İstanbul işgal edilmedi, inşa edildi / Halil İnalcık

İstanbul işgal edilmedi, inşa edildi / Halil İnalcık

İletigönderen Başkomutan » Cum Oca 29, 2010 17:22

İstanbul işgal edilmedi, inşa edildi

[img]http://www.tarihinarkaodasi.com/wp-content/uploads/istanbul.jpg[/img]

1955′te Münich’te toplanan Byzantinistler kongresinin açılış oturumunda, Alman Kardinal, “Hagia Sophia’nın kubbesinde Bizans’ın yıldızı parlamaktadır ve ebediyyen parlayacaktır”, dediği zaman salonda dakikalarca süren çılgın bir alkış koptu; ama yıldızlı kubbenin nasıl olup da beş yüz yıl orada kaldığını kimse sormadı.

Osmanlılar bir Haçlı ordusunun, 1204′te olduğu gibi, donanmalarıyla gelip şehri işgal edeceği kaygısı içinde idiler. Böyle bir olay, Osmanlılar için tüm imparatorluğun kaybına yol açabilirdi. 1453 fethinden önce Osmanlılar İstanbul’u, Anadolu ve Balkanlar’da kurdukları imparatorluğun doğal merkezi olarak görüyorlardı. İlk defa Yıldırım 1394 - 1396′da Bizans’ı kuşattı, Osmanlılar 1411 - 1422′de şehri iki kez daha kuşattılar. 1439′da Bizans İmparatoru, Floransa’ya gidip haçlı planını destekledi. Batı’nın müdahalesi kaygısı Osmanlıları İstanbul fethine öncelik vermeye itti. Ayrıca bunu bir iç bunalım da çabuklaştırmıştır.

Fatih, genç yaşta, 1451′de ikinci defa tahta çıktığında, güçlü Veziriazam Çandarlı’dan iktidarı devr almak için iki lalası Şehabeddin ve Zaganos, onu İstanbul’un fethine ısrarla teşvik ettiler. İstanbul fethi, Osmanlı devletinin birliği ve yaşaması için de bir zaruret olarak görülmekteydi. İstanbul fethi, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçekten kuruluşunu sağlamıştır. İstanbul alınmasaydı, belki bugünkü sınırları içinde bir Türkiye de olmazdı.

İslam savaş ve barış hukukuna göre, kahren zaptolunan bir yerin toprağı ve halkı galiplerin malıdır. Bu kurala kimse karşı gelemezdi. Bu yüzden Fatih, şehri haraplıktan kurtarmak ve barışla teslimi için üç kez Bizans imparatoruna çağrıda bulundu. Fetihten sonra imparatorun başveziri makamında olan Lucas Notaras’a, neden şehri teslim etmediklerini, bu takdirde halkın esir edilmesi ve harablığın önleneceğini söylediği zaman, Notaras bunun kendi ellerinde olmadığını, İtalyanların bunu önledikleri yanıtını verecektir.

Kahren feth olunan şehrin halkı ve taşınır malları askerin ganimeti oldu. Arsalar ve binalar ise Sultan’ın, yani hazinenin malı oldu. Arsa ve binalar, sayıma tabi tutularak hazine için mukataa, yani kira karşılığı şahıslara verildi. (Başbakanlık Osmanlı arşivinde bulunan 1490 tarihli Ayasofya Vakıf defterinde ayrıntılı bilgi vardır: Maliyeden Müdevver, no. 19).

Bizans dönemine ait binalar ve arsaların mukataaları payitahtın baş - camii ilan edilen Ayasofya’ya tahsis edilmiş olup bundan elde edilen yıllık 14500 altın, camiin masrafları, onarımı ve bakımına harcanmıştır. 1453 - 1913 yılları arasındaki 460 yılda Ayasofya için altı milyon altın harcanmıştır. cami için özel bir Ayasofya mimarı atanmış, sürekli onarım yapılmıştır. Avrupa’da bugün bile fethi geçici bir işgal gibi görenler vardır. Bizans kalıntılarını bulmak için üstündeki Osmanlı eserlerini yıkmayı öneren arkeologlara rastlıyoruz.

