
Memur’a %1 zam istendiğinde “Yunanistan gibi mi olalım” diyenler, katar katar götürüyor maşallah. Bu arada atanamayan öğretmenler intihar ediyor. Emekli açlığa mahkum edildi. Eskiden sadece çırakların aldığı asgari ücret işçinin ömür boyu alacağı ücret haline getirildi. Modern köleliğin 21. Yüzyıl versiyonu…
İşçilerin etiyle beslenen, kanıyla susuzluğunu gideren yamyam sürüsü, işçi kemiklerinden saltanat sarayları kuruyor.
Sakallı hacı babasını devlet uçağı ile Karabük/Ovacık üzerinde gezdiren AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, yeni Cumhurbaşkanlığı binasıyla ilgili tartışmaları değerlendirirken, “Bu tür yapılar ülkelerin prestij yapılarıdır. O bakımdan hangi paraya mal olduğu konusu hiç önemli değildir” dedi.
Ülkelerin prestijinin saraylarla sağlanacağını zanneden zavallı Ortaçağ kafası. Ülkelerin prestiji kaçak saraylarla, sıfırlanan paralarla, Deniz Feneri hırsızlığıyla, alınan komisyonlarla, kendine işlemeyen yargı sistemi (KADI BOZUNTULARI) ile mi sağlanıyor? Prestij;
Bağımsız yargıyla, üretimle, bilim dünyasına kattıklarınla, tavan ile taban arasındaki gelir dağılımındaki makasın daralmasıyla, üniversitelerinin dünyada saygın bir yere sahip olmasıyla, dosta güç, düşmana caydırıcı olmakla sağlanır. Milli Eğitimi; “molla yetiştiren, hurafe üreten, bilime düşman” kafalar yetiştiren kurumlar haline getirerek mi prestij sağlayacaksınız?
Ak Saray’a harcanan para ile Mars’a dört adet uydu gönderilebileceği açıklanıyor. Akılları o kadarına yeter mi? Sorarlar Cübbeli’ye, söyler onlara Mars’ın sırrını(!).. O kadar para harcamaya ne hacet… Nasıl olsa şeyh efendiler 18 bin âlemin sırrına vakıftır(!)… Amerika daha 18 bin âlemin sırrına ermiş midir(!)? Değil mi ama? Otururlar şeyh efendilerinin dizlerinin dibine, öğrenirler 18 bin âlemi…
Geçen yıl Fen ve Teknoloji dersi kitabından ‘Canlılar, üreme ve büyüme’ ünitesi içinde yer alan ‘İnsanlarda üreme, büyüme ve gelişme’ başlığı ve başlığın içinde anlatılan konu kaldırılmıştır. Emevi âlimlerinin gök bilimlerini “meleklerin bacaklarını gözetliyorlar” diye yasaklatmasına ne kadar çok benziyor değil mi? Bilimin gerçekleri yobaz için günah, ayıp, tabu sayılıyor. İnandığını sandığı Allah’ın bilim sıfatını inkâr ediyor. Allah deyince Celle Celalühü (seni noksan sıfatlardan tenzih ederim) diyen münafık, yasakları ile Allah’ın ayıp ve günah olan şeyler yarattığını, yani noksan sıfat olduğunu söylemiş oluyor. Noksan saydıklarına yasak getiriyor. Küfür ve şirk işte budur.
