Emperyalizmin İğrenç Oyunu:
İZMİR NASIL İŞGAL EDİLDİ?
İzmirin işgal edildiği haberi telgrafla Baltalimanındaki yalıya ulaştığı zaman, Sadrazam Damat Ferit Paşa düşüp bayılmıştı. Boylu-poslu olan sadrazamı ayıltmak, hizmetlileri bir hayli uğraştırmıştı. Elinde sıkı sıkı tuttuğu telgraftaki metin her şeyi anlatıyordu: İzmir işgal edildi!..
Sadrazam aynı gün Sultan Vahdettine hükümetinin istifasını sundu. Emperyalizm, iğrenç yüzünü bir kez daha göstermişti.
*Dr. Orhan Çekiç
Aslında şaşılacak hiçbir şey yoktu. Mondros Ateşkes Anlaşması 30 Ekim 1918de imzalanmış, bu anlaşmanın 7.nci maddesi uyarınca da işgaller ülkenin üstüne kara bir bulut gibi çökmüştü. Çünkü bu maddede,
İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehlikede gördükleri her stratejik noktayı işgal hakkına sahiptirler
deniyordu ve İstanbul Hükümeti bu şartı bile kabul etmek zorunda kalmıştı.
Anlaşmayı Osmanlı Devleti adına imzalayan Bahriye Nazırı Rauf Bey, müzakereler esnasında her maddeyi Saraya bildiriyor, onay alıyor, diğer maddelere öyle geçiliyordu. Daha 1.nci maddeyle İstanbul ve Çanakkale Boğazları düşmana teslim edilmiş, böylece başkent İstanbul düşman donanmasına açılmıştı. 5.nci maddeyle de tüm ordular ve cephanenin düşmana teslimi kabul edilmişti.
3 Kasımda Musul, 6 Kasımda Kerkük, 8 Kasımda da İskenderun işte bu 7.nci madde uyarınca işgal edilmişti. Arkasından da tüm ülkede işgaller, hep bu madde işletilerek sürüp gitmişti.
İzmirin bütün bu olanların dışında kalması düşünülemezdi. Ne var ki, İzmirin işgali bir başka emperyalist ince hesap işiydi ve temelleri yıllar öncesine dayanıyordu.
Balkan Savaşlarında uğradığı bozguna bakarak Osmanlı Devletinin gücünü hafife alan İngiliz Savaş Konseyi fena halde yanılmış, Boğazları 15 günde geçip İstanbula girerek Osmanlı Devletini savaşın dışına itebileceklerini hesaplayanlar, Çanakkalede duvara değil de duvardan daha sağlam, Mehmetçiğe toslamışlardı. Birinci Dünya Savaşı henüz başlamıştı ama İtilaf Devletlerinde, yani Müttefiklerde de panik tavan yapmıştı.
İşte bu panikle İngiliz Başbakanı Lloyd George, o günlerde henüz safını belirlememiş ama arayış içinde olan İtalyaya yanaşmıştı:
-Savaşa bizim saflarımızda katıl, kazanırsak Batı Anadolu senin.
İtalya bu öneriyi kaçırmamış ve 1916da savaşa Müttefiklerin yanında katılmıştı.
Aradan bir yıl kadar daha geçti. İngilterenin de içinde bulunduğu cephe beklediği sonuca bir türlü ulaşamıyordu. Lloyd George bu kez Yunanistana yanaştı:
-Savaşa yanımızda katıl, kazanırsak Batı Anadolu senin
Venizelos da bu fırsatı kaçırmadı ve Yunanistan da savaşa girdi. (1917).
İngiltere, Batı Anadolu topraklarını peşkeş çekerek iki Avrupa ülkesini de savaşa işte böyle sokmuş, durumdan habersiz bu her iki ülke de Batı Anadolu topraklarının kendisinin olacağı hayaliyle bu savaşa girmiştir. Emperyalizm de zaten işte tam da böyle bir şeydir. Orada çıkar ilişkisi her şeyin önünde gelir. İzmir meselesinde de aynen böyle olacaktır.
