Birkaç gün önce Hürriyet Gazetesi'ndeki bir köşe yazısının başlığı
aynen şuydu: I Love Humeyni... Atatürk'ü sevmiyorum...
Genç meslektaşım, türbanlı bir genç kızın basına hislerini açıkça
söylemesine tepki göstermeden sadece bazı yanlışlarını düzeltiyordu.
Örneğin: "Atatürk yerine İngilizlerin işgali altında olsaydık, bugün
haklarım daha geniş olacaktı" diyen genç kızla keşke karşılaşsaydım,
ona; "Eğer Humeyni ile beş dakika görüşseydiniz ve yönetime el
koyduktan sonra yaptıklarını yakından izleseydiniz onu hiç
sevemezdiniz" diyecektim.
Humeyni'yi tanımadan seven gençlere onun hakkındaki izlenimlerimi
söylersem beni de kara listelerine alacaklarını bile bile tanık olduğum
birçok olayı kısaltarak ve Humeyni ile nerede, nasıl buluşup,
neler konuştuğumuzu anlatarak içimi rahatlatacağım.
1976'da İran Şahı'yla röportaj yapmak üzere gittiğim Tahran'da
Türkiye Büyükelçiliği'nde kalıyordum. Gece sabaha kadar atılan
silahlar yüzünden son derece rahatsızdık. Elçimiz, Şah'ın
kendisine karşı olanları geceleri kurşuna dizdirdiğini
söylüyordu.
Soruları yazılı verdim
Türkiye'ye döner dönmez Şah Pehlevi'nin hiç de hoşuna gitmeyen
yazılarım Abdi İpekçi'nin sinir krizleri geçirmesine neden oluyordu.
Hatta bir gün, Şah'ın Ankara Büyükelçisi "Eğer bu yazılar çıkmaya
devam ederse iki dost ülke arasındaki ilişkiler bozulacak" deyince
ve Abdi'nin halini görünce İran yazılarıma nokta koydum.
Ama İran'da yakın dost olduğum solcular Şah'ın ülkeyi
terk etmesinden o kadar mutluydular ki,
Humeyni'yi dört gözle bekliyorlardı.
Onların heyecanını paylaşırken Paris yakınındaki ufak bir
kasabada yaşayan Humeyni ile görüşüp İranlı arkadaşlarımı
mutlu etmeye karar verdim.
İnanılmaz güçlüklerle ve donma tehlikesi geçirmeme rağmen
saatlerce kapısında beklediğim Humeyni ile çadırında buluştuk.
Önce, tercümanlığımızı yapan genç, röportaj sorularımı sesli
yapmamam şartını öne sürdü. Nedenini sordum; Humeyni,
kadın sesini duymak istemiyordu. Yerde bağdaş kuran
ve yazılı sorularımın yanıtlarını oğluna okutan Humeyni,
İran'da gerçekleştireceği demokrasiyi uzun uzun anlattıktan
sonra ayağa kalktı; başıyla selam verip yeşil perdeler
arasında kayboldu.
Amerika ve Avrupa'da yaşayan bütün İranlı dostlarıma hemen
kat'i dönüş yapmamalarını tavsiye ettim. Ama o kadar hasret
çekiyorlar ve gerçek demokrasiye kavuşacaklarına o kadar
inanıyorlardı ki döndüler. Ve maalesef çoğu ya idam edildi
ya da hapislerde öldü.
İran'a son ziyaretimde başıma isteğim dışında konan eşarp
omuzlarıma düşünce garsonun kafama attığı tokatın acısı
yirmi dört saat geçmedi.
Humeyni'yi unutamayanlara duyurmayı ödev biliyorum.
Leyla UMAR
KAYNAK : Gonderikutuma dusen bir yazi...
Internette yayinlandigi bildik bir site bulmak için aradim ama
kaynak olarak vermeye deger bir adres bulamadim.
Bu arada Leyla UMAR, zamaninin önemli liderleriyle gorusmekle unlenmis eski bir gazetecidir.
KAYNAK