Gilda, teşekkür ederim...
Açıkçası ben Suriye ile İsrail arasında "kalıcı, gerçek bir barışın" "su" meselesine indirgenebilecek kadar basit olduğunu pek düşünmüyorum...
Suriye-İsrail Görüşmeleri ve Türkiyenin Rolü Dr. Serhat ERKMEN - ASAM
23 Mayıs 2008Nisan ayının sonlarında Suriye tarafından açığa çıkarılmasıyla birlikte Orta Doğunun en sıcak gündem maddelerinden birisi haline gelen İsrail-Suriye barış görüşmeleri, 21 Mayıs günü Türkiye, Suriye ve İsrailin verdiği bilgilerle yeni bir noktaya ulaştı. Şimdilerde en çok sorulan soru Suriyeli ve İsrailli yetkililerin Türkiyede bir araya gelerek dolaylı ve aracılı bir görüşme trafiği başlatmasının iki ülke arasındaki ilişkileri nereye götürebileceğidir? Bu soruyu yanıtlamak için kısaca iki ülke arasındaki temel sorunların, geçmişteki müzakerelerin, tarafların barış görüşmelerine bakışının ve Türkiyenin bu süreçte oynayabileceği rolün gözden geçirilmesi yararlı olacaktır.
İsrail ile Suriye Arasındaki Temel Sorunlarİki ülke arasındaki sorunlar beş başlıkta toplanabilir: Orta Doğu genelindeki kutuplaşmada karşı cephelerde yer almaları, egemenlik ve sınır sorunları, birbirlerine yönelik güvenlik tehditleri, Lübnandaki güç mücadelesi ve Filistin Meselesi.
İsrail ve Suriye geleneksel olarak Orta Doğunun iki ayrı kutbunda yer almışlardır. İsrailin kuruluşundan beri yapılan savaşlara Suriye de katılmıştır. Bu nedenle İsrail ile Suriye 60 yıldır rakip ve düşman birer devlet olmuştur. Halen İsrail ile Suriye arasındaki savaş durumu devam etmektedir. Ancak iki devlet arasındaki sorun, İsrailin 1967 Savaşı sırasında Suriye toprağı olan Golan Tepelerini işgal etmesiyle aynı zamanda bir egemenlik boyutu kazanmıştır. İsrail, Golanı 1981 yılında ilhak ettiğini ilan etmesine rağmen bu ilhak dünya tarafından tanınmamıştır. Bu iki devlet 1980lerden sonra daha sert bir biçimde mücadeleye yönelmiştir. Özellikle, İran Devriminden sonra 1980lerde Suriye-İran ittifakının gelişmesiyle birlikte iki ülke arasındaki güç mücadelesi doruk noktasına çıkmıştır. 1991den sonra kısa bir süre için taraflar arasında barış rüzgârı esmesine rağmen 2000 yılında barış görüşmelerinin çökmesiyle birlikte mücadele yeniden mücadele şiddetlenmiştir. 2003te Irakın işgal edilmesiyle birlikte İsrailin bölgedeki tek gerçek rakibi İran haline gelmiştir. Bu durum, İran ile yakın müttefik olan Suriye ile İsrail arasındaki ilişkilere de yansımıştır. Mevcut durumda taraflar arasındaki sorunlar Orta Doğudaki ABD-İsrail-Arap devletleri cephesi ile İran-Suriye cephesi arasındaki ilişkilerden etkilenmektedir. Suriye açısından bakıldığında İsrail, Suriye topraklarını işgal eden ve Filistinlilere yaşam hakkı tanımayan bir devlet iken; İsrail açısından bakıldığında Suriye, en büyük düşmanı İranın en yakın müttefikidir.
Taraflar arasındaki bu güç mücadelesinin en somut yansımaları Lübnan ve Filistinde görülmektedir. İsrail 2000 yılına kadar işgal altında tuttuğu Güney Lübnandan çekilinceye dek Suriye ile Lübnan üzerinde daha doğrudan bir güç mücadelesi yürütmüş olsa da, Lübnandan çekilmesinden sonra asıl mücadele Hizbullah ile İsrail arasında gerçekleşmiştir. Suriyenin Hizbullah ile yakın ilişkileri ve hatta İrandan Hizbullaha giden desteğinin anahtarını elinde tutması nedeniyle bu konu İsrail-Suriye ilişkilerinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Benzer bir şekilde, İsrail-Filistin sorununda Suriye, İsrail ile çatışma halinde olan HAMASı desteklemektedir. HAMASın lider kadrosundan pek çok önemli isim Suriyede ikamet etmektedir.
