Sanayi İnkılâbının neticesi olarak başlayan kolonizasyon hareketleri, Avrupalı devletler arasında uçuruma varacak boyutta çıkar çatışmasına neden olmuştur. Bu çıkar çatışması büyük devletler arasında bloklaşmalara yol açmış ve bu bloklaşmalar sonucunda I. Dünya Savaşı patlak vermişti. Bu savaşta Osmanlı Devleti Almanyanın liderliğini yaptığı İttifak Devletleri grubunda yer almıştı. Birçok cephede savaşa giren Osmanlı Devleti, Sina-Filistin Cephesinde de İngilizlerle çetin muharebelere girişmiş ve bu muharebelerde kademe kademe geri çekilerek, Suriyede tutunmaya çalışmıştı.
Bilindiği gibi bütün cephelerde savaş şiddetli bir şekilde sürerken, Suriye Cephesinde Yıldırım Ordularının da akıbeti iyi görünmüyordu. Grup Komutanı General Falkenhein, Suriyedeki bu başarısızlığı yüzünden geri çağrılmış ve Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına da Mareşal Liman von Sanders getirilmişti. Bu arada Sultan V. Mehmet Reşatın ölümü üzerine, VI. Mehmet Vahideddin 4 Temmuz 1918de padişah olduktan sonra M. Kemal Paşa 7 Ağustos 1918de ikinci defa, Filistinde bulunan 7. Ordu komutanlığına tayin edilmiş ve 1918 yılının Ağustos ayı ortalarında komutayı devralmıştı. M. Kemal komutayı devraldığında 7. Ordu Nablusun güneyi ile, Şeria Nehri arasında konuşlanmıştı. Ayrıca 7. Ordunun sağında 8. Ordu, solunda Şeria, arkasında 4. Ordu bulunuyordu. M. Kemalin bu sırada yaptırdığı keşifler ve almış olduğu istihbarat sonuçlarına göre, bir düşman taarruzunun başlamak üzere olduğu tespit edilmişti1.
Diğer yandan, 1918 yılının yaz aylarını bir taarruz hazırlığı ile geçiren İngiliz General Allenby, 30.000 kişi olarak düşündüğü Türk kuvvetlerini yenmek maksadıyla, bu defa 200.000 kişilik bir kuvvet hazırlayarak, Yafanın kuzeyinde ve kıyı bölgesinden saldırıya karar vermiş ve kuvvetlerinin dörtte üçünü burada toplamıştı2.
Bu hazırlıkları sezen ve İngilizlerin 19 Eylül sabahı saldırıya geçeceğini tahmin eden 7. Ordu Komutanı M. Kemal, durumdan Sandersi haberdar ettiği halde; ciddiye alınmamıştı. Bunun üzerine M. Kemal herhangi bir saldırıya karşı sadece kendi birliklerini hazır bir duruma getirmişti. 18 Eylül akşamı M. Kemal, gerekli önlemleri almış olduklarından emin olmak için, emrindeki iki kolorduya komuta eden arkadaşları İsmet ve A. Fuatla telefonlaştı. Daha telefonu henüz kapatmıştı ki, İngiliz topçu bombardımanının ilk sesini duydu3. Böylece Nablus Muharebesi başlamış ve İngilizler 19 Eylül günü de büyük bir taarruza geçmişlerdi. Türk kuvvetleri bu saldırıya karşı zaman zaman çetin bir direnme göstermelerine rağmen, çekilmeye başlamışlardı4. Bu saldırılara M. Kemal Paşanın 7. Ordusu dayanırken, 8. Ordu cephesi yarılmıştı. Bunun üzerine 7. ve 4. Ordular çekilmeye başlamışlardı. Bu çekilme sırasında bile, M. Kemal at sırtında düşmanla teması kesmeyerek, en son eratının yanında ve içinde bulunarak, ordusunu güzel bir düzen içerisinde geri çekmişti5.
Diğer taraftan isyancı Arapların, Türk ordusunu arkadan vurmaları buraların çok çabuk çökmesine sebep olmuştu6. İşte bu asilerden Emir Faysal kuvvetleri de güneyden ilerlemekteydi. Bundan sonra 25 Eylülde Amman düşmüş ve 0 Eylülde de İngiliz kuvvetleri Şam yakınlarına kadar gelmişlerdi7. Fakat aynı gün Şamı savunmakla görevlendirilen general şehirden ayrılmış; kolordu komutanlarından biri de askerlerini düşmana teslim ederek, Beyruta kaçmış ve bundan dolayı Şam elden çıkmıştı8. Ayrıca Fransız ve İngiliz kuvvetleri denizden donanma yardımı alarak, 1 Ekimde Beyrutu da işgal etmişlerdi9. Bu olaydan sonra da Yıldırım Ordularının Halepte toplanmasına karar verilmişti10.
