın. En önemlisi sana unutturulan, belleğinden sildirilen ateşi ve ihaneti göreceksin!”
Özellikle tanıdığımız gençleri evlerinden tek tek çağırıyoruz.
Bahanesi olan da var, yalan söyleyen de. Tamam gelirim diye atlatan da. En unutulmazı, Ali’nin babasının dedikleri. Şaban, yaşını başını almış, kır düşmüş saçlarını göstermemek, gemisinde gezdirdiği gezginlere yaşını belli etmemek için onları aksatmadan boyatan, buraların maskotu, yarı deli bir adam:
“Tiyatro mu geliyor? Sanatçı var mı? Kim geliyor?”
“Utku Erişik. Genç bir tiyatro sanatçısı.”
“Yok, ben sanatçı gelirse giderim. “
“Tiyatro sanatçısı dedik ya!”
“Sanatçı dedimse, şarkı söyleyen, oynayan. Sanat müziği benzeri şarkısını okuyacak, okurken kıvıracak!”
Bu sözden sonra ne denebilir? Vatan 90 yıl önceki gibi işgal edilse (zaten işgal altındayız aslında) kendisi esir alınsa, yabancıların boyunduruğunda yaşasa aldırmayacak galiba… Bir diğer gencin kapısını çalıyoruz:
“İlker, eşini de alıp gel, bu oyun kaçmaz, doğacak çocuğunuz için gelin, tarihi öğrenin.”
“Tamam…” Sonrası mırın kırın…
“ Gülay, bu oyun tam sizler için. Eşine de söyle.”
“Misafirimiz var, biz gelemeyiz… Başka zaman.”
“ Mustafa geliyor musun?”
“Bizim Antalya’da işimiz var, buluşup eğleneceğiz, gelemeyiz…”
“Düğüne gideceğiz, olmaz.”
“Bakalım, gelirsek geliriz…”
“Dursunali, sen akıllı adamsın, meraklısın, gel gör neler olmuş eskiden! Gör, Atatürk bizi nasıl kurtarmış, kimlerden kurtarmış?”
“ Serada çalışıyorum be abla! Gece yorgun olurum. “
Neyse sevgili Leyla, tuttuğunu koparan, el attığı her işi kolaylıkla bitiren bu Cumhuriyet kadını bir küçük otobüs ayarlıyor, içini gençlerle tıka basa dolduruyor. Ah, görmeliydiniz, bir de Sabriye Ana’yı almışlar yanlarına. Yedi yetişkin çocuk anası, ayakları ağrıyan, bu yüzden doğru dürüst yürüyemeyen bu ana da geliyor geceye. Atatürk’ten geldik diyen gönlü yüce ana.
Gösterinin yapılacağı salon, belediye düğün salonu. Çok büyük. Oturma sıraları basamak basamak yükseliyor sahnenin karşısında. Biz, bir buçuk saat önceden ordayız. Salon ve girişi ışık ışık… İçerde ötede en önde durup konuşan iki kişi var. Sesleniyoruz: “Sanatçımız geldi mi?” “ Yok, geciktiler, yoldalar.”
Biri takım elbiseli, koyu renk giyimli bu iki kişi bizim yanımıza geliyor, hoşgeldiniz diyorlar. Atatürkçü Düşünce Derneği temsilcisiymiş biri.
En önce geldik ya, önlere oturalım, oyunu en iyi yerden izleyelim diyoruz:
“Nereye oturalım? Ön sıraya oturabilir miyiz, yoksa oralar protokole mi ayrıldı? Bir şey yazmamışsınız sıralara ama…”
“İstediğiniz yere oturun, ön sıra uzun. Olmazsa protokolden gelenlere en öne sandalye koyarız.”
Ortadan sol yana doğru oturuyoruz. Yanımda Atatürkçü Düşünce Derneği başkanının ailesi, kardeşinin eşi var. Tanışıyor, kaynaşıyor, sohbeti koyulaştırıyoruz. Huriye Hanımlar, çiftçilikle geçimini sağlıyor. Sebze üretimiyle. Bir oğlu üç yıl önce askerliğini yapmış, şimdi yanında. Diğeri askerde. Askerliğinin bitmesine az kalmış. İki oğul anası Huriye Ana, bir derya. Sohbeti tatlı, konuşuyoruz. Zaman geçiyor. Diyor ki:
“ Ağırlar gelmedi. Ağırlardan hiç gelen yok!”
Şaşırıp soruyorum:
“Ağırlar? Ne o?”
“Büyüklerimiz. Ağırlar…”
Meğer bu söz buralarda yaygınmış. Biz karşılığını bulamadığımızdan Fransızca kökenli bu sözü tiksine tiksine ağzımıza alıyorduk. Oysa halkımız bunu çoktan çözmüş: “ Ağırlar!
Protokol, bir çok anlama gelen bir söz. Bir anlamı tam buradaki gibi, “ağırlar.” Yani, tören ve toplantılarda devletle ilgili önemli kişiler.
