İsmin Beş Durumuyla Ülkemizin Durumu

İsmin Beş Durumuyla Ülkemizin Durumu

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş May 25, 2011 23:54

İsmin Beş Durumuyla Ülkemizin Durumu

Okullarda öğrendiğimiz gibi söylersek, durum yerine hâl sözüyle söylersek:
İsmin beş hâli vardır, bilirsiniz.
Yalın hâli (eksiz), i hâli (belirtme), e hâli ( yönelme), de hâli (kalma), den hâli (çıkma).

Ülkemiz için kullanırsak bu hâlleri:
Türkiye tehlikede.
Türkiye’yi kuşattılar.
Türkiye’ye küresel saldırı var.
Türkiye’de iç düşmanlar küreselcilerle el ele.
Türkiye’den bu belâyı seçimle savmaya çalışacağız.


Ülkemizin hâli aslında hem ağlarım hem giderim anlayışına uyuyor. Gelinler için denir ya, hem ağlar, hem gidermiş…
Bizim de içimiz kan ağlıyor. Gülmeyi unuttuk. Hem ağlıyor hem gidiyoruz. Bir bilinmeyen günlere...

Bu iktidarla sarılmışlığımız arttı. Düşmanlarımızın azgınlığı ölçüsüz bir güce erişti. İyice köşeye sıkıştık...Kurtuluş kolay olacağa benzemiyor.

Ekonomik olarak ele geçirdikleri, insanlarını köle gibi kullanacakları, topraklarını, kaynaklarını yağmaladıkları, su başlarını tuttukları bir ülkeyi ellerinden kolayca kaçırmak ister mi hiç sömürgeciler?

Bunlar algımızla oynuyorlar.
Her yapılan haber buna yönelik.


Bize verilmek istenene kanmamak, bölücülerin oyununa gelmemek, algımıza yönelik saldırılardan aklımızı koruyabilmek için özel çaba harcamalıyız.

Gazete haberlerinin büyüklerine değil kıyıda köşede kalmışlarına bakacaksınız…Aynanın arkasına...
Sonumuzu görmek için….Üzerimizdeki plânı iyice anlamak için…

Daha önceleri haberimizin bile olmadığı, çünkü kimsenin bundan söz etmek gereği duymadığı Anayasamızın ilk dört maddesi şimdi herkesin dilinde. Bir kaç yıl önce bir özel üniversitede, hukukçu olmayan Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın başlattığı tartışmayla bu maddeler şimde her gün gündemde...

Bilen bilmeyen, anlayan anlamayan üzerinde konuşuyor.

Öyle ki kaç büyük yazarımız felâket senaryoları yazdılar bu konuda ve yayınladılar. İktidar bu maddeleri değiştirecek, diyorlar. Terör örgütüyle anlaştı diyorlar. Avrupa ve Amerika bunu istiyormuş... Yandaş, karındaş, yalakadaş basın ve yayın arkalarındaymış...

Dün bir gazetecimiz daha da ileri gitmiş. Bu seçim bölünmenin oylanmasıymış...“Oy ver Türkiye bölünsün!“ diye yazmış...

Peki bunlara kulakları kapalı olanlar…Hiç ilgilenmeyenler…O tuzu kurular, aymazlar…Aldatılanlar, uyutulanlar ne olacak? Hiç haberi bile olmayanlar bu dolaplardan?

Şimdi iktidar kazanırsa tekrar, halkımız bölünmeye evet mi demiş olacak?
Böyle bir öngörü ve böyle bir benzetme doğru mu?
Tezgâhı kuranların ekmeklerine yağ sürmüyor mu böyle bir söylem?


Bunlar Anayasa’nın değiştirileceğine, hem de değiştirilemez maddelerinin değiştirileceğine halkı bir güzel alıştırdılar…

Konuşula konuşula şimdilerde artık kimse dehşete düşmüyor! Yerinden fırlamıyor! Ülkesinin bütünlüğünü korumaya, karşı durmaya kalkmıyor!

Dün başı sargılı bir kadın( bu yeni moda rahibe biçimi kafayı saranlara başı örtülü diyemiyorum, onlarınki örtü değil sargı çünkü…Daha önceleri hiç mi hiç görmediğimiz bir biçim.) inciler döktürmüş.

