İnsanın Alacası İçinde

İnsanın Alacası İçinde

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt May 28, 2012 22:13

İnsanın Alacası İçinde

İnsan bilerek, bilmeyerek eninde sonunda bir gün alacasını dışa vuruyor. Şaşıracağımıza aslında bu alacalıları öğrendiğimiz için sevinmeliyiz.

Her gün birinin alacası ortada. Her gün biri daha alacasını dışarı vurmuş, içinin rengini dışa kusmuş…

“Ağaca balta vurmuşlar. Düşerken, “Sapı bedenimden, tek buna yanarım! “ diye inlemiş.

Alacası dışa vuran, bir zamanlar yere göğe sığdırılamayan, baş tacı edilen, “Yeni CHP’li ünlülerin” son yaptıkları artık bu kadar da olmaz dedirtti yurtseverlere. “Hani insan söyleşe söyleşe anlaşırdı?” “ Hani söz namustu?” “Hani, insan sözünden, hayvan yularından tutulurdu?”

“İş insanın aynasıymış.” Muharrem İnce, AKP’nin bile henüz cesaret edemediğini, herhalde sonraya sakladığını aslanlar gibi yapıverdi. Durduk yerde ülkenin birliğine darbeyi vuracak bir adımı atıverdi partili kardeşiyle.

Nasıl televizyonlarda, bir anda, o güne kadar kimselerin bilmediği, ne düşünür, ne yapar haberi olmadığı yeni genel başkanlarının yıldızı parlatılmış, danışıklı dövüş televizyon tartışmalarıyla, sözüm ona , hep kol altında taşıdığı yolsuzluk dosyalarıyla önü açılmıştı, bu YCHP’li vekillerin de önleri, sözde AKP karşıtlığıyla, Meclis kürsüsünde esip kükremeleriyle açılmıştı.

“CHP Grup Başkanvekilleri Akif Hamzaçebi ve Muharrem İnce, siyasi partilerin Türkçe'den başka dillerde de faaliyette bulunmasını öngören kanun teklifini TBMM Başkanlığı'na sundu.”

“CHP’den Kürtçe teklifi” başlığıyla yayınlandı bu haber geçen gün. Aslında Kürtçe denmiyor, siyasi partilerin Türkçeden başka dillerde de “faaliyette” bulunmasını öngörüyormuş bu teklif. Zaten Kürtçe diye tek bir dil yok ki… Kaç çeşit yerel ağız var, Kürtçe denen topuna birden… Veya son zamanlarda yalnızca Kuzey Irak’a komşu bölgemizde konuşulanın adına böyle deniyor, bir dil bulup bölücülükte kullanmak için.

Demek ki yetmiş iki dilciğin yetmiş ikisi, eniği enciği kendi diliyle seçimlerde ortaya fırlayacak. Dilimizi, ses bayrağımızı, Türkçemizi ne koruyan olacak, ne yücelerde tutan, onu incitmeyen… Ne kollayan olacak … Bölünen bölünene… kıyılan kıyılana… minik minik ufalanan ufalanana… Yağma Hasan’ın böreği yapacaklar ülkeyi, ülke bütünlüğünü, dil birliğini, ulusal devleti un ufak edecekler…

Şimdi durup dururken bir muhalefet partisi bunu neden yapar? Hem de Atatürk’ün kurduğu, Atatürk’ün partisi adını taşıyan bir siyasi oluşum buna neden gerek duyar? Bunu iktidar yapsa yaygarayı koparması, çelikten kapı gibi önlerine duvar olması gerekirken, kendi ayaklarıyla tıpış tıpış gidip, kendi elleriyle de tutup bunu teklif diye veriyorlar. En çok vitrine çıkardıkları, milletin gazını aldırdıkları, yaşa varol diye alkış tutulan ikinci üçüncü adamlarıyla yapıyorlar bunu… Kurultayda da aslan muhalifleri vardı partinin. Kılıçdaroğlu’na, yönetime karşıydılar. Başkanı değiştireceklerdi, YCHP’yi eski durumuna getireceklerdi. Mersin vekili bir orada, bir buradaydı. Bazen ağlamaklı, numaradan tartaklanmış, hakları alınmış, bazen nutuk atarken, gazetecileri toplamışken etrafına… Ne olduydu sonunda? Kocaman bir hiç. Dövüşüyor gibi yapıp sonunda kucaklaştılar, Yeni CHP’ye selâm çaktılar, karşıt görünenler hep birden sipere yattılar, artık onları görebilene aşk olsun…

