İsrail-Suriye barışı, Türkiye’nin su vermesine mi bağlı?

Genel & Güncel Konular

İsrail-Suriye barışı, Türkiye’nin su vermesine mi bağlı?

İletigönderen Gilda » Pzr Tem 13, 2008 14:49

İsrail ile Suriye arasında Türkiye arabuluculuğunda dolaylı barış görüşmeleri sürüyor. Barışın tek yolu su paylaşımının sağlanması. Bunun nasıl olabileceği konusunda da bir dizi öneri mevcut.

İsrail'de Suriye ile barışın sağlanabileceğine inananlar azınlıkta. Bu inancı taşıyanlardan biri ise girişimci Boaz Wachtel. Wachtel, bir barış anlaşmasının ancak bölgeye su sağlanmasının mümkün kılınmasıyla kalıcı olabileceği görüşünde.



Wachtel, Türkiye'den su alınmadığı takdirde Suriye ile İsrail arasındaki bir barış anlaşmasının kalıcı olmayacağını söyledi ve şöyle konuştu:



"Çiftçiler, tarlalarında kuraklık yaşanması durumunda Darfur veya dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi su yollarını değiştirmeye başlayacaktır. Bu durumda hiç bir siyasi ya da ekolojik anlaşma ayakta duramaz."



Türkiye'ye kilit rol



Wachtel, bu durumun engellenmesi için 700 kilometre uzunluğunda bir boru hattı inşa edilmesini ve bu yolla Türkiye'den Suriye, İsrail, Ürdün ve Filistinlilere su sevk edilmesi edilmesini öneriyor. 1990 yılından bu yana bu projenin hayata geçirilmesi için çaba gösteren Wachtel’ın önerileri son dönemde daha fazla dikkat çekmeye başladı



"Dünyanın Dostları" adlı çevre koruma örgütünün Ortadoğu bölgesi başkanı Gideon Blomberg de barış görüşmelerinde su konusunun merkezi bir rol oynayacağı görüşünde. Ancak Türkiye üzerinden boru hattı ile su taşınması önerisini çevre açısından sakıncalı buluyor. Haritada İsrail'in 6 Gün Savaşları’ndan bu yana işgal altında tuttuğu Golan tepelerini gösteren Blomberg, görüşmeler kapsamında özellikle Ürdün nehrini oluşturan üç nehirden biri olan Banias'tan söz edildiğini aktardı. Banias, Suriye'den, Dan İsrail'den ve Hasbani de Lübnan'dan geliyor. İsrail'e gelen tatlı suyun üçte biri Golan tepelerinden geliyor yani Suriye topraklarından.



‘İsrail daha az suyla yetinsin’

Blomberg, İsrail'in daha az su ile baş etmeye alışması gerektiğini söylerken sübvansiyonlu su fiyatları ve Avrupa Birliği'ne gıda ihracatından vazgeçmesi gerektiğini kaydediyor. Boaz Wachtel ise Blomberg'in bu önerilerinin hayata geçirilmesinin mümkün olmadığını belirtiyor ve "Suriyeliler, İsrail'e aynı oranda su vermeyi sürdüreceklerini söylüyorlar. Ancak dengelemek için Suriye üzerinden Türkiye'den su sevk edilmesi isteniyor" görüşünü dile getiriyor.



Son sözü siyasiler söyleyecek



Bir boru hattı üzerinden su sevkiyatı güvenlik ve barışı beraberinde getirebilir mi? Yoksa çevre koruma örgütlerinin de dikkat çektiği gibi mevcut kaynakların doğru dağılımı sorunu çözebilir mi? Tüm bu seçenekler müzakere masasında. İsrail ve Suriye'nin ne yönde hareket edeceklerinde son sözü siyasetçiler söyleyecek.

Torsten Teichmann / Tel Aviv
kaynak:http://www.dw-world.de
yalakalar cok oldukca aydinlik tabiki los isikta nazli kiz gibi olur....
Kullanıcı küçük betizi
Gilda
Üye
Üye
 
İletiler: 1078
Kayıt: Pzt Mar 12, 2007 12:58
Konum: kendimden...

İletigönderen tuba » Pzr Tem 13, 2008 16:08

Gilda, teşekkür ederim...

Açıkçası ben Suriye ile İsrail arasında "kalıcı, gerçek bir barışın" "su" meselesine indirgenebilecek kadar basit olduğunu pek düşünmüyorum...


