İsyanın Garip Gerçekleri...

İsyanın Garip Gerçekleri...

İletigönderen ugursurmeli » Pzr Oca 02, 2011 19:58

İsyanın Garip Gerçekleri...
Güneydoğu’da ve çeşitli büyük illerde cereyan eden son olaylar, bazı garip gerçekleri orta yere seriyor. Olaylar, ufak çaplı ayaklanma ile çapulculuk arasında bir yerde duruyor.

Sorun, iddia edildiği gibi, kültürel hakların olmaması, yoksulluk, demokrasi azlığı falan değilmiş. Olanlardan, bu anlaşılıyor. Öyle olsa idi, Kürtçüler, şu günlerde hiç ağızlarını açmadan beklerlerdi.

AB sürecinde elde ettikleri ve ülke içinde yalnızca kendilerini ilgilendiren “özgürleşme” sürecinin tadını çıkarırlardı. Kürtçe yayından, eğitime, lehlerine olan yasal düzenlemelerden, tüm diğer açılımlara kadar, meydana gelen değişikliklerin tamamlanması için pür dikkat kesilirlerdi.

Fakat, bazıları için sonuç öyle olmuyor. Özgürlüğün çapı büyüdükçe, şiddetin, yağmanın, zorbalığın ve kanunsuzluğun çapı da genişliyor. Yani, verilen daha fazla özgürlük, yakıp-yıkmak için kullanılıyor.

Şimdi, birilerini, olduğundan makul insanlar yapması gerekirken, daha da azdıran, bu, adresi belli “demokratikleşme” durursa, sorumlusu kim olacak? Birileri de, bu isyancıların, Türkiye’deki demokrasi düşmanları olduklarını ilan ederse, yanlış yapmış mı olacak?

Sorun Ekonomik Mi?
Bu arada, sorunun, ekonomik temelli, yani yoksulluk yüzünden olduğu iddiası da çürüyor. Hükümetin yaptığı açıklamalara göre, bölgede, bir yatırım ve kalkınma atağı başlatılmış. Hatta, “mikro kredi” adı altında, başvuran herkese, açıktan para bile dağıtılmakta. Ülkenin çoğu bölgesinde verilmeyen teşvikler, bu bölgede verilmekte. Bu iyileştirmelerin meyvelerini toplamak için çaba harcamak dururken, ayaklanma denemeleri yapmanın anlamı nedir?

Güneydoğu’daki, yoksulluk ve altyapı yetersizlikleri yüzünden ayaklanıyorsa, İstanbul’daki Kürtçü niçin ayaklanıyor? İstanbul’un varoşlarında yaşayan diğer milyonlarca garibanın aklından, yoksul olduğu için ayaklanmak geçmiyor da, neden yalnızca bunlar, şehir terörü estirmekten başka bir şey düşünemiyor?

Ülkenin dört bir yanında, açlık sınırının altında yaşayan ve sayıları milyonlarla ifade edilen insanlar, neden, askeri, polisi taşlamayı akıllarının ucundan bile geçirmiyor? Veya, Ankara’daki, Konya’daki Kürt vatandaş, yoksul olsa bile, niçin Kürtçülüğün kışkırtmalarına kapılmıyor?

Peki, Gerçek Sorun Ne?
Bu durumdan çıkacak sonuç açık. Evet, bu ülkede, Kürtlerin tümünü ilgilendirmese de, “Kürt” kavramı etrafında oluşturulmuş bir sorun var. Ancak, bu, genel çoğunluğun baskısı altında yaşayan, etnik bir azınlığın, demokratik, kültürel ve ekonomik hak talepleri nedeni ile ortaya çıkan bir sorun değil. Bu sorun, ülkenin kaynaşmış bir unsurunun içinden, satın alınmış ve/veya kandırılmış bazılarının, emperyalizmin oyunlarında oyuncak olarak kullanılması yüzünden ortaya çıkan bir sorun.

Ortada bir sorun varsa, ülkenin tamamına yayılmış halde. Adı da “emperyalizm”. O da, hiçbir bölgemizi, bir diğerinden daha az ilgilendirmiyor ve daha az etkilemiyor.

İktidarın Sorumluluğu
Yıllardır devam eden ve bugün ayaklanma noktasına gelen, ABD ve AB kışkırtmalı bu “Kürt” sorununun, bugün sergilediği manzaranın baş sorumlularından biri de, mevcut AKP iktidarı.

Bu iktidar döneminde neler olmadı ki?
Kimi boyutları ile, sadece Kürtçülüğe fayda sağlayan, AB süreci, akıl almaz bir boyuta ve hıza ulaştırıldı.

