
AKP dönemi PKK’ya ve PKK yandaşlarına karşı olağanüstü hoşgörünün gösterildiği, bölücü sokak eylemlerine inanılmaz “yumuşak” tavrın sergilendiği bir dönem olarak tarihteki yerini alacak. AKP bugün, PKK ile pazarlık yaptıkları iddialarına sözüm ona tepki gösteriyor ama bu tepkiler hiç de inandırıcı değil. Derin devletin adamları olarak ilan ettikleri asker ve sivillerin geçmiş yıllarda PKK ile yaptıklarını iddia ettikleri görüşmelerin en az ‘on katının’ AKP döneminde yapıldığına dair ciddi iddialar var ve bunların hiç biri cevabını bulamıyor.
PKK sürekli sokak eylemeleri yapıyor. Kendilerini engelleyen polise, askere taş atıyor, molotof kokteyli atıyor. Dükkânlara, kamu binalarına taş yağdırıyor, kah İstanbul’un göbeğinde Taksim’de, kah Şemdinli sokaklarında ‘bir yerlerden basılan’ düğme ile sokaklara dökülüyor, eylem yapıyor, kan döküyor. Dün PKK Cizre’de sokaktaydı. 20 bin kişi sokağa döküldü. PKK bayrağı, APO posteri taşıdılar. BDP’li Hasip Kaplan “Cizre başkaldırı merkezidir” diye konuştu. Konfederalizm bayrağı astılar. Türk bayrağının namusunu korumakla görevli olan “emniyet güçleri” olup biteni Ankara’nın talimatı gereği ‘seyretmekle’ yetindi.
Yine dün Van’da öldürülen terörist Feyzullah Koyun’un cenazesinde PKK yandaşları polise saldırdı. Polisi taş yağmuruna tuttular. 7 polis atılan taşlarla yaralanarak hastaneye kaldırıldı.
Polise saldıranlardan 1-2 tanesi göstermelik olarak gözaltına alındı. Polislerin kafaları kan deryası içinde iken o gözaltına alınanlar belki de çoktan bırakılmış olacaktı.
PKK yandaşları polise, askere, devlet görevlilerine her halükarda saldırmayı marifet sayıyor. Bu eylemleri bıkmadan, usanmadan, korkmadan yapıyor. Bu yıl yüzlerce defa sokak eylemi düzenleyip kaos yaratan, kan döken PKK’nın bu eylemeleri için kimlerin düğmeye bastığını “AKP hükümeti araştırma gereği duymuyor.”
Ama AKP’nin hararetle araştırdığı, üzerine gittiği, incelediği, provokasyon dediği bir başka olay var ki olay AKP’nin bu olaya bakışı bütün şifreleri çözüyor.
Nedir bu olay:
Hatay’ın Dörtyol kazasında polise yapılan saldırı ve 4 polisin şehit olması olayı. PKK militanları yayladaki bir vatandaşın aracını kaçırıyor ve 4 polisi şehit edip kaçıyor. Saldırıyı gerçekleştirenleri yakalamak için yapılan operasyonlarda 3 kişi yakalanıyor. Halk bu 3 kişiyi polisin elinden almak içim emniyetin önünde toplanıyor. Binlerce kişi sokağa dökülüyor, slogan atıyor. “Polise uzanan eller kırılsın” diye bağırılıyor.
Bir başka grubun BDP binasına saldırıp eşyaları yağmalamaları ve Güneydoğu kökenli vatandaşlara yönelik ‘lokal’ tepkiler dışında olaylar ‘tamamen vatandaşın devlete, polise sahip çıkma’ psikolojisi içinde gerçekleşmiş gibi görünüyor.
Bir ilçede 4 polis şehit ediliyor ve oranın halkı ‘hiçbir kışkırtma olmadan, yönlendirme olmadan’ şehit olan polislerden duyduğu yürek acısıyla bağırıp çağırıyor, devlete sahip çıktığını, ülkeye sahip çıktığını haykırıyor.
Peki devlet ne mi yapıyor?
“Vay sizi provokatörler!” diyerek Dörtyol’da inceleme başlatıyor. Özel istihbarat ekipleri gönderiyor, müfettiş gönderiyor, gönderiyor da gönderiyor. O derin teorilere göre “birisi düğmeye bastı, halkı sokağa döktü, Türk-Kürt çatışması planlandı” diye masallar uyduruldu. Güya PKK’lıların aracını gasp ederek eylem yaptığı MHP ilçe yönetimindeki kişi, derin devletin adamıydı, halkı provoke etmek amaçlanmıştı. Eh bu derin devlette o kadar salaktı ki, plakası, sahibi belli ve bir olay anında saniyede kime ait olduğu belli olacak otomobili ‘böyle bir eyleme tahsis ederek’ ortalığı karıştırmayı planlamıştı.
Bu paranoyak yorumlar manşetler taşındı, haberler yapıldı. Şehit olan 4 polisine sahip çıkan yanık Dörtyollulara en ağır hakaretler edildi. Oysa bir yerde polis şehit oluyor da orada vatandaş “devletine sahip çıktığını gösteriyorsa” orada devlete sahip çıkma ruhu ölmedi demektir. Şiddete varmadığı müddetçe halk sokağa dökülmüş, asker polise sahip çıkan sloganlar atmış ne var bunda?
Devlet haftalardan beri Dörtyol olayında “düğmeye kimin bastığını, halkı kimin sokağa döktüğünü” araştırıyor. Devletin tepesinde çok zamandan beri “sosyoloji biliminden” haberdar kişiler yerine “komplo teorilerine” esir olmuş ve bu teorileri “derin devlet” heyulası ile birleştirmeyi marifet sayan zevat oturduğu için, polislerin şehit olmasından sonra spontane sokağa dökülen vatandaşın “dilini” anlamıyorlar.
PKK’nın ve PKK’lıların sokak eylemlerini, polise, askere taş atmalarını, kamu binalarına saldırmalarını, konfederasyon bayrağı asmalarını “normal olaylar “olarak” değerlendiren ve bu olayların arkasında kimlerin olduğunu araştırma gereği bile duymayanlar, “Dörtyol’da, devlete, polise sahip çıkmak için” sokağa dökülen insanların arkasındaki “gücü!” araştırma sevdasına düştüler.
Hiçbir halt da bulamadılar.
Bulamazlar.
Dörtyollular büyük bir hata yaptılar: “Bu dönemde sadece PKK’lılar sokağa dökülüp, eylem yapmalı, ortalığı yakıp dökmeli, bunu da demokratik bir hak olarak görmeli idi”.
Türk bayrağına, Tük devletine, Türk vatanına, Türk polisine, şehitlerimize sahip çıkmak adı altında yapılan her türlü toplumsal olay “terör ve şiddet olayı” olarak değerlendirilecekti.
Dörtyollular işte bu konseptin dışına çıktı!
Hükümet adına, AKP adına emniyet adına birileri bu yaman çelişkiyi; PKK’ya karşı bu müsamaha ile bayrağı savunanlara karşı bu “kini” izah etsin.
Muharrem BAYRAKTAR, 24 Ağustos 2010