Suriye-İsrail Görüşmeleri ve Türkiye’nin Rolü
Dr. Serhat ERKMEN - ASAM
23 Mayıs 2008


Nisan ayının sonlarında Suriye tarafından açığa çıkarılmasıyla birlikte Orta Doğu’nun en sıcak gündem maddelerinden birisi haline gelen İsrail-Suriye barış görüşmeleri, 21 Mayıs günü Türkiye, Suriye ve İsrail’in verdiği bilgilerle yeni bir noktaya ulaştı. Şimdilerde en çok sorulan soru Suriyeli ve İsrailli yetkililerin Türkiye’de bir araya gelerek dolaylı ve aracılı bir görüşme trafiği başlatmasının iki ülke arasındaki ilişkileri nereye götürebileceğidir? Bu soruyu yanıtlamak için kısaca iki ülke arasındaki temel sorunların, geçmişteki müzakerelerin, tarafların barış görüşmelerine bakışının ve Türkiye’nin bu süreçte oynayabileceği rolün gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.

İsrail ile Suriye Arasındaki Temel Sorunlar

İki ülke arasındaki sorunlar beş başlıkta toplanabilir: Orta Doğu genelindeki kutuplaşmada karşı cephelerde yer almaları, egemenlik ve sınır sorunları, birbirlerine yönelik güvenlik tehditleri, Lübnan’daki güç mücadelesi ve Filistin Meselesi.

İsrail ve Suriye geleneksel olarak Orta Doğu’nun iki ayrı kutbunda yer almışlardır. İsrail’in kuruluşundan beri yapılan savaşlara Suriye de katılmıştır. Bu nedenle İsrail ile Suriye 60 yıldır rakip ve düşman birer devlet olmuştur. Halen İsrail ile Suriye arasındaki savaş durumu devam etmektedir. Ancak iki devlet arasındaki sorun, İsrail’in 1967 Savaşı sırasında Suriye toprağı olan Golan Tepelerini işgal etmesiyle aynı zamanda bir egemenlik boyutu kazanmıştır. İsrail, Golan’ı 1981 yılında ilhak ettiğini ilan etmesine rağmen bu ilhak dünya tarafından tanınmamıştır. Bu iki devlet 1980’lerden sonra daha sert bir biçimde mücadeleye yönelmiştir. Özellikle, İran Devrimi’nden sonra 1980’lerde Suriye-İran ittifakının gelişmesiyle birlikte iki ülke arasındaki güç mücadelesi doruk noktasına çıkmıştır. 1991’den sonra kısa bir süre için taraflar arasında barış rüzgârı esmesine rağmen 2000 yılında barış görüşmelerinin çökmesiyle birlikte mücadele yeniden mücadele şiddetlenmiştir. 2003’te Irak’ın işgal edilmesiyle birlikte İsrail’in bölgedeki tek gerçek rakibi İran haline gelmiştir. Bu durum, İran ile yakın müttefik olan Suriye ile İsrail arasındaki ilişkilere de yansımıştır. Mevcut durumda taraflar arasındaki sorunlar Orta Doğu’daki ABD-İsrail-Arap devletleri cephesi ile İran-Suriye cephesi arasındaki ilişkilerden etkilenmektedir. Suriye açısından bakıldığında İsrail, Suriye topraklarını işgal eden ve Filistinlilere yaşam hakkı tanımayan bir devlet iken; İsrail açısından bakıldığında Suriye, en büyük düşmanı İran’ın en yakın müttefikidir.

Taraflar arasındaki bu güç mücadelesinin en somut yansımaları Lübnan ve Filistin’de görülmektedir. İsrail 2000 yılına kadar işgal altında tuttuğu Güney Lübnan’dan çekilinceye dek Suriye ile Lübnan üzerinde daha doğrudan bir güç mücadelesi yürütmüş olsa da, Lübnan’dan çekilmesinden sonra asıl mücadele Hizbullah ile İsrail arasında gerçekleşmiştir. Suriye’nin Hizbullah ile yakın ilişkileri ve hatta İran’dan Hizbullah’a giden desteğinin anahtarını elinde tutması nedeniyle bu konu İsrail-Suriye ilişkilerinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Benzer bir şekilde, İsrail-Filistin sorununda Suriye, İsrail ile çatışma halinde olan HAMAS’ı desteklemektedir. HAMAS’ın lider kadrosundan pek çok önemli isim Suriye’de ikamet etmektedir.

