
- - Sosyal demokratından sosyalistine kadar geniş yay içinde, sosyal ve laik hukuk devletinden toplumcu yapılanmayı savunanlara kadar herkes ulusalcı özellikler taşır. Emperyalizme karşı iseler ulusalcılık asgari ortak zemin niteliğindedir...
Türkiyedeki sol ile Güney Amerikadaki sol arasında, potansiyel olarak önemli benzerlikler bulunmaktadır.
Kısacası Türkiyedeki sol, ulusalcı bir zemin üzerinde bulunmak zorundadır.
- - Merkez, muhafazakâr ve sağdakilerin de, eğer çok özel uluslararası angajmanları bulunmuyorsa, bunlar da ulusalcı zemini, asgari müştereklerden biri olarak kabul etmek durumundadırlar.
Bu ifadenin doğruluğunu, bugün Türkiyede içinde yaşadığımız gelişmeler bir laboratuvar gibi göstermektedir.
Muhafazakâr ve sağ kesimde ulusalcılığa (milliyetçiliğe) karşı çıkanlar, Türkiyeye Washington ve Brükselin gözü ile bakmaya başladılar. Kısacası, açık ya da örtülü işbirlikçiler konumuna gelmişlerdir.
Siyasal İslamın çelişkisi
AKP ve Saadet Partisinin felsefeleri göz önüne alındığında, muhafazakâr cephedeki siyasal İslam içindeki bölünme ve ayrışmalar açık olarak görülür.
AKPnin tabanını ve tavanını bu konuda ayırmak gerekir. Tavanı ABD, İngiltere ve İsrail ile yakın ve derin ilişkiler içindedir. Buna karşılık tabanda tavandan çok farklı bir kimlik bulunmaktadır.
İsrailin Gazze katliamı yalnız Türkiyeyi değil, AKP tabanını da hareketlendirdi ve tavan ile tabanın çelişkilerini ortaya koydu.
- - Özellikle bu coğrafyada, siyasal İslamın tabanı antiemperyalist bir özelliğe sahiptir. Bu da doğal olarak, ulusalcı (milliyetçi) bir refleksi içinde barındırır.
- - Kendilerinde sağcı, solcu, liberal diye bir ayrım yapmayan elit (ve seçkinler) genellikle biçimsel de olsa Atatürke yakın dururlar. Bu biçimsel birliktelik yobazlara karşı bir duruş olduğu kadar, Batıcılığa da bir göndermedir! Atatürkün kalpaklı değil papyonlu halini tercih ederler.
Türkiyede 12 Mart 1980 darbesi ile başlayıp 1990 sonrasında iyice palazlanan yeni bir sınıf türedi. Bunların ortak özelliği, Batının yeni Türkiye politikasına evet demek. İçlerinde her kesimden insan var. Evet diyenler, Batı ile işbirliğine giden, işbirlikçi kesimi oluşturuyorlar.
- - ABD, AB ve İsrailin en yakın ve derin dostu haline gelen siyasal İslam, bu cephede başı çekiyor.
- Kimi büyük sermaye çevreleri ve yeni liberaller bu taraftalar.
- Kimi bürokratik kademeler ve sivil toplum örgütleri, evetçiler safına göz kırpıyorlar.
- Medyanın dinci ve liberal kanatları bu cenahta saf tuttular.
İşte bütün bu Evet cephesi, ulusalcıların en büyük düşmanları oldular. Ulusalcılara, aynen Batının baktığı gözlükle bakıyorlar. Bu aslında çok doğal bir şey. Batı emperyalizmi, Türkiyede en çok ulusalcılardan korkuyor.
Ulusalcılar, Batının bölgedeki planları karşısında büyük engel. BOPun yürümesi için Türkiyede ulusalcı cephenin tasfiye edilmesi gerekiyor. Ergenekon bunun sonucu değil mi?
Batının yeni Türkiye politikasına evet diyen cephe emperyalizm adına ulusalcılara saldırmak zorunda. Ancak,
- - Türkiyede halkın yüzde 90ı Amerikaya karşı.
- Yüzde 75i ABnin Türkiyeyi kıskaca aldığını anlamış, artık tepki gösteriyor.