Bu sözleri köşesine alıp konuşmayanın hatırı kalmış.
Mustafa Mutlu, ‘Bir kadının söylediği o sözlerden bir erkek olarak ben utandım!”diyor, yazısında.

Kadın resmen şeriat yönetimini övüyor. Suç duyurusu yapan, tutup sorgulayan yok!

Nasıl ikide bir Leyla Zana şunu dedi, Baydemir şöyle dedi, “Öcalan”(Artin Agopyan) avutkatlarıyla şunları dedirtti gibi sözleri, başlıklara, gündeme hiç düşünmeden taşıyoruz biliyorsunuz…

Böylece kendi seslerinden başkasının duymayacağı bu ihanet sözlerini herkese gönüllü duyurmuş olmuyor muyuz?
Hem duyuruyor, hem milleti bunlara alıştırıyoruz…

Kanıksatıyoruz…Olağan sözlermiş gibi sayılıyor hiç bir ulus devletin kabul edemeyeceği bu sözler…kovuşturmaya uğramıyor! Yöneticilerce kınanmıyor!

Bakın işte, iyice şımaran kadın coşmuş, dümdüz gidiyor: “Yedi yaşına kadar çocuklarınıza Türkçe öğretmeyin!”

Ordumuzun generallerini ise dokuz on yıl önce plânlandığı varsayılan palavralarla hapiste tutturabiliyoruz. Dün Vardiya Bizde oluşumu açıklıyordu. Yüz gün geçmiş komutanlarımızın esir alınmalarından bu yana…163 komutanın çağrılıp, hapishane içindeki mahkeme salonunda etrafları sarılıp tutuklanmasından beri…
Daha da böyle yüzlerce gün geçecek…Binlerce gün geçecek…Duruşma adı altında oynanan oyunları izlemeye devam edersek, tepkimizi göstermezsek, tavır almazsak…

Ergenekon’dan çıkamazlarsa…

Terörist vekil adayı için elli bin kişiyi bir anda ayağa kaldırıyor terör örgütü.
Teröristle savaşan şanlı ordumuzun subaylarına tek bir cılız ses yok! Korku dağları bürümüş...


Teğmen Mehmet Ali Çelebi bin günlük tutsaklığından salıverilirken sandık ki o gece bütün Türkiye Silivri’ye akacak!
On binler davullarla, zurnalarla karşılayacak bu yiğit askeri. Askere gönderme töreni gibi el ele verecek gençler…Onu tutsak olduğu şehrin kapısında karşılayacaklar…

Fenerbahçe’nin şampiyonluğu için sokağa dökülebilen gençlik bu gencimiz için sevinemez miydi? Yargısız, delilsiz tutukluluğu kınayamazlar mıydı?

Herkes askerine sahip çıkacak diye boşuna bekledik…

Devletine başkaldıran, askerine silah çekerken öldürülen terörist için ortalık ayağa kalkıyor, yediden yetmişe herkes -bilmem korku belâsı, bilmem kışkırtılarak- sokağa salınıyor; askerimiz, gazetecimiz, rektörümüz, silahı sadece dili ve kalemi olan aydınımız için yaprak kımıldamıyor ülkede? Kımıldatılmıyor!

Bir de kaset yağmuru başladı. Dinleten, dinleyen, çeken, çektiren gizleniyor. Korunuyor.

Kasetlerle ortalık çalkalanırken bir gerçek de unutuluyor:

Tamam bunlar iktidarın tekrar iktidar olması, bu millîyetçi partimizin meclise girememesi için yapılıyor. Peki bunlara fırsat verenin hiç mi suçu yok?
Kendini kameralarda izlettiren, bunun farkına varamayan, yarın ülkenin çıkarlarını nasıl koruyacak? Nasıl saklayacak düşmanlardan vatanın gizli belgelerini…Vatanın kendini savunma bilgilerini…

Hem burada kişiler vazgeçilmez değildir. Vazgeçilmez olan kurumlardır.
İnsan olarak bugün varız, yarın olacağımızı kimse bilemez…
Önemli olan kurumlara, fikirlere sarılmak, kurumlarımızı korumak…

Geçen hafta ülkemizin gençliğinin bayramını kutladık…
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı.

