Ülkemizde, yazar-çizerlerle resmi dış siyasetin bu denli uyumlu çalıştıkları bir dönem daha var mı?
Kısa süre önce, on yıllardır genç kuşakları Ermeni düşmanlığıyla yetiştiren bir devletin Cumhurbaşkanlığı makamındaki kişi, Ermenistanda maç diplomasisine girişti; Dışişleri de Cumhurbaşkanlığı makamındaki Abdullah Gülün bu adımını tamamlayacak ilişkiler başlatmaktan geri kalmadı.
Daha geçen yıla kadar topluma Rum ve Ermeni düşmanlığı aşılamada son derece hevesli olan Türk basını da bu ani değişikliği destekledi; hatta AKPyi yıpratan bir tutum aldığı son dönemde bile, bu Ermeni açılımına ve onun yürütücüsü siyasetçilere zarar vermemeye dikkat ediyordu. Birbirini bilen kırk kişi ile onları koşulsuz izleyen bir Taraftar kitlenin Ermenilerden özür kampanyası böyle bir resmi yönelimle aynı döneme geldi.
Özürcü sivil toplumcuların, resmi siyasetle koşut hareket etmesi kuşkusuz son derece öğreticidir.
Daha öğretici olan ise, resmisiyle siviliyle bu büyük ve ani Ermenistan sempatisinin, Ermenistana yönelik, İsrailin başını çektiği başka uluslararası açılımlarla da örtüşüyor olmasıdır.
Gerçekten de, Amerika ve özellikle İsrail, 2005ten itibaren Ermenistana olan yaklaşımlarında son derece kökten değişikliklere gittiler.
Değişikliğin amacı, en baştan beri, Ermenistanı geleneksel olarak benimsediği Rusya-İran ittifakından çıkarmaktı. İsrail lehine İranı yalıtmaya yönelik Ortadoğu siyaseti ile özellikle Ağustos savaşından sonra Rusyanın çıkışı, bu değişikliği daha da hızlandırmayı gerekli kılmıştır.
Dünya Yahudi Siyasetinde Ermenistan Açılımı
İsrail gibi Ermenilerle tarihsel düşmanlığı olan bir ülkenin, Ermenistana yakınlaşması, özellikle dikkat çekicidir. Ermenistanda da yansımaları var ve bir başka yazıda aktarmayı umuyoruz.
Dünya yahudiliği ile İsrail, Ermenilerle yakınlaşma çabalarını 2007den itibaren artırmış durumdadır. Bunların en belirleyicisi, dünya yahudiliğinin kadim örgütlerinden olup 1913 yılında anti-semitizmle mücadele iddiasıyla kurulan Anti-Defamation League/İftiraları Önleme Birliğinin (ADL) 21 Ağustos 2007 tarihli açıklamasıydı. Açıklamada ADL, 1915-18 yılları arasında, Osmanlıların Ermenilere yaptıklarının tantamount to genocide, jenoside denk olduğunu ilan ediyordu. İlanı ilk duyuran, Ermeni lobisine yakın Boston Globe gazetesinde de görüldüğü gibi, Amerikan basını, ADLnin soykırım tezine yaklaştığı bu açıklamayı, Yahudi-Ermeni ilişkilerinde tarihsel bir dönüm noktası saydı.
Yahudi Lobisi Türk Bürokrasisiyle Görüşüyor
Dünya yahudi siyasetinin bu güçlü örgütü, 2007deki açıklamayla yetinmedi. ADL temsilcileri, Temmuz 2008de Türkiyeyi ziyaret ettiler. İsraile dönmeden önce temsilcilerin, başhaham, yahudi cemaatli liderleri gibi olağan muhataplarının dışında görüşme programları da vardı.
Üst düzey iki ADL yöneticisi, Glen S. Lewy ile Abraham H. Foxman, Ankarada Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal ile o dönem Genelkurmay İkinci Başkanı olan Ergin Saygunla buluştular.
Anlaşılan, ADL temsilcileri, Türkiyenin yönetim kademesinde görüşülmedik kimse bırakmamaya kararlıydılar; Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı ile Milli Eğitim Bakanıyla da buluşmayı ihmal etmiyorlardı.
Temsilciler, Abdullah Gülü Türkiyedeki anti-semitizme karşı açıklamalarından dolayı tebrik ettikten sonra Türk dış siyasetine ilişkin telkinlere geçtiler: Türkiyenin Ermenistanla ilişkileri geliştirmede yaratıcı ve etkin olmasını öneriyorum. Atmosferi değiştirme yolunda çeşitli işbirliği yolları bulunmasını önerdim, çünkü bugün Ermenistanın selametiyle yakından ilgileniyoruz. ADL resmi internet sitesinin aktardığına göre, temsilci Türk yöneticilerine Ermeni açılımıyla birlikte tarihsel sorunların çözümünü de öneriyordu. Abdullah Gülün Ermenistanda maç izleme kararı vermesinden yaklaşık bir ay öncedir.