“Kürt sorununun” varlığı “ilan edilerek”, bölücülüğe prim verildi.
Bölge, ülkenin geri kalanından, sanki farklı bir statüye sahipmiş gibi davranılarak, ayrılıkçılara cesaret kazandırıldı.

İşleri bu hale getiren, ABD ve AB’nin “Kürt politikalarına” destekler verildi.

ABD ve AB’nin Sorumlulukları
AB ve ABD’nin, olaylar devam ederken yaptıkları, müdahale içeriği taşıyan açıklamalar, gerçek durumu ortaya koyucu nitelikte.

AB’nin, DTP-PKK ağzı ile konuşup “barışçıl çözüm çağrısı” yapması, “bölgede, ekonomik kalkınmanın sağlanmasının ve kültürel hakların verilmesinin öneminden” bahsetmesi ne anlama geliyor? ABD’nin ise: “Adana başkonsolosluğumuz vasıtasıyla olayları çok yakından izliyoruz. DTP’liler ile de görüşüyoruz. Şiddete bulaşmayan herkesle görüşürüz” demesi ve ‘gözümüz üzerinizde’ mesajı vermesi neyi ifade ediyor?

AB ve ABD ikilisi, “sorunun”, sadece güvenlik boyutu olmadığını, siyasal, ekonomik ve kültürel boyutlar taşıdığını söylüyor. Tüm bu açıklamalar, bu işin altında, ABD ve AB kışkırtmalarının, cesaretlendirmelerinin ve dolayısıyla, parmağının olduğu anlamına geliyor. “Eğer, bize fırsat verecek olursanız ve bir yolunu bulursak, tepenize bineriz” tehdidini ifade ediyor. Nihai hedeflerinin, ülkemizi bölmek olduğu anlaşılıyor.

Ne Yapmalı?
Mesele, Türkiye’nin, AKP iktidarı döneminde iyice palazlanma olanağı bulmuş, ABD, AB, DTP, Peşmerge ve PKK beşlisine ait tertip ve planların üstesinden gelip gelemeyeceği noktasında düğümleniyor.

Bu noktada, herkes, özellikle de sağduyu sahibi (neyse ki çoğunluktadırlar) Kürt kökenli vatandaşlarımız, bu beşlinin son üç üyesine karşı, yüksek sesle şunları söylemeli: “Emperyalizmle işbirliği, dünyanın hiçbir yerinde, tarihin hiçbir diliminde, hiçbir topluluğa yarar getirmemiştir. Böyle bir alçaklığın ağırlığı altından, biz, kalkamayız. Bunun utancını, bundan sonra taşıyamayız.

Tarihe adımızı “emperyalistlerin işbirlikçileri” olarak yazdıramayız. Bu topraklar, böyle bir yaftayı, ne, kabul, ne de, affeder. Bu emperyalistler, bir gün, buradan çeker giderler. Biz, bundan sonra da yüz yüze bakacağız. Türkler, Araplar, Acemler, bundan sonra da, bu coğrafyada, kıyamete kadar yaşayacaklar. Büyük sorunlarımız olabilir. Ancak, bu sorunlar, emperyalizmin oyunlarına alet olunarak çözülemez. Aksine, o sorunlar, dolaylı ya da dolaysız, emperyalizmin neden olduğu sorunlardır. Emperyalistlerin amacı, bölgeyi karıştırıp, insanları birbirine kırdırıp, dinsel ve ekonomik hedeflerini gerçekleştirmektir.

Gelin, hep beraber, önce sizi de, bizi de perişan eden, yoksullaştıran, kaynaklarımızı sömüren, bizi, birbirimize karşı kışkırtan, hiçbirimize gerçekten dost olmayan, emperyalizmi ve onun işbirlikçiliğini yurdumuzdan ve bölgemizden kovalım. Sonra, oturur, ortak sorunlarımızı tartışır, bir hal yoluna koyarız.

Tıpkı, bin yıldır yaptığımız gibi. İnanın ki başka bir çaremiz yok. Yoksa, bu gidişin sonu, hepimiz için felaket olacaktır
.”


Yd. Dç.Dr. Haldun Çancı
Bu memleket dünyanın beklemediği, asla umut etmediği ayrıcalıklı bir varoluşa sahne oldu. Bu sahne en az 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik doğanın rüzgarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk doğanın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk doğanın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu sonra onlara alıştı; Onların oğlu oldu. Bir gün o doğa çocuğu, Doğa oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu... Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Mustafa Kemal ATATÜRK
Kullanıcı küçük betizi
ugursurmeli
Üye
Üye
 
İletiler: 80
Kayıt: Cum Eki 22, 2010 16:30
Konum: Bursa

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 7 konuk

x