Bu günün çocukları yarının gençleridir.

Devleti ele geçirenlerin yetiştirmek istedikleri çocuk modeline bakarak yarınlarımızı görebiliriz aslında.

„Ben TRT izlemem, çoktandır zaten bakmıyorum, TRT bizim evde yok, TRT’de sadece dizileri izlerim... „demekle hepimiz bu suça ortak olmuyor muyuz?

Devlet eliyle, bu iktidarın yönettiği devlet eliyle, eğitim sistemimizle önce çocuklarımız, sonra gençlerimiz devşiriliyor! Dönüştürülüyor! Başkalaştırılıyor!
Atatürk’ten, geçmişimizden, kültürümüzden koparılıyor!

Türkçe konuşamayan gençler!

Üniversite gençleriymiş. İçlerinde başı sargılılar da var.

Türkçe derdini anlatamayan gençler!

On dakika konuşuyor, dinliyorsun ama bir cümlelik anlam çıkaramıyorsun söylenenlerden...
Amerika’ya öyle özenmişler ki, onların zencilerinin bile taklitleri var içlerinde. Onlar gibi taranmışlar, giyinmişler...

TRT, „Biri Bizi Gözetliyor Sınıfı“ kurdurmuş TRT okul adlı garabet yayınında.

Saçı sakalı birbirine karışmışından, saçlar başlar kabarık, kıvır kıvırından tutun, uzun saçları yağlı, kirli sakallısından, başı takkelisinden, saçları sarıya boyalı kızlardan, sakal tıraşı olamamış erkeklerden çıkın...Bir de çeneleri top sakallıları var. Tefeci sakallısı. Yobazın çember sakallısını da unutmayın...

Yine oturmuş bunlar (TRT Okul’da) 301’inci maddeyi, yani sözde ifade özgürlüğünü tartışıyorlar televizyonda. İfade özgürlüğü olmadığı için hapiste tutuklu olarak tutulan onlarca kişiyi görmezden geliyor, Türklüğe hakareti serbest bırakma maddesiyle uğraşıyorlar hâlâ...


İşte bir günlük hâllerimiz. Türkiye’nin hâlleri...

Haberlerle hâllerimiz...

Çok eşlilik

Fatih ve Eyüp belediyesinin muhafazakâr aile danışmanından şeriat yönetimine gidiş alıştırmaları:

Çokeşlilik yasalaşmalı. Erkek olsam, çokeşli olurdum
Açıkça çokeşli olduğunu itiraf edenleri alkışlıyorum ve kutluyorum.”

“Zengin, kariyerli, parası olan ve cinsel gücü fazla olan erkek çokeşliliği seçebiliyor.
Bir kadın, bence çokeşliliği kurtuluş olarak görmelidir.
Çokeşlilikte asıl ağır fatura erkeğe çıkıyor. Madden ve manen zarara uğruyor. Açıkça çokeşli olduğunu itiraf edenleri alkışlıyorum ve kutluyorum.


Değerli bir gazetecimiz uyarmış:

Anayasa

Seçim sonrasında başta Anayasa olmak üzere istediği değişikliklerin yapılmaması halinde terör örgütünün nasıl azgınlaşacağının işaretleri görülüyor.(Saygı Öztürk)

Yerel Yönetimler Özerklik şartı:

(Kemal Kılıçdaroğlu ve Doğu Perinçek aynı konu üzerinde konuşuyorlar)

"Parlamentodan geçirdiğimiz yerel yönetimler için özerklik şartı var zaten. Parlamento bunu kabul etmiş. Oradaki bazı çekinceleri kaldırmak konusunda Bakanlar Kurulu'na yetki vermiş. Biz o çekincelerin kaldırılmasından yanayız.
Yerel yönetimleri biraz daha yetkilendirmemiz lazım. Bu bizim eskiden gelen parti programlarımızda var. Bütün partilerin programlarında da var. Ama bunu AKP yapmadı. Biz yapacağız.(Kemal Kılıçdaroğlu)


Kemal Kılıçdaroğlu, özerklik şartını aynen uygulayacağını söyleyerek AKP’nin “Kürt açılımı” yla yarış halinde olduğunu bir kez daha dile getirmiştir.
Özerklik şartını aynen benimsemek demek, Türkiye’nin Yugoslavlaştırılması sürecinin resmen kabul edilmesi anlamı taşıyacaktır.(Doğu Perinçek)


Fenerbahçeli Volkan aşırı ilgiden uçmuş

Resmi tatil

Volkan, “Yarın bence resmi tatil olması lazım” dedi. Çünkü, Fenerbahçe’nin büyüklüğü her yeri kilitleyecek.”

