Hukuk Devleti mi? Medya Özgür Değilse / Mustafa BALBAY

Hukuk Devleti mi? Medya Özgür Değilse / Mustafa BALBAY

İletigönderen Başkomutan » Cmt Oca 15, 2011 5:41


Bunun Adı Ne? Hukuk Devleti mi?

Adamın biri iki kişiyi kurşunlayarak öldürmüş, iki kişiyi boğmuş, üç kişiyi de yaralamış, yakalanmış.

Tuttuğu avukat dosyayı incelemiş, ilk yorumunu yapmış.“Bu suçların hiçbiri hükümetle ilgili değil. Onun için savunmamızı daha rahat yaparız.”

Adam, “En çok ne kadar yatarım, onu söyle” demiş. Avukat yapmış hesabını:

“Bu dava kolay kolay sonuçlanmayacağına göre, tutuklandığın tarihten itibaren say; en çok, taş çatlasa 5 yıl yatarsın.”

Adam hesaplamış, sonraki görüşmede avukata, “Önemli bir ayrıntıyı daha soracağım” demiş. “Bu hesapla ben şu gün çıkıyorum. O gün beni sabahtan mı bırakırlar, öğleden sonra mı?”

Ergenekon’da tutukluluğa mahkûm olanların böyle bir hesap yapma şansı bile yok.

Tutukluluğun nasıl hesaplanacağı, “makul sürenin” ne kadar olacağı belli değil.

Yeni yılın ilk günlerindeki tartışma konusuna bakınız: İnsanlar suçlu olup olmadıkları belli olmadan kaç yıl hapiste tutulabilir?

Sorunun çözülüp çözümlenmemesi ayrı konu; sorunun ortaya atılış biçimi bile ortaçağ mantığını aratmayan bir hukuksuzluk ortamında olduğumuzu gösteriyor.

***

Türk Ceza Kanunu (TCK) ve beraberinde Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 2005 yılında değiştirildi. Bu köklü değişikliğin sancılı olması doğaldı. Uygulamaya konması birkaç kez ertelendi. Bugünden o günlere bakınca pek çok maddenin bugünler hesaplanarak konduğu anlışılıyor! Bu ayrı konu. Tutukluluk süreleriyle ilgili düzenlemenin de hemen uygulamaya konmasının zor olacağı düşünüldü. O yüzden 2010 yılının son günü yürürlüğe giriş tarihi olarak belirlendi.

Tabii ki hükümet konuya klasik anlayışla baktı, “Ohoo 2010’a daha 5 yıl var, 5 yılda bu yasa 2 değişikliğe, 3 rötuşa uğrar. Sonra da uygulama başlar” diye düşündü. 2010’un son ayları geldi. Tutukluluk süreleri en az 3 aydır yayın organlarının gündeminde, kamuoyunun gündeminde, muhalefetin gündeminde. Bir tek makamın gündeminde değil; olayın sorumluluğunu taşıyan hükümetin!

Şöyle bir durum olsa bir ölçüde hoş görülebilirdi:

CMK değişikliğini başka bir hükümet yapmıştır. Yeni iktidara gelenler buna çok sıcak da bakmamıştır. Bu sorunu kucaklarında bulmuşlardır...

Bu değişikliği yapan, AKP.

Hemen uygulayamayız, 5 yıl erteleyin diyen, AKP. 5 yıl dolunca konuyu dalgalanmaya bırakan, AKP. Konu belirsizleşince, ortalığı bulandırmayın diye medyaya çatan, AKP.

***

Karışıklığın başlıca nedeni şu:

CMK’nin 102. maddesinde yer alan tutukluluk süreleriyle ilgili farklılıklar.

102. maddeye göre ağır ceza yargılamalarında tutukluluk süresi 2 yıl. Zorunlu hallerde bu sürenin 3 yıl daha uzatılabileceği belirtiliyor. 252. maddede ise devletin güvenliğiyle ilgili suçlarda bu süre iki katına kadar çıkabiliyor.

İki kat neyin iki katı?

Toplam 5 yıllık uzatmanın iki katıysa 10 yıl ediyor.

Temel olarak kabul edilen 2 yıllık sürenin iki katıysa 4 yıl ediyor. Hukuk borsasında tutukluluk işlemleri 4 yıl ile 10 yıl arasında gidip geliyor.

Burada temel bir sorun var:

Eğer anayasanın eşitlik ilkesi yürürlükte ise eğer her türlü zedelenmeye karşın, bir kişi hakkında mahkûmiyet kesinleşinceye dek suçsuzluğu esas ise tutukluluk sürelerindeki bu farklılık niye?

Hükümetler af çıkaracakları zaman, sadece “kader mahkûmlarının” yararlanması için düzenleme yaparlar. Ancak bunun eşitlik ilkesine aykırı olduğu açıktır. Bir kişinin dahi mahkemeye gitmesiyle af genelleşir. Mahkûma afta eşitliği gözeten bir anlayışın, daha suçlu olup olmadığı kesinleşmemiş kişinin tutukluluk süresinde eşitlik gözetmemesi nasıl tarif edilebilir?

Tutukluluğun cezaya dönüştüğü artık her kesimin kabul ettiği bir hukuksuzluk; şimdi bu cezanın ne kadar uygulanması gerektiği tartışılıyor.

:

Bunun adı hukuk devleti mi?