Diğer anlamları, anlaşma tutanağı, imzalanan belge, devlet işleyişinin kuralları, devlet ilişkilerindeki ciddiyet, işlemlerdeki kurallar.
Bu ağırlar yüzünden bir zamanlar kafası atan, kendisini oturduğu yerden kaldırmak isteyen bilmem ne müdürüyle kavga eden Leyla’ya soruyorum, ağırlar gelmeyecek mi, ağırlar nerdeler diye. “Ağırlar gelmez,” diyor. “Gör bak, ağırlar bu gece buraya gelmeyecek. “
Bir Cumhuriyet bayramında Leyla bayram alanındaki boş yerlerden birine oturmuş. İlk oturduğu yerden kaldırmışlar, protokole ayrıldı diye. Gösterilen yana, yan tarafa geçmiş. Epey sonra oradan da onu kaldırmaya kalktıklarında leyla kızmış, isterse polisi, jandarmayı, neyi çağırın, beni kimse buradan ölsem kaldıramaz demiş, kalkmamış.
Neredeyse oyun başladı başlayacak, bizim ağırlardan ses seda yok. Ortalıkta ilaç için tek bir ağır yok! Onlarca, bu yörede çalışan belki de sayıları yüzü geçkin Cumhuriyet öğretmeninden, dediklerine göre, yalnızca ikisi üçü burada imiş. Devletin kurumlarının müdürleri, memurları, görevlileri yok! İlçenin belediye başkanı bile yok.
Salonun çoğunluğu kadın. Gençler çoğunlukta. Genç erkekler günlük giyimleriyle gelmişler. Ortalık çocuk dolu. Anaokuluna giden bile var, hepsi kardeşleriyle gelmiş.
Rengin, Fatmanur kardeş. Biri anaokulunda, diğeri sekizinci sınıfta. Ilgın, Nilay da kardeş. Birinci sınıf, üçüncü sınıf öğrencileri. Anne ve babalarının çabalarıyla, istekleriyle buradalar. İmren yeni ameliyat olan, henüz iyileşmeyen, sabah ateşlenen oğlu Kaan’la burada. Kaan dördüncü sınıfa gidiyor. Annesinin gözleri pırıl pırıl, gururla oyunun başlamasını bekliyor.
Hava yağmurlu. Sabahtanberi yağmur yağıyor. Sağanak bir başlıyor, bir diniyor.
Derken oyun başlıyor. Salonun eternit çatısı yeniden başlayan yağmurla çatırdıyor. Bu çatırtının kulakları almasına, oyunun ilk sözlerinin etkisini azaltmasına karşın, sahnede devleşen, sesiyle, mimikleriyle, beden diliyle, tüm ruhuyla oyunu götüren Utku Erişik yine herkesi sarıp sarmalıyor, alıp onları doksan yıl, yüz yıl öncesine götürüyor…
Türk kanı içmeye yemin eden Rum papazlar, acımasız, kıyıcı Yunan Efsun askerleri, İngiliz, Fransız saldırganlığı, kan dökücülüğü, İzmir’in işgalinde ilkkurşun, Hasan Tahsin, binlerce adsız şehit…
O günlerin hainleri, o hainlerin bugünkü uzantıları… Kurtuluş Savaşı’nda Türk kadınları, yiğit insanlarımız, bunlardan bazılarının isimleri… Kahramanlıkları bize öğretilmeyen, unutturulan vatan evlatları…
Kendilerine sanatçı adı verilen bir sürü kişi hava civa oyunlar oynarken, böylece parsayı toplarken, Atatürk’ü konu ettiklerinde, Atatürk’e ihanet ederlerken, Atatürk’ün adını utanmadan kendi amaçları için kullanırlarken, Utku Erişik bir ilki başarıyor.
“1881” adlı en son oynanan oyunda bile, Atatürk’ü ölüm yatağında gösteriyorlarmış. Birebir benzeri balmumundan heykelini yatağa yatırmışlar. Bunu yapanlar bir de övünüyorlar yaptıklarından. Eserleriyle, başardıklarıyla, düşünceleriyle ölümsüz olan Türk’ün Atası’nı çarpık bir bakışla anlatmaya kalkışıyorlar.
Utku Erişik, adam gibi bir Atatürk gösterisi hazırlıyor, kendi çabasıyla, özverisiyle, üstün yeteneğiyle… Hepsinden önemlisi yüreğinde taşıdığı vatan millet sevgisi, Atatürk sevgisi bir ışık oluyor, izleyenlere akıyor…
Tıpkı Erdal Sarızeybek gibi çağrılan her yere yüksünmeden giden, erenler gibi dağ taş demeden yurdun her yerini dolaşan bu sanatçımız böyle çırpınır, çabalarken, günümüzün hainleri boş durur mu sanıyorsunuz?
