İNAT

İNAT

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Eyl 23, 2017 22:25

İNAT


Bir tanımlamanın, seslenmenin ardından, sözün sonuna eklenen ”inat” sözcüğü, her duyduğumda içimi bulandırmıştır. İnadı o eyleme, duyuruya, anlatıma yakıştıramamışımdır. Örneğin, gündemde dolaşan inatlı sözlerden gelişigüzel derlediklerime kısaca bir göz atarsak:

“Atatürk’ü ve emanetini unutturmak isteyenlere inat...” diye başlayan tümce, Onuncu Yıl Marşı söyleyelim, İzmir Marşı okuyalım, Anıtkabir’e gidelim, Andımız’ı söyleyelim... gibi eyleme çağıran sözlerle sürüyor. “Ulusal bayramları unutturup, yasaklayarak, silmeye çalışanlara inat... Dinci yobazlara inat...” böyle başlayan tümcelerin sonu hep bir ortak eylem çağrısıyla bitiyor. Yaşasın Cumhuriyet denmiş haberde, arkasından, ”Terör saldırılarına inat, barajın yapımı hızla sürüyor.” yazılmış. Devlet, herhangi bir görevini, teröre inat mı yapar, görevi olduğu için mi? Bu da başka türlü bir “inat” tanımlaması, "Yunan’ın Enosis" inadı çözüm sürecini tamamen bitirdi.” tümcesindeki inat. Yanlış kullanılmış bir sözcük “inat” orada. Yunan, Kıbrıs’ın tamamını almak istiyor, Türk’ün ortaklığını bu yüzden istemiyor. Yunan’ın akıllıca yaptığının, kendi ülkesinin çıkarını korumasının adı "inat" olabilir mi? Olsa olsa bunu yazan akıllanmamaya inat ediyordur. Murat Göğebakan adlı “titrek” arabeskçi de, şöyle demiş bir zamanlar: “Bugün de ölmedim, birilerine inat!”

İnat sözünü çok duyarız. İnatçı deriz kızınca, dediğim dedikçilere, dediğinden ne olursa olsun dönmeyenlere.

Acaba inat sözünü doğru mu kullanıyoruz? İnat, Arapça bir söz, Türkçede tam karşılığı yok. Sözlükler, direnme, ayak direme, yazmışlar karşılığını. “Direnim” sözü de inat anlamındaymış. İnat aynı zamanda “ısrar” demekmiş, ısrar da Arapça. “Bekinme, ayak direme, üstünde durma, üsteleme.”demek.

Çocuklara inatçı deriz, yanlışta direnirlerse, “Gel oğlum, gel kızım, gelmem, yapma oğlum, yapaca’m...” türü dediğim dedikçilere. İnat, çocukça bir direnmenin adıdır. Kendi güçsüzlüğünü, bedensel, bilgi-birikim yönünden yetersizliğini, son sözü anababanın demesini içine sindiremeyen çocuk, “inat”la durumu dengelemeye çalışır. “İnat”la bunaltır çevresini, “inat”la benliğini kanıtlar.

“Oğlum, onunla evlenme, çamura düşersin, çıkamazsın, soyunu o soyla sürdürme, yanarsın!” haklı uyarılarına, algısı tutsak alınmış, kişisel yönden çocuk kalmış, kandırılmaya uygun, kendini geliştirememiş genç, inatla yanlışını sürdürür. Yanlışta bilerek direnmedir, ölümüne direnmedir, doğruyu gösterenlere sırt dönmektir, tüm güzel geçmişine kara çalmaktır burada inat sözcüğünün anlattığı. Öyle ki, inat için, anayı babayı yadsıyan, unutan, aramayan, tüm öğrendiklerine, değerlerine ters düşen, Ahmet Altanların, 2010 yılındaki o ünlü sözüyle ( Ahmet Altan, “bir kadın memesine vatanı satarım”), bir kadın memesine vatanı satanlar vardır.

İnat kişiye doğru kararlar aldırmaz, kişinin gerçeği görmesini engeller. Aklını kullanamayan, gönül sesini dinlemeyen, kötülerce kullanılan kişinin, kendini kötülüklere karşı korunmasız bırakmasıdır inat bu tür örneklerde. Sonu düş kırıklığıdır, kullanılmak, sonra bir yana bırakılmaktır; boşa geçen, yitirilen zamandır tek kazancı, inatta direnenin...

Direnme, direniş, karşı koyma, direnim...

Burada neye karşı sözü önemlidir. Neye karşı direniyorsun? Anlatırsın. Bilimsel belgelerle, örneklerle açıklarsın, aklını kullanırsın. Direnme yerine, neye karşı inatçısın diye sorsak, soru da verilecek yanıt da gülünç olmaz mı? Ne denirse denilsin, denilen çocukça sayılmaz mı?