Özetle, iki ülke arasındaki asıl sorunların Arap-İsrail sorunu çerçevesinde 1940’larda başladığı; Arap-İsrail Savaşları ile egemenliğe ilişkin bir boyut kazandığı ve İran-Suriye ittifakıyla birlikte farklı bir stratejik öneme ulaştığı söylenebilir. Ancak, görüşmeleri harekete geçiren dinamiklere ve müzakerelerdeki konulara bakıldığında iki ülke arasındaki sorunların stratejik (Suriye’nin gelecekte iç ve dış politikada yönelebileceği yeni tercihler, İran’ın yalnızlaştırılması çabası, İsrail’in Arap-İsrail Sorunu’nun geleceği vs.), güvenlik (su kaynaklarının kontrolü, askersiz bölgeler, sınır güvenliği, savaş durumunun sona erdirilmesi, HAMAS ve Hizbullah’la ilgili konular vs.), hukuki (sınır çizgilerinin belirlenmesi), sosyo-psikolojik (ilişkilerin normalleştirilmesi) demografik (Golan’dan İsrailli yerleşimcilerin çıkarılması, Suriye’lilerin geri dönmesi) boyutları olduğu görülmektedir.

Suriye-İsrail Barış Görüşmeleri

İki taraf arasında 1991 yılından bu yana farklı zamanlarda ve biçimlerde barış görüşmeleri gerçekleşmiştir. Ehud Olmert’ten önce Yitzak Rabin, Benjamin Netanyahu ve Ehud Barak’ın başbakanlıkları döneminde iki ülke barış görüşmeleri yapmıştır. Bu görüşmeler arasında en önemlisi Golan Tepeleri’nin geri verilebileceği fikrini ortaya atılması nedeniyle Rabin dönemindeki görüşmeler olmuştur. 1991 Madrid Süreci’yle başlayan görüşme trafiği 1995-96 ve 2000 yıllarında olmak üzere iki önemli dönemeçten geçmiştir. 2000 yılında görüşmelerin başarıya ulaşmasına çok yaklaşılmıştır. Bu dönemde taraflar aralarındaki sorunların yüzde 85’ni çözmelerine rağmen, İsrail’in Golan Tepeleri’nin tamamından çekilmeyeceğinin ortaya çıkması üzerine görüşmeler sona ermiştir. 2001 yılından itibaren ise zaman zaman dolaylı görüşmeler gerçekleşse de bunlar başarısız olmuştur. Son yıllarda Türkiye’nin arabuluculuğunda görüşmelerin canlandırılması gündeme gelmiştir. 2007 yılından bu yana ise özellikle İsrail’den gelen talepler doğrultusunda barış görüşmeleri bugünkü noktaya gelmiştir.

Suriye ve İsrail’de Barış Görüşmelerine Yönelik Bakış Açıları

İsrail Boyutu : İsrail’de siyaset dünyası ve kamuoyu Suriye ile yapılacak bir barışın biçimi, doğası, geleceği ve uygulanabilirliği konusunda neredeyse ikiye bölünmüş durumdadır. Bu grupların kendi içlerinde de bazı farklar olsa bile her iki grubu ve argümanlarını şöyle sınıflandırabiliriz:

İsrail’de Suriye ile Toprak Karşılığı Barışı Savunanların Argümanları

1- İsrail ile Suriye arasında barışı savunan kesimin temel stratejik hedefi, Suriye ile barış yaparak bu ülkeyi İran’dan uzaklaştırmaktır. Bu hedef, İsrail’in Suriye’den temel talepleri göz önüne alındığında daha açık hale gelmektedir. Bu yaklaşımda olanlara göre, yerleşimlerin geleceği, Golan’daki su kaynakları, güvenliğin sağlanması gibi konular görüşmelerin en önemli maddeleri arasında yer almaktadır. Ancak, İsrail’in barış görüşmesinden sağlamayı umduğu asıl fayda, Suriye’ye Golan’ı vermek karşılığında, Suriye’nin HAMAS ve Hizbullah’a verdiği desteği kesmesini ve İran ile arasında mesafe koymasıdır. Bu gruba göre Suriye ile barış yapmanın tek yolu Golan Tepeleri’ni geri vermektir. Bugüne kadar izlenen Suriye’yi yalnızlaştırma politikası Suriye’yi İran’a daha çok itmektedir. Bu düşünceye göre, Suriye’nin yalnızlaştırılması, onun İran’dan uzaklaşmasını engellemektedir. Bu nedenle, İsrail Golan Tepeleri’ni Suriye’ye verirse ve İsrail ile Suriye arasında kalıcı bir barış tesis edilebilirse; Suriye, İran ile ilişkilerini azaltabilecektir. Suriye-İsrail barışı ise İran’ı yalnızlaştıracaktır.