Bu çekilme esnasında 7. Ordu, Komutannın güçlü şahsiyetinin sevk ve idaresi altında düzenli bir şekilde ve düşmanı karşılayarak, şiddetli taarruzların önünde ezilmeden ve tertibatını bozmadan çekilmekteydi. M. Kemal, İngiliz baskınından dolayı değil, 7. Ordunun sağ kanadını koruyan 8. Ordu kalmadığı için ve ayrıca kuşatılmaktan kaçınmak amacıyla çekilmekteydi. Bu olaylar üzerine M. Kemalin doğusundaki 4. Ordu da kuzeye doğru geri çekilmeye başlamıştı11. Kuşatılma tehlikesi karşısında 7. Ordu; 22-23 Eylül 1918 günlerinde, Şeria Nehrinin doğusuna geçerek, kendisini kuşatılmaktan kurtarmış ve Yıldırım Orduları Grup Komutanlığından almış olduğu emirle de; M. Kemal 7. Orduyu süratle geri çekerek, Halepin Güneyinde toplamaya başlamıştı12.
Meydana gelen bu çekilme sırasında M. Kemal, Ali Fuat ve Albay İsmet, insanüstü bir gayretle, tam bir dağılışı önlemeye çalışmışlardı. Fakat düşman kuzeye doğru gittikçe güçlenen kuvvetlerle ilerlemekteydi13. Bu duruma paralel olarak, Yıldırım Orduları Grubu Komutanı Sanders 6 Ekimde Halepe gelmiş, burada aynı gün 2. Ordu Komutanı Nihat Paşa, 7. Ordu Komutanı M. Kemal Paşa ve yüksek rütbeli sivil memurlarla toplanarak görüşmüş ve şu sonuca varmışlardı: Şehirde güvenliğin ve Halep istasyonunda da düzenin sağlanması; ayrıca sahilde Arap hareketinin genişlemesinin önlenmesi, Ordular Grubunun geri ile bağlantısının kurulması ve Ordu Komutanı Nihat Paşanın, İskenderun veya Mersinden düşmanın çıkarma yapma ihtimaline karşılık, Adanaya gönderilmesi kararlaştırılmıştı. Nihayet 4. Ordunun kaybının fazla olması nedeniyle 13 Ekimde lağvedilmiş ve bundan sonrada 4. Ordu karargahıyla bütün ki talan 7. Ordu emrine verilmişti. Bu suretle Suriye cephesine ait bütün işler ve vazifeler 7. Orduya, yani M. Kemale devredilmiş oluyordu14. Böylece, Yıldırım Orduları M. Kemalin Halepteki 7. Ordusundan ve bir de bu hareketlere katılmayan ve Adanada bulunan 2. Ordudan ibaret kalmıştı. Bu sırada Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Liman von Sanders ve karargahı Adanaya varmıştı. Suriye Cephesi artık 7. Ordunun elindeydi15.
Fakat şurası da bir gerçekti ki, Halep mıntıkasının; kuvvetli, bilhassa süvari ve zırhlı vasıtalarla takviyeli düşmana karşı, savunulması mümkün görünmüyordu. Düşman ordusuna karşı düşünülen bu savunma ancak Halepin kuzeyindeki dağlık bölgede mümkün olabilirdi. Bu durumu gözönünde bulunduran Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığı 7. Ordu Komutanlığına, sebepsiz bir karış toprak terk edilmemesi esas olmakla beraber; düşmanın üstün kuvvetleri karşısında Halep civarının terk edilmesi ve mukavemetin dağlık kısımda yapılması için talimat vermişti16.
Bu sırada M. Kemal Paşa, Yıldırım Orduları Komutanlığından almış olduğu emir üzerine; 7. Orduyu yeniden düzenlemeye çalışmış, Kolordu Komutanları İsmet ve Ali Fuatın başkanlığında reorganizasyon komiteleri kurmuş ve yavaş yavaş iki yeni tümen meydana getirmişti. M. Kemal bu yeni düzenlemeye göre, 17 Ekim günü 1. ve 11. Tümenlerden XX. Kolorduyu; 24. ve 43. Tümenlerden, HI. Kolorduyu oluşturmuş ve böylece 7. Orduyu işe yarar bir hale getirmişti. Bundan sonra da M. Kemal, XX. Kolorduyu Halep civarında, III. Kolorduyu ise diğer gerekli yerlerde ve 24. Tümeni Halep kuzeyinde Katmada, 43. Tümeni gene Halep kuzeyinde Müslimiyede mevzilendirmişti17.
