
Önce, bir Çekiç Güç meselesi var, bir Körfez Savaşı meselesi, döneme damgasını vuran. Hatırlanacağı üzere o günlerde: Özal her gün Başkan Baba Bush'la telefonla görüşüyor ve Amerika'nın Ortadoğu politikasını şekillendiriyordu. Bir koyup üç, beş hatta on alınacaktı, Musul Kerkük Türkiyenin olacaktı. Türkiyenin dış politikası; Amerika'ya ve Barzani'ye destek, Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak, PKK'yı yok etmek şeklinde sıralanıyordu, tıpkı 2003 Irak Savaşı'nda olduğu gibi, tıpkı bugünkü gibi.
Yıl 1991. Ne oldu hatırlayınız Birinci Körfez Savaşında?
Amerika önce Saddam'ın Irak kuzeyine harekât yapmasına izin verdi, peşmergeleri hedef gösterdi ve Saddam'dan kaçan bütün Iraklılar Türkiyeye sığındı. Hemen kucak açıldı onlara, kol kanat gerildi. Ama bu insanlık dramında Batılı ülkeler Türkiyeyi ve o zavallı sığınmacıları yalnız bıraktı. O insanlara, şimdi bize Barzani eliyle kafa tutmaya çalışan o zavallı insanlara ekmeğimizi verdik, milyonlarca dolar milli kaynağımızı harcadık. Iraka uyguladığımız ambargo sonucu zararımız yüz milyar doları aşıyordu, karşılamadılar bile. Ve sonuçta: Amerika'nın Irakta yarattığı trajedi uluslararası gündeme Kürt sorunu olarak düştü! (1)
Hepsi bu mu, hayır!
Guantanamo'da binlerce insana işkence yapan, Irak'ta her saat başı adam öldüren Amerika'ya ses çıkarmayan Avrupa ve Birleşmiş Milletler, Saddam'ın zavallı Kürtlere zulüm yapmasının önüne geçmek maksadıyla 36.ncı paralel kuzeyine uçuş ve müdahale yasağı koydu ve Özal'ın da gayretiyle uluslararası koalisyon gücü, yani Çekiç Güç ülkemizde konuşlandı.
Peki sonra ne oldu?
Birtakım gizli eller, on yıldır Suriye ve Lübnan'da eğitim yapan PKK'lı teröristleri aldı, bir kısmını Suriye üzerinden bir kısmını İran üzerinden, Irak kuzeyindeki Çekiç Güç'ün korumasındaki bölgeye yerleştirdi. Yıl 1992'yi gösterdiğinde PKK, Barzani bölgesinde sayıları on bini aşkın silahlı bir güç haline gelmiş, Barzani'nin kamplarına yerleşmiş, Saddam'ın silahlarını yağmalamış ve Saddam'ın zulmünden kaçan gençleri kandırarak Türkiye Cumhuriyetine kafa tutmaya başlamıştı. Ardından Barzani Özerk Kürt Yönetimini ilan etmişti. Kimin sayesinde? Netice olarak Birinci Körfez Savaşı bize güçlü bir PKK ile özerk bir Barzani'yi miras bırakmıştı.
2003 yılına geldiğimizde, kitle imha silahları bulunduğu bahanesiyle Amerika Irak'ı işgal etti. Saddam devrildi. Irak üçe bölündü. Siyasal bir PKK ile federe bir Kürt devleti ortaya çıktı. Amerika artık Barzani ve PKK'nın içindeydi. Amacı, Ortadoğu'daki enerji havzalarını ele geçirmek, gerek kendi gerekse İsrail'in güvenliği için Büyük Kürdistan'ı kurmak suretiyle BOPu hayata geçirmek idi. Bu sıralarda Başbakan, ''bizim bu projede yapacak görevlerimiz var, eşbaşkanlarından biriyiz'' açıklamaları yapıyordu. Düşününüz, BOP; Türkiye, İran, Irak ve Suriye'yi bölme projesi ve Türkiye Başbakanı eşbaşkan! İşte bu sırada, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan açıklamasını yaptı ve ülkenin milletiyle bölünmez bütünlüğü çok ağır ve yakın bir tehdit altındadır, diyerek kuzey Irak'ı hedef gösterdi. Sınır ötesi harekât senaryoları da o tarihten beri gündemden düşmedi ve 5 Kasım'a geldik.
ABDnin amacı
Bu çerçevede Amerika ne yapmak istiyor, ona bir bakılmalı.