2- Barış yapılması halinde Suriye’den gelecek doğrudan askeri tehdit ve İsrail ile Arap ülkeleri arasında İsrail’in komşularının dahil olduğu bir savaş tehdidini neredeyse (Hizbullah’ın Lübnan’daki durumu istisna tutulursa) sıfıra inecektir.

3- Suriye’nin İran’dan uzaklaşmasıyla, HAMAS, İslami Cihad ve Hizbullah gibi örgütlerin İran’dan destek alması zorlaşacaktır. Desteğin büyük ölçüde azalması ve kesilmesi halinde İran’ın İsrail’i doğrudan etkileyen konulardaki etkinliğini sınırlanabilecektir.

4- Suriye’nin de desteğinin kesilmesiyle HAMAS’ın etkinliği azalacak ve Filistinlilerle müzakerede İsrail’in eli rahatlayacak ve hareket sahasının genişleyecektir.

5- Golan Tepeleri eski askeri-stratejik önemini yitirmiştir. Bugün İsrail’in güvenliğine yönelik konvansiyonel tehdit azalmıştır. Asıl tehdit konvansiyonel olmayan silahlardan gelmektedir. Bu tehdidin kaynağı ise Suriye’den çok İran’dır.

6- İsrail’in işgalci konumunun sona ermesiyle uluslararası platformdaki imajı düzelecektir.

İsrail’de Suriye İle Toprak Karşılığı Barışa Karşı Çıkanların Argümanları

1- Suriye’nin hedefleri ve niyeti konusunda şüpheci olan bu gruba göre Beşar Esad’ın ve Suriye’deki liderliğin İsrail ile barış yapma konusunda samimiyeti ve ciddiyeti tartışmalıdır. Ayrıca Esad’ın İsrail ile yapacağı bir barışı “içerideki yapıya” kabul ettirip ettiremeyeceği bilinmemektedir. Dahası, Suriye ile İsrail arasında bir anlaşma yapılırsa, Suriye rejiminin varlığını sürdürebilmesi güçleşecektir. Çünkü Suriye rejiminin İran’dan destek almaksızın ayakta kalması güç görünmektedir. Bugünkü, Suriye rejimi “İsrail’i bahane göstererek her şeye müdahale” edebilmektedir. Bu durum ortadan kalkarsa aşamalı olarak Beşar Esad’ın devlet içindeki gücü zayıflayabilir. Esad, İsrail ile anlaştıktan sonra rejim çökerse İsrail’i yeni bir tehdit bekliyor olacaktır.

2- İsrail, Suriye’ye Golan Tepelerini verse bile Suriye İran’dan uzaklaşmayacaktır. Ayrıca, HAMAS ve Hizbullah’a verdiği desteği kesmesi de beklenmemelidir. Suriye ve İsrail arasındaki sorunlar sadece Golan’a indirgenerek çözülebilecek sorunlar değildir.

3- İsrail-Suriye sınırı en istikrarlı sınırdır. Çok uzun süredir çatışma çıkmamıştır. Mevcut koşullar altında İsrail bu sınırı koruyabilecek ve kendi güvenliğini sağlayabilecek durumdadır. Zaten istikrarlı ve korunabilir bir sınır varken bunu bozmak doğru olmayacaktır.

4- Suriye ile yapılacak bir barış İsrail’in daha önemli olan birçok sorununu (İran, Filistin, Lübnan) çözmeyecektir. İsrail için asıl tehdit olan İran’dan algıladığı güvenlik sorunları (özellikle de İran’ın nükleer projesi), Suriye’yle yapılacak bir barış yoluyla çözülmeyecektir. Bunun da ötesinde İsrail’in Suriye’ye Golan’ı vermesiyle birlikte Filistin meselesinde adım atması güçleşecektir. (İsrail Golan’ı verdikten sonra Filistinlilere Kudüs’te bir taviz vermesi daha da zor olacaktır.) Ayrıca, Lübnan’daki temel sorun olan Hizbullah varlığı Suriye’nin desteğinden bağımsız bir olgudur. Suriye, Lübnan’dan askerlerini çektikten sonra bu ülkede eskisi kadar güçlü değildir. Suriye desteklemese de Hizbullah varlığını devam ettirecektir. Ayrıca, İsrail ile Suriye barışı Arap dünyasının geri kalanıyla İsrail arasındaki ilişkileri düzeltecek bir olgu değildir.