Egemen Bağış’a göre, güvercinler kadar özgürmüş Türkiye! Kilise ziyaretinde konuşmuş. Peki Silivri ve Hasdal tutsakları ne?

İktidar


“Biz iktidar olarak bu ülkede herkesin özgürce yaşadığı, güvercinler kadar özgür olduğu, rahat nefes aldığı bir Türkiye'nin hayali ile yola çıkmıştık. Bunu da gerçekleştiriyoruz' diye konuştu.

Aşağıdaki sözleri de gezisinde söylemiş. Egemen Bağış’da saklı gizli yok. Daha nasıl söylesin nasıl? Biz anlamazlığa geliyorsak:

Türk- Kürt –Rum
Demokratik yöntem

Gümülcine’de “Türk nerede doğarsa doğsun Türk’tür. Bir Rum da nerede doğarsa doğsun Rum’dur” diyen Egemen Bağış sözlerini dönüş yolculuğunda “Anlayana” diyerek şöyle tamamladı:

“Bir Kürt de nerede doğarsa doğsun Kürt’tür. Bunu kimse değiştiremez. Bu gerçeği kimse değiştiremeyeceğine göre, Güneydoğu sorununa da demokratik yöntemle yaklaşmak gerekir.”


Ada

Bu Ada adı son yıllarda bazı sosyetik ünlülerde pek modaydı. Çocuklarına Ada adı vermek için yarışan yarışanaydı.
Bu ada bildiğimiz dört yanı denizle çevrili karaparçası değilmiş meğer. Yunan’ın işgal ettiği Ege adalarımız da değilmiş...Yunan kadın ismiymiş.

Yabancı Damat adlı o ünlü Yunan’a yaranma, Yunan’a yamanma dizisinde Yunan damattan olma çocuğun adı Ada’ydı. Dini de sorun değildi, sevginin karşısında. Kafaları böyle yıkamışlardı uzun uzun... Yetişkin olunca çocuk karar verecekti, müslüman mı olsun, hıristiyan mı? Hem ne varmış hepsi hak dini değil miymiş? Yani Feto’nun öğretisiyle çıkmışlardı yıllarca televizyona, televizyonun gülleri...

Egemen Bağış’ın sözleriyle Ada Papandro Batı Trakya Türklerini hiç aklından çıkaramıyor. Emine Hanım da Batı Trakyalı Türklerin refahı, huzuru ve güvenliği için bu hanımla arasındaki dostluğu size kanalize ediyor.

Ada Papandreu ve Manevi anne

Egemen Bağış, Gümülcine’deki konuşmasında Emine Erdoğan’ı Batı Trakya Türkleri’nin manevi annesi olarak tanıtarak şunları söyledi:

“Batı Trakya Türklerini hiçbir zaman aklından çıkarmayan, Yunanistan Başbakanı’nın değerli refikaları Ada Papandreu Hanımefendi ile olan dostluğunu her zaman sizlerin huzuru, refahı ve güvenliğinin teminine kanalize eden böyle bir manevi anneye sahip olmak herkese nasip olmaz.”

Bu haber de Bağış’tan.
“Din adamları toplumu yönlendirecekmiş. Kilise gezisinde Süryani papaza demiş:

"Bu konuda Türkiye'nin din adamlarına da büyük görev düşüyor. Onların toplumu yönlendirmesi çok çok önemli."

Bu haberler de şehir haberlerimiz:

Şanlurfa- Bursa- Trabzon

Türkiye’nin işleri bitmiş, başka işi kalmamış gibi, bölücülüğün şaha kalktığı bölgede evlilik törenleri kutlanıyor devletin valisi eliyle...

Şanlıurfa Valiliği; ’Aile Haftası’ etkinlikleri kapsamında Başbakan Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ı kente davet etti. Davete olumlu yanıt veren Emine Erdoğan, yarın geleceği Şanlıurfa’da ilk olarak yarım asırdır aynı yastığa baş koyan 250 çift ile buluşacak.

