İngiltere Güdümünde "Arap pohpohu, çok bilmişliği ve yönledirmesi"

İngiltere Güdümünde "Arap pohpohu, çok bilmişliği ve yö

İletigönderen Ram » Çrş Mar 04, 2009 15:04

Türkiye ve İran... Siyasi İslâm Demokrasisi

Türkiye ve İran, Arap dünyasını kuzeyden ve doğudan çevreleyen iki büyük İslam ülkesidir. Bu iki ülke, geniş bölgemizin daima en büyük oyuncuları olmuştur. Müslüman Arap Dünyası, Türkiye ve İran olmadan hiçbir zaman istikrara kavuşmayacaktır.

Türkiye, batı demokrasisini seçti. Bilindiği gibi, Türkiye'deki çok renkli sivil kurumlarla tek renkli askerî kurumlar arasında acı çatışmalar yaşandı. Askerî kurumlar, Anayasa Mahkemesini, sivil İslami partilere karşı bir silah olarak kullandı.

Osmanlı Devletinin 1922'de yıkılmasıyla, Mustafa Kemal Atatürk, devletin laik sistemini (kuvvet kullanarak da olsa) koruması için, geniş yetkileri haiz bu askerî otoriteyi kurdu. Ordunun geniş yetkisine, seçilen birçok sivil hükümeti yıkıp yerine, askerî hükümet kurduğunda tanık olmuştuk. Türkiye'deki İslami partiler, ordunun en belirgin kurbanlarıydı ve en çok zarar gören partilerdi. Örneğin: Fazilet Partisi ve Necmettin Erbakan'ın lideri olduğu Saadet Partisi. İslami partiler, ordu ile kedi fare oyununa benzer bir oyuna girdiler.

2002'de yapılan genel seçimler sonucunda ılımlı İslam eğilimli olan AK Parti, ezici bir çoğunlukla iktidar olabilmişti. Seçimleri kazanan AK Partinin lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın yıldızı parladı ve Başbakan olarak seçildi. Erdoğan hükümeti, büyük ekonomik başarılara imza attı.

Ilımlı siyasi İslam düşüncesi, Türkiye'de kök saldı ve Recep Tayyip Erdoğan ile arkadaşı Abdullah Gül liderliğinde, güçlü bir şekilde kamuya intikal ettirildi. Böylece Türk siyasi İslam rüyasının, ordunun gözünden kaçan bir gerçek olduğunu görmeye başladık. Ancak bu gerçek çok geçmeden, liderlerince kamuya açıklanarak Türk ordusunun yüzüne vuruldu. Öyle görülüyor ki ordu artık, Türk halkının çoğunluğunun AK Partiyi ve liderini desteklediğinin farkında. Bu durum ordunun nüfuzunun azalmasına neden oldu.

Makalemizin başlığına dönecek olursak, İran'daki siyasi İslam'a da değinmemiz gerekecektir. İran'ın daha farklı bir hikâyesi vardır. Zira İran'da bir İslami devrim gerçekleşerek siyasi İslam zorla iktidar oldu. Din adamı İmam Humeyni liderliğindeki İran İslami Devrimi, İran halkının daha önce hiç görülmedik bir şekilde desteğini aldı ve İran halkı, devrimi ve lideri ile bir olup kendine çok güzel bir imaj çizmeyi başardı.

İmam Humeyni, İran'da bir İslam devleti kurdu ve demokratik İslam projesine, halkın güvenini ve onayını alan yeni bir İslami anayasa yapmakla başladı. Humeyni daha sonra, demokratik İslam'ın ilkelerini sağlamlaştırmak için, yeni anayasa hükümlerini uyguladı ve anayasal esaslara dayalı olarak cumhurbaşkanı seçildi, ayrıca, Şûra Meclisi (Temsilciler Meclisi) üyeleri de yine aynı esaslara dayalı olarak seçildi. Kısacası, İran'daki demokratik İslam, İslam dininin kıstaslarına dayalıdır.

Uzun lafın kısası, İslam âleminde iki demokrasiden söz edebiliriz: biri Türk demokrasisi diğeri de İran demokrasisidir. Türk demokrasisi, Batı tarzına uygun olarak tesis edildi. İran demokrasisi ise Batı tarzına değil, İslam kurallarına ve şeriata uygun olarak tesis edildi.

Peki bizim Arap ülkelerinde durum nedir? Arap ülkeleri, günümüzde bile hâlâ, ülkesini veya halkını değil, kendi yönetimlerini savunmakla uğraşıyor. Zira bunlar, çevresinde bulunan ve siyasi İslam demokrasisini benimseyen ülkelerden korkmaktadır, çünkü bu ülkelerin benimsediği demokratik İslam ilkesinin, zorlayıcı ve baskıcı Arap yönetimlerine bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Bu yönetimler, demokrasi hastalığının kendi ülkelerine sıçramasından endişe duymaktadır, özellikle de İran ve Türkiye'nin bölge sorunlarına müdahale etme eğilimlerinin olduğu bir ortamda. Biliyoruz ki İran, bölgeyi toplu savunma hususunda komşularını devamlı bir şekilde davet etmekte ve İsrail ve Amerika'nın bölgeyi ele geçirme projelerine karşı çıktığını gizlememektedir. En son Gazze saldırısında gördüğümüz gibi, Türkiye, doğuya ve özellikle İslam ve Arap dünyasına yönelmektedir.

Arap yönetimleri, İran'daki siyasi İslam tehlikesini çok erken hissetti. Diğer yandan bu yönetimler, Türkiye'den gelen siyasi İslam demokrasisi tehlikesini yeni fark etmeye başladı. Arapların bu korkularını, rejim yanlısı Arap yazarlarının yayımlanan makalelerinden sezinleyebiliyoruz.

Ben, Türkiye ve İran'ı, siyasi İslam demokrasisinin yayılması için, bölgesel ve uluslararası rakiplerine karşı durmaları için asgari de olsa birleşmeye çağırıyorum.
[url=http://www.alquds.co.uk/index.asp?fname=2009\02\02-2625g70.htm&storytitle=ff%CA%D1%DF%ED%C7%20%E6%C7%ED%D1%C7%E4..%20%CF%ED%E3%DE%D1%C7%D8%ED%C9%20%C7%E1%C5%D3%E1%C7%E3%20%C7%E1%D3%ED%C7%D3%ED%20fff&storytitleb=&storytitlec=]Omar Jawdat Andulhadi - 26.02.09 / Al-Quds Al-Arabi - İngiltere[/url]
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x