Kanırtanlar ile Kanıksananlar

Kanırtanlar ile Kanıksananlar

İletigönderen Deli Haydar » Cum Tem 16, 2010 16:06

Kanırtanlar ile
Kanıksananlar



Açılmadı mı yüklenir, abanırız...

Anahtar kilide girmez; soka-çıkara, evire-çevire zorlar kanırtırız...
Ayak yeni bir kaba girecektir; ilk giriş için o kabın kalıbının kanırması gerekir. Kanırtmanın zorluğunun kulbu da hazırdır: İlk kez giriyordur...

Halbuki ara sıra öyledir ki, o anahtar o kilidin bile değil; o ayak da o kalıba büyüktür. Ancak bir kez anahtar deliğe; ayak da kabına girdi mi, kanırtma başarılı olmuştur. Artık kanırmış; kapı açılmıştır: Nasrettin Hoca'nın korktuğu gibi açılan kapının önünden "yol" uzanabilir...

Sözcük anlamı ile "büküp zorlayarak yerinden oynatmak"tır, kanırtmak.
Eğersin, bükersin; sınırları zorlarsın: Uymayan anahtar ile kapıyı açar; diler isen büyük ayağı küçük kaba sokarsın...

Belki de ondandır, bu faninin kimi olaya-kişiye "kanırtan" demesinin nedeni...
Kanırtanın amacı yolu açmak; algı-kaygı eşiğini yükselterek, durumu kanıksatmanın ilk adımını atmaktır.

"Kanıksama"nın sözlükçesi: Çok yineleme nedeni ile etkilenmez olmak, alışmaktır.
Biliriz ki çoğu kez kudurmuş, kanıksamıştan yeğdir...

Kısacası, kanırtılarak yapılan bir "kapı açılımı", kapıyı açmak için değil; yeni bir "yol" içindir...

Örneğin, askerimizin sokak ortasında şehit edilmesi, daha geçtiğimiz güne kadar bize uzak bir durumdu. Geçen güne kadar, "şehadet haberleri" hep çatışmalar ile birlikte verilir idi... Ancak geçtiğimiz gün Hakkari'den, Uzm. Çvş. Yasin Ak'ın tam da sokak ortasında şehit edildiği haberi geldi: "Çek-senet-ihale-gemicik meselesi" mi idi ölüm nedeni, yoksa yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri üyesi olduğu için mi şehit edilmişti, hem de "sokak ortası"nda! Böylesi bir-iki olaydan sonra bu ölümün de bir haber değeri kalmayacaktır, biliyoruz!

Ya da anımsarız, bir ara subaylarımızdan gelen "intihar haberleri" gündemde idi. "Ergenekon zımbırtısı" sırasında yaşanan ilk "intihar"ı duyduktan sonra nasıl da sıradanlaşmıştı diğerleri... Alışmıştık artık "kötüyü öldüresi subayların kendini öldürmesi"ne... Sapır sapır döküldüler de, "amaaan" dedik "boşver": "Subaydır, vurur kendini kendi kendine!"

Sonra bir "sorun" çıktı:

Sorun var... Sorun yok!
Kürt sorunu var... Öyle bir şey demedim!
Kürdistan var... Kürdistan mı dedim!
Süreç boyunca nasıl da hazmede hazmede sinip-çömdü koskoca Türkiye!

Az daha geçmişe gidelim:

Adnan Menderes'in "odun"ları aracılığı ile hilafeti getirebileceğini söylemesi tarihi kanırtmalardan idi... Tayyip Erdoğan'ın "kuzu"larının Arap'ın "halifelik" önerisini "adeta peygamber benzetmesi" ile yanıtsız bırakmaması ise güncel kanıksama...

İsmet İnönü örneğin, Gazi Kemal Atatürk'ün ülküsünü ilk kanırtandır.
Masonları bölen Süleyman Demirel, seçim meydanında salladığı kutsal kitap ile siyasetin nabzını din-leyerek yeniden tutandır. Ondandır ki hep başbakandır! 27 Mayıs'tan sonraki ilk kanırtıcıdır.