Şimdi gözlerimizi bir başka sahneye çevirelim, bu meseleler hangi karanlık sokaklarda, hangi kirli masalarda nasıl kotarılmış, ona yakından bir bakalım:
Savaşın bitmesine bir yıl kala savaşa giren Venizelos, Mondros imzalanır imzalanmaz fırsatı kaçırmadı ve üç gün sonra, 2 Kasım 1918de Anadolunun batı kısmının Makriden Erdeke kadar Yunanistana bırakılmasını istedi. Aradan iki ay kadar geçtikten sonra, bu kez 30 Aralık 1918de Barış Kongresi Huzurunda Yunanistan adlı memorandumunda bu isteğini yineledi.(1).
3 ve 4 Şubat 1919da toplanan Onlar Şürası huzurunda da bu ısrarını sürdüren Venizelos , Söz konusu bölgede 1.132.000 Ruma karşılık sadece 943.000 Müslüman yaşadığını ileri sürüyor, yalan söylüyordu. Bütün bunların üzerine Yunanlılara ait arazi meselelerini tetkik için 5 Şubat 1919da bir komisyon kuruluyor ve bu komisyon 30 Mart 1919da, bölgenin Yunanistana verilmesini teklif ediyordu. Böylece adeta dinamitin ucu fitilleniyordu. İtalya devre dışı bırakılmanın şokunu yaşıyordu ama artık çok geçti. (2).
Bu neden böyle olmuştu? Neden İtalya bir kenara itilmişti?
Büyük Patron İngiltere öyle istemişti de, onun için. Akdenizdeki güç dengesini kontrol eden İngilterenin işine nispeten daha zayıf bir devlet olan Yunanistan daha çok geliyordu. 1.nci Dünya Savaşından daha da güçlenerek çıkan İtalya bir de Batı Anadoluya sahip olursa bu, İngilterenin Akdenizdeki çıkarlarına zarar verebilirdi. Bir emperyalist devlet için asıl olan da, devletin çıkarıydı, verdiği söz değil
Tezgâh buna göre kuruldu ve istenen sonuç alındı. İzmire Yunanistan çıkarılacaktı.
Oysa, Mondros Ateşkesini İtilaf Devletleri adına imzalayan ve bu karardan habersiz Amiral Calthorpe, 3 Nisan 1919 günkü raporunda bakın neler yazıyordu?
Ümit etmek isterim ki, Helen Krallığı Ege Denizinin doğu kıyılarına yayılmayacaktır. Bu ümidimiz geçmişteki zulüm idaresinden kurtulmak emellerine duyduğumuz sempatinin şiddetinin eksikliğinden değil, ama bu hareketin ilgili taraflarından hiçbirinin mutluluğuna hizmet edeceğine inanmamış, belki bunun tam tersine inanmış olmamızdandır.
Calthorpe adeta geleceği görüyor ve günah çıkarıyor gibiydi ve üstelik bu görüşünde de yalnız değildi. Zira, diğer bir İngiliz, Lord Harding de, İngiliz Harbiye Nezaretinin 23 Ekim 1919da sorduğu bir soruya verdiği yanıtta, İtalyanların da, Yunanlıların da İzmire çıkmamalarını tercih edeceğini bildirmişti.
4 Kasım 1918de ilk İngiliz Savaş Gemisi İzmir Limanına girdiği zaman şehirdeki Rumlar ortalığı karnaval yerine çevirmişler, ellerinde Yunan bayrakları ve Venizelosun fotoğrafları, gün boyu şehir turu atmışlardı. İzmir Valisi Nurettin Paşa bu durumu hükümete rapor ederken,
Rumların amacı Müslümanları galeyana getirip olay çıkarttırarak, 7.nci maddenin uygulanması için zemin hazırlamak diyordu.
General Milne, İzmirdeki temsilcisi İan Smithin bir raporunu 20 Şubat 1919 günü Londraya Savaş Bakanlığına gönderiyordu. Bu raporda
Yunan isteklerinin Türkler arasında mevcut huzursuzluğu arttırdığını, Türk köylerine silah dağıtılmasından da anlamak mümkün
deniyordu.