Bu çekiliş harekatı esnasında Mustafa Kemal Paşayı rahatsız eden böbrek sancıları, Halepe gelişinden az sonra Paşayı yatağa düşürmüş ve Ermeni hastanesinde yatmasına neden olmuştu. Paşanın hastalığa karşı gösterdiği direnç, doktorları da şaşırtmıştı. Bu arada M. Kemal Paşa, Hastabakıcıların oturma odasında mahalli idareciler ve generallerle toplantılar da yapmıştı.
Bu sırada İngilizlerin zırhlı araçlardan kurulu bir ileri birliği, Türk artçıları ile küçük bir çarpışmadan sonra şehire yaklaşmış ve teslim olmaları için Türklere haber göndermişlerse de; Türkler teslim olmayı reddetmişlerdi18. Bunun üzerine İngilizler, takviye birlikleri gelinceye kadar iki gün beklemişler ve bu arada şehrin savunma tesislerini keşfe çalışmışlardı.
Sağlığı düzeldikten sonra Baron Oteline yerleşen Mustafa Kemal Paşa, bunu izleyen günlerde burayı aynı zamanda karargah olarak kullanıyordu19. Bu arada El. Kolordu Komutanı Albay İsmet Bey İstanbula tayin olduğu için Halepten ayrılmıştı. Bundan sonra Mustafa Kemal Paşanın, zaman zaman beraberinde bulunan XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşaya fikirlerini açtığı ve bu kötü gidişin Osmanlı Devleti hudutları içinde Türklerle meskun sahalarda yeni bir devlet kurmak suretiyle telafisinin mümkün olabileceğini anlatmaya çalıştığı bilinmektedir20.
Öte yandan, 23 Ekim 1918de ileri hatlarda başlayan muharebe, 25 Ekim 1918de Halepin güneyine intikal etmiş, Halep o gün önemli vakalara sahne olmuştur. Bir taraftan Halepin güneyinde muharebeler olurken, öte yandan İngilizlerle hareket eden Araplar ile Şerif Faysalın kuvvetleri de, doğudan şehire hücum ederek Halepe girmişler ve Kale ile Hükümet konağını da ele geçirmişlerdi. Daha sonra 7. Ordu Karargahının bulunduğu Merkez Komutanlığına hücum ederek burasını da ele geçirdilerse de; biraz sonra geri atıldılar, şehir ahalisinden bir kısım Araplar da silahlanarak isyancı Bedevilere katılınca sokak muharebeleri başlamıştı21. M. Kemal bu olayları şu şekilde anlatmaktadır22. Şehrin şark medhalinde bir kalabalığın içine girdik; bunlar askeri kıyafetini taşıyan urban ve bedevilerdi, esir olmuştuk. Yanımda kuvvet olarak bir tek nefer yoktu; muhacim bedeviler otomobilin etrafını sardılar ve her tarafına yüklendiler. Tehacümü görünce şoföre: Dur! Emrini verdim. Elimde Tahsin Beyin23 verdiği kırbaçla ayağa kalkarak, onlara anlayabileceği lisanla sordum: Reisiniz nerededir? Cevap verdiler: Hepimiz reisiz! Derhal karar vermek lazımdı; kırbaçla vurmağa başlayarak: Çekilin! Diye bağırdım. Gayr-i ihtiyari çekildiler; emretdim: Çabuk reisiniz karşıma gelsin! Reisleri geldi; ona dedim ki: Ben sizin yardım ettiğiniz vaziyeti galebe çaldım; herkes mağlubdur. Fakat sizin iştirakinizi de mazur görüyorum; bu akşam yanıma geliniz; sizinle görüşeceklerim var. Emredersiniz dedi ve uzaklaştı24. Şoföre: Çabuk geriye emrini verdim. Halebin içindeki karargaha döndüm; biraz sonra şeyh geldi. Kendini onun anlayabileceği merasimle kabul ettim ve sordum: Benden ne istiyorsunuz? Şimdilik bin altın, silah, cephane, dedi. Bin altını o akşam verdim; silah ve cephane için vaad ettim. Elimizde bulunan Edip Kızıldağlının 1960 yılında Antakyada yayınlanan Son Haber Gazetesindeki, Atatürkün Haleplilere Son İhtarı başlıklı yazısında da; M. Kemal Paşa, Halepe Arap Devleti25 tarafından tayin edilen Valiye haber göndererek: Osmanlılara ait ne kadar para ve kıymetli evrak varsa derhal teslim edilmesini emretmişti. Vali emrini dinlememiş. Bunun üzerine de M. Kemal ertesi sabah Hükümet Konağına gidip, valiyi haşlamış ve Ziraat Bankası, Belediye, Maliye hususi muhasebe kasalarındaki kıymetli evrak ve parayı alarak otele dönmüştü26.