Haa şimdi doğruya doğru: Sezar'ın hakkı Sezar'a! Tonton'u dinleyip soykırımcığı tanıyıp; "federasyon"a okey olsaydık, bugün bu kadar kanırmamıza gerek kalmaz idi... Öyle ya, kimsesizin kimsesi olması gereken bir devlette "varsılı seven" bir tonton için "Anayasa'yı bir kerecik delmek" en kolay kanırtmadır! Vatana ihanet artık bedavadır!

"Tansu Çiller" gibi bir başbakan ile kanırdınız mı, Büyük Krallık'ın tebasından bir bakanı kolayca kanıksarsınız... Tutar bir Genelkurmay Başkanı, "tak-şak başbakanı"nı Türk'ün yüzüne yamar da anlamazsınız. Sonra birileri çıkagelir, "indirsenize şu adamın resmini" der de, işte o zaman anlarsınız!

Alnında ışığı ilk duyumsayanlardan popçu Tarkan, "çişinin varlığı"nı söyleyerek, "sanatçı" için yeni bir tanım kanırtır... Ondan sonra "bekaretinin yokluğu"nu gurur ile söyler elbet sanatçılar... Büyüklerimiz "bina ile zina" der idi... Boşuna konuşurlar mı hiç!

Geçen gün kulağıma geldi... Paralı-üniversite öğrencisi bir hanımkızımız yanına yanaşıp da tanıştığı bir dostuma, "ne sanıyorsun" demiş: "Kolunda 'Louis Vuitton' olanların hepsinin mi babası zengin!"

Bu işler böyle: Kadın dediğin seksi olacak artık, Gazi'nin dediği gibi "ana" değil!

Siz ne kadar direnseniz de, Madonna, Lady Gaga; Alice Cooper, Rammstein gibi nicesi Dünya'yı kanırtırlar! Bu işler onlardan sorulur! Onların sorumluluğundadır...

Hülya Avşar'dır, Türkiye'nin en büyük kanırtıcılarından biri de...
Sinan Çetin'in "Berlin in Berlin"i de en az "Geceyarısı Ekspresi" kadar kanırtmıştır bizleri.
En zoru ise, "en zeki kadının Hülya Avşar olduğu"nu kanıksamaktır. Onun için gece-gündüz kanırtılmışızdır durmadan. Sonra bir gün gelir, neden o kadar kanırdığını anlayıverir insan...

Zeki, çevik ve ahlaklı değildir artık sporcular... Sporcu dediğim futbolcular!
Bırakın saha içinde numaradan sakatlanan hırçınları; altın ayakkabılı garibim Tanju'dur, "Mercedes ahlakı"ndan yatan: Mal-mülktür zayıfı kanırtan!

Ata sporu güreş mi! Kandırılmışsındır bir kez:
Greko-Romen'dir onun aslı!

Sana bir yoğurdu bırakmışlardır...
Onu da üfleyerek yiyesin diye!
Su katıp ayranı yapmışsındır...

Ama içine sarmısak katamayacak kadar hıyarsındır!
Caciki de Yunandır! Baklava, gölge oyunu, rakı, çiftetelli ya da halay gibi nicesi de!

Çaldığın düdük de duduktur aslında!
Bastırdığın et Ermeni pastırması!
Saz desen zaten Kürt!

Bir bakarsın ki senin için "ırkçı" demeye başlarlar, sana "dur" diyebilmek için!
Sen kanırdıkça, onlar kanırtır...

"Türkiye Nasıl Eğleniyor" diye yazı dizisi ile yapılan kanırtmanın adı: İ-nokta-nokta-nokta-liktir!

Bir yandan "eşcinsellik" pompalanır durmadan; kanıksanmıştır artık ama bunun yaptığı farklıdır!
Lefter Küçükandonyadis'in Türk futbolundaki yeri ne ise...
Sanatımızda, Zeki Müren'in yeri de odur...

