İki kavram, birisi “Hak” diğeri “Eşitlik” dünya üzerinde insanların siyasal ve sosyal düzeni kurmaya çalıştıklarından beri özlem ve hasret duydukları kavramlardır. Aklı başında her insanın dilinden düşürmediği bu iki olgu, Milattan önceden günümüze kadar hiçbir devlet de, tam manasıyla uygulamaya konulamamıştır. Bedenen bir insana su ne kadar gerekli ise ruhen ve zihnen de Hak ve Eşitlik o ölçüde gereklidir. İnsanın, insan onuruna yakışır bir biçimde yaşamasının temelini oluşturur. Yöneticiler tarafından halklara vaad edilen Hak ve Eşitlik düzeni, halka sunulan bir lütuf değil, yöneticinin yükümlülüğüdür.
Bu iki değerin dünya üzerinde düşmanı ise kapitalizmdir. Zenginin daha zengin, yoksulun daha yoksullaşmasını sağlayan politik kavramdır. İnsanlar Hak ve Eşitlik düzenini esas alıp yaşamlarını huzurlu bir şekilde sürdürebilirken, Dünya küresel elitleri tarafından bu düzen oluşturularak dünyada büyük bir Eşitsizliğe yol açtılar. Bu düzenin her dönem temsilcileri değişti, ancak düzenin ana fikri hala daha 21.Y.Y dünyasında varlığını sürdürüyor. Dünya üzerinde ise bu düzene başkaldıran parmakla sayılabilecek kadar ülke vardır. Bizim Türkiye’miz ise bu örümcek ağına 1947’ yılında, Amerika ile yapılan karşılıklı anlaşmalar ile düşmüştür. O tarihten sonra Türkiye’mizde ne Adalet, ne Hak, ne de Eşitlik olguları değerlerinde varlıklarını sürdürebilmişlerdir. Bu anlaşmalar ile genç Türkiye’mizin etrafı adeta örümcek ağı ile sarılmış başta Milli Eğitim olmak üzere, bütün kurum ve kuruluşlarına topla, silahla değil, psikolojik harpçi, ajan ve misyonerlerle girilmiştir. Hak ve Eşitlik kutsallığı yitirilmiş yerine kapitalizmin bencilliği yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu düzen içinde ülke yönetimine gelen iktidar sahipleri ise halkının ve ülkesinin çıkarlarını umursamadan, Hak ve Eşitlik esaslarına, Kanun ve Yasalarla darbeler indirmişlerdir.
Toplumsal bozukluğun başlangıcı 1947’yılında Truman Doktrini ile IMF’ye üye olmamızla başladı. Ekmek bizim için doyumun simgesidir. Tabiri yerinde ise “Önce ekmekleri bozdular”. Ekonomik olarak yabancı ülkelere bağlı olan yarı sömürge ülkelerde, Hak ve Eşitlikten hiç bahsedilmez. Göbekten ABD-AB bağlı olan iktidarlar halkımızı Hak ve Eşitlik kıtlığını yaşattılar. Çünkü iktidar olabilmeleri için önce ABD’ ye bunun sözünü vermeleri gerekiyor.
Çok partili sisteme geçişten beri her gelen iktidar Hak ve Eşitlik değerlerini halkımıza unutturmaya çalıştılar ve bir nevide başarılı oldular.
İkili anlaşmalardan sonra her 10 senede bir yapılan darbelerle memleketimizde Hak ve Eşitlik, topuklu takunyalardan yer değiştirip, postalar altında çiğnendi.