5- ABD, özellikle de Bush Yönetimi, İsrail-Suriye barışını desteklememektedir. Eğer Suriye ile barışın çok önemli getirileri olsaydı; bu ikincil bir konu olabilirdi. Ama zaten doğrudan ve acil bir katkısı yoksa Suriye ile barış yapmak için ABD ile ilişkileri bozmaya değmeyecektir.

6- Suriye ile barış yapmak İsrail’in Suriye’den kaynaklanan güvenlik sorunlarını çözmeyecektir. Tersine, Suriye’nin iyi niyetine ve İsrail istihbaratının yeteneğine güvenerek hareket etmek yanıltıcı olabilir. Bazı askeri analizcilerin yapmış olduğu “Golan ve civarının Suriye’de olması yeni askeri tehditler yaratmayacaktır” değerlendirmesi doğruyu yansıtmamaktadır.

7- Başbakan Olmert, Suriye ile barış yapmak istemekten ziyade kendi siyasi kariyerini kurtarmayı amaçlamaktadır. Daha önce de olduğu gibi, iç politikada yolsuzluk gibi sorunlarla karşı karşıya kalan Olmert, kendisini barış yapabilecek bir lider olarak göstermek istediği için bu girişimi başlatmıştır. Ancak, bu girişim İsrail’e zarar vermektedir.

Özetle bu grup yukarıda sayılan nedenlerden bir ya da birkaçına dayanarak, Golan’ı verip büyük bir getirisi olmayan bir barışa ulaşmayı doğru bulmamaktadır. Onlara göre, Golan’ın Suriye’ye verilmesi bir barış getirse bile bu barış İsrail’in yararına olmayacaktır. Hatta iç politikada tartışmalar hızlanacak, muhtemelen hükümet çökecek ve belki de yeni siyasi kriz patlayacaktır. İsrail’in bir şey vermeden barış yapması caydırıcılığa ve gücüne zarar verecektir.

Suriye Boyutu: Suriye, İsrail ile bir barış anlaşmasına varmak istemektedir. Fakat bu barış sadece İsrail’in Golan Tepeleri’nden tam olarak çekilmesiyle gerçekleşebilir. Ancak, son dönemde Suriye’nin İsrail ile yapılan barış görüşmelerine yönelik temel yaklaşımı zaman kazanmak ve bu sürede barışı istemeyen taraf görüntüsü vermemektir. Çünkü, Suriye, İsrail’in tam ve gerçek bir barışı istediğinden emin değildir. Suriye, İsrail ile kısa süre içinde bir barış yapmasının zor olduğunu düşünmekle birlikte, uzun vadede barış için kapılarını açık tutmak istemektedir. Suriyeli yetkililerin açıklamalarında ön plana çıkan hususların başında İsrail tarafına duydukları güvensizlik gelmektedir. Geçmişte yaşanan tecrübeler (özellikle 2000 yılındaki görüşmelerin başarısızlığa uğraması) Suriye’yi fazla iyimser olmamaya itmektedir.

Bunun en önemli nedenleri şöyle sıralanabilir:

1- İsrail’de Olmert hükümeti son derece zayıf bir konumdadır. Bu tür bir İsrail hükümetiyle hem barış anlaşmasına varmak hem de varılan anlaşmayı onu uygulamak güç görünmektedir.

2- Suriye, ABD’nin (özellikle Bush Yönetimi’nin) Suriye-İsrail barışını desteklemediğini düşünmektedir. ABD’nin desteklemediği bir sürecin başarıya ulaşmayacağını varsayan Suriye’ye göre gerçekleşemeyecek bir barışı pazarlık etmenin bir yararı sınırlıdır. Fakat Bush Yönetimi’nin değişmesinden sonra yeni Amerikan yönetiminin konuya yönelik yaklaşımında değişim yaşanması olasılığı yüksektir. (Nitekim Demokrat aday Obama barış görüşmelerini destekleyeceğini açıklamıştır.) Dolayısıyla, kapıları kapalı tutmaktansa, diyalog kanallarını açık tutmak uzun vadede yararlıdır. ABD’nin Suriye’ye yaklaşımında yaşanacak bir değişim, Suriye ile İsrail arasındaki barışı da kolaylaştırır. Bu değişimi sağlayacak şey ise müzakere sürecinde devam etmektir.