Kaç kez evlendiğini sayamadığımız Seda Sayan, "en güvenilir kadın"dır...
Taze mükellef oğluna yarım milyonluk araba alır... Tepki gelince "sattı" der...
Bir bakarsın arabanın yalnızca boyası atılmış! Herkes çok zekidir de bir sen safsındır. Bunlar da senin güvenini kanırtmaz, çünkü sen kanıksamışsındır...

Yaşamımız reklamdır. Dolayısı ile her yerde cinsellik satmaktadır!
Ama onda da artık damar çatlamıştır: Artık kanırtılan altta sevgili-üstte sevgilisidir!

Vivident'ten süper bir buluştur bu!

Atatürk'ümüz Rutkay Aziz: "Atan-baban olsa yapmaz" der reklamda.
Bu kez kanırtan "Yunan Kilisesi'nin bankası"dır!

İsviçre'nin Alpleri'nden Milka ise anaya, çocuğu sucuğa dönmüş iken ıslanmış çikolatayı kurutalır! Ana-babanın, ailenin; evliliğin bir değeri kalmamıştır zaten... Konuk ağırlamanın ha keza!

Kanırmışsındır bir kez:

Ülkün-ilken..
Büyüğe saygı, küçüğe sevgi...
Dedik ya, geçmiş olsun tümceten!

Bu "çarpık düzen"in nasıl eleştirilmesi gerektiği de kanıksatılmıştır sana: Tüket! Uy! Öl!
Pek bi' eleştirel franko Okan çıkar, "consume-obey-die" adlı izlencesinde "sevişin gençler" der de, reklam kuşağının dışına -daha doğrusu eleştirel izlencesinin içine- kendi sesi ile "kaput reklamı" sokuştuverir sinsice...

Bunlar saymak ile bitmez...
Peki tivisi böyle ise, sokağı nasıldır:

Sokağa baktığın an yolun kıyısında -bırak bir köpeği- bir insanı can çekiştiğini görürsün. Yaşam aynı telaş ile akmaktadır... Köy köylüğünü yitirdiğinde, bu kent de sahillerinden denize girilen İstanbul değildir artık. Üç imparatorluğa başkentlik eden "kent" kanırmıştır...

Dünya kanırmıştır...
Türkiye Cumhuriyeti kanırmıştır...
Kavimler acaba neden helak olmaktadır!

Birleşik Devletler'in amacı bölgeyi değil, Türkiye Cumhuriyeti'ni kanırtmaktır...
Öyle ya, Osmanlı İmparatorluğu da zamanında ziyadesi ile Türklüğü kanırtmıştır...

AKP'nin amacı ise kanıksadığımızın üzerine, en uçlara doğru son kanırtmayı gerçekleştirmektir: Önce söylem, ardından eylemler... Kimi zaman nabza göre, kimi zaman midenin hazmettiği ölçüde...

Devletinden, dün Atatürk'ün ülküsü sökülmüştür; bugün ise sıra imgesine gelmiştir.
Önder kanırmıştır! Marş kanırmıştır! Ant kanırmıştır! Şehitlik kanırmıştır! Bayrak kanırmıştır!

Namus kanırmıştır! İnsanlık kanırmıştır! Ar kanırmıştır!

Peki kimdir bunları kanırtan...

Türk'ün adına kefen biçebileceğini düşünen insanlık-uygarlık düşmanları kanırtmıştır!
Kısacası şeytandır, kanırtan!

Yoksa bu saydığımız adlar, yalnızca "taşeronun daniskası"dır.

Peki, Hakk'ın ruhuna testilik eden insana "eyvallah" etmediği için kovulan ve kıyamete kadar insanları yoldan çıkarması için kendisine izin verilen şeytan, Hakk'ın verdiği sözün üzerine söz söyleyebilir mi!

Ne diyordu bizimkinde: "Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal!"

Doğru söze ne denir ki:
Bağımsızlık, başlangıçtan-sonsuza dek bu ulusun hakkıdır!