2008 yılında ABD'de başkanlık seçimleri var. Oğul Bush Irak'ta umduğunu bulamadı, ölen Amerikalı asker sayısı 3900'ü geçti, Irak'a vaat edilen demokrasi gelmedi, ülke iç savaşın eşiğinde. ABD'nin savaş tehditleri, PJAK'ı İran'a karşı kullanma oyunu, Körfez'e yaptığı muazzam yığınak işe yaramadı, İran nükleer programını sürdürüyor. Irak'ta güçlenen PKK eylemlerine devam ediyor, Batının teröre karşı sözde ortak çağrıları işe yaramıyor. Barzani, arkasına aldığı Amerika'ya güvenip Türkiye'ye tehditler yağdırıyor, Kürt devletini kurdu, bir tek ilanı kaldı Kosova gibi. Türk milleti ayakta, ordu harekete geçmezse Irak'a gidip PKK'yı da Barzani'yi de vuracak hale geldi. Amerikan karşıtlığı dört bir yanı sardı. Bu tablo ile Bush'un seçimi kazanması elbette zor olacaktı.
Peki ne yapılacaktı?

PKK'ya gelince, her ne kadar BOP projesinde görevler üstlenmiş ise de, sonuçta bir terör örgütüydü ve Batılı dünya bunu kabul etmişti. Bu durumda ancak PKK'dan vazgeçilebilirdi, hem kullanılır hem de kısmen feda edilebilirdi ama nasıl? Amerika doğrudan PKK'yı vursa, önemli bir taşeron güç yok edilmiş olacaktı, bu iyi bir çözüm değildi çünkü ilerde ona iş düşecekti. Barzani PKK'yı vursa, Kürtler arasına nifak sokulmuş olurdu ki, bu hiç iyi değildi, üstelik Barzani'nin PKK ile çatışması oldukça zordu. Türkiye PKK'yı vursa, bu iyi bir çözümdü, bunun bir mahzuru yoktu hem de bu, bir taşla dört beş kuş demekti. Nasıl mı?
Bir: Türkiye öteden beri PKK'yı Irak'ta yok etmek istiyordu, kamuoyu buna hazırdı, Irak hava sahası Türklere açılırsa, hem Türkiye'nin gönlü yapılmış olur, hem PKK biraz hırpalanıp gözdağı verilir, hem de Barzani ile Türkiye arasındaki ilişkiler yumuşar ve gelişirdi.
İki: Türkiye'deki Amerikan karşıtlığı önlenir hem de öteden beri desteklediği Erdoğana siyasi başarı sağlardı.
Üç: BOP projesinde görevli Erdoğan, bu siyasi avantajı değerlendirir ve gelecekte kurulması planlanan özerk yapının temelini atacak yeni anayasa değişikliklerinin meclisten geçirilmesini kolayca sağlardı.
Dört: PKK'ya karşı Barzani'nin bölgede otoritesi sağlanırdı, Büyük Kürdistan'ın müstakbel lideri olarak.
Beş: 2008 seçimlerine Oğul Bush, az da olsa istikrar sağlanmış bir Irak, kuzeyde tam otorite ve güneye örnek teşkil edecek güçlü bir Barzani, gönlü yapılmış bir Türkiye ile girecek ve elbette ki avantaj sağlayacaktı.
PKKnın geleceği
PKKnın ne olacağı konusunda ise, işte onu bizatihi PKK'nın kendisi bilirdi. Onlara tercih yapma şansı verilirdi bu güne kadar yapmış oldukları hizmetlerine karşılık, hem de iki seçenek:
Birinci seçenek: PKK'nın gerek lider gerekse dağ kadrosunda İranlı, Suriyeli ve Iraklı Kürtler de vardı, bunlar ülkelerindeki PKK oluşumlarına katılır, varlık ve eylemlerini orada sürdürebilirlerdi PJAK gibi. Bunu istemeyenler ise Barzani'ye katılabilirdi. Zaten Barzani 1992'den beri PKK'dan kaçanları korumakta ve onları Özel Kuvvetler çatısı altında toplamaktaydı. Bu durumda ABD'nin desteği hem PKK'ya hem de Barzani'ye sürmüş olurdu. Çünkü gelecekte İran ve Suriye'nin parçalanması söz konusu olduğunda bu PKK'lılara ihtiyaç olacaktı. PKK'nın yönetici kadrosuna gelince, bir kısmı İran ve Suriye'deki yeni oluşumun başına gider yerinde yönetirdi, isteyen Barzani'de kalırdı. Türkiye'ye gideceklere af çıkarmak ve siyasi haklar vermek için elden gelen yapılırdı. İsteyen tanık koruma programına alınır, yüzü değiştirilir ve yeni bir yaşam da sunulabilirdi. Türkiye'ye dönmek isteyenlere kapı açıktı, hepsi silah bırakıp dönebilirdi, onlar için af garanti idi. İkincisi seçenek ise; birincinin aynıydı, kabul etmeyenlerin cezası ölümdü.