Bayramlar kalktı. Meydanlarda, statlarda, geçit törenleriyle, halkla birlikte kutlanan, öğrencilerin, askerlerin, devlet birimlerinin birlikte düzenlediği, gösterilerle, katılanların geçit törenleriyle yapılan ulusal bayram törenleri kaldırıldı. Atatürk anıtına bile çelenk koymak izne bağlandı. Koskoca CHP kocakarılar gibi dırıldadı, durumu halka şikayet etti. Başkanları el kol işaretleriyle bunun yanlış olduğunu söyledi, sonra partililer onu alkışladı. Oh ne müthiş karşı çıkış, ne muhalefet ama…Yanlış dedim, yalnızca çelenk işine, çiçek bırakma işine itiraz ettiler. Bayramların durumunu yalayıp yuttular…

Bu durumu çok güzel benimseyen YCHP tuttu, bir yasa teklifi daha verdi dün.

“CHP İstanbul Milletvekili Faik Tunay, İstanbul'un Fethi'nin yıl dönümü 29 Mayıs'ın resmi tatil olarak kutlanması için kanun teklifi verdi.”

Sanki vermeseler iktidar bunu yapmayacak, sanki 19 Mayıs gibi statlarda kutlanması gereken, bu şekilde kutlanması geleneksel olan bir büyük bayramı kaldıranlar, bunun yerine Fetih kutlamasını, daha başka etkinliklerini isterlerse statlarda yapmayacaklarmış gibi. İşte yapıyorlar, duyurdular. Fetih kutlaması İnönü Stadı’nda yapılacakmış bu yıl. Ne bu acele YCHP? Neyi kaçırmaktan korkuyorsunuz? Cumhuriyeti yıkma yarışında geri kalmaktan mı?

Milletle alay ediyor gibiler. Cumhuriyetin ulusal günleri kalkıyor, yıkılmış, tarihe gömülmüş bir zamanlar düşmana teslim olmuş, halkına ihanet etmiş Osmanlı’nın, kuruluş yıllarında, neredeyse altı yüz yıl önce, bir kenti alması bayram ilân ediliyor, tatil olması teklif ediliyor.

Sanki bilmiyorlar, Atatürk olmasa, Atatürk Çanakkale’de komutanlık etmese, ulusumuza Çanakkale Zaferi’ni kazandırmasa, Kurtuluş Savaşı yapılmasa, Başkomutanlık Meydan Zaferi ile Yunan denize dökülmese, bu zaferler nedeniyle, halkın direnişiyle, diğer işgalciler mecbur kalıp, boylarının ölçüsünü alıp, işgalden vazgeçerek vatanlarına dönmeseler ne İstanbul kalacaktı ortada, ne de fethinden söz edilecek bize ait bir yer, bizim olan bir vatan!

*

Bizi dilimizden yakaladılar.

Dilimiz, bizi biz eden. Türk Dili, Türkçemiz…

Dilimiz varsa varız. Dilimiz, Türkçemiz, Cumhuriyetimiz demek. Devletimiz demek. Yüce önderimiz Atatürk demek, varolmak demek, bağımsızlık demek, başı dik olmak, onurlu duruş demek…


Etnik kökeni, elindeki anlamlı dövme çizgileri gibi özel nedenlerle başına talih kuşu kondurulduğu söylenen şarkıcıya bir yorumcu, ona niye karşı çıkıyorsunuz, bu genç adam hem Kemalist, hem de Türk bayrağı için yarışıyor, demiş geçen akşam. Sanki yarışılacak başka bayrak var. Her yarışan, ülkesinin bayrağını kaldırıyor. Başka bir bayrak için yarışılabilirmiş gibi… Hem İngilizce söylemede ne varmış, İngilizce popüler (!) dilmiş. Dilin bayrak olduğunu, bir ülkenin ses bayrağı olduğunu unutan zavallılar söylüyor bunu. Kemalist denmiş bir de. Nerden, nasıl anlamışsa bunu, yorumcu Emre böyle yazmış. Kavramların içini boşaltan boşaltana…