Bursa’daki dev yatırıma bakın! Sakın okul,hastane ve fabrika sanmayın. Stadyum bu stadyum. Birileri top tekmelecek, siz de bakacaksınız! Kazanınca tuttuğunuz takım sabahlara kadar eğlence! Kim karışır size!

AKP’li Başkan Bursa’da, Bursasporluların merakla beklediği stadyum müjdesini verdi.Dev yatırımın temelini 1 Haziran Çarşamba günü atacaklarını söyledi.

Bu haber sıradan bir habermiş gibi veriliyor. Sanki Trabzon üzerinde Rum plânları yok. Oraları işgal etme, geri alma fikri yok...
Bu Yunanlılar sütten çıkmış ak kaşık. Bakın nasıl da masumlar. Trabzon’a karşı, Oradaki olimpiyat oyununa karşı. Kendi reklâmları falan yok canım. Sümelâ’da ayin falan da yapmazlar, masum çocuk onlar...Hepsi tevatür...(Söylence)

Trabzon'da 23-30 Temmuz tarihlerinde yapılacak, “11. Avrupa Gençlik Olimpik Oyunları”nın meşalesi Atina'da düzenlenen törenle alındı.

İlk modern olimpiyatların yapıldığı Panathenaic Stadyumu'nda gerçekleştirilen törene “Olimpiyat Marşı”nın okunmasıyla başlandı.

Yunanistan Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Sypros Capralos da Avrupa Olimpiyat Komiteleri Birliğinin düzenlediği bu organizasyonun gençleri dostluk ve fair play ortamında yarıştırıp, kaynaştıracağını ifade ederek, “Bu gençler Trabzon'da yeni dostluklar edinecekler. Burada yakılan meşale Trabzon'da ışık verecek. Bu meşale Trabzon'dan dünyayı aydınlatacak” diye konuştu.

Daha sonra ellerindeki zeytin dalları ve meşale ile olimpiyat geleneğindeki dua sahnesinin canlandıran Yunan genç kızlar, mercek yardımıyla meşaleyi yaktı. Yunan tenisçi Leftezis Theoolozou tarafından alınan meşale, Türk sporcusu Sevda Hanım Seyis'e verildi.

Anadolu- Anatolia

Bu haber de nedense bu küreselcilerin, bölücülerin, vatan hainlerinin çok sevdiği, dillerinden düşürmedikleri Anatolia sözü ile ilgili. Siz bakmayın bize söylerken Anadolu demelerine. Onlar Yunanca anlamı olan güneşin doğduğu yön anlamında kullanıyorlar bu sözü. Yunanistan’ın bitmeyen büyük idealidir buralar. Buraları kendilerinin sayarlar ve gelecek nesillerine de hep bunu belletirler.
Bizim gibi saflar, kendi kendimize ana doldur demek bu, efsanedeki gibi, susuz askerine ayran dolduran ama ayranı tükenmeyen ananın diyarı anlamında bu söz diyelim. Veya anaların diyarı, Türklerin anayurdu...Anatolia da çevirisi diyelim.

Bakın onlar Anadolu demiyor. Anatolia yazıyorlar bunu derken. Biz bunu niye düzelttirmiyoruz, bu böyle yazılır ve böyle söylenir demiyoruz!

Ne yazık ki karşımızdakiler böyle düşünmüyor. Her güzel sözcüğümüzü, kavramımızı, kutsalımızı elimizden aldıkları gibi bu “ Anadolu” sözcüğünü de aldılar bizden!..Bu söze artık başka bir anlam katıyorlar sezdirmeden...

TRT yeni kanal açtı, adı: Anadolu.

Bir ülkenin bir bölümü yok sayılır mı böyle? Trakya nerede?

TRT Radyo 4’ün adı Anadolu Kuşağı. Yayınlarında onlarca kez tekrarlıyorlar.

Sümer Ezgü’ye boşuna mı söylettiler Başbakan’ın katılmadığı 19 Mayıs Bayramı töreninde “Anadolu’dan geldik!” diye.