Özetle, iki ülke arasındaki asıl sorunların Arap-İsrail sorunu çerçevesinde 1940larda başladığı; Arap-İsrail Savaşları ile egemenliğe ilişkin bir boyut kazandığı ve İran-Suriye ittifakıyla birlikte farklı bir stratejik öneme ulaştığı söylenebilir. Ancak, görüşmeleri harekete geçiren dinamiklere ve müzakerelerdeki konulara bakıldığında iki ülke arasındaki sorunların stratejik (Suriyenin gelecekte iç ve dış politikada yönelebileceği yeni tercihler, İranın yalnızlaştırılması çabası, İsrailin Arap-İsrail Sorununun geleceği vs.), güvenlik (su kaynaklarının kontrolü, askersiz bölgeler, sınır güvenliği, savaş durumunun sona erdirilmesi, HAMAS ve Hizbullahla ilgili konular vs.), hukuki (sınır çizgilerinin belirlenmesi), sosyo-psikolojik (ilişkilerin normalleştirilmesi) demografik (Golandan İsrailli yerleşimcilerin çıkarılması, Suriyelilerin geri dönmesi) boyutları olduğu görülmektedir.
Suriye-İsrail Barış Görüşmeleriİki taraf arasında 1991 yılından bu yana farklı zamanlarda ve biçimlerde barış görüşmeleri gerçekleşmiştir. Ehud Olmertten önce Yitzak Rabin, Benjamin Netanyahu ve Ehud Barakın başbakanlıkları döneminde iki ülke barış görüşmeleri yapmıştır. Bu görüşmeler arasında en önemlisi Golan Tepelerinin geri verilebileceği fikrini ortaya atılması nedeniyle Rabin dönemindeki görüşmeler olmuştur. 1991 Madrid Süreciyle başlayan görüşme trafiği 1995-96 ve 2000 yıllarında olmak üzere iki önemli dönemeçten geçmiştir. 2000 yılında görüşmelerin başarıya ulaşmasına çok yaklaşılmıştır. Bu dönemde taraflar aralarındaki sorunların yüzde 85ni çözmelerine rağmen, İsrailin Golan Tepelerinin tamamından çekilmeyeceğinin ortaya çıkması üzerine görüşmeler sona ermiştir. 2001 yılından itibaren ise zaman zaman dolaylı görüşmeler gerçekleşse de bunlar başarısız olmuştur. Son yıllarda Türkiyenin arabuluculuğunda görüşmelerin canlandırılması gündeme gelmiştir. 2007 yılından bu yana ise özellikle İsrailden gelen talepler doğrultusunda barış görüşmeleri bugünkü noktaya gelmiştir.
Suriye ve İsrailde Barış Görüşmelerine Yönelik Bakış Açılarıİsrail Boyutu : İsrailde siyaset dünyası ve kamuoyu Suriye ile yapılacak bir barışın biçimi, doğası, geleceği ve uygulanabilirliği konusunda neredeyse ikiye bölünmüş durumdadır. Bu grupların kendi içlerinde de bazı farklar olsa bile her iki grubu ve argümanlarını şöyle sınıflandırabiliriz:
İsrailde Suriye ile Toprak Karşılığı Barışı Savunanların Argümanları1- İsrail ile Suriye arasında barışı savunan kesimin temel stratejik hedefi, Suriye ile barış yaparak bu ülkeyi İrandan uzaklaştırmaktır. Bu hedef, İsrailin Suriyeden temel talepleri göz önüne alındığında daha açık hale gelmektedir. Bu yaklaşımda olanlara göre, yerleşimlerin geleceği, Golandaki su kaynakları, güvenliğin sağlanması gibi konular görüşmelerin en önemli maddeleri arasında yer almaktadır. Ancak, İsrailin barış görüşmesinden sağlamayı umduğu asıl fayda, Suriyeye Golanı vermek karşılığında, Suriyenin HAMAS ve Hizbullaha verdiği desteği kesmesini ve İran ile arasında mesafe koymasıdır. Bu gruba göre Suriye ile barış yapmanın tek yolu Golan Tepelerini geri vermektir. Bugüne kadar izlenen Suriyeyi yalnızlaştırma politikası Suriyeyi İrana daha çok itmektedir. Bu düşünceye göre, Suriyenin yalnızlaştırılması, onun İrandan uzaklaşmasını engellemektedir. Bu nedenle, İsrail Golan Tepelerini Suriyeye verirse ve İsrail ile Suriye arasında kalıcı bir barış tesis edilebilirse; Suriye, İran ile ilişkilerini azaltabilecektir. Suriye-İsrail barışı ise İranı yalnızlaştıracaktır.