İsrail-Ermenistan Diplomasisi
ADL, Ermenistana yakınlaşma arayışında tek başına değildir. İsrail yasaması, Knesset de 2008 yazında Ermeni soykırımı tezini parlamento komisyonlarından birinde görüşmek üzere gündemine aldı. İsrail basını, bu kararı Ermeni lobisinin Knessetteki ilk zaferi olarak duyuruyordu.
Türkiyenin İsrail büyükelçisi Namık Tan, İsrail medyasına soykırımın Knessette kabul edilmesinin Türkiye-İsrail stratejik ilişkilerine ağır darbe vuracağı uyarısında bulunsa da, Ermenistan açılımını yürüten İsrailli siyasetçilerin bunu göze aldıklarını da anlıyoruz. Tasarıyı gündeme getiren Haim Oron Bunun Türkiye ve Azerbaycanla ilişkilerimizde güçlükler çıkaracağını biliyorum, ama Ermeni soykırımını tartışmak bizim moral yükümlülüğümüzdür, diyordu. Oron, bu sözleriyle belki de büyük felaket tartışılmadığı için vicdani sorunlar yaşadıklarını ilan eden bizim yazar-çizerlerimize de esin kaynağı olmuştu.
Bunlara ek olarak, Amerika Birleşik Devletlerinin yeni yönetiminin, İsrailin Ermenistan açılımını hevesle desteklediği de biliniyor. Destek, Obamanın soykırım tezi yanlısı tutumuyla sınırlı değil.
Novosti-Armenii sitesinin haberine göre, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clintonın danışmanı olup Amerikan yahudi lobisinin en saygın liderlerinden olarak bilinen Peter Rosenblatt, 30 Mayıs 2008 tarihinde Erivana yaptığı ziyarette, Ermenistan Başbakanı Tegran Sarkisyana, İsraille Ermenistanı birbirine bağlayacağı güvencesini veriyordu.
Rosenblattın görüşmelerinde değindiği bir konu da, Ermenistanın Azerbaycan ve Türkiyeyle ilişkilerinin normalleştirilmesi, Amerikayla ilişkilerinin de derinleştirilmesi, olmuştu.
Daha önce, Abdullah Gülün Ermenistana kendi iradesiyle gitmediğini, bir jest olarak gönderildiğini vurgulamıştım. Türkiyenin soykırım nedeniyle özüre ikna edilmesi, İsrailin bu yeni açılımında, Ermenistanı kazanma kozlarından oluyordu.
Nitekim, basınımızın istikrarlı Amerikan yanlısı yazarlarından Semih İdiz, 15 Eylül 2008 tarihli Milliyetteki yazısında, Türkiye özür dileyebilir, diyerek, Türkiye resmi siyasetinin soykırım için özürü kabule ilerlediğini duyurmaktaydı. Birbirini bilen kırk kişilik yazar-çizer grubunun kampanyası, tam da böyle bir özür siyasetini hazırlar nitelikte görünüyor.
Ne denebilir? Amerika-İsrail lobilerinden, Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri bürokrasisi gibi Türkiyenin en resmi kurumlarına ve en sivil yazar-çizerlerin imza kampanyalarına uzanan bu siyasal koşutluk şaşırtıcı mıdır?
Şaşırtıcı olmasa gerek; tarihte de, bu tür örnekleri bulmak mümkündür. İkinci Dünya Savaşı sırasında Matbuat Umum Müdürü olup aynı zamanda Almanyadan Filistine Yahudi göçüne yardım eden, savaş sonuna doğru Moskova Büyükelçiliğine atan Selim Sarperi anımsıyoruz.
Sarper atanmasından kısa süre sonra, Sovyetlerin ülkemizden toprak ve üs talep ettiğini duyurmuştu. Türk basını, gerçekliği hâlâ tartışmalı olan bu duyuruyu, ülke içinde büyük bir komünizm karşıtı seferberliğe çevirmekte gecikmedi. Sarperin ateşlediği bir süreçle, Türkiye, komünizm tehdidi altındaki ülkeler sınıfına dahil edildi; ülke Amerikan kampına girdi, Amerikan yardımlarından yararlandı.
Toplumu uluslararası bir projeye ikna etme yolunda eksiksiz bir seferbelikti; Dışişleri ile Türk basınının büyük başarısı olarak kaydedilmelidir.
Keşke Ermeni halkıyla barışma girişimleri, Amerika ile İsrailin Ermenistana yönelik strateji değişiklikleriyle araya mesafe koyma kaygısı gütseydi. O zaman bu girişimlerde zerre kadar samimiyet aramaya değerdi.
Barış Zeren
Odatv.com
24 Aralık 2008