3- Suriye’de şüphe yaratan olgulardan birisi de İsrail’in kendisini daha zayıf hissetmesine rağmen (siyasi kriz ve 2006 savaşı sonrası kaybedilen caydırıcılık nedeniyle) büyük bir taviz vermeden Suriye’den çok şey istediğini düşünmesidir. (Zaten Suriye’nin olan Golan karşılığında İran ile ilişkisinden vazgeçmesi)

4- İsrail’in temel isteği olan Suriye-İran uzaklaşması Suriye açısından kısa vadede mümkün ve istenilir bir şey değildir. Bunun en önemli nedeni, Suriye’nin İran ile olan ittifakına taktik bir olgu olarak değil stratejik bir gereklilik olarak bakmasıdır.

Barış Süreci Neden Yeniden Gündeme Geldi ?

İsrail-Suriye barış görüşmeleri 2007 yılından bu yana İsrail’in talebi ve Suriye’nin kabulüyle Türkiye tarafından yavaş ve sağlam bir şekilde örülerek bugünkü noktaya ulaştı. Ancak, burada altı çizilmesi gereken nokta, Beşar Esad iktidara geldikten sonra birçok kez İsraille barış yapmaya hazır olduğunu belirtmesine rağmen, girişimi İsrail’in başlatmasıdır. İsrail’de girişimi başlatanın ise Başbakan Ehud Olmert olduğu düşünülmektedir. Son görüşmelerin zamanlamasının Olmert’in iç politikada yolsuzluk iddiaları nedeniyle son derece günler geçirdiği bir döneme denk gelmesi nedeniyle, genellikle Olmert’in son olayların üstünü kapatmak istediği iddia edilmektedir. Oysa görüşmeleri başlatan sürecin temelleri 2007 yılında atılmıştır. Bu nedenle, Olmert’in tek siyasi güdüsünün üzerindeki yolsuzluk iddialarından kurtulmak olduğunu söylemek zordur. Olmert’in hamlesinin ardından üç temel motif olduğu söylenebilir: Bunlardan birincisi, İsrail merkez sağının bölge ülkeleriyle barış sürecinde üstlenmeye çalıştığı roldür. Yani, Olmert’in bu çabası aslında Rabin’in izlediği politikanın devamıdır. Bir anlamda İsrail için Suriye ile barış görüşmeleri “Toprak karşılığı barış” yoluyla İsrail’in güvenliğinin sağlanabileceği algısının bir uzantısıdır. İkinci motif, başbakan olduktan sonra ciddi sınavlarda başarısız olan Olmert’in siyasi kariyerini kurtarma isteği olabilir. Geçmişte, Filistinlilerle barış, Batı Şeria’dan çekilme, Hizbullah Savaşı gibi ağır yüklerin altından kalkamayan Olmert, Suriye barışını kendisi için bir cankurtaran olarak görüyor olabilir. Üçüncü motif ise Filistin meselesinde yaşanan tıkanıklığın bir diğer cepheyle telafi edilmek istenmesi en azından bu tür bir görüntü verilmesidir. İsrail, HAMAS’ın Gazze’de kontrolü ele geçirmesinden sonra HAMAS’ı görmezden gelememektedir. Ancak, HAMAS ile bir barış anlaşması yapmak da istememektedir. Filistin’de ileri bir adım atmayacak olan İsrail, geçmişte de yaptığı gibi barış görüşmelerinin odağını bir başka soruna kaydırıyor olabilir