2- Barış yapılması halinde Suriyeden gelecek doğrudan askeri tehdit ve İsrail ile Arap ülkeleri arasında İsrailin komşularının dahil olduğu bir savaş tehdidini neredeyse (Hizbullahın Lübnandaki durumu istisna tutulursa) sıfıra inecektir.
3- Suriyenin İrandan uzaklaşmasıyla, HAMAS, İslami Cihad ve Hizbullah gibi örgütlerin İrandan destek alması zorlaşacaktır. Desteğin büyük ölçüde azalması ve kesilmesi halinde İranın İsraili doğrudan etkileyen konulardaki etkinliğini sınırlanabilecektir.
4- Suriyenin de desteğinin kesilmesiyle HAMASın etkinliği azalacak ve Filistinlilerle müzakerede İsrailin eli rahatlayacak ve hareket sahasının genişleyecektir.
5- Golan Tepeleri eski askeri-stratejik önemini yitirmiştir. Bugün İsrailin güvenliğine yönelik konvansiyonel tehdit azalmıştır. Asıl tehdit konvansiyonel olmayan silahlardan gelmektedir. Bu tehdidin kaynağı ise Suriyeden çok İrandır.
6- İsrailin işgalci konumunun sona ermesiyle uluslararası platformdaki imajı düzelecektir.
İsrailde Suriye İle Toprak Karşılığı Barışa Karşı Çıkanların Argümanları1- Suriyenin hedefleri ve niyeti konusunda şüpheci olan bu gruba göre Beşar Esadın ve Suriyedeki liderliğin İsrail ile barış yapma konusunda samimiyeti ve ciddiyeti tartışmalıdır. Ayrıca Esadın İsrail ile yapacağı bir barışı içerideki yapıya kabul ettirip ettiremeyeceği bilinmemektedir. Dahası, Suriye ile İsrail arasında bir anlaşma yapılırsa, Suriye rejiminin varlığını sürdürebilmesi güçleşecektir. Çünkü Suriye rejiminin İrandan destek almaksızın ayakta kalması güç görünmektedir. Bugünkü, Suriye rejimi İsraili bahane göstererek her şeye müdahale edebilmektedir. Bu durum ortadan kalkarsa aşamalı olarak Beşar Esadın devlet içindeki gücü zayıflayabilir. Esad, İsrail ile anlaştıktan sonra rejim çökerse İsraili yeni bir tehdit bekliyor olacaktır.
2- İsrail, Suriyeye Golan Tepelerini verse bile Suriye İrandan uzaklaşmayacaktır. Ayrıca, HAMAS ve Hizbullaha verdiği desteği kesmesi de beklenmemelidir. Suriye ve İsrail arasındaki sorunlar sadece Golana indirgenerek çözülebilecek sorunlar değildir.
3- İsrail-Suriye sınırı en istikrarlı sınırdır. Çok uzun süredir çatışma çıkmamıştır. Mevcut koşullar altında İsrail bu sınırı koruyabilecek ve kendi güvenliğini sağlayabilecek durumdadır. Zaten istikrarlı ve korunabilir bir sınır varken bunu bozmak doğru olmayacaktır.
