Türkiyede alışageldiğimiz saflaşmalar ve taraflar kırılıp bozulurken yerlerine yenileri geliyor; tanımlar ve tutumlar belirsizleşiyor, akıllar karışıyor.
80 darbecilerinin sağlığı üzerine titreyenler, 80 darbesinin temel nedeni olan 24 Ocak kararları ile Özalı göklere çıkaranlar demokrat oluyor; 60lı ve 70li yıllarda Komünizmle Mücadele Dernekleriyle kanlı bıçaklı solcuların bir kısmı İslamcılarla, hatta yeri geldiğinde AKPyle dayanışma gösteriyor; solcuların bir diğer kısmı işkencecilerinden anti-emperyalist olanlarıyla kavgalarını gömmeye hazır olduğu işaretleri veriyor
İlk bakışta akılları karıştırması normal olan bu tablonun altında, Türkiyenin BOP doğrultusunda post-Kemalist bir çizgiye oturtulması programı yatıyor.
60lı ve 70li yılların tam bağımsızlıkçı Kemalist mücadelesini büyük ölçüde unutan ve Kemalizmi 80li yılların darbeci ve faşist zihniyetiyle tanıyan yeni sol kuşak ve Türkiye Kürtlerinin bir kısmı, Kemalist düzene açıktan açığa saldırılar başladığında, bunu demokratikleşmeye hizmet edebilecek bir adım olarak değerlendirme yanılgısına düştüler. Solcu bildiklerimizin, sol liberallerin, İslamcıların, tarikatçıların, Kürtlerin (özellikle Barzaniye bel bağlayan) bir kısmının, liberallerin, AKPnin post-Kemalizm paydasında buluşmalarına tanık olduk. Öte yandan, BOPun gerektirdiği post-Kemalizmin demokratikleşmeyle de, ilericilikle de, ulusal çıkarlarla da bir ilgisi olmadığını gören ve tam bağımsızlık sloganını anımsayan yeni bir cephe oluştu.
Yeni oluşan bu ittifakların gizemini bu açıdan çözmek mümkün görünüyor. Ancak Ergenekon davasıyla gündeme gelen öyle bir ittifak var ki, diğerlerinden çok daha şaşırtıcı ve akıl karıştırıcı nitelikte: PKK-Kemalizm ilişkisi
Böyle bir ilişki gerçekten mümkün mü?
Kemalizm deyince, akla tek bir çizgi, tek bir program gelmiyor. 1930lu yılların Kemalizmi, Deniz Gezmişlerin Doğan Avcıoğluların Kemalizmi ile Evrenin Kemalizmini aynı kefeye koymanın imkanı yok. Ancak, şunu söylemek mümkün görünüyor: Sosyalizmle Kemalizmi birlikte sahiplenen isimleri bir yana koyarsak, Kürt sorunu her zaman Kemalizmin yumuşak karnı oldu. Kemalizmin en ileri temsilcileri bile, PKKnın kaynağında Kürt halkına uygulanan baskıyı ve Güneydoğunun kalkınmamış bırakılmasını görseler dahi, bu konuda radikal reformların sözcüsü olamadılar, olmadılar. Yalçın Küçükün deyişiyle, Yurtta sulh, türkifikasyon olarak anlaşıldı.
Şimdi Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile PKK arasında bağlantı kurmaya çalışıyorlar
Gerçekçi bulan var mı, bilmiyorum, ama bu iddiaların sahiplerinin, her türlü inandırıcılıklarını kaybetmeyi ve gülünç duruma düşmeyi göze alarak Kemalistler ile PKK arasında bağ kurmada neden ısrar ettikleri önemli bir soru gibi geliyor
Bu iddiaların ve kampanyaların ardında yatan, PKK ile Kemalistler arasında böyle bir bağ kurulmuş olması değil de, Kemalistlerle Türkiye Kürtlerinin BOP ve Barzani karşıtı, anti-emperyalist bir ittifakta buluşmaları ihtimalinden duyulan korku olamaz mı?
DTP içinde hem Kürtlere, hem de Türklere benzer bir çağrıda bulunanlar oldu. DTP milletvekili Aysel Tuğluk, Radikal2de yayınlanan yazısında bakın neler diyordu:
AB üyelik süreci, ABD'nin Irak işgali, Türkiye'deki ve Irak'taki Kürt sorununun emperyalist müdahalelerle geldiği son aşama ve AKP iktidarının ekonomik ve politik uygulamalarla uyumlu dış politikası çok ciddi kaygılara sebep oluyor. En azından dürüst olarak kabul edebileceğimiz Türk yurtsever kesimlerce ve özellikle Kemalist aydınlarca bu kaygılar üst düzeyde yaşanıyor. Burada bizim açımızdan sorulması gereken, Kürtlerin tavrının ne olacağıdır
Burada Kürtlerin gayet açık ve samimi olması gerekiyor. Şu önkabulle başlangıç yapılabilir: Misak-ı Milli sınırlarını mutlak surette koruyarak Kürt sorununa çözüm bulunmalıdır. Emperyalist müdahalelere güvenmeden ve de gerçeklik dışı olmayan açılımlarla çözüm arayışı gerekiyor. Gerçekçi çözümlerden kastedilen ülkenin birliğini zorlamayan açılımlardır. Kürtlerin en büyük müttefiki Türkler olduğu gibi Türklerin en önemli müttefiki de Kürtlerdir
Burada Kemalist aydınlara büyük görevler düşüyor. Bu kesimler unutmamalılar ki; korkular canlandırılıp iki toplum birbirine geriye dönüşümsüz düşman edilmek isteniyor. Söylemler buna hizmet etmemeli. Kürtler de bu durumu çağrıştırıp, korkuları anımsatan fotoğraflarda yer almamalı
Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir. Türk halkının ortak bilincinde Sevr ve büyük kurtarıcı imgesi çok güçlü bir enerjiyle ortaya çıkmaya başladı. (25.7.2007)
Tuğlukun sözleri, bugün Türkiyeye egemen olan yeni saflaşmanın diğer tarafından, Yasemin Çongar ile Ahmet Altanın Kandil ziyaretlerine ilişkin olarak söylediklerini akla getiriyor:
Röportajlarında PKKlılarla türban tartışması yaptıklarını da anlatan Tarafın ikilisi, Yemekte türban konusu açılıyor. Türbanın serbest bırakılmasına şiddetle karşı çıkıyorlar. Öyle şeyler söylüyorlar ki türbanla ilgili, o konuşmaları bir CHP kurultayında yapsalar ortalık alkıştan kırılır, ifadesini kullanarak, Karşımıza Kemalist PKK çıkıyor, yorumunda bulundu. (Yeniçağ, 04.2.2008)
Türk medyası bu durumu hiç gündemine almıyor, ancak Barzani siteleri uzun zamandır Öcalan, PKK ve DTP ile ilgili olarak Kemalistlik suçlamasında bulunuyorlar.
Ergenekon masalcılarının durumunu bilemiyoruz, ama Barzaninin Kemalistler ile Türkiye Kürtleri arasında bir ittifak kurulmasından korktuğu çok açık
Deniz Hakyemez
Odatv.com
22 Nisan 2009