Smithe göre ise,
Yunan işgali vuku bulursa Türkler direnecektir. İtalyan işgaline ise hem Türkler hem de Rumlar karşı koyacaklardır.
İşgalin bir an önce başlaması için yoğun bir Yunan baskısı sürerken, öte yandan böylesi bir işgale mutlaka karşı çıkacağı bilinen İzmir Valisi Nurettin Paşa, İngilizlerin talep ve şikâyetleri üzerine hükümet tarafından görevinden alınmış ve yerine İngilizlerin adamı olarak bilinen eski Evkaf Vekili (Vakıflar Bakanı) İzzet Bey (Kambur İzzet) 11 Mart 1919da getirilmişti. Plan sinsi bir şekilde, içerden dışarıdan, adım adım uygulanıyordu.
İŞGAL İÇİN BULUNAN BAHANE: ŞEHİR GÜVENSİZ !...
28 Mart 1919da İtalyanlar Antalyaya çıkmışlardı. Yunanlıların buna mukabele olarak İzmire çıkabileceklerini Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa 7 Nisan 1919da Sadrazam Damat Ferit Paşaya bildirmişti. Olaylar ardı ardına böyle gelişirken, Amiral Calthorpe, İzmirin Yunanlılar tarafından işgali olayının nereye varabileceği hakkında bir tahmin yazısı yazmalarını Askerî Ataşe Wyndam Deeds ile Yarbay Ian Smith ve Philip P. Gravesden oluşan bir komisyondan istedi. Komisyonun vardığı sonuç, her şeyi açıklamaya yetiyordu:
Eğer yeni bir savaş isteniyorsa, gidilen yol tamamiyle oraya çıkar
12 Nisan 1919da Venizelos şaşılacak bir şey yaptı, Aydın vilayetinde yaşayan Rumlara Türklerin katliam yaptığını iddia ederek, Fransız Başbakanı Clemenceauya verdiği bir notayla, bu durumu protesto etti. Oysa tüm İtilafçıların bir bahane peşinde olduklarını bilen Türk yetkililer, sürekli olarak Türk halkını ve Müslümanları tahriklere kapılmamaları hususunda uyarıyorlardı ve bu nota mesnetsizdi ama İzmir yıllar öncesinden Yunanistana söz verilmişti bir kere. Ne yapılacak yapılacak, bir bahane bulunacak ve Yunan İzmire çıkarılacaktı. Bu gibi konularda başvurulan klasik bir söylem de tarih boyunca hep var olagelmişti: Türkler Hıristiyanları katlediyor!...
Sonunda beklenen oldu ve Lloyd George Egedeki Rumlara karşı bir katliam yapılacak olursa bunu ancak Yunan askerlerinin önleyebileceğini öne sürerek, Yunanistanın İzmire çıkmasına izin verilmesini 5 Mayıs 1919 toplantısında önerdi. Fransa Başbakanı Clemenceau ile ABD Başkanı Wilson bu öneriyi desteklediler. Üstelik Başkan Wilson Yunan birliklerinin derhal İzmire çıkarılmasını istiyordu. Böylece, sonuçları çok ağır olacak olan bir karar, bir iki dakika içinde alınmıştı. İngiliz Genel Kurmay Başkanı General Wilson meseleyi doğrudan Başbakan Lloyd Georgedan öğrendiği zaman, İzmirin işgali bir diğer savaşın başlaması demek olacaktır diyecek ve bu konuda Türkiyenin ve İtalyanın mutlaka önceden bilgilendirilmeleri gerektiğinde ısrar edecekti. Venizelos bunun üzerine, Türklerin durumdan son anda haberdar edilmelerini önerecek, Başkan Wilson bu fikri destekleyecek ve ayrıca bu konunun son derecede gizli tutulması da Amiral Calthorpdan istenecekti.
Bir tek şehrin bile işgali için emperyalistler kafa kafaya veriyor, utanmadan sıkılmadan bahane üretmeye kafa yoruyor ve bunu da uygulamaya koyuyorlardı.