4- Suriye ile yapılacak bir barış İsrailin daha önemli olan birçok sorununu (İran, Filistin, Lübnan) çözmeyecektir. İsrail için asıl tehdit olan İrandan algıladığı güvenlik sorunları (özellikle de İranın nükleer projesi), Suriyeyle yapılacak bir barış yoluyla çözülmeyecektir. Bunun da ötesinde İsrailin Suriyeye Golanı vermesiyle birlikte Filistin meselesinde adım atması güçleşecektir. (İsrail Golanı verdikten sonra Filistinlilere Kudüste bir taviz vermesi daha da zor olacaktır.) Ayrıca, Lübnandaki temel sorun olan Hizbullah varlığı Suriyenin desteğinden bağımsız bir olgudur. Suriye, Lübnandan askerlerini çektikten sonra bu ülkede eskisi kadar güçlü değildir. Suriye desteklemese de Hizbullah varlığını devam ettirecektir. Ayrıca, İsrail ile Suriye barışı Arap dünyasının geri kalanıyla İsrail arasındaki ilişkileri düzeltecek bir olgu değildir.
5- ABD, özellikle de Bush Yönetimi, İsrail-Suriye barışını desteklememektedir. Eğer Suriye ile barışın çok önemli getirileri olsaydı; bu ikincil bir konu olabilirdi. Ama zaten doğrudan ve acil bir katkısı yoksa Suriye ile barış yapmak için ABD ile ilişkileri bozmaya değmeyecektir.
6- Suriye ile barış yapmak İsrailin Suriyeden kaynaklanan güvenlik sorunlarını çözmeyecektir. Tersine, Suriyenin iyi niyetine ve İsrail istihbaratının yeteneğine güvenerek hareket etmek yanıltıcı olabilir. Bazı askeri analizcilerin yapmış olduğu Golan ve civarının Suriyede olması yeni askeri tehditler yaratmayacaktır değerlendirmesi doğruyu yansıtmamaktadır.
7- Başbakan Olmert, Suriye ile barış yapmak istemekten ziyade kendi siyasi kariyerini kurtarmayı amaçlamaktadır. Daha önce de olduğu gibi, iç politikada yolsuzluk gibi sorunlarla karşı karşıya kalan Olmert, kendisini barış yapabilecek bir lider olarak göstermek istediği için bu girişimi başlatmıştır. Ancak, bu girişim İsraile zarar vermektedir.
Özetle bu grup yukarıda sayılan nedenlerden bir ya da birkaçına dayanarak, Golanı verip büyük bir getirisi olmayan bir barışa ulaşmayı doğru bulmamaktadır. Onlara göre, Golanın Suriyeye verilmesi bir barış getirse bile bu barış İsrailin yararına olmayacaktır. Hatta iç politikada tartışmalar hızlanacak, muhtemelen hükümet çökecek ve belki de yeni siyasi kriz patlayacaktır. İsrailin bir şey vermeden barış yapması caydırıcılığa ve gücüne zarar verecektir.
Suriye Boyutu: Suriye, İsrail ile bir barış anlaşmasına varmak istemektedir. Fakat bu barış sadece İsrailin Golan Tepelerinden tam olarak çekilmesiyle gerçekleşebilir. Ancak, son dönemde Suriyenin İsrail ile yapılan barış görüşmelerine yönelik temel yaklaşımı zaman kazanmak ve bu sürede barışı istemeyen taraf görüntüsü vermemektir. Çünkü, Suriye, İsrailin tam ve gerçek bir barışı istediğinden emin değildir. Suriye, İsrail ile kısa süre içinde bir barış yapmasının zor olduğunu düşünmekle birlikte, uzun vadede barış için kapılarını açık tutmak istemektedir. Suriyeli yetkililerin açıklamalarında ön plana çıkan hususların başında İsrail tarafına duydukları güvensizlik gelmektedir. Geçmişte yaşanan tecrübeler (özellikle 2000 yılındaki görüşmelerin başarısızlığa uğraması) Suriyeyi fazla iyimser olmamaya itmektedir.
Bunun en önemli nedenleri şöyle sıralanabilir:1- İsrailde Olmert hükümeti son derece zayıf bir konumdadır. Bu tür bir İsrail hükümetiyle hem barış anlaşmasına varmak hem de varılan anlaşmayı onu uygulamak güç görünmektedir.
