Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç
Kapkaranlık günlerdi.
Ankarada Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış ve milletin kaderine el koymuştu. Belli ki Anadolu, emperyalist Batının Türkiye için hazırladığı Sevr planına karşı ayağa kalkmıştı, direniyordu.
Mustafa Kemalin önderliğindeki bu başkaldırıyı önceleri tüm Batı hafife almıştı.
Öyle ya! On yıldan beri aralıksız savaşan bu toplum varını yoğunu tüketmiş, evlatlarını dağlarda çöllerde şehit vermişti.
Ülke baştan aşağı yakılıp yıkılmış, tüm kaynaklarını tüketmişti.
Başka bir çıkış yolu kalmadığına inanan Sultan Vahdettin, İstanbul Hükümeti aracılığıyla Mondros Ateşkes Anlaşmasını imzalatmış, her türlü zillete razı bir tutuma bürünmüştü.
Mondros Osmanlı Devletinin idam hükmüydü, ilerde gelecek olan Sevr ise bu hükmün infazı olacaktı. Mondros Anlaşmasının gereği olarak İstanbul ve Çanakkale Boğazları galip devletlere açılmış ve devredilmiş, böylece imparatorluğun başkenti işgale uğramıştı. (Md. 1)
Tüm ordular ve cephane düşmana teslim edilmişti. (Md. 5). Üstelik galipler istedikleri her yeri işgal hakkına sahip olduklarını da Saraya kabul ettirmişler (Md.7), işte bu maddeyi işleterek de ülkeyi baştan aşağı işgal etmişlerdi. Durum son derece umutsuz görünüyordu.
Batıdan bakıldığında böyle görünen tablo, Ankaranın penceresinden farklı değerlendiriliyordu. Şartlar ne kadar umutsuz gibi görünürse görünsün, ulus Erzurumda, Sivasta düzenlediği kongrelerle kararını vermişti: Ya istiklâl, ya ölüm!...
Mehmetçik, ayağında çarık, elinde süngü, İnönünde İngilterenin donattığı modern Yunan ordularına karşı amansız bir namus savaşı veriyordu. Cepheyi ziyarete gelen TBMM üyelerine Cephe Komutanı Albay İsmet Bey, bir Millî Marşımızın çok yararlı olacağından söz etmişti. Bu gelenek diğer ülkelerde vardı. Osmanlı Devletinde ise son dönem padişahlarının kendi adlarına bestelenmiş marşlar ancak gerekli yerlerde çalınıyordu. Oysa bundan sonra sık sık yabancı ülkelerin devlet büyüklerinin Ankaraya gelecekleri düşleniyordu. Bu gelişlerde onların marşlarının ardından bir de Türk Ulusunun yüreğini seslendirecek bir marş zorunluydu.
Konuya ilişkin olarak Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekâleti) 1921de bir güfte yarışması düzenledi. Yarışmaya 724 şiirin katıldığı görünse de, hiçbiri beklenen heyecanı yansıtamamıştı. Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi (Tanrıöver), yarışmaya katılmayan Mehmet Akif Ersoyla konuşmaya karar verdi. Akif, öneriyi geri çevirdi. Bu yarışmada kazanana 500 lira ödül verilecekti ve bu yüzden, -paltosu bile olmayan Akif yarışmaya girmiyordu.
Hamdullah Suphi Mehmet Akife aşağıdaki mektubu gönderdi:
Pek aziz ve muhterem Efendim,
İstiklâl Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı Üstadelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç (heyecanlanma) vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesileyle en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim.
5 Şubat 1921
Umur-u Maarif Vekili
Hamdullah Suphi
Burdur Milletvekili olan Mehmet Akif, kalmakta olduğu Tacettin Dergâhındaki odasına çekilir ve şiiri yazmaya koyulur. Kahraman Ordumuza adını verdiği şiir, 12Şubatta hazırdır.
Şiir önce 17 Şubat 1921 tarihinde Hakimiyet-i Milliye ve Sebillürreşatta yayınlanır. Tüm ülkede büyük bir heyecana yol açar.
TBMMnin 12 Mart 1921 günkü oturumunda da Hamdullah Suphi tarafından okunur ve büyük bir çoğunlukla Milli Marş olarak kabul edilir. O gün 7 şiir seçilmiş ve aralarından Akifin şiiri seçilmiştir.
Mehmet Akif, bu şiir nedeniyle kazanmış olduğu 500 lira ödülü, yoksul kadın ve çocuklara iş öğreterek yoksulluklarına son vermek için kurulan Darülmesaiye bağışlar.
Şiirin bestelenmesi için açılan yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankarada toplanan Seçici Kurul bunlar arasından Ali Rıfat Çağatayın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalınmıştır.
1930 yılında, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngörün 1922de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuştur.
Marşın armonilemesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır.
İlk günden beri Türk Ulusuna ışık olmaktadır:
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak
http://www.orhancekic.com/makale.asp?id=500