
Kanıksananlar
Açılmadı mı yüklenir, abanırız...
Anahtar kilide girmez; soka-çıkara, evire-çevire zorlar kanırtırız...
Ayak yeni bir kaba girecektir; ilk giriş için o kabın kalıbının kanırması gerekir. Kanırtmanın zorluğunun kulbu da hazırdır: İlk kez giriyordur...
Halbuki ara sıra öyledir ki, o anahtar o kilidin bile değil; o ayak da o kalıba büyüktür. Ancak bir kez anahtar deliğe; ayak da kabına girdi mi, kanırtma başarılı olmuştur. Artık kanırmış; kapı açılmıştır: Nasrettin Hoca'nın korktuğu gibi açılan kapının önünden "yol" uzanabilir...
Sözcük anlamı ile "büküp zorlayarak yerinden oynatmak"tır, kanırtmak.
Eğersin, bükersin; sınırları zorlarsın: Uymayan anahtar ile kapıyı açar; diler isen büyük ayağı küçük kaba sokarsın...
Belki de ondandır, bu faninin kimi olaya-kişiye "kanırtan" demesinin nedeni...
Kanırtanın amacı yolu açmak; algı-kaygı eşiğini yükselterek, durumu kanıksatmanın ilk adımını atmaktır.
"Kanıksama"nın sözlükçesi: Çok yineleme nedeni ile etkilenmez olmak, alışmaktır.
Biliriz ki çoğu kez kudurmuş, kanıksamıştan yeğdir...
Kısacası, kanırtılarak yapılan bir "kapı açılımı", kapıyı açmak için değil; yeni bir "yol" içindir...
Örneğin, askerimizin sokak ortasında şehit edilmesi, daha geçtiğimiz güne kadar bize uzak bir durumdu. Geçen güne kadar, "şehadet haberleri" hep çatışmalar ile birlikte verilir idi... Ancak geçtiğimiz gün Hakkari'den, Uzm. Çvş. Yasin Ak'ın tam da sokak ortasında şehit edildiği haberi geldi: "Çek-senet-ihale-gemicik meselesi" mi idi ölüm nedeni, yoksa yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri üyesi olduğu için mi şehit edilmişti, hem de "sokak ortası"nda! Böylesi bir-iki olaydan sonra bu ölümün de bir haber değeri kalmayacaktır, biliyoruz!
Ya da anımsarız, bir ara subaylarımızdan gelen "intihar haberleri" gündemde idi. "Ergenekon zımbırtısı" sırasında yaşanan ilk "intihar"ı duyduktan sonra nasıl da sıradanlaşmıştı diğerleri... Alışmıştık artık "kötüyü öldüresi subayların kendini öldürmesi"ne... Sapır sapır döküldüler de, "amaaan" dedik "boşver": "Subaydır, vurur kendini kendi kendine!"
Sonra bir "sorun" çıktı:
Sorun var... Sorun yok!
Kürt sorunu var... Öyle bir şey demedim!
Kürdistan var... Kürdistan mı dedim!
Süreç boyunca nasıl da hazmede hazmede sinip-çömdü koskoca Türkiye!
Az daha geçmişe gidelim:
Adnan Menderes'in "odun"ları aracılığı ile hilafeti getirebileceğini söylemesi tarihi kanırtmalardan idi... Tayyip Erdoğan'ın "kuzu"larının Arap'ın "halifelik" önerisini "adeta peygamber benzetmesi" ile yanıtsız bırakmaması ise güncel kanıksama...
İsmet İnönü örneğin, Gazi Kemal Atatürk'ün ülküsünü ilk kanırtandır.
Masonları bölen Süleyman Demirel, seçim meydanında salladığı kutsal kitap ile siyasetin nabzını din-leyerek yeniden tutandır. Ondandır ki hep başbakandır! 27 Mayıs'tan sonraki ilk kanırtıcıdır.