Birilerine inat, Atatürk, Cumhuriyet korunmaz, savunulmaz. Vatanın, ulusun, geleceğin için direnirsin. Yıkıcıların karşısına geçersin, meydanı boş bırakmaz, kaçmaz, korkmaz, kötülüklere ayak dirersin, dayatılanı benimsemezsin, boyun eğmezsin. İnatla ise, ancak kendine güldürürsün başkalarını, ortada kalırsın, alay edilirsin...

İnadı, inadın iyi bir şey olmadığını, boş inat yerine aklını, fikrini kullanmayı, biz eski kuşaklar okuma kitaplarımızın değişmez parçası “İki İnatçı Keçi” masalı ile öğrendik dersek sakın gülmeyin. İnat sözüyle, daracık bir köprüde karşılaşan, çekil yolumdan, hayır sen çekil çekişmesiyle birbirlerine yol vermeyen, sonunda köprüden dereye uçan keçilerin masalı.

Bir de “İnat Hikayeleri” adlı filmimiz var bizim, hem de Alman ortak yapımıyla, Doğu’da çekilen. Böyle saçma konulara Almanlar neden ortak oldularsa... Yayılmacı ülkelerin herzaman vardır bir bildiği diyelim ve inat deyince, filmin konusunu ortaklaşa yazan filmcinin ve başrol oyuncusunun ne anladıklarına bir bakalım. Yönetmen Reis Çelik ve oyuncu Tuncel Kurtiz, anlatılarına, “ Türk, “K.ürt” ve Ermeni halkın birarada yaşadığı yörede...” diye bölücü bir söylemle başlıyorlar. Filmde dört öykü anlatılmış. Hiçbirinin de, bildiğimiz “inat” sözüyle bir ilgisi yok aslında. Birinde tutuştuğu ladeste yenilmemek için ölen birinin öyküsü anlatılmış. Yenilmeyi içine sindirememe. Asıl öykü, kızakla, minübüsün yarışında, şoförün buzlu gölde ölmesi. Öykünün biri, beyoğlu, yoksul kız öyküsü. Sorulan bilmece, bilmecenin yanıtının kibrit çöplerine düşen gözyaşı damlasıyla ortaya çıkması, şu bu... İnatla, bu beyoğlu, yoksul kız evliliğinin, kızın bir rastlantı, ağlarken bulduğu çözümün, oğlanın şapşallığının ne ilgisi varsa... Son öykü bir kamu görevlisinin aşağılanması. Girilen iddiada, bir açıkgözün kandırmacasıyla banka müdürünün çok aşağılık bir duruma düşürülmesi... Yönetmen dermiş ki, bölge halkının yöresel özelliği olan “inatlaşmayı” çok iyi bilirim, filmimde bunu anlattım. Filmi yurtdışında tanıtan biri de, “Başlıktaki “inat”, bu bölgede yaşayan bütün halkların... diye söze başlayıp bölücü diliyle konuşmuş. Türk halkı değil de “halklar” dediler mi mesaj yerini buluyor zaten. Böyle olmasa Fransızlar bu filme küçük de olsa bir ödül verirler miydi?

Aslında anlatılana değil, neden anlatıldığına bakacaksın.

Kendini bir başkasına yönettirmeyeceksin, düşünsel özgürlüğünün, akıl sağlığının, düşünebilme yetinin değerini bilecek, kötülerden kendini koruyacak, hiçbir tutsaklığa boyun eğmeyeceksin!

Beğenin, senin beğenin, öğrendiklerin yol gösterenin olacak.

Yanlışında direnene, “gavur inadı tuttu, “inadım inat...” diyor başka bir şey demiyor, derler.

Çok geç olmadan;

Cumhuriyetimizi koruyalım, inatla değil, yıkıcılara direnerek, görevlerimizi aksatmadan, özenle... Dilimiz, en sevdiğimiz, düşümüzde bile birlikte olduğumuz... Bir an ayrı düşmeye dayanamadığımız...

Kendimizi, yanlış kararlardan, kapıldığımız kötü ortamlardan, kötülerden, benliğimizi, dilimizi, özümüzü yitirme tehlikesinden, yabancılaşmaktan, yozlaşmaktan, kültüründen kopmaktan, inadı bırakıp, aklımızı kullanarak koruyalım...

İnatla değil, bilerek, aklın, bilginin, yüreğin ışığında...

Dünyaları verseler, ilkelerimizden dönmeden, doğru bildiklerimizden şaşmadan...

Feza Tiryaki, 23 Eylül 2017
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 986
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x