Bir takım ne olduğu belirsiz, kimin parasal destek verdiğini bilmediğimiz, sözde çevreci Büyük Anadolu Yürüyüşü’ nün adı niye Anadolu?
Bizim ülkemiz ne zamandan beri sadece Anadolu’dan oluşuyor. Trakya nereye gitti? Dolaba mı girdi?

Sözde Ermeni Soykırımını inkar etmenin bile yasak olması meclisinde tartışılan, bir ara kabul edilen, Kurtuluş Savaşı yıllarında Adana, Maraş, Antep yöresinin işgalcisi Fransız, bayram değil seyran değil Bilge Ceylan’a neden ödül versin?

Şimdi bu film, bu İngilizce adla takdim edilen bir film neden ödül alır? Anadolu adıyla değil, Anatolia adıyla. Hem de bugünlerde? Bizi dört koldan sıkıştırdıkları bir zamanda...

Bir doktor ile bir savcının 12 gerimli saatiymiş.

Ülkenin aydınları, askerleri hayali öykülerle suçlanıp keyfi tutuklanırken bundan söz etmeyen, buna gözünü kapayıp bir doktorun bilmem kaç saatini anlatan bir film kimin işine yarar? Her yanı sanat olsa ne olur?

İnşallah yanılıyorumdur ama ben bunun altında kusura bakmayın bir çapanoğlu arıyorum haklı olarak...
Fransa’dan hem bu ödül.

Yönetmen Bilge Ceylan olunca Fransız plânları, Türk düşmanlığı rafa mı kalkıyor. Ülkemize övünç mü oluyor bu ödül?

Bilge Ceylan geçen sefer ödül alırken yalnız ve güzel yurdum dedi diye milliyetçi mi olacak şimdi bu filmin anafikri...

Filmin tanıtımına (fragmanına) belki on kez baktım. Şu sözlerle tanıtılıyor. Hüzünlü bir müzikle:

“Kasabalarda hayat, bozkırın ortasında sürdürülen yolculuklara benzer.
Her tepenin ardında “yeni ve farklı bir şey” çıkacakmış duygusu, ama her zaman birbirine benzeyen, incelen, kıvrılan, kaybolan veya uzayan tekdüze yollar…”

Filmin dendiğine göre tamamı gece çekilmiş. O zaman nerede bu şahane görüntüler? Başlık atmışlar:

"Bir Zamanlar Anadolu’da“dan muhteşem kareler!

Bu tanıtım bölümünde insanın içi eziliyor. Çirkin çirkin adam suratları. Karanlıkta asık suratlı kişiler...Yukardan bir top yuvarlanıyor, yamaçtan aşağı. Ağaç yapraklarını döküyor. Kuşlar silah sesiyle uçuyor. Minaresiz kişiliksiz, hangi ülkede olduğu belli olmayan bir şehir görüntüsünde çirkin ev çatıları...Keskin böyle övülüyor, dünyaya tanıtılıyor filmi övenlerin gözünde anlaşılan...

Başroldeki oyuncular’dan biri Yılmaz Erdoğan’ mış.

Yılmaz Erdoğan, “Çok Güzel Hareketler Bunlar” dizisiyle televizyonlarda iktidarın açılımına şahane bir destek veriyor zaten. Tek cümle siyasi mesaj vermeden, tek cümle iktidarı eleştirmeden oyun oynuyor oyuncuları. Bel altı konularla, argo bir dille, seviyesiz konuşmalarla kız erkek ilişkilerini işleyerek...

Ülkemizin böyle çivisi çıkarsa gazeteler de magazin adı altında abur caburu milletimize böyle yedirirler işte. Bu yazdıklarımın adı magazinmiş. Gazete başlıklarından derledim. Bazıları en önemli haberler bölümünde duruyorlardı:

Profesörlük ayağa düşmüş:

Ordinaryüs profesör

Usta oyuncu Ayla Algan, “Tolgahan’ın oyunculuğuna bayılıyorum. O artık bu işin ordinaryüs profesörü oldu” dedi.

Ya bunun neresi haber?

Yeni sevgili

BKM Mutfak ekibinden Büşra Pekin yeni sevgilisiyle görüntülendi. Genç oyuncu yeni sevgilisini yakın arkadaşlarıyla tanıştırdı.