Türk Kurtuluş Savaşı sadece Yunana karşı verilmiştir diyerek konuyu hafife almaya çalışan günümüz güya aydın düşünürlerine umarız bu yazdıklarımız biraz daha insafla düşünme fırsatı ve olanağı verir.
MÜTTEFİKLER İZMİRE ÇIKACAK DENİLİYOR
21 Nisan 1919da İstanbul Hükümetine verilen bir notada, Samsun yöresinde güvenliğin kalmadığı, bu duruma seyirci kalınamayacağı ifade edilmiş ve hedef saptırılarak dikkatler Karadenize çevrilmişti. Tam da bu sırada Venizelos İzmirdeki 30.000 Rumun da hayatının tehlikede olduğunu ileri sürerek, adeta İzmire çıkışı meşrulaştırmaya çalışıyordu.
10 Mayısta durum yeniden gözden geçirildi ve aşağıdaki plan yapıldı:
1. İtalyan Başbakan Orlando 12 Mayısta bilgilendirilecek ve Amiral Calthorpeun emrine bir İtalyan İrtibat Subayı vermesi istenecekti.
2. İtalyan Savaş Gemilerinin İzmirde bulunuyor olması nedeniyle, harekât boyunca Amiral Calthorpe mutlaka İzmirde bulunacak ve bu harekâtı bizzat yönetecekti.
3. Yunan birliklerinin İzmire çıkmalarının kararlaştırılmış olduğu zamandan 36 saat önce, İzmir İstihkâmlarının İtilaf müfrezelerine teslim edilmesi gerektiği İstanbulda hükümete tebliğ edilecekti.
4. Yunan birliklerinin İzmire çıkacakları saatten 12 saat önce, İtilaf Kıtalarının mütareke hükümleri gereğince, güvenliği sağlamak maksadıyla İzmire çıkarılacakları İstanbul Hükümetine bildirilecek, bu birliklerin tümüyle Fransız askerlerinden oluşacağı belirtilecekti.
Yani yalan söylenecekti.
Böylece tam bir siyasi ahlâksızlık sergileniyordu. Sanki İzmirin Yunanlılar tarafından işgali diye bir şey yoktu da,
Şehirdeki asayişi sağlamak için Müttefikler İzmire çıkıyor
gibi gösteriliyordu. Fransız Birlikleri İzmire çıkıp Müttefikler adına İzmirdeki tabyaları teslim alacak, böylece buraları savunmasız hale getireceklerdi. Halkın tepkisinden korkulduğu için, olay İstanbul halkına bu şekilde duyurulacaktı.
Daha sonra Fransızlar İzmirden çekilecek ve hareketten sadece 12 saat önce bu kez
Yunanlıların İzmiri işgal edecekleri resmî makamlara bildirilecekti. Böylece bir gün önce Fransızların korumasız hale getirip sonra çekildikleri savunmasız İzmir, Yunanlılar tarafından kolayca işgal edilecekti. Bu iğrenç durumu içine sindiremeyen İngiliz Genel Kurmay Başkanı Wilson Hatıra Defterine 10 Mayıs günü şu notu düşecekti:
Bütün bunlar çılgınca ve kötü şeyler
Bliss, Le Born, Fuller ve ben, saçma bir iş yapmakta olduğumuzda ittifak etmiş bulunuyoruz
(3).
Düğmeye basıldı. Amiral Calthorpe 12 Mayıs 1919da durumu meslektaşlarına yani Fransız Yüksek Komiseri Defrance ile İtalya Yüksek Komiseri Kont Sforzaya bildirdikten sonra, Amiral Gemisi Iron Duke zırhlısıyla İzmire hareket etti ve 13 Mayısta İzmirdeydi. Hemen bir toplantı ve durum değerlendirmesi yaptı. İşte bu toplantı sonucunda Foçadaki Türk Topçu Birliğini Fransızların, Karaburunu İtalyanların, Kösten Adasını İngilizlerin, Sancakkalesini (Kadifekale) ise Yunanlıların 120şer kişilik eşit kuvvetlerle işgal etmesi kararlaştırıldı. Böylece görünürde İzmire Müttefikler girmiş olacaktı. Ama sürpriz ertesi gün ortaya çıkacak, 15 Mayıs günü, İzmirin askerî kontrolünü teslim almak üzere bir Yunan Tümeni İzmire çıkarılacaktı. Plan buydu.
