İşbirlikçi Değilse, Herkes Biraz Ulusalcıdır

İşbirlikçi Değilse, Herkes Biraz Ulusalcıdır

İletigönderen Türk-Kan » Pzt Oca 26, 2009 19:28

İşbirlikçi Değilse, Herkes Biraz UlusalcıdırBIÇAK SIRTITürkiye’deki ve dünyadaki sorunlara bu toprakların, bu halkın penceresinden bakan herkes az ya da çok ulusalcıdır...
    - Sosyal demokratından sosyalistine kadar geniş yay içinde, sosyal ve laik hukuk devletinden toplumcu yapılanmayı savunanlara kadar “herkes ulusalcı özellikler taşır”. Emperyalizme karşı iseler “ulusalcılık asgari ortak zemin niteliğindedir”...
Güney Amerika’da ABD (ve emperyalizm) karşıtı hareketin adı “ulusal sol”dur. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada, “sosyal demokrasi, Avrupa’daki sosyal demokrasi gibi olamaz”. Aynı şekilde, sosyalizm (komünizm) de, enternasyonalist ve sınıfsal özelliğini, en azından yaşadığımız dünyada kaybetti. Hele bugün Avrupa sosyalizminde, sınıfsal bir mücadelenin bulunduğu hiç söylenemez.

Türkiye’deki sol ile Güney Amerika’daki sol arasında, “potansiyel olarak önemli benzerlikler bulunmaktadır”.

Kısacası Türkiye’deki sol, “ulusalcı bir zemin üzerinde bulunmak zorundadır”.
    - Merkez, muhafazakâr ve sağdakilerin de, eğer çok özel uluslararası angajmanları bulunmuyorsa, bunlar da ulusalcı zemini, asgari müştereklerden biri olarak kabul etmek durumundadırlar.
Muhafazakâr, statükocu, sağ olarak nitelenen kesimler içinde “siyasal İslamı öne çıkaranlar” bulunmaktadır. Bu kesimin de ulusalcı (milliyetçi) zemine karşı çıkmaması gerekir. Çünkü içinde bulunduğumuz coğrafyada “ulusalcı zemin dışına çıkmak, gayri milli ve işbirlikçi cepheye kaymakla eşanlamlıdır”.

Bu ifadenin doğruluğunu, bugün Türkiye’de içinde yaşadığımız gelişmeler bir laboratuvar gibi göstermektedir.

Muhafazakâr ve sağ kesimde ulusalcılığa (milliyetçiliğe) karşı çıkanlar, Türkiye’ye Washington ve Brüksel’in gözü ile bakmaya başladılar. Kısacası, “açık ya da örtülü işbirlikçiler” konumuna gelmişlerdir.

Siyasal İslamın çelişkisi

AKP ve Saadet Partisi’nin felsefeleri göz önüne alındığında, muhafazakâr cephedeki “siyasal İslam içindeki bölünme ve ayrışmalar” açık olarak görülür.

AKP’nin tabanını ve tavanını bu konuda ayırmak gerekir. Tavanı ABD, İngiltere ve İsrail ile yakın ve derin ilişkiler içindedir. Buna karşılık tabanda “tavandan çok farklı bir kimlik bulunmaktadır”.

İsrail’in Gazze katliamı yalnız Türkiye’yi değil, AKP tabanını da hareketlendirdi ve tavan ile tabanın çelişkilerini ortaya koydu.
    - Özellikle bu coğrafyada, “siyasal İslamın tabanı antiemperyalist bir özelliğe sahiptir”. Bu da doğal olarak, ulusalcı (milliyetçi) bir refleksi içinde barındırır.
Solda, merkezde, sağda ve muhafazakâr tarafta kendini Atatürkçü olarak gören geniş bir kesim vardır. Bu kesimde işin derinliğine girenler olsun, yüzeyde kalıp etliye sütlüye bulaşmayanlar olsun, ulusalcılığa (milliyetçiliğe) yatkındırlar. Onunla bir bağ kurarlar, en azından karşı çıkmazlar.
    - Kendilerinde sağcı, solcu, liberal diye bir ayrım yapmayan elit (ve seçkinler) genellikle biçimsel de olsa Atatürk’e yakın dururlar. Bu biçimsel birliktelik “yobazlara karşı bir duruş olduğu kadar, Batıcılığa da bir göndermedir”! Atatürk’ün kalpaklı değil papyonlu halini tercih ederler.
‘Evet diyenler’ sınıfı

Türkiye’de 12 Mart 1980 darbesi ile başlayıp 1990 sonrasında iyice palazlanan yeni bir sınıf türedi. Bunların ortak özelliği, “Batı’nın yeni Türkiye politikasına evet demek”. İçlerinde her kesimden insan var. “Evet” diyenler, “Batı ile işbirliğine giden, işbirlikçi kesimi” oluşturuyorlar.
    - ABD, AB ve İsrail’in en yakın ve derin dostu haline gelen siyasal İslam, bu cephede başı çekiyor.

    - Kimi büyük sermaye çevreleri ve yeni liberaller bu taraftalar.

    - Kimi bürokratik kademeler ve sivil toplum örgütleri, “evetçiler” safına göz kırpıyorlar.

    - Medyanın dinci ve liberal kanatları bu cenahta saf tuttular.
Bölücü çevrelerin sözünü bile etmiyorum, onlar cephenin doğal üyeleri.

İşte bütün bu “Evet cephesi”, ulusalcıların en büyük düşmanları oldular. Ulusalcılara, “aynen Batı’nın baktığı gözlükle bakıyorlar”. Bu aslında çok doğal bir şey. Batı emperyalizmi, Türkiye’de en çok ulusalcılardan korkuyor.