En son bu akşam duydum. Bloomberg adlı dıştan güdülen bir televizyon yayınımızda anahaberlerin sonunda bir kadını ekrana çıkarmışlar. Boynu bir dizi incili, siyahlar giyinmiş bu kadınla yayının haber sunucusu ağız birliği etmişler, Cumhuriyetimizi yeriyor, Osmanlıyı övüyorlardı. Kadın kendini Rumların savunmasına vermiş. Hele sunucu adam, toptan, açıktan vuruyor Atatürk dönemine. Bununla kalmıyor, hepimiz Ermeniyizcilerin ağzıyla da araya bir iki kötü tohum daha atıyor. Dışarda bir Ermeni’y e rastlamış da, Ermeni buna kardeşi gibi davranmış da bu sunucu utanmışmış. Neden mi utanmış? Onlara bizim yaptığımızdan(!) Alın size sırasını bekleyen bir düşman daha! Sunucu, görevini iyi biliyor, gerçekleri ters yüz edip (bozuk bir dille)Türk halkına yediriyor:
“Genç Cumhuriyet azınlıklara karşı ne kadar acımasız ve katı davranmışsa, Osmanlı da o kadar müşfik… diyorsunuz kitabınızda, buna katılıyorum. “ diyor kadına. Sonra iyice coşuyor, yalanlar, yersiz, dayanaksız, tutarsız, kandırıcı övgüler arka arkaya geliyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ( mübadelede)karşılıklı olarak Türklerle yerleri değiştirilen Rumlara övgünün bini bir paraya… Geçenlerde Meclis’te doğum yıldönümü kutlanan padişahlarını da unutmamışlar. “Bunlar bir buçuk milyon Anadolulu…” “ Bunlar bu ülkenin yerli insanları…” “ Osmanlı’nın müşfik devlet anlayışı…” “Koskoca Abdülmecit İmroz’a gidiyor, halkın şikayetini dinliyor. Abdülmecit, büyük cihan-ı şümul Osmanlı Padişahı, o adaya gitmesi…”
Bir de alt yazı yazmışlar, öylece duruyor: “Kökeninde ve yurdunda gurbette kalmak” diye. Ellerinden gelse Türk ulusunu gurbete atacak, yurdundan kovacak bunlar. Yazık, gözleri dönmüş!
Bir de aldatmacanın daniskasını yapıyorlar. Bu giden Rumlar meğer Türkçe dil özlemi çekiyorlarmış. Türkçe konuşmak için yanıyorlarmış. (Bakın siz! Ne acıklı! Amanın gözlerim doldu! ) Bunları derken bu ikiyüzlülerin ne yürekleri sızlıyor, ne yüzleri utanıp kızarıyor. Amaç kafaları karıştırmak, alıkları saflarına çekip ülkemizi bunlara peşkeş çekmek…
Türk düşmanlığı sınır tanımıyor.
*
Sevgili Utku Erişik, işte burada sizin yaptığınız görevin büyüklüğünü anlıyorum. Biliyorum ki sizin bu oyununuzu izleyen biri, bu beyin saldırılarına, tuzaklara kapılmaz, bunları diyenlerin yeri gelir yüzlerine tükürür, “Gerçekleri çarpıtma, tarihte yaşananları öğren de gel!” der.
“Hadi oradan düzenbaz !” der. “Yalancı” der. “ Satılmış zavallı, beyinsiz!” der…
Kürt bölücülüğünden, ekonomik- kültürel işgalden, ülke topraklarının karşılıksız satılmasından, Araplaştırma, devleti Osmanlı’ya döndürme sevdasından ibaret değil bizim karşı karşıya kaldığımız tehlike. Bir de bunlar var: Tarihte bize diş bileyene, işgalciyken kovulana, işgalci, kan dökücü katile, bizden darbe yiyip şimdi kan davası güdene, yayılmacıya, topraklarımızda gözü olan herkese kucak açılıyor, hafızamız siliniyor, algımızla oynanıyor…
“ Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa” oyununa gelemeyen, Mustafa Kemal Paşa’yı karşılayamayan, O’na, “Hoş gelişler ola!” demekten çekinen, karşılamaktan korkan, can, mal, geçim derdine düşen ağırlarımız…
Atatürk’e hoş gelişler ola demeyecekler de kime diyecekler bu ağırlar?
Atatürk giderse Türklük de gitmez mi?
Vatan gitmez mi?
Doksan yıl öncesi yeniden yaşanmaz mı?
Sevgili Utku Erişik, işimiz zor, işimiz çok güç ama sizin gibi gençlerimiz var oldukça umudumuz hiç sönmeyecektir…
Sağolunuz, varolunuz!..
Varsın ağırlar korksunlar ne gam…
Bakın, sizinle, hep birlikte, herkes söylüyor:
“Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa!
Askerin, milletin, bayrağınla çok yaşa!”
Feza Tiryaki, 22 Kasım 2012
TRT int döneminden bir yayın çekimi. TRT korosu, halk oyunları ekibi eşliğinde, "Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa" ezgisini söylüyor.
http://www.youtube.com/watch?v=stf2Q3n0Tb8
http://www.facebook.com/pages/Feza-Tiry ... 2842979196