Bunlar kendilerine kendi kendilerine birer paye veren ekranların bülbülleri.

Gözbebeklerimiz! Övünçlerimiz! (Medar-ı iftiharlarımız)

Hem bunları öyle merak ediyoruz ki bilmesek çatlarız valla...
Dört yerden geliyor bu haberler.

Nişantaşı- İzmit- İzmir- Samsun

Nişantaşı'nda menajeri ile yemek yiyen Nurgül Yeşilçay, gazetecilere kendisi için, "keyfi yerinde diye yazın" dedi.

Demet Akalın'ın lise yıllığı ortaya çıktı. Liseyi İzmit'te okuyan Demet Akalın'ın yıllığında gazeteci olmak istediği yazıyor.

Emrah önceki gün yeni aldığı Mini Cooper arabasıyla Nişantaşı’nda objektiflere takıldı. Yakında yeni bir projeyle gündeme geleceğini söyleyen Emrah, “Çok az kaldı, bekleyin öğreneceksiniz” dedi.

Geçtiğimiz günlerde alkollü araç kullandığı için gözaltına alınan ve ehliyetine uzun süreliğine el konan sinema sanatçısı İlyas Salman, Samsun'da katıldığı "Sen de Yalnızsın" filminin galasında kontrolden çıktı.


Telefon

Televizyon sunucusu Saba Tümer, İzmir’e akraba ziyaretine geldi, telefonu elinden düşürmedi.

Pınar Altuğ ile Yağmur Atacan, kızlarıyla Bebek'teydi. Su'yu masaya oturtan çift, mutluluklarıyla parmak ısırttı. Bu arada Yağmur Atacan'ın bir elinde
telefonunu tutarken, diğer eliyle kızını tutması gözde kaçmadı.

Karagöz Kültür Sanat ve Kakava Festivali

Kırklareli’nden gelen bu haber halkın bayramı üzerine.

Halk bayramlarını kimlerle, nasıl bir müzikle kutluyor? Geçen haftasonunun haberi bu:

Kakava şenliği Çingenelerde (Romanlarda) bahar şenliğiymiş...Kakava adı ta Mısır’a uzanıyormuş. İsrailoğullarının Nil’i geçme hikâyesine...
Kökenleri Türklerin bir kolundan gelen ülkemizdeki Kürtlere de bölücülük adına siz Yahudi Kürtsünüz denilmeye başlandı son yıllarda gizliden açıktan...
Böl, parçala ve İsrail’e (ABD’ye) yâr et...

Tilkide oyun- düzen tükenir mi?

Sonra bu festival halkın yöresel bayramı. Halkın bayramı ama kutlamada halkın müziği yani halk müziği yok! Sazı sözü yok! Son gecesinde verilen konser haberi:

“Kırklareli’nde bu yıl 21’incisi yapılan Karagöz Kültür Sanat ve Kakava Festivali’nde rahatsızlığı nedeniyle sesi kısılan Sertab Erener’in yerine bu akşam Kenan Doğulu konser verecek.”

Kenan Doğulu ne mi söylemiş gecede ve çok alkış almış? İşte Türkçenin canına okuyan o şarkısı:

Sen hep kendini bilicen
Geçme sınırını çizicen
Önce rütbeni bilicen
Herkes kendini bilecek


Sertap’ın da şu şarkısı 19 Mayıs törenlerine damgasını vurmuştu. İstanbul’da, Ankara’da bu garip sözlü müzikle gençlerimiz dans ettiler. Bizi bölmek isteyenler siz mozaiksiniz, değişik kimlikler renktir falan diye kafaları bulandırıyorlar ya, sanırım bu şarkı da o yüzden böyle revaçta...

Gözüm kara kalmadı yara
Oldum rengâ rengârenk
Bazen her şey sararıp solar
Biz hep rengâ rengârenk


Bu da geçen Cuma gününden, festival programından:

Balkanlardan Esintiler. Konuk Ülke: Yunanistan
20.50 Magiya
21.00 İstanbul Night (Yunan Halk Dansları)
21.10 Cafe Aman İstanbul (Rum Rembetiko) İstanbul Night
22.15 Yorgo, İstanbul Night, Magiya


Ah siz şimdi sormadan durabilir misiniz?