1955′te Münich’te toplanan Byzantinistler kongresinin açılış oturumunda, Alman Kardinal, “Hagia Sophia’nın kubbesinde Bizans’ın yıldızı parlamaktadır ve ebediyyen parlayacaktır”, dediği zaman salonda dakikalarca süren çılgın bir alkış koptu; ama yıldızlı kubbenin nasıl olup da beş yüz yıl orada kaldığını kimse sormadı.
Şu yakınlarda kubbenin onarımında işbirliği için Batı’dan gelen öneriler ve verilen çekler acaba sırf bilim ve sanat sevgisiyle mi yapılıyor? Şehrin yeniden inşasına gelince, Fatih, İstanbul’u, Tuna’dan Fırat Irmağı’na kadar uzanan İmparatorluğunun doğal merkezi ve kendisini kayserlerin meşru varisi, Kayser - i Rum olarak görüyor ve şehri Bizans’ın parlak devirlerindeki gibi büyük bir metropolis haline getirmeyi tasarlıyordu. Bu, onun saltanatında en önem verdiği bir konu olmuştur. Şehrin hızla kalkındırılması, nüfuslandırılması için aldığı köklü önlemleri ayrıntılarıyla bilmekteyiz. 1459′da vezirlerinden her birine, şehrin boş ve harap semtlerinde külliyeler yapmalarını emretti. Bu külliyeler etrafında, Davut Paşa, Murat Paşa, Mahmut Paşa, Gedik Ahmet Paşa mahalleleri kurulacaktır. Kendisi, Bizans’ın eski ticaret bölgesinde iki bedestenle kapalı çarşıyı, liman bölgesinde eskiden Venediklilerin oturduğu bölgede büyük kapanlar ve çarşılar yaptırdı. Fetihten 24 yıl sonra 1477′de yapılan sayımda İstanbul 15.197 hane ile Yakın Doğu’nun büyük şehirleri arasında yer almıştır. Bu nüfusun, 8951 hanesi Müslim, 3151 hanesi Ortodoks Rum olup kalan 3095 hanesi Ermeni, Latin ve Çingenelerden oluşuyordu. On altıncı yüzyılda Osmanlı İstanbul’u, Avrupa’nın en büyük şehri haline gelmiştir. Fatih’in şehrin iskanı için, fethettiği yerlerden Müslüman ve Hıristiyan halkı, bu arada Rumları getirip yerleştirdiğini Kritovulos bize ayrıntılarıyla bildirmektedir. Böylece, Bizans’ın harebeleri üzerinde Osmanlı - Türk İstanbul’u, muhteşem bir İmparatorluk metropolisi olarak yeniden kurulmuş oldu. Fatih’in çağdaşı tarihçi Neşri, “Cemi’ İstanbul’u Sultan Mehmet Han yaptı” derken (c. II, 712) bir tarihi gerçeği ve şehrin sahibini tespit etmiştir. Osmanlı urbanizminin bir şaheseri olan İstanbul, her ziyaretçiyi büyülemiş, Melchior Lorichs’in muazzam panoramik tablolarından, Pardoe’nın romantik gravürlerine, son olarak Corbusier’e kadar sanatçılar, Osmanlı İstanbulu’nun sihrine kapılmışlardır. Objektif tarihçi için İstanbul işgal edilmemiş, Türkler tarafından yeniden inşa edilmiştir. Tarihi gerçek budur

HALİL İNALCIK
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: İstanbul işgal edilmedi, inşa edildi / Halil İnalcık

İletigönderen MansurSah » Cum Oca 29, 2010 18:30

Bence önemli bir yazı, ancak

.. 1453 - 1913 yılları arasındaki 460 yılda Ayasofya için altı milyon altın harcanmıştır. cami için özel bir Ayasofya mimarı atanmış, sürekli onarım yapılmıştır. Avrupa’da bugün bile fethi geçici bir işgal gibi görenler vardır. Bizans kalıntılarını bulmak için üstündeki Osmanlı eserlerini yıkmayı öneren arkeologlara rastlıyoruz.


gibi cümlelere bakınca hayli kötü bir yazı olduğunu düşünüyorum. Hiç düzgün bağlanmamış, eklektik cümleler. O kadar büyütülen Halil İnalcık'ın kalemi bu muymuş?

Öte yandan tüm gayrımenkulün devlete ait olması ve halkın bunları kira karşılığı kullanıyor olması ne kadar ilginç değil mi? Bugünkü sağcı, mülkiyetçi yeni-osmanlıcı züppelere kapak olsun. (Lenin'in "Konut Sorunu" eserini çıkartıp ciltledim, henüz okumadan bu konuda yorum yazmak istemiyorum ama, ilginç yani.)
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x