Türk'ün bağımsızlık tutkusunun bilimsel kaynağı, "kalıtsal kanıksamışlığı"dır!
Kanırsa da, eylemsel tutsaklığa kanmaması ondandır!
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Kanırtanlar ile Kanıksananlar

İletigönderen ahmetozdemir03 » Çrş Tem 21, 2010 11:31

haydar bey yazınızı çok anlamlı buldum.Olaylara bakışınız ve aktarmanızda kulalandığınız terminoloji çok hoştu teşekkür ediyorum.Lakin sizlerden ricam yaklaşan referandum öncesinde sizleri yakından takip eden biri olarak biraz daha halk diliyle ve halkın anlayacağı bir şekilde yazılara öncelik vermeniz ve bizlerde sizlerden aldığımız bu feyzle halka anlayacağı dilden yaklaşmamız çok önemli olacaktır.
göstereceğiniz ilgi ve alakaya şimdiden teşekkir ederim...............
Kullanıcı küçük betizi
ahmetozdemir03
Üye
Üye
 
İletiler: 2
Kayıt: Çrş Tem 07, 2010 15:03

Re: Kanırtanlar ile Kanıksananlar

İletigönderen Deli Haydar » Prş Tem 22, 2010 15:44

Yorumunuz için sağolun Ahmet Bey. Bu başlık altında okyanus ötesinden başbakanımızın "pramptır"larına işlenen gündemin dışına çıkmaya çalıştım. Kanıra kanıra bugün geldiğimiz nokta açıktır.

Halkoylaması ile ilgili yazılar burada bulunmaktadır: :arrow: halk-oylamasi-yazilari-f414.html

Bugün iktidara sahip olup da işgalcilerin siyasi amaçları ile kişisel çıkarlarını birleştirenler ABD güdümlü 12 Eylül'ün ardından semirip palazlanan devlet düşmanı münafıklardır. Yöntem oldukça yalındır: Yaratılan "sanal komünist tehdit" ile ülke sağ-sol diye ikiye bölünür; kan akıtılır; kaos yaratılır; ardından "bizim oğlan" da denilen NATO'nun gizli-has adamlarından Kenan Evren yönetime el koyar... Sonrası malum... Özallar... Çillerler... Erdoğanlar...

Burada ilişkilerin görsellerini de görebilirsiniz: :arrow: ampul-un-12-eylul-culerle-emirli-dovusu-t25879.html

Bu düzen öyle bir düzendir ki: 30 yıl sonra gün gelir, 12 Eylül ile hesaplaşmak 12 Eylül artıklarına kalır... Bize düşen de bugünlere gelişimizi dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışmaktır.

Unutmayalım ki, Hakk'sızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Feragat-ı nefs.
İstihkar-ı hayat.
Kullanıcı küçük betizi
Deli Haydar
Meydan Delisi
Meydan Delisi
 
İletiler: 714
Kayıt: Çrş Eki 14, 2009 11:21

Re: Kanırtanlar ile Kanıksananlar

İletigönderen TÜRKK » Cmt Tem 31, 2010 23:19

AKP Zorluyor*: Diyalektiğin Dördüncü Kuralı


Toplumsal ve siyasal olayları düz mantıkla anlamak ve açıklamak biraz zordur…

Çünkü toplumsal ve siyasal hiçbir girişim, tepkisiz, karşıtsız bir biçimde, doğrusal olarak gelişmez…

Her olay, her adım, hem istenen, hem de zıt yönde etkiler yapar, tepkiler doğurur…

Beklenmedik sonuçlar ortaya çıkabilir…

Bu nedenle yapılan her girişimin olası sonuçlarını kestirmek için diyalektik yöntem kullanılmalıdır!

***

Diyalektik düşüncenin dört temel kuralı vardır:

1) Her şey her zaman değişir.

2) Değişme sırasında bütün varlık ve öğeler, zıtlar da dahil olmak üzere, birbirini etkiler.

