
Dr. Noyan UMRUK
Geçen hafta kitle hareketleri üzerine kuramsal, genel bir değerlendirme yapmıştık(1). Ama herkesin devrimi, ya da darbesi kendine tabii…
Örneğin; uygarlığın beşiklerinden biri Mısır’ın başına gelenler… “Arap Baharları” ilk meyvesini vermiş, bazı adayların isminin çizildiği, Baradey’in bile antidemokratik bulup katılmaktan imtina ettiği bir seçimle Mübarek’e yakın Şefik’i çok küçük bir farkla geçerek güle oynaya iktidara gelmişti Mursi… Sonra kendini bulunmaz Hint kumaşı sanıp, nalıncı keseri gibi hep kendi tarafına yontup, Mısırı sadece “İhvan” zannedip, hem halkın farklı ve fakat önemli kesimlerinin, hem de Mısırı ayakta tutan “sistem ”in nasırına basınca geldiği gibi gitti… Direnmeye çalışıyor ama, içeride İhvandan, dışarıda Afrika Birliği ile “Usta”sından başka desteği yok…
Neyse, biz dönelim özümüze…
Aslında ustasının henüz çırağı idi Musri…
Mübarek’in baltacıları vardı, burada palacılar… Nedense hep ak gömlekli, elleri sopalı, polisin önünde arkasında fink atan, yargının salıverdiği, Mussolini’nin Kara gömleklilerini (Camice Nere) çağrıştıran palacılar…
Satırla adam kovalamak serbest, satırlarınla insanlarını aydınlatmaya kalktın mı vay haline…
Ortada ne hukuk kaldı, ne güvenilir yargı…
Ne polis doğru dürüst görevini yapabilmekte, ne asker…
Ne üniversite, ne mektep…
Ne sınır, ne dost ülke…
İnat ve gözü dönmüş bir hırsla sürdürülen bu talihsiz gidişatın toplumu derinden yaralayan acı faturası şu anda 6 demokrasi şehidi(İsmail, Abdocan, Ethem, Mehmet, Mustafa, Medeni) onlarca gözünü kaybeden genç, binlerce yaralı ve ekmek almaya giderken komaya sokulan bir çocuk…
“Borsa-Faiz-Döviz” üçgeni can çekişmekte… Sıcak para musluklarından tısss.. sesleri geliyor.
Eee, 3ncü Boğaz köprüsü ve havaalanı, Kanal İstanbul Projesi, Taksim Kışlası Haydarpaşa garı, Boğaz kıyısındaki kültür ve eğitim yuvaları vb. küresel sermayeye peşkeş çekilmezse değirmenin suyu nereden gelecek?
Yıllardır hazretin “mış gibi” yapmasını, birilerinin de “yetmez ama evet” şamatasını “du bakali nolcek” sabrıyla seyrediyordu bu sakin millet.
Allahtan okyanus ötesince “nesebi gayri sahih” diye tanımlanan uyurgezer sandığımız gençler sahneye çıktı da, biraz olsun titreyip kendimize döndük. Onlar bize borçluydu… Şimdi biz onlara çok şeyler borçluyuz…
Ütopyadan gerçeğe
Evet, Gezi Parkı'nda bir ütopya yaşadık. Kentin ortasındaki en önemli meydanda, yiyeceğin, içeceğin, her şeyin bedava olduğu, kendine ait kütüphanesi, radyo ve televizyonu bile olan, “kısa zamanda büyük işlerin başarıldığı” bir komün yaşandı. 11 yıldır süren baskı rejimine gençliğin verdiği bu barışçıl tepki ve karşılığında gördüğü ve hala görmekte olduğu acımasız şiddet hiç unutulmayacak. Oradan hareketle gelecek günlerin tarihi yazılacak.
Şimdi, önümüze bakma zamanı. Önümüzde yerel seçimler var. Onun ardından Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler… Yakın gelecekte ülkenin kaderini tayin edeceğiz. Farkında mısınız? Bu işlere şimdiden kafa yorulmaz, inisiyatif Rufailere bırakılırsa bir şekilde Musri’nin Mısır’ına dönüşmek mukadder…
İlk akla gelen soru Gezi Parkından bir siyasi hareket çıkar mı? Mümkün görünmüyor. Çünkü hem hareketin tabanı homojen değil, hem de süre yetersiz.
Ya parlamento içi ve dışı muhalefetin otoriter yönetime karşı akılcı ve dayanışmacı bir birliktelik oluşturması… Bir sağduyu gelişiyor, ama zaman istiyor… Ancak bu konuda özellikle MHP umutsuz bir vaka.
Ama galiba yerel seçimler laboratuvarında ileriye yönelik prova olanağı da yaratacak bir seçenek var.
Yerelden yeşerecek demokratik süreç…
Belki de bir dizi “Arap Baharı”nın başına gelenlerin temel nedeni bu. Demokratik süreci yerelden, aşağıdan yukarı yeşertmeden birileri kümesleri açınca -üzerinize afiyet- “sersem tavuklar” gibi meydanlara doluşmak…
Aslında bu seçenek uygulanması çok zor bir seçenek de değil…
Örneğin;
- Orman ve doğa katliamına dönüşen 3ncü Boğaz köprüsü ve havaalanı, Kanal İstanbul Projesi, Haydarpaşa garı, boğaz kıyısındaki kültür ve eğitim yuvaları vb. kentlerimizin doğal, tarihi ve kültürel dokularını mahvetmelerine rağmen küresel sermayenin ağzını sulandıran projelere,
- Kentlerin yeşil alanlarını yok ederek AVM vb. yaygınlaştırılmasına,
-Yoksulların mahallelerinden sürülmesine ve borçlandırılmasına yol açan kentsel dönüşüme, kamu alanlarının yağmalanmasına,
- Olur olmaz her yere HES, Termik Santral yapılmasına, maden arama ruhsatı verilmesine,
-Emekçileri köleleştiren taşeronlaştırma sistemine, seçim baraj ve usulsüzlüklerine cepheden karşı,
Buna karşılık yönetecekleri kent ya da beldenin tarihsel, kültürel, doğal zenginliklerine saygılı, toplu ulaşımı geliştirecek bir kent planlamacılığı fikrine sahip, sağlık, eğitim, kültür hizmetleriyle halkın yaşamına kalite ve kolaylıklar taşıyabilecek güven veren aday ve kadroların, demokratik biçimde saptanıp, üzerlerinde uzlaşma sağlandıktan sonra var güçle ve yurt çapında bir dayanışma ile desteklenmesi…
Mesela İstanbul, Ankara Anakent yönetimleri (Mevcutları kulaklarından tutup Anakentin nasıl yönetileceğini idrak edebilsinler diye Eskişehir’e götürmek lazım.)
Mesela Beyoğlu…
Mesela trilyonluk yolsuzluklarla çalkalanan Gaziosmanpaşa, Sultangazi…
Mesela başta Karadeniz olmak üzere HES mağduru yöreler vb.
Yaratıcılık için muhtaç olduğun kudret, beynindeki orantısız zekânda mevcuttur.
Ne dersiniz? Tartışılmalı değil mi? Hem de süratle. Artık zaman çok değerli…
(1)UMRUK; “Park Forumları Üzerine Okumalar”, http://www.aydinlikgazete.com., 07.07.13
AYDINLIK G, 14.07.2013