11 Kasım 1938’den sonra Türk Ulusu, ne Hak, ne de Eşitlik den faydalanabildi. Atatürk’ün vefatın dan sonra bir daha, Ata’sı gibi ona sahip çıkan, Hakkını koruyan, Eşitliğini sağlayan bir politikacıyı devlet idaresinde göremedi. 1947’de imzaladığı ikili anlaşmalarla, emperyalizmin dümenine girdi. Türkiye’miz yarı bağımlı bir ülke haline geldi. Yarı bağımlı ülkelerin, Milletleri de Hak ve Eşitliği sadece kavram olarak ismini duyar, uygulamada göremez çünkü Emperyalist ülkeler buna izin vermez. Şimdi bu olayları daha iyi anlamamız için 1956 yılında ABD Dış İlişkiler Konseyin den, Yahudi lobisinin en büyük ismi Nelson A. Rockefeller’ın ABD başkanı Eisenhower yazdığı mektuba bir göz atalım.
Rockefeller ne diyor ;
“Başkan Eisenhower…
Ekonomik yayılma planını Asya, Afrika ve diğer azgelişmiş bölgelerde uygulamaya koymak zorundayız… Yardımda birinci gruba giren –Türkiye gibi- ülkelere yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. OLTAYA YAKALANMIŞ BALIĞIN YEME İHTİYACI YOKTUR. Genişletişmiş iktisadi yardım, -örneğin Türkiye’ye- bazı hallerde düşünülenin tersi sonuçlar verebilir; bağımsızlık eğilimini artırıp, mevcut askeri paktlar zayıflatabilir. Türkiye gibi ülkelere doğrudan doğruya iktisadi yardım yapılabilir, ama bu, BİZE UYGUN VE BAĞLI HÜKÜMETLERİ İKTİDARDA TUTACAK VE BİZE DÜŞMAN MUHALİFLERİ ZARARSIZ BIRAKACAK BİÇİM VE MİKTARDA OLMALIDIR.
ABD İLE İŞBİRLİĞİNE HAZIR YERLİ İŞADAMLARINA YARDIMI ARTIRMALI VE BÖYLECE BU İŞADAMLARININ, İLGİLİ ÜLKELERİN EKONOMİSİNDE KİLİT NOKTALARI ELE GEÇİRMELERİ, BUNA DAYANARAK POLİTİK ETKİLERİNİN ARTMASI SAĞLANMALIDIR.”
Nelson A. Rockefeller
O zamandan başlayan kötüye gidişimizin ve değerlerimizi bir bir kaybetmemizin nedeni, Rockefeller’ın, Eisenhower’a yazdığı mektup’da açıkça önümüze çıkıyor. Tek dünyacı küresel finans kapitalistlerin, Ulus devletleri ortadan kaldırmaya yönelik stratejileri, Dış İlişkiler Konseyi gibi kurumlarca hazırlanıp, ülke içinde ki yerli işbirlikçiler yardımıyla uygulamaya konuluyor. Ve hedef ülkede Hak, Eşitlik, Adalet, Ulus gibi önemli değerler yok ediliyor.
Gazi Mustafa Kemâl Paşa, müthiş bir öngörüde bulunmuş ve Refik Şevket Bey'e
"Emperyalizm Türkleri affetmeyecektir." Demiştir. Hevesi kursağında kalan Emperyalizm bizi AFFETMEZ.
Bu kötü gidişatta Türk Gençliği görevini daha iyi bilmelidir. NUTUK’u tekrar tekrar okumalı, karşısına çıkan tehlike ve entrikaları açık bir şekilde görebilmeli ve kendini bilgilendirmelidir. Emperyalizm Türk Milletin den boşuna nefret etmiyor, En yoksul ve bitkin halinde bile Emperyalist planları defalarca bozmuş, bu Milletin gelecek kuşakları olarak, günümüzde ki planları anlamalı, kavramalı ve hızla toparlanarak, yeniden bir Türk Mucizesi yaratarak bu topraklar üzerinde ebediyete kadar Hak ve Eşitliği sağlamalıyız.
Tek temennim, Eşitçe yaşayıp, Hakça bölüşen, Tam Bağımsız bir Türkiye’de yaşamak… Ve biz bunu Başaracağız.
Nevzat ZEYREK