Ayrıca M. Kemal Paşa anılarına şunları da eklemiştir27: Ertesi gün, yine rahatsız olarak karargahta uzanmış yatıyordum. Bir aralık Halep şehrinin içinde bir ateş koptu; balkona çıkıp sokağa baktım: Herkes heyecan içindedir ve bir kalabalık otele hücum halindedir; herkes bana doğru geliyor... vaziyeti kavradım; kırbacımla evvela kalabalığı otel haricine çıkardım. Alt kattaki taraçaya indiğim vakit, Halep kumandanı heyecandan okuyamadığı bir raporu bana tevdi etti; sükunetle okudum. Rapordan anlaşılıyordu ki, Halep hücuma maruz kalmıştı.
Bulunduğum otelin kapısından sağa saparak yüründüğü zaman bir dörtyol ağzına tesadüf olunur, o noktaya kadar geldim. Bütün yolları tutturmuştum; düşman tayyaresinden atılan bombalara bazı damlardan atılan bombalar inzimam ediyordu. Bu beni güldürdü. Çünkü ben Halebi muhafaza etmeği düşünüyordum.
Yine M. Kemal Paşa olayları şöyle nakletmeye devam etmektedir28: Akşam vakti idi; bulunduğum yerden ilerde, birçok adamların yere serildiğini görüyordum; bunlar, beni yalnız sanarak hücum eden zavallılardı. Ben Halep şehrinde tam deyimiyle bir sokak harbi yönettim. Saldıranlar, tamamen yenilmiş ve bozguna uğramış olarak atıldılar ve kovalandılar şehirde duruma tamamen hakim olduk ve sükunet kuruldu.
Meydana gelen bu olaylardan sonra, M. Kemal Paşa Halepte daha uzun bir süre kalmanın anlamsız olduğunu farkederek, Bab-el Faraçta Saat Kulesi yanında Haleplilere; yapılan savaşlar neticesinde Halepten ayrılacaklarını belirttikten sonra kendilerine hitapla29; ...Askerlerimden birisine müdahale ederseniz, Halepte taş üstünde taş; gövde üstünde baş bırakmam! İtidalinizi muhafaza ediniz. Akıbetinizin ne olacağını bilmiyorum. Sizi gene Allaha emanet ediyorum. diyerek, saat kulesinin yanına gelmiş olan İngiliz generali ile vedalaştı. Atına bindi ve askerleri ile beraber muntazam bir şekilde aynı emniyet tertibatı altında Sebil mevkiindeki karargaha doğru şehirden çekilirken hain bir kurşun patladı. Derhal Türk mitralyözleri cevap verdiler. İngiliz Kolonel vurularak yerlere yuvarlandı. Artık kimse Türkle şaka yapılamayacağını anlamıştı. Sebil karargahına çekilen askerin karşısındaki Alman kışlasını İngilizler işgal etmişlerdi. Türkler onun etrafını çevirdiler ve İngilizlere; Eğer bir daha kurşun sıkarlarsa kışlayı olduğu gibi uçuracaklarını bildirdiler. Öldürülen İngiliz Koloneli için de özür dilediler. Bu hadise istenmeyerek olmuştu.
Yine olayların son kısmını da M. Kemalin anılarından aktaralım.30: Akşam yaklaşmıştı. Sokak harbini yönettiğim noktanın yakınında şoför bekliyordu, işaret ettim, bulunduğum noktaya yaklaştı. Otomobile binmeden önce Halep komutanına emirlerimi ve yapacağı işleri söyledim. Söylediklerimin idinde sır olan şu noktalardı: Bu akşam, Halep ilerisindeki kuvvetleri L^Iİ çekeceğim. Yarın, Halepin kuzeybatısında İngiliz ve Araplarla savaşa tutuşacağım. Buna göre hareketinizi düzenleyiniz. Böylece 7. Ordu kıtaları Halepin 5 km. kuzeyine çekilmiş ve ordu karargahı da Katmaya nakledilmişti. Olaylar M. Kemal Paşanın istediği gibi gelişmişti. Gerçekten ertesi sabah, yani 26 Ekim 1918 günü Türk kuvvetlerinin geri çekildiğini sanan Arap ve İngilizler, sevinerek saldırıya geçtiler, fakat M. Kemalin aldığı düzen karşısında şiddetli bir mukavemetle karşılaşmışlar, mağlup ve perişan edilmişlerdi31.
