Atatürk'ün bugünlere ışık tutan sorunu anlatan ve çözümü söyleyen binlerce sözü var.Ben de memleketin asıl sorunu ve çözümü ile ilgili Gazi Mustafa Kemal'in hepimizin duyduğu unutmamamız gereken üç sözünü buraya yazıyorum.Neden binlerce önemli sözünün arasından sadece bu üçü?
Memleketi idare edenlere ve üzerine ölü toprağı atılmış Türk milletine bakınca sadece bu üç söz aklıma geliyor.Engeli aşmak için ne yapmamız gerektiğini söyleyen Ulu Önder'e sonsuza dek minnettarım...
....
Yazık ki, Atatürk’ün, Osmanlı’nın son dönemi için yaptığı tespitler, bugünkü nesiller ve yöneticiler için de aynen geçerlidir: “Milletin ve bilhassa ricalin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık hayat bulmak için, hali iyileştirmek için, insan olmak için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler hayat buldu. Halbuki hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yürütülebilsin? Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir! Efendiler; bu düşüşün ortaya çıkışı korku ve acz ile başlamıştır. Türkiye ve Türk Halkı ve nasılsa bunların başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında sesizliğe mahkûm imiş gibi Türkiye’yi atıl çekingen bir halde tutuyorlardı.
Türkiye’yi kendi kendilerine memleketin ve milletin menfaatları icaplarını yapmakta mütereddit ve korkak idiler. Türk mütefekkirleri adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, ‘biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.’ Bizi kayıtsız şartsız canımıza, tarihimize, mevcudiyetimize düşman olan ve düşman olduğuna hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara vermek istiyorlardı. ‘Onlar bizi idare etsin’ diyorlardı.
...Efendiler; Türkiye’yi bu tuttuğu hastalıklı yollardan tükenişe ve yok olmaya sevk eden bu vadiden kurtarabilmek için bütün alimlerin keşfedebildikleri bir hakikat vardır. O da Türkiye’nin fikir hayatını yeni bir imanla istila etmek lazımdır. Milleti düştüğü felaket çıkmazından kurtarabilmek için millete benliğini tanıtarak, haysiyetini tanıtarak, hayat ve bağımsızlığını kurtarmak için uğraşmaya kabiliyetli olduğunu anlatmakta yeni bir maneviyatın gelişmesi lazım geliyordu. Bu maneviyat ise hükümet teorisinin
değiştirilmesi ile mümkün olabilir. Görünüşteki cephe, dorudan doğruya ordumuzun düşman karşısında göstermiş olduğu cepheden ibarettir. Bu görünüşteki cephe, ordu cephesinin sarsılması, değişmesi, mağlup olması, çözülmesi hiç bir vakitte bir milletî ve bir memleketi mahvedemez. Bunun hiçbir ehemiyeti yoktur. Asıl ehemmiyete sahip olan ve asıl memleketi temelinden yıkan ve halkını esir eden, dahili cephelerin düşmesidir. İşte bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlarımız ki, başta en alçak düşman olan İngiliz, asıl bu cepheyi yıkmak için iki üç seneden beri ve asırlardan beri mesai sarf etmektedir. Malûmu âliniz, bizim eski Osmanlı tabirimizce ‘Kale içinden yıkılır’; işte düşmanlarımız, bizi içimizden yıkmaya çalışıyorlar. En çok ehemmiyetle atfı nazar ettikleri, milli teşebbüsleri içinden yıkmak ve
dahili cepheyi yıkmaktır.” ....
Peki eksik olan ne?
Bu çöl gibi âlemde gizli bir hayat kaynağı vardır. O kaynak, millettir. Eksik olan, teşkilat…”
Büyük Önder’e göre, “Teşkilat” gizli hayat kaynağını açığa çıkarmak için gereklidir, teşkilat olmadan kaynak(millet) atıl kalacaktır.
Genç bir subay olan Mustafa Kemal, teşkilat ile ilgili 1906 yılında Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik Şubesini kurarken şunları söylüyor;
“ … Bizden evvel birçok teşebbüs yapılmıştır. Fakat onlar muvaffak olamadılar. Çünkü işe teşkilatsız başladılar. Biz kuracağımız teşkilat ile bir gün mutlaka ve ne olursa olsun muvaffak olacağız; Vatanı, Milleti kurtaracağız”
Yıllar sonra...
Merhum Yunus Nadi, “Ankara’nın İlk Günleri” adlı ve Mustafa Kemal’in Ankara’ya gidişini takiben orada çıkarmağa başladığı “Yeni Gün” gazetesi dönemine ait hatıralarını saptayan kitabında; Ankara’nın yoksulluğu içinde etrafındaki birtakım iç burucu kötü durumlardan kendi hesabına şikayetçi olduğunu ve bunu nihayet bir akşam Mustafa Kemal’e açtığını ve şu cevabı aldığını yazar: “....Zaten bu büyük işin zevki de işte buradadır. Bu çölden bir hayat çıkarmak, bu inhilâlden bir teşekkül yaratmak lâzımdır. Maamafih sen ortadaki boşluğa bakma, boş görülen o saha doludur, çöl sanılan bu âlemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O millettir. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilâttır. İşte şimdi onun üzerindeyiz.”