Bakın size prestij nedir, bir örnekle anlatayım;
Dünya Gazetesi Başyazarı Osman AROLAT’ın geçirdiği büyük savaştan beş yıl sonrasından itibaren Güney Kore’yi Türkiye ile karşılaştırarak hazırladığı “1960’larda sanayileşmede birlikte yola çıktığımız Kore ve biz” başlıklı köşe yazısından bir bölüm bütün gerçeği açıklıyor:
Kişi Başına Milli Gelir:
1960 yılında,
- •Güney Kore: 275 dolar
•Türkiye: 481 dolar (Güney Kore’nin 1,75 katı)
•Bugün - Güney Kore: 30 bin dolar (Türkiye’nin 2,44 katı - 1960 yılına göre 109 kat artış, Dünya 44’üncüsü)
•Türkiye: 12 bin 300 dolar (1960 yılına göre 25,5 kat artış, Dünya 93’üncüsü)
Bu farklı gelişmenin nedenleri (Emin ÇAPA’nın “İki Farklı Dünya” tanımlı tablosundan..):
Ar-Ge Elemanı - Milyon Vatandaş Başına (Gelişmiş Ülkelerin Ortalaması: 3.858)
- •Güney Kore: 5.481
•Türkiye: 88
Ar-Ge Harcamalarının Milli gelire Oranı (Gelişmiş Ülkelerin Ortalaması: % 2,47)
- •Güney Kore: % 3,74
•Türkiye: % 0,84
Ülke ihracatında yüksek teknoloji ürünlerinin payı
- •Güney Kore: % 25,7
•Türkiye: % 1,8
Yerleşiklerin Aldığı Patent Miktarı
- •Güney Kore: 138.034 adet
•Türkiye: 3.885 adet
Yerleşiklerin Bilimsel Makale Miktarı
- •Güney Kore: 22.271adet
•Türkiye: 8.301 adet
Mehmet Ali Şahin, senin yukarıda ki tabloyu anlamaya beynin yeter mi? Yetmediği saraylarda prestij aramandan belli oluyor.
Bir tarafta yaşanan Lale Devri saltanatı, diğer tarafta ayağına 5 liralık lastik ayakkabı alamayan ama onurundan asla taviz vermeyen vatandaşımız. Asgari ücretle ortaçağ şartlarında işletilen madenlere gömülen işçilerimiz. Ne diyordu Zonguldak’ta madene giren işçimiz;
“Yer altında ölmek ihtimal ama yer üstünde açlık kesin…”
İşte sizin prestijiniz işçinin sözlerindeki bu gerçek kadardır Şahin görünümlü Akbaba’cık…
Gazilerimizin protez bacaklarına gelen hacizdir sizin şerefiniz. Prestijiniz, yer altına gömüp günlerce ulaşamadığınız işçilerimize reva gördüğünüz hak kadardır. Şerefiniz; yer altına gömdüğünüz evladının cenazesine, 5 liraya alınan yırtık lastik ayakkabısı ile gelen babanın ayağından çaldığınız ayakkabı kadardır.
Valiniz lütfetmiş, bir lastik ayakkabı göndermiş(!).. Sizin valiniz de size benzer zaten. O valiler işçilerin hayatları üzerinden çıkarılan kömürleri seçim rüşveti olarak dağıtmıştı değil mi?
Daha bugün; TOKİ tarafından yaptırılan TUİK Başkanlığı Merkez hizmet binası inşaatında, taşeron firma işçisi Hüsnü Allak çalışmalar sırasında ankraj delgi makinesine kapıldı. Ağır yaralanan işçi, kepçe marifetiyle ambulansa taşındı. Sizin şerefiniz de, prestijiniz de ağır yaralı işçimizi kepçe ile yapabildiğiniz taşıma kadardır.
Son dokuz ayda 1414 işçimizi mezara soktunuz. Bir ülkenin prestiji vatandaşlarının nasıl öldüğüyle yakından ilgilidir. İşçi ölümlerinde AB ülkelerinde birinci, dünyada üçüncü olan Türkiye’de, senin prestijin nedir Akbaba?
Sizler insan etiyle beslenen, insan teriyle serinleyen yamyamlarsınız. O babanın ayakkabısını çalan hırsız, gazimin protezine haciz koyduran soyguncu, bir bebeği açlıktan öldüren eşkıya, ülkeyi ölüm tarlasına çeviren katillersiniz. Rüşvet kol saatlerinin fiyatı kaç işçi ücreti ediyor söyleyebilir misiniz? Sizlerin ahvali, kızının çeyizine kuşların tüyünü yolarak “kuştüyü yatak” yaptırmaya kalkan Hz. Süleyman’ın eşine ne kadar çok benziyor.
Hikâyeye göre;
Kuşdili bilen Hz. Süleyman; karısının isteği üzerine bütün kuşları çağırır. Çağrıya uyan kuşların bütün tüyleri kış gününde yolunup yatak yapılır. Kuşlar soğuktan kırılır. Bu çağrıya sadece Baykuş itiraz eder. Çağrıya gitmez.