M. Kemalin bir süre önce yattığı hastanede bütün savaş boyunca kalan iki İngiliz hemşiresinden biri, Birinci Dünya Savaşının son muharebesini de şöyle anlatmaktadır32: Sabahın saat altısında silah sesleri şehrin her yanını sarmıştı. Gökten sanki kurşun yağıyordu. Değil sokağa, balkona bile çıkmaya imkan yoktu. Araplar sokakları tutmuş, rasgele ateş ediyorlardı. Evlerin çoğunu yağma eden Araplar kapkacağa kadar ne bulurlarsa alıp götürüyorlardı. Karşımızdaki bir eve saldırıp girdiklerini ve ele geçirdikleri yatak, yastık gibi her türlü eşyayı atlarına yükleyip götürdüklerini gözümüzle gördük. Saat sekiz olunca bizim ordunun önünden gelen Hicazlı Arap birlikleri bağırıp şarkılar söyleyerek şehre girdiler. Atlarını dört nala sürüyor ve tüfeklerini, kılıçlarını, bayraklarını havada sallıyorlardı. İngilizlerin de uzakta olmadığını biliyorduk. Saat dokuzda başı miğferli askerlerimizin zırhlı arabalarla şehre girişlerini görerek sevindik. Şükran duygularımız içimizden taşıyordu. Dışarıdakilerin alkışları ve yaşa sesleri arasında kendi bayrağımızı çektik. Hastanemizin karşısına düşen tepelerden siyah bir çizginin gitgide yaklaşmakta olduğu görülüyordu. En sonunda atlılarımız da şehre girdi. Yarım saatliktir moladan sonra mevzi almak üzere şehrin kuzeyine geçtiler. Yazık ki Türkler orada pusuya yatmışlardı. Birden hücuma kalkınca askerlerimizden bir kısmı can verdi ve birçoğu da yaralandı.
Böylece Halepin kuzeyinde İngiliz Süvari Ordusu ve silaha sarılmış asi Arap kuvvetleri ile 26 Ekim 1918de yaptığı Birinci Dünya Savaşının son muharebesi olan Katma Meydan Muharebesini kazanarak düşman ordusunun beşyüz kilometrelik hızlı ilerlemesini, bugünkü güney sınırımızın üzerinde durdurmuştu. M. Kemal Paşa bu zaferden sonra; Bir hat tespit ettim ve sınırladım. Kuvvetlerime emir ettim ki; düşman bu hattın ilerisine geçmeyecek. Nitekim geçmemiştir33. İşte bu muharebe ile Toros Geçitlerini düşmana tamamı ile kapatmıştık. Geri çekiliş esnasında da Suriye dahilindeki şimendifer hatları ve yollar iyice tahrip edilmiş olduğundan İngilizlerin ileri kıtalarını süratle takviyesi imkanı ortadan kalkmıştı. Ancak sahilden ilerliyebilirlerdi. Bu suretle Türk cephesi Halepin 5 km. kuzeyinde istikrar bulmuş oluyordu34. Bundan sonra da M. Kemal Paşanın 7. Ordusu birçok taarruza uğramışsa da, bunların hepsini geri püskürtmeyi başarmıştı35.
Öte yandan 27 Ekim 1918 akşamı Başkomutanlık Kurmay Başkanı İzzet Paşadan gelen bir şifrede; İtilâf Devletlerinin Osmanlı Devleti ile bir mütareke imzasını kabul edebileceklerini bildirmişlerdi. Bu hususta ilk şart olarak Almanların emniyet altında geri dönmeleri istenmişti. Birkaç güne kadar cevap gelmesi ihtimali vardı. Bunun için Alman kıtalarının kısa süre sonra geri çekilmek zorunda kalacağı hesaba katılması konusu belirtilmişti. Aldığı bu emir üzerine M. Kemal Paşanın Ordular Grubu Komutanlığını üzerine alacağına dair işaret belirmişti. Çünkü, bu konuda 7. Ordunun bu yolda alabilecek hiçbir tedbiri yoktu36.