Çünkü Türkiyede herkes az ya da çok ulusalcı, işbirlikçiler dışında
Erol MANİSALI
www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
Cumhuriyet / 16.01.2009
Batı nın Yeni Türkiye Politikasının Dama TaşlarıBIÇAK SIRTI

- - ABD, İngiltere ve İsrail Türkiyede, Ilımlı İslam adı altında dinci bir yapılanmayı BOP için istiyorlar. Bu yapılanma Cumhuriyetin değerlerine, laik ve sosyal devlet ilkelerine ve katılımcı demokrasiye alternatif olarak dayatılıyor.
- İktidarın İslamcı kimliği ve uygulamaları, ABD ve ABnin yeni Türkiye politikalarıyla örtüşme halinde bu talebe yanıt veriyor.
- AKP ile ABD ve AB arasındaki alış-veriş ve karşılıklı destek bu zeminde yürüyor.
- Batı Türkiyede, Avrupadaki gibi bir devlet yapısı istemiyor. Onlar Atatürkün Türkiye Cumhuriyetinin yerini alacak İslami bir devleti tercih ediyorlar. Büyük Ortadoğu Projesinin uygulanması için bu seçenek emperyalizmin tek çözüm yolu.
ABD ve İngiltere ile işbirliği içindeki Sünni Arap dünyasına yamanmış bir Anadoluyu, Türkiye Cumhuriyetinin yerine istiyorlar.
İşbirliğini kabul eden İslamcılar ABD, İngiltere ve İsrail ile bu konuda anlaştılar. İktidara getirildiler ve Batı kapitalizminin taleplerini uygulamaya başladılar.
- - Yeşil sermaye dışındaki Batıcı büyük sermayenin, Batının İslamcı yapılanma talepleri konusunda ikiye bölündüğünü görüyoruz. Bir bölümü yeni dış taleplere, dincilerle kan uyuşmazlığına karşın, evet diyorlar, sarıklı papyonlu ortaklığına katılıyorlar.
- - Katılımcı demokrasiyi, sosyal ve laik hukuk devleti düzenini savunanlar dinci yapılanmaya karşı çıkıyorlar.
- Bu cephenin içinde yer alan ulusalcılar, Atatürkçüler, sosyal demokratlar ve solcular da dinci yapılanmanın önündeki engeller.
- Merkez ve merkez sağ milliyetçi kesimin önemli bir bölümü işbirlikçi dincilere karşı çıkıyor. Muhafazakârlar ile işbirlikçi dinciler (münafıklar!) arasındaki ayrım 2007den sonra keskinleşmeye başladı.
- Siyasal İslamı öne çıkarmakla birlikte, ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün örgütleyerek dayattığı işbirlikçi İslami yapılanmaya karşı çıkan çevreler de var.
- TSK de kurumsal olarak, dinci bir devlet yapılanmasına şiddetle karşı.
Türkiyede İslamcı yapılanmayı kurgulayarak iktidara getiren dış odaklar, ulusalcılar ve TSKden başlayarak yollarındaki engelleri temizlemeye çalışıyorlar. 2007 ve 2008de yaşadığımız ve 2009a uzanan inanılmaz operasyonların nedeni budur. Batılı gizli örgütlerin televizyonlara çıkarıp oynattıkları şarlatanlar, 73 milyon insana karşı yürütülen psikolojik savaşın kuklaları.
- - Önce iktisadi ve sosyal yaşamı piyasaya havale edip, yabancıların ve yeşil sermayenin denetimine vermeye başladılar. Türkiye fiilen yeşil sermayenin ve Batının dev tekellerinin denetimine sokuluyor.
- AB süreci ve IMF süreci üzerinden Batı kapitalizminin güdümünde, ulusal refleks gösteremeyecek bir ülke yaratılıyor.
- Sonra ulusalcı cephede etkili olan aydın çevreler ve kurumlar sindirilerek toplumsal ve demokratik tepki gösterme olanakları tırpanlanıyor. Üniversiteler, barolar, meslek odaları ve benzeri kurumlar dinci yapılanmanın etkisi içine sokuluyor.
Türkiye, dış güçlerin denetimindeki bir operasyonla yüz yüze bulunmaktadır.
Erol MANİSALI
www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali
Cumhuriyet / 19.01.2009