3) Her şey kendi zıddını da beraberinde getirir ve kendi zıddını yaratır. (Yadsınmanın yadsınması)

4) Nicelik değişmesi belli bir aşamadan sonra nitelik değişmesine dönüşür.

***

Aslında AKP iktidarının bütün adımlarındaki yanlışları diyalektik düşünce çerçevesinde irdelemek ve anlamlı sonuçlara varmak olanaklıdır.

Ama bugün özel projelerdeki yanlışları bir kenara bırakıp sadece “genel stratejisi” üzerinde durmak istiyorum:

AKP, iktidarının gücünü “mutlaklaştırmak” için demokrasinin tüm kurum ve kurallarını zorluyor:

Temel hak ve özgürlükleri zorluyor…

Bireysel yaşamın mukaddesliğini zorluyor…

Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını zorluyor…

Medya mülkiyetini, medya özgürlüğünü zorluyor…

Güvenlik güçlerini, polisi, orduyu zorluyor…

Üniversiteleri, bilimi, bilim özgürlüğünü zorluyor…

Bu zorlamalarının büyük bir bölümünde de sonuç alıyor…

Bu “başarıları(!)” üst üste biniyor, birikiyor, tek başlarına yapacaklarından çok daha büyük bir etki yaratıyor…

Diyalektiğin dördüncü kuralı devreye giriyor…

Nicelik değişikliklerinin birikimli etkisi büyüyor, nitelik değişimine yol açıyor…

Rejim değişiyor!

***

Akşam gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, dünkü başyazısında şöyle diyordu:

“İktidar partisi çok cepheli bir savaş içinde. Üstelik cepheleri kendisi açıyor…

Hükümetin ‘varlık nedeni’ olan mücadeleci ruhu, son zamanlarda sadece kendisinin değil, aynı zamanda Türkiye’nin de başını derde sokuyor…

Üç bin yıllık ‘Savaş Sanatı’ kitabında yasaklanan ne varsa yapıyorlar, hep beraber bedel ödüyoruz…

Hükümetin acilen frene basması, belli cephelerde uzlaşma araması gerekiyor.”

***

Diyalektiğin dördüncü kuralının işlemesini, nicelik yani miktar değişmelerinin, nitelik yani mahiyet değişmesine yol açmasını şu örnekle anlatmak açıklayıcı olabilir:

“İktidara karşı bir oy: Muhalefet.

Bir oy daha, bir oy daha: Ana muhalefet.

Bir oy daha, bir oy daha: İktidar!”

İşte AKP iktidarının genel stratejisi de burada yatıyor:

Demokratik iktidarı sınırlayan kurum ve kurallara karşı bir adım: İktidarın güçlenmesi.

Bir adım daha, bir adım daha: Yozlaşan iktidar.

Bir adım daha, bir adım daha: Rejim değişikliği!

Artık herkesin dikkatini çeken ve Küçükkaya’nın işaret ettiği durum budur:

AKP’nin, doymak bilmez “mutlak iktidar hırsı” için tek tek attığı adımlar, gerçekleştirdiği münferit değişimler, üst üste binmiş, birikimli etki, demokratik rejimin sınırlarını aşmış, rejim değişikliği noktasına ulaşmıştır!


EMRE KONGAR, Cumhuriyet, 31 Temmuz 2010

__________________________________________________________________________

Sayın "Haydar bey", Emre Kongar'ın köşe yazısını okuyunca, incelikli "Kanırtanlar ile Kanıksananlar" yerginizi anımsadım. "zorlamak" sözcüğünün geçtiği yerlerde sizin seçtiğiniz "kanırtmak" sözcüğünü kullanarak okuduğumda daha etkileyici bulduğumu paylaşmak isterim...Ellerinize sağlık.
Kullanıcı küçük betizi
TÜRKK
Üye
Üye
 
İletiler: 152
Kayıt: Sal Mar 09, 2010 20:44


Şu dizine dön: Haydar Bey

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x