Bundan sonra Arap gruplarının, Müslimiyeden Antep istikametini tuttuklarına ve bunları İngiliz kuvvetlerinin takip etmekte olduklarına dair bilgi alınması üzerine, 7. Ordu Komutanı, 28 Ekim akşamı Kilise giderek orada gereken teşkilatı kurmuş ve Antepteki komutanlığa gerekli emirleri vermişti. Kilise 43. Tümenden küçük bir müfreze gönderilerek, burada kurulacak olan teşkilatın çekirdeğini oluşturmuştu. Bu sırada 28 Ekim günü düşmanın yine bazı keşif kolu teşebbüsleri olmuş, yapılan ateşlerle geri püskürtülmüştü. Ayrıca 7. Ordu Komutanlığının askeri harekata ait, verdiği 28 Ekim tarihli emir, ordunun son emriydi. Bu emire göre; alınan tedbirlerle Türk süngüleri bu bölgedeki milli hududumuzu çizmiş bulunmaktaydı. Buna göre 7. Ordu iskenderun ve kıyılarıyla birlikte Reyhanlı, Kırıkhan, Belen, Der el Cemal, Tel el Rifat ve doğuya uzanarak genel hattını korumaktaydı. Bir iki gün sonrada Antakya ve çevresini sınırı içine almış bulunarak; ordu karargahı, 30 Ekimde Racoya taşınmıştı37.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz; düşmanın devam eden taarruzlarına rağmen 7. Ordu Halepin kuzeyinde tuttuğu son hattı muhafaza etmiş ve iki gün sonra da Antakyayı bu hat içerisine almıştır. M. Kemal bu suretle Antakyadan Halepin kuzeyine geçen, yani takriben güneyde bugünkü hududumuza uyan bir hattı elde bulundurmuş ve yeni Türk Devletinin milli hududunu Türk askerinin süngüleriyle fiilen burada tespit etmiştir. Burada olan muharebe I. Dünya Savaşındaki İngilizlerle son savaşımız ve kurtuluş Savaşının da ilk muharebesi ve zaferi sayılabilir. Çünkü sonradan cereyan edecek birçok vakalar, Atatürkün milli bir mücadele ile vatanın kurtarılması hakkındaki düşüncelerinin daha burada iken kesinleştiğini ve fiili hareketlerle buna başlamış olduğunu teyid etmektedir38.
İşte bu bağlamda Katmadaki karargahında M. Kemal Paşa, ilk emirlerini yayınlayarak sonradan vatanın savunması için kurulacak Müdafaa-i Hukuk teşkilatlarının ilk hücrelerini meydana getirecekti. Türklerin bir gün kendi öz toprakları için savaşmak zorunda kalacaklarını önceden tahmin etmiş ve fazla silahları bölge halkına dağıtarak iş görecek Çete Harbi için milis kuvvetlerinin kurulmasını planlamıştı. Bu olaya bağlı olarak, bu sırada arkadaşı Ali Cenani Beyle Katmada karşılaşan M. Kemal Paşa, Ona nereye gittiğini sormuş, O da ailesinin yaşadığı Antepe gideceğini, Türk Ordusunun çekilmekte olduğu için düşmanın Antepi ele geçirip yağma etmeden önce oradaki ailesini daha emin bir yere götürmek istediğini söylemiştir. O zaman M. Kemal Paşa buna şu şekilde cevap verir: Memlekette adam kalmadı mı? Kaçmayı değil, kendinizi müdafaa etmeyi düşününüz! Bu cevap karşısında Ali Cenani şaşırarak; bunu nasıl yapabileceğini sormuş, bu soruya M. Kemalde; Teşkilat kurun! Millî Kuvvetler meydana getirin ve kendinizi koruyun! İstediğin silahları ben sana veririm demiştir39.
Bu sırada Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918de imzaladığı Mondros Mütarekesini ordulara bildirmişti. Bu mütareke gereği Türkiyede bulunan Almanların ayrılmaları lazım geldiğinden 31 Ekim 1918 günü Mustafa Kemal Paşa Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına atanmıştı. Bunun üzerine M. Kemal, ordusundaki subayları toplayarak yapmış olduğu durum değerlendirmesinden sonra, Alman subaylarının; Artık harp bitmiştir demelerine karşılık; Onlar için harp bitmiş olabilir. Bizim için yeni başlıyor cevabını verdikten sonra, Harb-i Kebir bitmiştir, Harb-i Sagir başlayacaktır dedi40. İşte bu Harb-i Sagir bizzat M. Kemal tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinde açıklanmış ve bunun başında zabit bulunan küçük müfrezelerin oluşturduğu gerilla teşkilatının adı olduğunu vurgulamıştı. Bu sözlere dayanarak M. Kemal Paşa Millî Bağımsızlık Savaşımızın ilk düşüncesini burada açıklamıştır diyebiliriz.
Bu olaylardan sonra M. Kemal Paşa, 31 Ekim 1918 günü emri altındaki XX. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşaya; Liman Paşa çağırdı. Adanaya gidiyorum. Zannedersem Ordular Grubunun kumandasını bana devredecektir dedi ve sonra ilave etti; Tabii sizde 7. Ordunun emir ve kumandasını deruhte edersiniz dedikten sonra M. Kemal Paşa Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığını emri altında toplayabilmek için o gün öğleden sonra Grup Karargahının bulunduğu Adanaya hareket etmiş ve burada kendisini bekleyen Liman von Sandersten aynı gün komutayı teslim almıştır41.
NOT: 1994 yılında IV. Hatay Tarih ve Folklor Sempozyumunda bildiri olarak sunulmuştur.
1 Şükrü Tezer-, Atatürkün Hatıra Defteri, Ankara 1972, s. 172; F. Rıfkı A tay. Çankaya, İstanbul 1984, s. 108-109. İsmet İnönü, Hatıralar, c. 1. Ankara 1985, s. 126 vd.