Trakya üzerinde bunca dolabın döndüğü bir devirde, Trakya üzerinde korkunç AB plânlarının, Yunan plânlarının konuşulduğu, „Trakya Eyalet Meclisi“ yazılarının havalarda uçuştuğu bir zamanda ne işi varmış o Yunan grubunun orda demez misiniz?

Yunanistan’daki bir festivale Türk grubu çağrılır, konser verdirilir mi acaba bir Yunan kentinde, hiç Türk’ün yaşamadığı bir yerde, hem de Türkçe bir konser?

Ben sana hayran, sen cama tırman...

Yine başlıkta bir resim. Bir genç kulağında kulaklık sokakta yürüyor. ”Sabancı’nın Vakfı yurdu koruyacakmış (!) haberden anladığıma göre...Başlık:

“Kalbini Doğaya Açtı.”

“Bu dernek, doğal hayatı korumak ve yaşatmak; ülke doğasının sorunları için çözümler üretmek için kuruldu.

Doğal hayatı korumak ve yaşatmak; ülkemiz doğasının sorunları için yapıcı ve yerinde çözümler üretmek amacıyla Doğa Derneği'ni kuran Güven Eken, Sabancı Vakfı'nın desteğiyle hayata geçen "Fark Yaratanlar" programının konuğu oldu. „


Son haberim de Van’dan.

Kılıçdaroğlu’nun açılımı başlattığı Van’dan. Silivri davasının başlangıcının prova edildiği, rektörünün süründürüldüğü, suçlanan bir suçsuz kişinin de intiharına neden olan Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden.

Elin Amerikalısı ta Amerika’dan Van’a gelmiş, oradaki üniversite gençliğine caz konseri vermiş. Süpriz olarak bir parçalarını Türkçe söylemişler üstelik!
Gençleri fethetmişler...

„ABD'li Caz müzisyenleri Ari Roland, Chris Byars, Zaid Nasser ve Keith Balla'dan oluşan 'Ari Roland Jazz Quartet' caz dörtlüsü Van'da konser verdi.

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Rektörlüğü ve Amerika Birleşik Devletleri Adana Konsolosluğu Kültür ve Basın Ataşeliği işbirliği ile Van'a gelen “Ari Roland Jazz Quartet” caz dörtlüsü, kampüs alanında atletizm sahada üniversiteli gençlere keyifli bir akşam yaşattı.

Ari Roland Dörtlüsü, kontrbasta Ari Roland, saksafonda Chris Byars, piyanoda Zaid Nasser ve davulcularından Keith Bella ile sahne alan
topluluk, yaklaşık bir saat süren konserlerinde seyircilere sürpriz yaparak Türkçe parçaları da seslendirdi.

Türkiye'de daha önce de üç defa konser düzenledikleri öğrenilen gruba, YYÜ öğretim görevlisi Doç. Dr. Zeki Taştan katılımlarından dolayı teşekkür plaket verdi.“


İzninizle sorayım bu beyfendiye:

Zeki Taştan bey siz Amerika’nın bir üniversitesine gidip konser verebilir misiniz? Türkçe bir konser ve Türk müziği ile bir konser. Caz onların halk müziği. Siz de halk müziği grubu getirin oraya ve söyleyin dinletin, mest edin!
Bu mümkün mü?

O halde sizden onlara bu davet niye? Plaket niye?

Bu Amerikan kültürüne hayranlık niye?

O kadar üniversite kenti içinde Van’ın seçilmesi niye?



Yine gazetelere bakıyorum. Şu başlık var bir haberde:

12 Haziran genel milletvekili seçimine iki hafta kaldı.

İki hafta sonrasını şimdiden görmek mümkün mü sizce?
Olacakları görüyor musunuz? Ülkemiz nereye doğru sürükleniyor?

Gazete haberlerinin büyükleri, başlıklara konanlar bize göstermek istedikleridir. Bunların arkasını da görebilsek...
Kıyıda köşede kalmışlarına da bir göz atsak...

O önemsizmiş gibi görünen haberlerde, haberlerin satır aralarında ve gözümüze gözümüze soktukları haber başlıklarında ülkemizin beş hâlini birden görebileceğiz...

Eğer görmek istersek...


Feza Tiryaki, 25 Mayıs 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x