Bizdeki sorun, Baykuşların azlığıdır.
Hırsızlar çetesi bu kadar az kalan baykuşlardan bile öyle çok korkuyor ki;
Yalçın Akdoğan: “12 yıldan bu yana AK Parti’ye saldıran yapıların hepsi paralel.” diyerek, olası bir direnişi şimdiden mahkûm etmiş oluyor. Tıpkı bir zamanlar AK çeteyi eleştiren herkese darbeci, Ergenekoncu dedikleri gibi…
Ve Efkan Ala;
“Anayasal Düzeni Değiştireceğiz...” deyiveriyor. Çünkü biliyorlar ki, bu kadar suç, “cılkı çıkmış olsa bile” bu sistem içinde artık eritilemez. Bir rejim değişikliği ile kurtulmayı planlıyorlar.
AK Saray mı dediniz?
Temelinde insan kemiği, harcında işçinin alın teri, demirinde gözyaşı, arsasında tüyü bitmemiş yetimin ATA’sından kalan hakkı… Kesilen ağaçların sessiz ahı… İnşaatında yargıya sıkılan mermi, mali kaynağında sofralarımızdan çalınan ekmek… Adında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne meydan okuma… İşte size AH Saray…
Hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet sarmalında olan her ülkede; fakirlik, yoksulluk, açlık artar. Çünkü; milli gelir tabana yayılmaz. Milli gelir üstten alta kendi aralarında paylaşılır, tabana inmez. Ülkenin içinde bulunduğu durum, bile hiçbir delile gerek duymadan,“hırsızlık-talan-rüşvet- yolsuzluk” sarmalının hangi boyutta olduğunu gösterir. Üstte hırsızlık ne kadar artarsa, aşağıda açlık o kadar artar.
Senin prestijin, yarattığın açlık kadardır Akbaba… Şerefin milletin a.. koydurduğun şerefsizlere verdiğin destek kadardır. Onur seceren ise, milletim ayağında ki ayakkabıyı çalarken, millete sövdürdüklerinize getirdiğin vergi affı kadardır.
Sana insanın, insan kalabilenin resmini çizeyim mi Kırk Harami müridi?
Ali DAL’ı öğrendin mi? İşte sana insan resmi. Ali Dal gurbetçi bir işçimiz. El memleketlerinde ekmek peşine düşmüş... Üç çocuğu var. Henüz üçü de küçük. Yani, yaşamları garanti altında değil. Senin cesaretlendirdiğin, dolayısıyla azmettirdiğin PKK’lı katillerin Diyarbakır’da şehit ettiği askerimizin ailesine, Eskişehir’de bulunan evini, içini döşeyerek hibe etti. Şehidimize sahip çıktı. Sen insan olmak nedir hiç duydun mu Kırk Harami müridi? Ali Dal’ı öğrendin mi? Nereden bileceksin değil mi? Daha dün, sizin Belediye Başkanınız Gökçek, gazimize hakaret eden kansız bir belediye şoförüne sahip çıktı. Görüntüleri makaslatıp milleti kandırmaya kalktı. Senin gıkın çıktı mı Akbaba? Çıkmadı. İşte senin prestijin de, onurun da, şerefin de o kansız şoför kadardır…
NOT: Bu ülkede gazilerimize hakaret ediliyor. Gazilerimizin protezlerine haciz geliyor. Şehit aileleri yoksulluktan dökülüyor. Ülkenin İŞADAMI denilen zenginleri (TÜSİAD-MÜSİAD), sanatçıları ölüm suskunluğunda. Oysa eskiden bu gibi durumlarda bir işadamı çıkar masrafı yüklenirdi. Gölcük depremi sonrası yapılan bağışları bir hatırlayın. Her bağış bir başka vatandaşımızı özendirmiş, rehber olmuştu. Depremzedelere bağışlanan ne çok ev vardı. AK çete 12 yılda işte bu ruhu öldürdü. Tek başına bu gerçek bile, bu millete karşı işlenmiş büyük bir CİNAYETTİR.
Zahide UÇAR, 21 Kasım 2014
http://www.zahideucar.com
zahide@zahideucar.com