Senaryo gerçek olursa
Peki, bu senaryo hayata geçerse ne olacaktır?





Şimdi Türk Hava Kuvvetleri Irak'taki PKK yuvalarını vuruyor. Medya manşet atıyor, PKK dağılıyor, diye. Doğru dağılıyor ama nasıl? Yaralılar ve örgütten kaçanlar Barzani'ye sığınıyor, PKK'ya Barzani adresi gösteriliyor! Bir kısım PKK'lı İran'a diğer bir kısmı Suriye'ye çekiliyor. Kalan fedailer ise Hakurk, Zap, Metina, Şive ve Kandil'deki PKK kamplarında nöbet tutuyor. Aslında PKK kılık değiştiriyor; Barzaninin koruması altına giriyor, Barzani de hem PKK'nın hem de Büyük Kürdistan hayalinin liderliğine oynuyor! Bu çerçevede yaptığımız sınır ötesi hava harekâtlarına yakından bir bakalım. Vurulan yerler neresidir; Hakurk, Basyan, Avaşin, Sinat, Haftanin! Bu kamplar PKKnın yirmi yıldır elinde bulundurduğu kamplardır ve ülkemizin hemen güneyindedir yani PKK bir nefes kadar yakındır. Operasyon olacağı bilinmesine rağmen PKK geri çekilmiyorsa bu cesareti kimden almaktadır? İkincisi; harekât esnasında vurulan teröristler Barzaniye bağlı hastanelerde tedavi görmektedir ve bu husus bizzat Genel Kurmay tarafından açıklanmıştır. Bu teröristleri kim alıp gelecektir? Hala yerlerinde durduklarına göre verilen mesaj şudur; dağda silahlı iseniz terörist, yerde Barzani bölgesinde iseniz peşmerge!
Bu harekâtlar bu kapsamda bahara kadar böyle sürerse, sonucu ne olur?
Irak kuzeyinde güçlü ve bağımsız bir Barzani ortaya çıkar; PKK'yı koltuğunun altına, ABD'yi arkasına almış bir Barzani! Türkiye'nin desteğiyle Irak kuzeyinde güçlü ve müreffeh bir Kürt devletinin başkanı, Türkiye'nin doğusunda da söz sahibi, İran ve Suriye'deki PKK faaliyetlerini yöneten bir Barzani! PKK'nın ve Büyük Kürdistan'ın büyük lideri Barzani! Bu Barzani, PKKnın silahlı eylemleri yerine doğudaki halkımızı devletle karşı karşıya getirmek için kitlesel eylemlere yönelecektir. Terör sorunu bitecek yerini etnik ayrımcılığa dayalı toplumsal olaylar alacak ve dünya gündemine oturacaktır. Bu senaryo, yedi bin yıllık Türk devletini parçalama senaryosudur. Ama bu senaryo burada bitmez, ta ki Türk varlığı Anadoludan silininceye kadar sürecektir bu senaryo!
Peki, Kim, dur diyecek bu ihanet senaryosuna?
Halkı çaresiz, yokluk ve yoksulluk içinde. Gençlik, Gazi Paşa'nın gençliği sorunları içinde kaybolmuş, Milli Eğitim Gülen tarikatının elinde, yeni nesilleri o yetiştiriyor. Doğuda yaşayan halk perişan, bir yanda PKK bir yanda Barzani, hani Türk devleti, hani devletimiz, diye kendi kendine soruyor. Onlar da çaresiz, olacakları bekliyor. Sanayici, odalar, borsalar, sivil toplum örgüt liderleri suskun, seyrediyor olan biteni, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyerek.
Durum böyle giderse fazla bir seçeneğimiz yok, iki seçenek apaçık ortada. Birinci seçenek; şimdi değil on yıl sonra, elli yıl sonra, yüz yıl sonra Anadoludaki Türk varlığının tarih sahnesinden yok olması için, bugün atılan temellere bir kürek de biz harç atacağız. İkinci seçenek ise; biz Gazi Paşa'nın torunlarıyız, biz Çanakkale'nin, biz Anafartaların, biz Yıldırımların Fatihlerin torunlarıyız deyip bu ihanet senaryosunu darmadağın edeceğiz, öylesine vuracağız ki bir daha hiç kimse böyle bir ihanete kalkışamayacak!
Şimdi karar sizin, hangi seçenek?
Erdal SARIZEYBEK - İÇ GÜVENLİK VE TERÖR