2- Suriye, ABDnin (özellikle Bush Yönetiminin) Suriye-İsrail barışını desteklemediğini düşünmektedir. ABDnin desteklemediği bir sürecin başarıya ulaşmayacağını varsayan Suriyeye göre gerçekleşemeyecek bir barışı pazarlık etmenin bir yararı sınırlıdır. Fakat Bush Yönetiminin değişmesinden sonra yeni Amerikan yönetiminin konuya yönelik yaklaşımında değişim yaşanması olasılığı yüksektir. (Nitekim Demokrat aday Obama barış görüşmelerini destekleyeceğini açıklamıştır.) Dolayısıyla, kapıları kapalı tutmaktansa, diyalog kanallarını açık tutmak uzun vadede yararlıdır. ABDnin Suriyeye yaklaşımında yaşanacak bir değişim, Suriye ile İsrail arasındaki barışı da kolaylaştırır. Bu değişimi sağlayacak şey ise müzakere sürecinde devam etmektir.
3- Suriyede şüphe yaratan olgulardan birisi de İsrailin kendisini daha zayıf hissetmesine rağmen (siyasi kriz ve 2006 savaşı sonrası kaybedilen caydırıcılık nedeniyle) büyük bir taviz vermeden Suriyeden çok şey istediğini düşünmesidir. (Zaten Suriyenin olan Golan karşılığında İran ile ilişkisinden vazgeçmesi)
4- İsrailin temel isteği olan Suriye-İran uzaklaşması Suriye açısından kısa vadede mümkün ve istenilir bir şey değildir. Bunun en önemli nedeni, Suriyenin İran ile olan ittifakına taktik bir olgu olarak değil stratejik bir gereklilik olarak bakmasıdır.
Barış Süreci Neden Yeniden Gündeme Geldi ?İsrail-Suriye barış görüşmeleri 2007 yılından bu yana İsrailin talebi ve Suriyenin kabulüyle Türkiye tarafından yavaş ve sağlam bir şekilde örülerek bugünkü noktaya ulaştı. Ancak, burada altı çizilmesi gereken nokta, Beşar Esad iktidara geldikten sonra birçok kez İsraille barış yapmaya hazır olduğunu belirtmesine rağmen, girişimi İsrailin başlatmasıdır. İsrailde girişimi başlatanın ise Başbakan Ehud Olmert olduğu düşünülmektedir. Son görüşmelerin zamanlamasının Olmertin iç politikada yolsuzluk iddiaları nedeniyle son derece günler geçirdiği bir döneme denk gelmesi nedeniyle, genellikle Olmertin son olayların üstünü kapatmak istediği iddia edilmektedir. Oysa görüşmeleri başlatan sürecin temelleri 2007 yılında atılmıştır. Bu nedenle, Olmertin tek siyasi güdüsünün üzerindeki yolsuzluk iddialarından kurtulmak olduğunu söylemek zordur. Olmertin hamlesinin ardından üç temel motif olduğu söylenebilir: Bunlardan birincisi, İsrail merkez sağının bölge ülkeleriyle barış sürecinde üstlenmeye çalıştığı roldür. Yani, Olmertin bu çabası aslında Rabinin izlediği politikanın devamıdır. Bir anlamda İsrail için Suriye ile barış görüşmeleri Toprak karşılığı barış yoluyla İsrailin güvenliğinin sağlanabileceği algısının bir uzantısıdır. İkinci motif, başbakan olduktan sonra ciddi sınavlarda başarısız olan Olmertin siyasi kariyerini kurtarma isteği olabilir. Geçmişte, Filistinlilerle barış, Batı Şeriadan çekilme, Hizbullah Savaşı gibi ağır yüklerin altından kalkamayan Olmert, Suriye barışını kendisi için bir cankurtaran olarak görüyor olabilir. Üçüncü motif ise Filistin meselesinde yaşanan tıkanıklığın bir diğer cepheyle telafi edilmek istenmesi en azından bu tür bir görüntü verilmesidir. İsrail, HAMASın Gazzede kontrolü ele geçirmesinden sonra HAMASı görmezden gelememektedir. Ancak, HAMAS ile bir barış anlaşması yapmak da istememektedir. Filistinde ileri bir adım atmayacak olan İsrail, geçmişte de yaptığı gibi barış görüşmelerinin odağını bir başka soruna kaydırıyor olabilir