Ulusalcılar, Batı’nın bölgedeki planları karşısında büyük engel. BOP’un yürümesi için Türkiye’de ulusalcı cephenin tasfiye edilmesi gerekiyor. Ergenekon bunun sonucu değil mi?

Batı’nın yeni Türkiye politikasına “evet” diyen cephe “emperyalizm adına ulusalcılara saldırmak zorunda”. Ancak,
    - Türkiye’de halkın yüzde 90’ı Amerika’ya karşı.

    - Yüzde 75’i AB’nin Türkiye’yi kıskaca aldığını anlamış, artık tepki gösteriyor.
Ve Batı’nın içimizdeki “Truva atları”, bu büyük çoğunluğa karşı saldırıya geçmiş durumdalar.

Çünkü Türkiye’de herkes az ya da çok ulusalcı, işbirlikçiler dışında…


Erol MANİSALI

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali

Cumhuriyet / 16.01.2009





Batı ’nın Yeni Türkiye Politikasının Dama TaşlarıBIÇAK SIRTIYaşanan Ergenekon olayları, Batı’nın yeni Türkiye politikasının sonuçlarıdır.
    - ABD, İngiltere ve İsrail Türkiye’de, “Ilımlı İslam” adı altında dinci bir yapılanmayı BOP için istiyorlar. Bu yapılanma Cumhuriyet’in değerlerine, laik ve sosyal devlet ilkelerine ve katılımcı demokrasiye “alternatif” olarak dayatılıyor.

    - İktidarın İslamcı kimliği ve uygulamaları, ABD ve AB’nin yeni Türkiye politikalarıyla örtüşme halinde bu talebe yanıt veriyor.

    - AKP ile ABD ve AB arasındaki “alış-veriş ve karşılıklı destek” bu zeminde yürüyor.
Yaşadığımız inanılmaz olaylar, “bu örtüşmenin sonucu”.

- Batı Türkiye’de, “Avrupa’daki gibi bir devlet yapısı istemiyor”. Onlar Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin yerini alacak “İslami bir devleti tercih ediyorlar”. Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulanması için bu seçenek emperyalizmin tek çözüm yolu.

ABD ve İngiltere ile işbirliği içindeki “Sünni Arap dünyasına yamanmış bir Anadolu’yu”, Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine istiyorlar.…

İşbirliğini kabul eden İslamcılar ABD, İngiltere ve İsrail ile bu konuda anlaştılar. İktidara getirildiler ve Batı kapitalizminin taleplerini uygulamaya başladılar.
    - Yeşil sermaye dışındaki “Batıcı büyük sermayenin”, Batı’nın İslamcı yapılanma talepleri konusunda ikiye bölündüğünü görüyoruz. Bir bölümü yeni dış taleplere, dincilerle kan uyuşmazlığına karşın, evet diyorlar, “sarıklı papyonlu ortaklığına katılıyorlar”.
Ancak ABD, İngiltere ve İsrail’in öncülüğünü yaptığı “Ilımlı ve uyumlu İslam devleti” modelinin önünde büyük engeller var;
    - Katılımcı demokrasiyi, sosyal ve laik hukuk devleti düzenini savunanlar dinci yapılanmaya karşı çıkıyorlar.

    - Bu cephenin içinde yer alan ulusalcılar, Atatürkçüler, sosyal demokratlar ve solcular da dinci yapılanmanın önündeki engeller.

    - Merkez ve merkez sağ milliyetçi kesimin önemli bir bölümü işbirlikçi dincilere karşı çıkıyor. Muhafazakârlar ile işbirlikçi dinciler (münafıklar!) arasındaki ayrım 2007’den sonra keskinleşmeye başladı.

    - Siyasal İslamı öne çıkarmakla birlikte, ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün örgütleyerek dayattığı “işbirlikçi İslami yapılanmaya karşı çıkan çevreler” de var.

    - TSK de kurumsal olarak, “dinci bir devlet yapılanmasına şiddetle karşı”.
Önce ulusalcılar halledilsin!

Türkiye’de İslamcı yapılanmayı kurgulayarak iktidara getiren dış odaklar, “ulusalcılar ve TSK’den başlayarak yollarındaki engelleri temizlemeye çalışıyorlar”. 2007 ve 2008’de yaşadığımız ve 2009’a uzanan inanılmaz operasyonların nedeni budur. Batılı gizli örgütlerin televizyonlara çıkarıp oynattıkları şarlatanlar, 73 milyon insana karşı yürütülen psikolojik savaşın kuklaları.
    - Önce iktisadi ve sosyal yaşamı piyasaya havale edip, “yabancıların ve yeşil sermayenin denetimine vermeye başladılar”. Türkiye fiilen yeşil sermayenin ve Batı’nın dev tekellerinin denetimine sokuluyor.

    - “AB süreci” ve “IMF süreci” üzerinden “Batı kapitalizminin güdümünde”, ulusal refleks gösteremeyecek bir ülke yaratılıyor.

    - Sonra ulusalcı cephede etkili olan aydın çevreler ve kurumlar sindirilerek “toplumsal ve demokratik tepki gösterme olanakları” tırpanlanıyor. Üniversiteler, barolar, meslek odaları ve benzeri kurumlar dinci yapılanmanın etkisi içine sokuluyor.
Türk halkının penceresinden iç ve dış sorunlara bakıp çözüm arayanlar, bu resmi açık olarak görmeli ve değerlendirmelerini buna göre yapmalıdırlar.

Türkiye, dış güçlerin denetimindeki “bir operasyonla yüz yüze bulunmaktadır.”


Erol MANİSALI

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali

Cumhuriyet / 19.01.2009
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 4 konuk

x