Calthorpeun emriyle Mr. James İzmir Valisi Kambur İzzete , Yarbay Smith ise 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşaya 14 Mayıs günü saat 09.00da ilk notayı verdiler. Aynı saatlerde İstanbulda Amiral Webb de aynı notayı saat 11.00 sularında Sadrazam Damat Ferit Paşaya veriyordu.
Böylece oyunun birinci perdesi kapanıyor ve sanki İzmire çıkarılan Müttefiklere ait 120şer kişilik birliklerle şehrin düzeni sağlanacakmış süsü veriliyordu. Tabii bu arada istihkâmlar da işgal edilmiş olacağı için şehir savunmasız hale getirilmiş oluyordu.
Bu esnada İstanbulda hükümetin bütün dikkati Samsuna çevrilmişti. Bu şehrin ve çevresinin güvensizliğini ileri sürerek bölgeye çıkacağı tehdidini ileri süren İngilterenin elinden bu bahaneyi almak üzere bir müfettişin süratle Samsuna gönderilmesi çalışmaları sürüyordu. Bu görev için seçilen Mustafa Kemal Paşa, son hazırlıklarını yapmakla meşguldü. Oysa Samsun, buz dağının su üzerinde görünen kısmıydı. Asıl kütle suyun altındaydı ve gerçek hedef İzmirdi. Böylece Müttefikler Samsunu gösterip, İzmiri vuruyorlardı. Sol gösterip, sağ vurur gibi.
OYSA İZMİRE MÜTTEFİKLER DEĞİL, YUNANLILAR ÇIKARILIYOR
Bu plan 14 Mayıs günü sabahı aynen uygulandı. Öğleden sonra ise planın ikinci ve asıl vurucu aşamasına geçildi. Saat 19.00da yapılan toplantı sonucu hazırlanan Notalar saat 22.00 sularında Vali ve Kolordu Komutanına verildi. Böylece Yunan işgalinden 12 saat önce Türk makamlarını bu işgalden haberdar etme kararı yerine getirilmiş oluyordu. Hani, yukarda anlatmıştık, İngiliz Genel Kurmay Başkanı Wilson, bu durum Türk makamlarına mutlaka haber verilmelidir demiş, bunun üzerine de Venizelos bu bildirimin son anda yapılmasını önermişti ya, işte şimdi bu yapılıyordu.
Verilen notanın metni şöyleydi:
14 Mayıs 1919
Ekselans,
1. Müttefik Devletlerin hükümetleriyle Türkiye arasında akdedilen mütarekenin 7. maddesine dayanılarak İzmirin Yunan askerleri tarafından işgaline karar verilmiş olduğunu bildirmeye memurum.
2. İşbu karar, Osmanlı Hükümetine de bildirilmiştir.
3. Bu askerî kafilenin yarın 15 Mayısta mahalli saatle 08.00de İzmire varması beklenmektedir. Karaya çıkarma derhal başlayacaktır. Yunan Deniz Müfrezesi rıhtım ile rıhtımın yanaşılacak bölümlerini ihraç hazırlığı için saat 07.00de işgal edecektir.
4. Türk Kıtalarının, yarın sabah Yunan Askerî Makamları taleplerini bildirinceye kadar kışlalarında kalmalarını, çıkması muhtemel esef verici bir hadiseyi önlemek maksadıyla dilerim. Gümrük ile Punta yakınlarına yerleştirilmiş olan Türk kıtaları saat 07.00de Merkezî Kışlada toplanmış bulunacaklardır.
5. Bu yolda çıkacak bir olayın İzmir ile çevre Sancak ve Kazalarda heyecan ve asayişsizlik yaratabileceğini Ekselansları pekiyi bilirler. Binaenaleyh, sükûnu devam ettirmek için idareniz altında bulunan bütün vasıtaları kullanmanız mutlak lüzumunun üzerinde kemal-i ehemmiyet ve ısrarla durmaktayım. Postane, memleket içlerine heyecana yol açacak mahiyette haberlerin gönderilmesini önlemek üzere , yarın sabah erkenden Britanya askerleri tarafından işgal edilmiş bulunacaktır. Türkçe Resmî telgraflar, sansür memuruna teslim edilmek koşuluyla, Hükümete gönderilmekten men edilmeyecektir.