Bütün kutsallarımızı, üstün değerlerimizi ayağa düşürdüler… Gazetenin biri başlığına resimlerini koymuş. Arkalarında üçgen biçimli yelken beziyle, kolları dirsekte bükerek, başı ortada, anlayana, bu işin ilmini yapmışlara göre pek bir anlamlı görüntüyü çizen bu kişilere şans dileyenler, 18 Mart’ı kullanmışlar, iyi mi? On sekizinci sıra, Çanakkale Zaferi’nin tarihi 18 Mart’ın 18’i uğur getirecekmiş. Neye? İngilizce, ne dediğini bilmediğimiz, bizden olmayan dille bir şarkı okuyana. Kazansa ne değişecek ülkemiz için, kaybedilse ne? Nereden nereye uzanıveriyorlar. Şehitlere, vatanı bize emanet eden atalarımıza saygımız bu kadar. Sapla saman karışmış…

Sanki daha dün Kayseri Pınarbaşı’nda bomba patlamadı, polisimiz (Ahmet Geben) şehit olmadı, bir teknisyen memur gencimiz (İsmail Sakın), trafik polisimiz (Mehmet Yaşar Koyuncu ) ağır yaralanmadı, ( polis eşleri, polis çocukları, polis memurları) 17 yaralımız yok… Önceki gün Varto’da, astsubayımızı (Erdinç Aydın) iş çıkışında pusu kurup sırtından vurmadılar. Aynı gün bir askerimiz (Burak Ulukaya) Şırnak’ta mayına basmadı… Sanki daha öncesinde Şemdinli’de askerimiz (Sinan Dündar) şehit edilmedi, bir askerimiz de ağır yaralanmadı…

Bu yarışma gibi hava civa eğlenceler, çerezler, danışıklı dövüşler, ulusumuz için hiçbir değeri olmayan etkinlikler ulusal dava durumuna getiriliyor.

Bu sayı, uğur getirir, getirir merak etmeyiniz… Bu işi kotaranlar iyi hesaplamıştır… Öyle bir uğur getirir ki, seneye bölücüler sıraya girer, sıra bizim der, bu günü taçlandırma hayalini kurmaya başlarlar bir bakarsınız…

5 Mayıs tarihli “HABERTURK “ gazetesinde gördüm. (Burdaki Turk ne demekse) Başbakan Adana’da konuşmuş Başlık şöyle:

"Tek dil değil, tek bayrak, tek din, tek devlet dedik!"

“Bu terör örgütü uzantıları ikide bir bizim “tek dil” ifadesini kullandığımızdan bahsediyor. Ben 4 tane kırmızı çizgimizin olduğunu söyledim. Neydi o dört temel çizgi? 1. Tek millet, 2. Tek bayrak, 3. Tek din, 4. Tek devlet.”

Burada açıkça tek dil demedim deniyor. Tek dil denmeyince ulusumuzun dili tek dil olmuyor. Denirse tek dilliyiz. Denmezse tek dilimiz yokmuş demek. Tek dilli olmuyoruz denmeye göre …

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin dili, denmeyle, artık tek dil sayılmıyor. Bu açıkça söyleniyor. Bu konuşmayı ben yeni duydum ama YCHP’li vekiller ta o zamandan duymuş olmalılar…

Buna karşı ne yapıyorlar? En canavar, en acar vekilleri gidip Meclis’e yasa teklifi veriyor:

“Siyasi partilerin Türkçe'den başka dillerde de faaliyette bulunmasını öngören kanun teklifi…”

Tek dili yıkacak yasa teklifi. Tek dil gidince tek millet de gidecek… Daha sonra, bölücüler geçen yıl, bizim bayrağımız da (!) burada duruverse dedilerdi ya bunu yine diyecekler. Başka dil, başka millet, başka bayrak (!) olunca da…

*

“İnsan çeşit çeşit… Yer damar damar…”

“İlk vuran okçudur.” İktidarın yerine okçuluk yapan bizim muhalefet gibisi de dünyada tek olmalı.

“ İki ölç, bir biç.” demiştir atalarımız. Yine şu sözler, yüzyıllardan süzülüp gelmiştir:

“İki kardeş savaşmış, ebleh buna inanmış…”

“İş insanın aynasıdır. Kabiliyetli çırak ustayı geçer.”

“Kul azmayınca hak yazmaz.”

“Abdalın(kürdün) yağı çok olunca, hem yer, hem yüzüne sürer.”

“Laf torbaya girmez.”

“Mart martladı, tavuk yumurtladı.”

“Adamın alacası içinde, hayvanın alacası dışında.”


Feza TİRYAKİ, 26 Mayıs 2012

Ek: Yazıdaki atasözleri Türk Dil Kurumu yayınlarında çıkan Ömer Asım Aksoy’un Atasözleri Sözlüğü’nden alınmıştır. 1984 basımı.
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x