Haa şimdi doğruya doğru: Sezar'ın hakkı Sezar'a! Tonton'u dinleyip soykırımcığı tanıyıp; "federasyon"a okey olsaydık, bugün bu kadar kanırmamıza gerek kalmaz idi... Öyle ya, kimsesizin kimsesi olması gereken bir devlette "varsılı seven" bir tonton için "Anayasa'yı bir kerecik delmek" en kolay kanırtmadır! Vatana ihanet artık bedavadır!
"Tansu Çiller" gibi bir başbakan ile kanırdınız mı, Büyük Krallık'ın tebasından bir bakanı kolayca kanıksarsınız... Tutar bir Genelkurmay Başkanı, "tak-şak başbakanı"nı Türk'ün yüzüne yamar da anlamazsınız. Sonra birileri çıkagelir, "indirsenize şu adamın resmini" der de, işte o zaman anlarsınız!
Alnında ışığı ilk duyumsayanlardan popçu Tarkan, "çişinin varlığı"nı söyleyerek, "sanatçı" için yeni bir tanım kanırtır... Ondan sonra "bekaretinin yokluğu"nu gurur ile söyler elbet sanatçılar... Büyüklerimiz "bina ile zina" der idi... Boşuna konuşurlar mı hiç!
Geçen gün kulağıma geldi... Paralı-üniversite öğrencisi bir hanımkızımız yanına yanaşıp da tanıştığı bir dostuma, "ne sanıyorsun" demiş: "Kolunda 'Louis Vuitton' olanların hepsinin mi babası zengin!"
Bu işler böyle: Kadın dediğin seksi olacak artık, Gazi'nin dediği gibi "ana" değil!
Siz ne kadar direnseniz de, Madonna, Lady Gaga; Alice Cooper, Rammstein gibi nicesi Dünya'yı kanırtırlar! Bu işler onlardan sorulur! Onların sorumluluğundadır...
Hülya Avşar'dır, Türkiye'nin en büyük kanırtıcılarından biri de...
Sinan Çetin'in "Berlin in Berlin"i de en az "Geceyarısı Ekspresi" kadar kanırtmıştır bizleri.
En zoru ise, "en zeki kadının Hülya Avşar olduğu"nu kanıksamaktır. Onun için gece-gündüz kanırtılmışızdır durmadan. Sonra bir gün gelir, neden o kadar kanırdığını anlayıverir insan...
Zeki, çevik ve ahlaklı değildir artık sporcular... Sporcu dediğim futbolcular!
Bırakın saha içinde numaradan sakatlanan hırçınları; altın ayakkabılı garibim Tanju'dur, "Mercedes ahlakı"ndan yatan: Mal-mülktür zayıfı kanırtan!
Ata sporu güreş mi! Kandırılmışsındır bir kez:
Greko-Romen'dir onun aslı!
Sana bir yoğurdu bırakmışlardır...
Onu da üfleyerek yiyesin diye!
Su katıp ayranı yapmışsındır...
Ama içine sarmısak katamayacak kadar hıyarsındır!
Caciki de Yunandır! Baklava, gölge oyunu, rakı, çiftetelli ya da halay gibi nicesi de!
Çaldığın düdük de duduktur aslında!
Bastırdığın et Ermeni pastırması!
Saz desen zaten Kürt!
Bir bakarsın ki senin için "ırkçı" demeye başlarlar, sana "dur" diyebilmek için!
Sen kanırdıkça, onlar kanırtır...
"Türkiye Nasıl Eğleniyor" diye yazı dizisi ile yapılan kanırtmanın adı: İ-nokta-nokta-nokta-liktir!
Bir yandan "eşcinsellik" pompalanır durmadan; kanıksanmıştır artık ama bunun yaptığı farklıdır!
Lefter Küçükandonyadis'in Türk futbolundaki yeri ne ise...
Sanatımızda, Zeki Müren'in yeri de odur...
Kaç kez evlendiğini sayamadığımız Seda Sayan, "en güvenilir kadın"dır...
Taze mükellef oğluna yarım milyonluk araba alır... Tepki gelince "sattı" der...
