İrtica balyozu!
Farkında mısınız, “Darbe, Balyoz,Başörtüsü” derken balyoz, “Türkiye Cumhuriyeti, laik, üniter Ulus Devletine, Atatürk Devrimlerine” vuruluyor ve “yıkım güllesi” de işini bitirince, iş, enkazı kaldırmaya, paylaşmaya kalacak!
İrtica, bölücülük çiçekleri gözlerimizin önünde büyüyor. “Karşı devrim”, emin adımlarla başarıya ulaşıyor, hatta ulaştı bile!
Son olaylar bunun göstergesi. Recep Tayyip Erdoğan, - 2007 ’de- üç yıl önce, eşi Emine Hanımefendinin GATA’ya (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) “alınmadığı” olayını, bir sebep yokken, durup dururken neden dile getirdi? Her ne olursa olsun “Karşı Devrime” bir fitil daha sokuldu.
Anlaşılıyor ki, bazıları, “Atatürk Devrimlerini” ve bunların gereği olan TSK kurallarını hazmedememişler, yıllarca kabızlık çekmişler ve şimdi, Bülent Arınç’ın deyimiyle “bağırsaklarını temizliyorlar”... Hangi müshili, nereden aldılarsa!
TSK’nın hassasiyeti hususunda, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Profesör Dr. Mustafa Akaydın’ın söyledikleri anlamlı; Akaydın; ordunun kurallarının olduğunu ve kendisinin de yıllar önce kravatsız olduğu için orduevine alınmadığını söyledi. “Ben de orduevine alınmadım ama bu olaylardan dolayı ben askeriyeye küsmedim.” dedi ve sordu; “Camiye ayakkabı ile girebiliyor muyuz?”
Bu soru hemen demagojiye malzeme yapıldı. Gericilikten, ileri liboşluğa dönen, Ahmet Hakan, cami ile GATA arasındaki farkları sıralamak için bir sürü “inci” dökmüş, Akaydın’ın sözlerini çarpıtmış. Tabii ki, GATA cami değildir. TSK ve mekânları da cami değildir! Ama, tekke-medrese de değildir... Fakat Ordumuz da kutsaldır ve belli kuralları vardır!
Ben de söyleyeyim; Sakalım olduğu için Orduevlerinin kapılarından geri çevrildim. Sakal, benim için gericiliğin simgesi ve inanç meselesi değil, kişisel bir tercihti. Devlet memuru olduğum halde sakalımı kesmemekte ısrarım da, bir ilke meselesiydi... Ama bu yüzden, ordumun kurallarına saygı gösterdim ve Orduya asla küsmedim! Hayal bu ya, bugün beni askere alsalar, sakalımı seve seve, “Orduma feda olsun” diye keserim...
Arada büyük fark var!
Ve farkında mısınız ki, aynı mantıkla ve yoldan, başka neler değişecek geriye gidecek!
Anayasa, değişemez ilkeleriyle birlikte değiştirilecek... Devletin devamlılığının belgesi, “Milli Güvenlik ve Siyaset Belgesi” kaldırılacak!
Güya tarikatları, zaviyeleri, cemaatleri yasaklayan bir kanun var, ama artık bunlar gizli, kapalı değil, cemaatler, binlerce kişiyle gövde gösterileri yapıyorlar. Her kuruma sızmışlar. İsmailağa Cemaatini soruşturan Albay tutuklu ve bu cemaatin şeyhi “Cübbeli Ahmet Hoca” , siyasette konu!
Drama, duygu sömürüsü yapmıyorum, bu korkularla yatıp kalkıyor, kâbuslar görüyorum...
Atatürk’ü ve rahmetli Babam Kılıç Ali’yi, Mustafa Kemal’in yaveri, amcam Muzaffer’i sık sık rüyamda görüyorum...
Bir şey söylemiyorlar, ama sanki “Cumhuriyetimize ve size ne oldu?” der gibiler...
Ve Cumhuriyeti, devrimlerine emanet ettikleri “gençlik” nerede? Yoklamalarda, “Mustafa Kemal” denince hep bir ağızdan “burada” diye cevap verenler, şimdi nerede?
Ben söyleyeyim; Silivri’de ve hatta askeri cezaevlerinde!
Kaynak:Altemur KILIÇ /10 Şubat 2010
http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=12001