Süreci tetikleyen taraf İsrail olmasına rağmen baştan beri bu konuda Suriye’nin daha açık bir tavır sergilediği söylenebilir. Nitekim Nisan ayı sonunda görüşmelere ilişkin ilk bilgileri sızdıran da Suriye tarafı olmuştur. Bunun nedenleri olarak şunlar sıralanabilir: İlk olarak Suriye, İsrail ile gizli görüşmeler yapılmasının ve bunun dolaylı yollardan açığa çıkmasının “içeride” bazı çevreler tarafından hoş karşılanmayacağını düşünüyor olabilir. Bu sayede hem kendi kamuoyundaki olası olumsuz tepkileri, hem de İsrail’le askeri bir zaferden önce barış yapılmasının mümkün olmadığını düşünen çevrelerin tepkisini hafifletmeyi amaçlıyor olabilir. Ayrıca, yakın müttefiki Suriye’nin İran’a da İsrail ile yapacağı bir barışın İran’ın aleyhine olmayacağı mesajını göndermek istemesi ihtimali yüksektir. Suriye’nin tavrını belirleyen ikinci önemli husus, Suriye’nin uluslararası imajını düzeltmeye çalışmasıdır. Daha ABD tarafından “kara liste”ye alınan Suriye’nin Avrupa ülkeleri ve ABD’de olumlu bir imaja sahip olduğunu söylemek güçtür. Suriye’nin barış süreci sırasındaki olumlu ve yapıcı tavrı bu ülkenin uluslararası imajının düzelmesine katkıda bulunabilir. Son olarak, Suriye yönetiminin barış görüşmeleri konusundaki tutumu ABD’ye dolaylı bir mesaj niteliğinde görülebilir. Suriye, Amerikan yönetiminin tutumunun değişmesiyle ABD-Suriye ilişkilerinin düzelebileceği mesajını göndermek istiyor olabilir.

Türkiye’nin Rolü

Türkiye’nin İsrail-Suriye barışını desteklemesinin ardındaki itici güç, Orta Doğu’da barış, güvenlik ve istikrarın Türkiye’nin Orta Doğu politikasına yapacağı katkıdır. Türkiye’nin Suriye-İsrail barışından sağlayacağı faydalar şöyle sıralanabilir:

1- İki ülke arasındaki uzlaşmazlığın sona ermesi Orta Doğu’da genel çatışma atmosferinin yumuşamasına ve gerginliğin azalmasına katkıda bulunabilir. Bu ise Orta Doğu’da sınırların değişmesi veya rejimler üzerinde baskı kurularak onların değiştirilmeye çalışılması gibi tehlikelerin önüne set çekebilir.

2- İki ülke arasındaki işbirliği, Lübnan, Filistin ve Irak’ta yaşanan olumsuz gelişmelerin çözümüne katkıda bulunabilecek bir bölgesel işbirliğinin önünü açabilir.

3- Ayrıca, İsrail ile Suriye arasında kalıcı ve gerçek bir barışın tesis edilmesi halinde, Doğu Akdeniz’de üç ülke arasında ekonomik işbirliği olanakları da artabilir.

4- Türkiye’nin barış sürecinde oynadığı rol, bölgede ve dünyada prestijini artırabilir.

Ancak, tüm bunlara ek olarak küçük bir hatırlatma notu düşülmesi yararlı olacaktır. Türkiye’nin Suriye ve İsrail’le ilişkilerindeki ikili sorunların çözülmesi, İsrail-Suriye barış sürecinden ayrı düşünülmemelidir. Suriye ile Türkiye arasında çözülmüş gibi görünen ancak tam netlik kazanmamış olan Hatay üzerindeki iddialar ve su sorunu ve Hatay meselesi ile İsrail’in Kuzey Irak’taki faaliyetleri bir an önce ele alınması gereken konular olmalıdır.

Görüşmelerin ayrıntıları açıklanmadığından Türkiye’nin şu ana kadar oynadığı rolün en önemli boyutunun güven inşasına katkıda bulunmak olduğu söylenebilir. Tarafların birbirlerine güven duymadıkları bir ortamda barış görüşmelerine başlaması son derece güçtür. Nitekim şu ana kadar Türkiye’nin yaptığı en somut katkı bu güvenin inşasına katkıda bulunmaktır. Elbette görüşme yapmak sadece bir araçtır. Ancak, bu noktada altı çizilmesi gereken husus, görüşmelerin başlamasının bile başlı başına bir değeri olduğudur. Özellikle, Orta Doğu’da son dönemde yaşanan çatışmalardan sonra üst üste başarısız olan müzakere çabaları dikkate alındığında Suriye-İsrail görüşmelerinin yeniden başlamasının ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılabilir.

Barış Görüşmelerinin Olası Sonuçları, Geleceği ve Önündeki Engeller

Suriye-İsrail barış görüşmelerinin başlaması umut verici olmasına rağmen sorunun çözümünde alınacak uzun bir yol vardır. Sürecin özellikle İsrail ayağı son derece kırılgandır. İsrail’den gelen tepkiler, birçok siyasi figürün Golan’ın verilmesine karşı olduğunu göstermektedir. Ayrıca, İsrail halkında ve siyasilerinde Olmert’in hamlesinin kendisini kurtarma planının bir parçası olduğu düşüncesi son derece yaygındır. İsrail’de ne muhalefetten ne de iktidardaki koalisyonun ortaklarından yeterince destek göremeyen bu girişimin uzun ömürlü olması biraz da İsrail iç politikasındaki gelişmelere bağlıdır.