Süreci tetikleyen taraf İsrail olmasına rağmen baştan beri bu konuda Suriyenin daha açık bir tavır sergilediği söylenebilir. Nitekim Nisan ayı sonunda görüşmelere ilişkin ilk bilgileri sızdıran da Suriye tarafı olmuştur. Bunun nedenleri olarak şunlar sıralanabilir: İlk olarak Suriye, İsrail ile gizli görüşmeler yapılmasının ve bunun dolaylı yollardan açığa çıkmasının içeride bazı çevreler tarafından hoş karşılanmayacağını düşünüyor olabilir. Bu sayede hem kendi kamuoyundaki olası olumsuz tepkileri, hem de İsraille askeri bir zaferden önce barış yapılmasının mümkün olmadığını düşünen çevrelerin tepkisini hafifletmeyi amaçlıyor olabilir. Ayrıca, yakın müttefiki Suriyenin İrana da İsrail ile yapacağı bir barışın İranın aleyhine olmayacağı mesajını göndermek istemesi ihtimali yüksektir. Suriyenin tavrını belirleyen ikinci önemli husus, Suriyenin uluslararası imajını düzeltmeye çalışmasıdır. Daha ABD tarafından kara listeye alınan Suriyenin Avrupa ülkeleri ve ABDde olumlu bir imaja sahip olduğunu söylemek güçtür. Suriyenin barış süreci sırasındaki olumlu ve yapıcı tavrı bu ülkenin uluslararası imajının düzelmesine katkıda bulunabilir. Son olarak, Suriye yönetiminin barış görüşmeleri konusundaki tutumu ABDye dolaylı bir mesaj niteliğinde görülebilir. Suriye, Amerikan yönetiminin tutumunun değişmesiyle ABD-Suriye ilişkilerinin düzelebileceği mesajını göndermek istiyor olabilir.
Türkiyenin RolüTürkiyenin İsrail-Suriye barışını desteklemesinin ardındaki itici güç, Orta Doğuda barış, güvenlik ve istikrarın Türkiyenin Orta Doğu politikasına yapacağı katkıdır. Türkiyenin Suriye-İsrail barışından sağlayacağı faydalar şöyle sıralanabilir:
1- İki ülke arasındaki uzlaşmazlığın sona ermesi Orta Doğuda genel çatışma atmosferinin yumuşamasına ve gerginliğin azalmasına katkıda bulunabilir. Bu ise Orta Doğuda sınırların değişmesi veya rejimler üzerinde baskı kurularak onların değiştirilmeye çalışılması gibi tehlikelerin önüne set çekebilir.
2- İki ülke arasındaki işbirliği, Lübnan, Filistin ve Irakta yaşanan olumsuz gelişmelerin çözümüne katkıda bulunabilecek bir bölgesel işbirliğinin önünü açabilir.
3- Ayrıca, İsrail ile Suriye arasında kalıcı ve gerçek bir barışın tesis edilmesi halinde, Doğu Akdenizde üç ülke arasında ekonomik işbirliği olanakları da artabilir.
4- Türkiyenin barış sürecinde oynadığı rol, bölgede ve dünyada prestijini artırabilir.
Ancak, tüm bunlara ek olarak küçük bir hatırlatma notu düşülmesi yararlı olacaktır. Türkiyenin Suriye ve İsraille ilişkilerindeki ikili sorunların çözülmesi, İsrail-Suriye barış sürecinden ayrı düşünülmemelidir. Suriye ile Türkiye arasında çözülmüş gibi görünen ancak tam netlik kazanmamış olan Hatay üzerindeki iddialar ve su sorunu ve Hatay meselesi ile İsrailin Kuzey Iraktaki faaliyetleri bir an önce ele alınması gereken konular olmalıdır.
Görüşmelerin ayrıntıları açıklanmadığından Türkiyenin şu ana kadar oynadığı rolün en önemli boyutunun güven inşasına katkıda bulunmak olduğu söylenebilir. Tarafların birbirlerine güven duymadıkları bir ortamda barış görüşmelerine başlaması son derece güçtür. Nitekim şu ana kadar Türkiyenin yaptığı en somut katkı bu güvenin inşasına katkıda bulunmaktır. Elbette görüşme yapmak sadece bir araçtır. Ancak, bu noktada altı çizilmesi gereken husus, görüşmelerin başlamasının bile başlı başına bir değeri olduğudur. Özellikle, Orta Doğuda son dönemde yaşanan çatışmalardan sonra üst üste başarısız olan müzakere çabaları dikkate alındığında Suriye-İsrail görüşmelerinin yeniden başlamasının ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılabilir.