Mustafa BALBAY






Medya Özgür Değilse Toplum da Değildir

Aralık ayının son haftası meslekten ziyaretçilerimiz vardı. Duruşma arası uzayınca dost yüzlere hasret kalmıştık. Yeni yıl öncesi iyi geldi.

Oktay Ekşi, her türlü saldırıya karşın ayakta kalmayı başarmış, yakın tarihimizin başlıca tanıklarından. Arada cam bölmenin biçtiği yüz yüze telefonlu görüşmemizde ilk sözü şu oldu:

“Sizinleyiz. Yine beraberiz.”

Hapishane standartlarına göre uzunca söyleştik.

Atilla Sertel tam bir mücadele ve dostluk insanı olarak geçen 2 ayı anlattı, önümüzdeki aylarda planladıklarını paylaştı.

İzmir’den sonra Zonguldak’a taşıdıkları fotoğraf sergisinin, Kadıköy, Ankara, Ordu yolculuğundan söz etti. Ali Ekber Yıldırım’la birlikte, “İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin balosunda baştan sona bizimleydin” dediler. Benden de selam olsun...

Ercan İpekçi’nin yeniden Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanlığı’na seçilişini kutladım. Oy veremediğim için de özür diledim! O hemen üstünü çizmeye çalışsa da tutukluluklara karşı platformun genişlemesindeki rolünün altını bir kez daha çizdim.

Basın Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Aynur Ganidar’la doğal olarak Çanakkale’yi de konuştuk. Aynur Hanım yerel gazeteciliğin ölmeyen isimlerinden Turhan Narler’in kızı. Türkiye’de herkes Çanakkale’nin hemşerisidir. Ailesinde yoksa sülalesinde mutlaka bir Çanakkale’de yatan vardır. Türkiye Çanakkale, Çanakkale Türkiye’dir.

Basın Enstitüsü Koordinatörü Yurdanur Atadan’la olayın uluslararası boyutunu konuştuk. Atadan, “Eğer farklı bir niyetiniz varsa bir gazetecinin faaliyetlerinden her türlü suçu üretebilirsiniz” diyor. Ben de bu yöndeki kaygılarımı paylaştım.

Basın Konseyi Yüksek Kurulu Üyesi Turgut Kazan ve Genel Sekreteri Oktay Hududi ile avukat kimlikleri nedeniyle yüz yüze görüştük. Turgut Kazan ben kepçe biraz hukuku karıştırdık.

Elde var 12 Eylül döneminin daha vahşi yüzü!

***

Ziyaretçilerimiz Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) çerçevesinde bizimleydi.

GÖP’ün dönem başkanlığı Oktay Ekşi’den Atilla Sertel’e geçiyor.

Terzi söküğünü dikemez örneği, her türlü haksızlığın üzerine giden gazeteciler kendi haklarını savunmak için bir araya gelmekte zorlanırlar.

Ancak uzayan tutukluluklar zor görünen bir işin başarılmasını sağladı, 24 meslek kuruluşunu bir araya getirdi.

Oktay Ekşi’nin toparlayıcılığı ve ağabeyliğiyle mayalanan bu buluşmanın büyüyebileceğini düşünüyorum. Anadolu’da da pek çok meslek örgütü var. Sertel’in sahip olduğu mesleki kimliğin ve sorumlulukların GÖP’ü daha güçlü ve kalıcı hale getireceğine inanıyorum.

İktidarın bütün kurumlara bakışı ortada:

Ya beni destekler ya da yok olur!

Medya da buna dahil.

Tarih boyunca iktidarlar kamuoyu oluşturma gücüne sahip kişi ve kurumlara karşı iki temel yaklaşım oluşturdular;

1- Ağır yasaklarla ve kurallarla kontrol altında tutup gücünü sınırlandırmak.

2- Olabildiğince güçlenmesini sağlayıp ipleri elde tutmak.

Bütün kuralları ve yasaları kendisinin aldığı kararlar bütünü olarak gören iktidar, her iki yaklaşımın karışımından oluşan kabul edilemez bir tutum içinde.

Türkiye’de hükümet politikalarını desteklediği ölçüde güçlenen, desteklemediği zaman gücü azalan, muhalefet yapmaya başlayınca da değişik yöntemlerle cezalandırılan bir medya ortamı var. Öyle ki, zaman zaman bu üç şık da aynı anda bir medya grubunun önüne konabiliyor.

Medyanın güçlü olması, özgür olduğu anlamına gelmez.

***

Böyle bir ortamda gazetecilerin duruşu çok önemli. Hatta belirleyici.

Tek tek gazetecilerden bir duruş beklemek onları hedef haline getiriyor. Bu da sonuç alıcı bir yol değil. Ancak birlikte tavır alabilmek, ortak bir paydada buluşabilmek çıkış olabilir.

Mesleki özgürlük bu noktada ortak bir değer.

Kişiler ve kurumlar sahip oldukları özgürlükler kadar özgür değildir, kullanabildikleri özgürlükler kadar özgürdür.

Toplumun duyarlı kesimlerine de şunu anımsatmak isterim ki, bir ülke, medyası kadar özgürdür. Bu bağlamda gazetecilerin özgürlüğü sadece bu meslek üyelerinin sorunu değildir.

Bu bilinci paylaşanlarla 17 Ocak günü duruşma salonunda buluşmak dileğiyle...


Mustafa BALBAY
15 Ocak 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 6 konuk

x