ABD ve İran’ın temkinli olduğu söylenebilir. Her iki devlet de görüşmelere açıkça karşı çıkmasa da belirli rezervler taşıdıkları söylenebilir. Ancak bu rezervlerin şimdi değil gelecekte kendisini göstermesi daha olasıdır. Fakat Amerikan yönetiminde gerçekleşecek bir değişiklik, ABD’nin barış görüşmeleri hakkındaki çekincelerini tamamen ortadan kaldırabilir.

ABD ile İran arasındaki gerginliğin herhangi bir sıcak çatışmaya dönüşmesi barış sürecini sona erdirebilir. Bu noktada Lübnan’da varılan anlaşma çatışma ihtimalinin uzak olduğunu gösterse de Irak ve İran’ın nükleer projesi hala çatışma potansiyeli barındırmaktadır.

Benzer bir şekilde, İsrail’in Filistin’de yapacağı büyük çaplı bir operasyon ya da yaşanabilecek bir büyük insani kriz de görüşmelere zarar verme potansiyeli taşımaktadır.

Bu görüşmelerin başarıya ulaşması ve barışın sağlanması asıl etkisini Suriye üzerinde yapacaktır. Suriye’nin ABD ve İsrail ile ilişkilerinin gelişmesi onun Batıya açılmasını kolaylaştırabilir. Hatta, bu süreç iç politikaya bile yansıyabilir. Ancak, bu senaryo sadece olasılıklardan birisidir. Daha önce Mısır ve Ürdün örneğinde görüldüğü gibi, İsrail ile barış yapan Arap devletleri iç politikasında önemli bir değişiklik yapmadan kendisini dünyayla yeni ilişkilere hazırlayabilmektedir. Göründüğü kadarıyla, Suriye yönetimi hem içeriden gelecek meydan okumalara karşı ayakta kalabilecek hem de yeni bir ekonomik politika ve Orta Doğu stratejisi geliştirebilecek kadar güçlü ve esnektir. Bununla birlikte, barışın sadece Suriye’yi değil, İsrail’i de yumuşatacağı söylenebilir. Yine Mısır ve Ürdün örneklerinde olduğu gibi, İsrail’in barış yaptığı komşularının hassasiyetlerine dikkat etmesi gerekecektir. İki ülke arasındaki kalıcı bir barış, İsrail’in de Orta Doğu politikasındaki bazı sert tavırları törpüleyebilecektir.

Gelişmelerin Filistin Meselesi’nde yeni bir paradoksa yol açması beklenebilir. Suriye’nin HAMAS’a desteğini kesmesi halinde Filistin direnişi ve HAMAS’ın gücünde azalma olabilecektir. Ancak, bu olgu bir yandan El Fetih’in güçlenmesini ve belki de Filistin’de kontrolü tekrar eline almasını sağlayabilir. Yine de Suriye-İsrail barışı, İsrail-Filistin barışının bir süreliğine rafa kalkmasına neden olacaktır.

Barış sürecinin bundan sonraki safhalarında Türkiye’nin rolünün artarak sürmesi beklenebilir. Tarafların Türkiye’nin oynadığı rolden duyduğu memnuniyet Türkiye’yi sonuna kadar baş aktör yapsa da, her iki taraf da nihayetinde ABD’yi de masada görmek isteyecektir.
Kaynak
Kullanıcı küçük betizi
tuba
Üye
Üye
 
İletiler: 1113
Kayıt: Cmt Ara 29, 2007 21:09
Konum: Güneşin doğduğu yerden...

İletigönderen Gilda » Pzr Tem 13, 2008 16:26

Yazilanlarin coklugu gelecegin olusumunu engellemeyecek dünya yüzeyinden atiyorum SUdan dolayi cikacak bir savasta 300 milyon kisi silinse ne olur, yada Ortadogudan besyüzmilyon insan silinse ne olur, bundan kim yararli cikar,dünya gücleri devler mi,yoksa???...
yalakalar cok oldukca aydinlik tabiki los isikta nazli kiz gibi olur....
Kullanıcı küçük betizi
Gilda
Üye
Üye
 
İletiler: 1078
Kayıt: Pzt Mar 12, 2007 12:58
Konum: kendimden...


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x