2 Asker sayısı için bkz., Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih. Ankara, 1961, s. 628; Y. Hikmet Bay ur, Türk İnkılabı Tarihi, c. 3, Kısım 3, Ankara 1991, s. 449 vd.
3 Şükrü Tezer, a.g.e., s. 173; Lord Kinross, Atatürk, Çev., Necdet Sander, İstanbul 1984, s. 194-195; 18/19 Eylül gecesi 7. Ordu cephesinde şiddetli muharebeler başlamıştı. 19 Eylül sabahı ise saat 03.30da 8. Ordunun sağ kanadındaki grubun bütün siperleri sahilden dağlara kadar, şiddetli bir topçu ateşi altına alınmıştı. Bu konuda daha geniş bilgi için bkz., Liman von Sanders, Türkiyede Beş Yıl, Çev., M. Şevki Yazman, İstanbul 1968, s. 313 vd., Necmettin Esin, Birinci Cihan Savaşında Osmanlı İmparatorluğunun Son Yıllarında Atatürkün Görüşleri, Cumhuriyetin 50. Yılında Armağan. Ankara 1973, s. 25.
4 Cemal Paşa, Hatıralar, Haz. Behçet Cemal, İstanbul 1977, s. 264; İsmet İnönü. Hatıralar, c. 1, Ankara 1985, s. 130 vd., Ali Fuat Cebesoy. Millî Mücadele Hatıraları, c. 1, İstanbul 1953, s. 10 yd. Ş. Süreyya Aydemir, Enver Paşa, c. 3, İstanbul 1985, s. 334; Erik Jan Jürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, Çev. Nüzhet Salihoğlu, İstanbul 1987, s. 169; ATAŞE, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Sina-Filistin Cephesi, c. 4, Kısım 2, Ankara 1986, s. 628 vd., Cihat Akçakayalıoğlu, Atatürk Komutan, İnkılapçı ve Devlet Adamı Yönleriyle, Ankara 1988, s. 81.
5 Yılmaz Altuğ, Türk İnkılap Tarihi, İstanbul 1985, s. 27.
6 Arap yarımadasında, Araplardan sadece İmam Yahyanın yönetimindeki Yemen, Osmanlı Devletine bağlı kalmıştı. Bu konuda bkz., Y. Altuğ, a.g.e., s. 27.
7 Ş. Tezer, a.g.e., s. 173; Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih, Ankara 1961, s. 628.
8 L. Kinross, a.g.e., s. 199.
9 Peter Mansfield, The Successors The Ottoman Empire, London, 1973, s. 45; F. Armaoğlu, a.g.e., s. 628. L. von Sanders, a.g.e.., s. 342.
10 Cemal Paşa, a.g.e., s. 264; Y. Altuğ, a.g.e.. s. 27.
11 J. Blanco Villalta, Atatürk, Çey. Fatih Özsu, Ankara, 1982, s. 225. Bu muharebelerde, cephedeki ordular arasında yalnız M. Kemalin emrindeki birlikler hem savaşarak ve hem de tam bir intizamla çekilmek suretiyle Halepe gelmişti, Bu hususta daha geni; bilgi için bkz., Ş. Tezer, a.g.e., s. 173.
12 İsmet İnönü, a.g.e., s. 130 vrt., L. von Sanders, a.g.e., s. 330, 344, 345; Atatürk, İslam Ans.c. 1, İstanbul 1978, s. 727-728.
13 Ş. Süreyya Aydemir, Tek Adam, c. 1, İstanbul 1985, s. 317.
14 L. von Sanders, a.g.e., s. 346 vd.
15 L. von Sanders, a.g.e., s. 348; Ş. S. Aydemir, a.g.e., c. 1, s. 317; Atatürk, İslam A., s. 728.
16 Atatürk, İslam Ans., c. 1, s. 728.
17 L. Kinross, a.g.e., s. 200; ATAŞE, a.g.e., c. 4, Kısıra 2, s. 712; Ş. S. Aydemir, Tek Adam, c. l, s. 317.
18 23 Ekim günü, bir İngiliz yüzbaşısı görüşmek isteğiyle I. Tümenin emniyet postasına gelerek Tümgeneral Macandrev (S. İngiliz Süvari Tümen Komutanı) imzalı bir mektup getirmişti. Mektuba göre; teslim teklifi ve buna benzer mana ifade etmeyen yazılar vardı, Ordu komutanı buna cevap vermeye bile lüzum görmemiştir karşılığıyla, İngiliz yüzbaşı emniyet hatlarının dışına çıkarılarak gereği yapılmıştı, bu konuda bkz., ATAŞE, a.g.e., s. 720.