Bir bakarsın arabanın yalnızca boyası atılmış! Herkes çok zekidir de bir sen safsındır. Bunlar da senin güvenini kanırtmaz, çünkü sen kanıksamışsındır...
Yaşamımız reklamdır. Dolayısı ile her yerde cinsellik satmaktadır!
Ama onda da artık damar çatlamıştır: Artık kanırtılan altta sevgili-üstte sevgilisidir!
Vivident'ten süper bir buluştur bu!
Atatürk'ümüz Rutkay Aziz: "Atan-baban olsa yapmaz" der reklamda.
Bu kez kanırtan "Yunan Kilisesi'nin bankası"dır!
İsviçre'nin Alpleri'nden Milka ise anaya, çocuğu sucuğa dönmüş iken ıslanmış çikolatayı kurutalır! Ana-babanın, ailenin; evliliğin bir değeri kalmamıştır zaten... Konuk ağırlamanın ha keza!
Kanırmışsındır bir kez:
Ülkün-ilken..
Büyüğe saygı, küçüğe sevgi...
Dedik ya, geçmiş olsun tümceten!
Bu "çarpık düzen"in nasıl eleştirilmesi gerektiği de kanıksatılmıştır sana: Tüket! Uy! Öl!
Pek bi' eleştirel franko Okan çıkar, "consume-obey-die" adlı izlencesinde "sevişin gençler" der de, reklam kuşağının dışına -daha doğrusu eleştirel izlencesinin içine- kendi sesi ile "kaput reklamı" sokuştuverir sinsice...
Bunlar saymak ile bitmez...
Peki tivisi böyle ise, sokağı nasıldır:
Sokağa baktığın an yolun kıyısında -bırak bir köpeği- bir insanı can çekiştiğini görürsün. Yaşam aynı telaş ile akmaktadır... Köy köylüğünü yitirdiğinde, bu kent de sahillerinden denize girilen İstanbul değildir artık. Üç imparatorluğa başkentlik eden "kent" kanırmıştır...
Dünya kanırmıştır...
Türkiye Cumhuriyeti kanırmıştır...
Kavimler acaba neden helak olmaktadır!
Birleşik Devletler'in amacı bölgeyi değil, Türkiye Cumhuriyeti'ni kanırtmaktır...
Öyle ya, Osmanlı İmparatorluğu da zamanında ziyadesi ile Türklüğü kanırtmıştır...
AKP'nin amacı ise kanıksadığımızın üzerine, en uçlara doğru son kanırtmayı gerçekleştirmektir: Önce söylem, ardından eylemler... Kimi zaman nabza göre, kimi zaman midenin hazmettiği ölçüde...
Devletinden, dün Atatürk'ün ülküsü sökülmüştür; bugün ise sıra imgesine gelmiştir.
Önder kanırmıştır! Marş kanırmıştır! Ant kanırmıştır! Şehitlik kanırmıştır! Bayrak kanırmıştır!
Namus kanırmıştır! İnsanlık kanırmıştır! Ar kanırmıştır!
Peki kimdir bunları kanırtan...
Türk'ün adına kefen biçebileceğini düşünen insanlık-uygarlık düşmanları kanırtmıştır!
Kısacası şeytandır, kanırtan!
Yoksa bu saydığımız adlar, yalnızca "taşeronun daniskası"dır.
Peki, Hakk'ın ruhuna testilik eden insana "eyvallah" etmediği için kovulan ve kıyamete kadar insanları yoldan çıkarması için kendisine izin verilen şeytan, Hakk'ın verdiği sözün üzerine söz söyleyebilir mi!
Ne diyordu bizimkinde: "Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal!"
Doğru söze ne denir ki:
Bağımsızlık, başlangıçtan-sonsuza dek bu ulusun hakkıdır!
Türk'ün bağımsızlık tutkusunun bilimsel kaynağı, "kalıtsal kanıksamışlığı"dır!
Kanırsa da, eylemsel tutsaklığa kanmaması ondandır!