İmza: Amiral A. Calthorpe
15 Mayıs 1919 sabahı saat 08.00 sularında ilk Yunan birlikleri İzmire çıktığı zaman, ilk iş olarak Yunan İşgal Kuvvetleri Komutanı Albay Zafiriounun 13 Mayıs günü kaleme aldığı ve Askerlerin dinî inanışlara, adap ve geleneklere saygılı davranacaklarına herkes emin olsun mealindeki bildirisi okundu ama bu bildiriye riayet edileceği yerde, Metropolit Hrisostomosun rıhtıma çıkan askerleri takdis etmeye başlaması halk üzerinde çok acı bir etki yaptı.
Daha sonra birlikler şehir içinde yürüyüşe geçtiler. Yol kenarlarına birikmiş Rumların yaptığı tezahürat da ortalığı birden germişti. Sonuç tam bir trajedi oldu. Hukuk-u Beşer gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Osman Nevres ( Takma adı Hasan Tahsin) sinirlerine hakim olamayarak Yunan Efzun Alayının önünde yürüyen sancaktarı vurdu ve bunun üzerine hemen orada şehit edildiği gibi, yol kenarına toplanmış, meraklı gözlerle olanı biteni kavramaya çalışan çoluk çocuk, yaşlı, genç binlerce Müslüman, kaçmaya fırsat bulamadan hunharca katledildi. Yağma ve kıyım ertesi gün de devam etti. İki günde 2000 dolayında Müslüman öldürülmüştü.
Amiral Calthorpe olayı haber alır almaz müdahale etti ama, geç kalmıştı. Talebi üzerine kurulan bir Yunan Askerî Mahkemesi birkaç idam kararı verdi ve bu kararlar infaz edildi. Öte yandan olaylar, tüm engellemelere ve sansür yasağına rağmen tüm ülkeye bir şimşek hızıyla yayıldı.
İşte tam da bu sırada İstanbulda Mustafa Kemal Paşa, olaylardan henüz habersiz, Samsuna gitme hazırlığı içinde Veda Ziyaretleri yapıyor ama hiçbir Bakanı da makamında bulamıyordu. Hükümet İzmir olaylarını duymuş, toplantı halindeydi.
Emperyalistler, bir tek şehri işgal etmek için aylardır hazırladıkları planı uygulamaya koymuşlar, maşa olarak da Yunanı kullanmışlardı. Asıl hedefleriyse gene Yunanı öne sürüp arkadan her türlü desteği vererek, hazırlamakta oldukları Sevr yoluyla tüm ülkeyi parçalamaktı. Sevr bir Yunan planı değildi, emperyalizmin planıydı.
Ertesi gün 16 Mayıs 1919.
Mustafa Kemal Paşa sessizce Samsuna doğru yola çıkıyordu. Olayların karşısında diz çökmüş, her türlü zillete boyun eğmiş ve düşmanın merhametini sağlamayı politika sanan Saray ve Hükümetini geride bırakarak, Sevr adı verilen emperyalist oyunu bozmak, onun yerine Lozanı yazmak üzere, ağır ağır Samsuna doğru yol alıyordu.
İşte biz, o yolun yolcularıyız.
Ya siz? Kurtuluş Savaşı emperyalizme karşı değil, Yunana karşı verilmiş bir savaştır diyen, ya sizler?
Destur, Ya rezalet!...
Dr. Orhan Çekiç
Dip Not:
(1). Orhan Çekiç, İmparatorluktan Cumhuriyete Türk Kurtuluş Savaşı Belgeseli
(1917-1920), Sf. 172.
(2). Orhan Çekiç, Samsundan Erzuruma, Cumhuriyet Yayınları, Sf. 83.
(3). a.g.e., 89.