19 Lord Kinross, a.g.e., s. 200-201; ATAŞE, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Sina-Filistin Cephesi, c. 4, Kısım 2, s. 712.
20 Atatürk, İslam A., c. 1, s. 728.
21 L. von Sanders, a.g.e., s. 349-350; L. Kinross, a.g.e., s. 201.
22 Atatürkün Anıları (1917-1919), Hz., Falih Rıfkı Atay - Mahmut Soydan, Sadeleştiren, İsmet Bozdağ, Ankara 1982, s. 79; Sedat Doğruer, Yıldırımın Akıbeti, İstanbul 1927, s. 266 vd.; Edip Kızıldağlı. Atatürkün Haleplilere Son İhtarı, Anlatan, Ömer Hacıbeyoğlu, Son Haber (27 Ocak 1960), Antakya, 1960.
23 Tahsin Bey, Suriye Valisi ve fahri Binbaşı, bu konuda bkz., Sedat Doğruer, a.g.e., s. 266; Atatürkün Andan (1917-1919), s. 80.
24 Atatürkün Anılan (1917-1919), s. 80; S. Doğruer, a.g.e., s. 266 vd.; Edip Kızıldağlı, a.g.m., Son Haber (27.1.1960), Antakya, 1960.
25 Yıldırım Orduları Grup Komutanlığından verilen bilgiye göre; ordularımız daha Humusu terk etmeden önce Hama Mustafanın görevini bıraktığım ve bundan faydalanan Arapların bir Arap hükümeti kurarak ilan ettiklerini; Grup Komutanının, üst rütbeden bir kişiyi mutasarrıflığa tayin ettiğini; başka bir hükümet teşkilinin icabında silah ve uçak kullanarak engellenmesinin emredildiğini orduya bildiriyordu. Bu hususta bkz., ATAŞE, a.g.e., s. 713.
26 Edip Kızıldağlı, a.g.m., Son Haber (27.1.1960), Antakya 1960.
27 Atatürkün Anılan (1917-1919), s. 81; S. Doğruer, a.g.e., s. 267; L. Kinross, a.g.e., s. 201; F. R. Atay, a.g.e., s. 1ll; ayrıca bu hususta Edip Kızıldağlı, bu olayları bizzat yaşayan kişilerden derleme yaptığı için sözü geçen olayları doğrulamaktadır, bkz., Edip Kızıldağlı, a.g.m.. Son Haber (27.1.1960). Antakya, 1960; J. Blanco Villalta, a.g.e., s. 232-233.
28 Atatürkün Anılan (1917-1919), s. 82; Halepte cereyan eden bu sokak muharebeleri hakkında Sandersin anılarında oldukça bilgi bulunmaktadır. Bu hususta bkz., L. Sanders, a.g.e.. s. 3S1 vd; S. Doğruer, a.g.e., s. 267 vd.
29 E. Kızıldağlı, a.g.m., Son Haber (28.1.I960), Antakya 1960.
30 Atatürkün Anılan (1917-1919), s. 82; L. Kinross, a.g.e., s. 201; F.R. Atay, Çankaya, İstanbul, 1984, s. 111.
31 Atatürkün Anıları (1917-1919), s. 82; ATAŞE, a.g.e., s. 728 vd., Y. Hikmet Bayur, a.g.e., c. 3, Kısım 3, s. 462.
32 L. Kinross, a.g.e., s. 201-202.
33 Atatürkün Anıları (1917-1919), s. 82; Necmettin Esin, a.g.m., s. 26.
34 Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., c. 1, s. 14.
35 L. von Sanders, a.g.e., s. 352; L. Kinross, a.g.e., s. 202.
36 ATAŞE, a.g.e., s. 729-730.
37 S. Doğruer, a.g.e., s. 270; ATAŞE, a.g.e., s. 730.
38 Atatürk, İslam A., c. 1, s. 729; Necmettin Esin, a.g.m., s. 26; F. Rıfkı Atay, Çankaya, s. 111.
39 J. Blanco Villalta, Atatürk, Çev. Fatih Özsu, Ankara 1982, s. 233; F. Rıfkı Atay, Çankaya, s. 112-113.
40 TBMM GİZLİ Celse Zabıtları, c. 1, Ankara, 1985, s. 70; vd; Mehmet Tekin, Tarihte Hatay ve Hatay Devleti, Antakya 1987, s. 14.
41 Şükrü Tezer, Atatürkün Hatıra Defteri, s. 173; Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, c. 1, İstanbul 1953, s. 26; F. Rıfkı Atay, Çankaya, s. 113; Liman von Sanders, Türkiyede Beş Yıl, Çev. M. Şevki Yazman, İstanbul 1968, s. 353; Sedat Doğruer, Yıldırımın Akıbeti, s. 270.
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=D ... erikNo=395