Barış Görüşmelerinin Olası Sonuçları, Geleceği ve Önündeki EngellerSuriye-İsrail barış görüşmelerinin başlaması umut verici olmasına rağmen sorunun çözümünde alınacak uzun bir yol vardır. Sürecin özellikle İsrail ayağı son derece kırılgandır. İsrailden gelen tepkiler, birçok siyasi figürün Golanın verilmesine karşı olduğunu göstermektedir. Ayrıca, İsrail halkında ve siyasilerinde Olmertin hamlesinin kendisini kurtarma planının bir parçası olduğu düşüncesi son derece yaygındır. İsrailde ne muhalefetten ne de iktidardaki koalisyonun ortaklarından yeterince destek göremeyen bu girişimin uzun ömürlü olması biraz da İsrail iç politikasındaki gelişmelere bağlıdır.
ABD ve İranın temkinli olduğu söylenebilir. Her iki devlet de görüşmelere açıkça karşı çıkmasa da belirli rezervler taşıdıkları söylenebilir. Ancak bu rezervlerin şimdi değil gelecekte kendisini göstermesi daha olasıdır. Fakat Amerikan yönetiminde gerçekleşecek bir değişiklik, ABDnin barış görüşmeleri hakkındaki çekincelerini tamamen ortadan kaldırabilir.
ABD ile İran arasındaki gerginliğin herhangi bir sıcak çatışmaya dönüşmesi barış sürecini sona erdirebilir. Bu noktada Lübnanda varılan anlaşma çatışma ihtimalinin uzak olduğunu gösterse de Irak ve İranın nükleer projesi hala çatışma potansiyeli barındırmaktadır.
Benzer bir şekilde, İsrailin Filistinde yapacağı büyük çaplı bir operasyon ya da yaşanabilecek bir büyük insani kriz de görüşmelere zarar verme potansiyeli taşımaktadır.
Bu görüşmelerin başarıya ulaşması ve barışın sağlanması asıl etkisini Suriye üzerinde yapacaktır. Suriyenin ABD ve İsrail ile ilişkilerinin gelişmesi onun Batıya açılmasını kolaylaştırabilir. Hatta, bu süreç iç politikaya bile yansıyabilir. Ancak, bu senaryo sadece olasılıklardan birisidir. Daha önce Mısır ve Ürdün örneğinde görüldüğü gibi, İsrail ile barış yapan Arap devletleri iç politikasında önemli bir değişiklik yapmadan kendisini dünyayla yeni ilişkilere hazırlayabilmektedir. Göründüğü kadarıyla, Suriye yönetimi hem içeriden gelecek meydan okumalara karşı ayakta kalabilecek hem de yeni bir ekonomik politika ve Orta Doğu stratejisi geliştirebilecek kadar güçlü ve esnektir. Bununla birlikte, barışın sadece Suriyeyi değil, İsraili de yumuşatacağı söylenebilir. Yine Mısır ve Ürdün örneklerinde olduğu gibi, İsrailin barış yaptığı komşularının hassasiyetlerine dikkat etmesi gerekecektir. İki ülke arasındaki kalıcı bir barış, İsrailin de Orta Doğu politikasındaki bazı sert tavırları törpüleyebilecektir.
Gelişmelerin Filistin Meselesinde yeni bir paradoksa yol açması beklenebilir. Suriyenin HAMASa desteğini kesmesi halinde Filistin direnişi ve HAMASın gücünde azalma olabilecektir. Ancak, bu olgu bir yandan El Fetihin güçlenmesini ve belki de Filistinde kontrolü tekrar eline almasını sağlayabilir. Yine de Suriye-İsrail barışı, İsrail-Filistin barışının bir süreliğine rafa kalkmasına neden olacaktır.
Barış sürecinin bundan sonraki safhalarında Türkiyenin rolünün artarak sürmesi beklenebilir. Tarafların Türkiyenin oynadığı rolden duyduğu memnuniyet Türkiyeyi sonuna kadar baş aktör yapsa da, her iki taraf da nihayetinde ABDyi de masada görmek isteyecektir.
Kaynak