“KANUNSUZ OLDUĞU DOĞRUDUR”
Gelinen nokta. Terör örgütü yandaşlarının durdukları yer:
“Yasa tanımamak.” “ Yasaları bilerek, isteyerek tanımamak, tanımadığını da yasalardan korkmadan, çekinmeden duyurmak.” Yaptıklarına demişler:
“Kanunsuz olduğu doğrudur!”
Böyle bir duruş, günümüzde nerede, ne zaman olur?
Bu da sorulur mu, hiçbir yerde, hiçbir zaman olamaz!
İnsanlık her zaman kendine yasalar koymuştur. Yasalara uymuştur, uyulmuştur. Düzeni, ilerlemeyi yasalar sağlamıştır. Kargaşayı, başıbozukluğu yasalar önlemiştir. Keyfi, nedensiz, sırf kötülük olsun diye yasa tanımamak olmaz. Böyle bir durum çağdaş bir ülkede hiç olmamıştır. En azından bunu yapanların akla uygun gerekçeleri olmuştur eğer yapıldıysa eskiden bir benzeri. Burada o da yok! Bunu yapmaları için ellerinde en küçük bir neden yok. Çünkü bir ayrı dilleri yok. Çünkü, dillerinin olduğunu bir an için varsaysak bile devlete başkaldırının bir nedeni yok. Yerel ağızları seçmeli ders olarak seçebilirler, bu serbest, eğer öğrenilecek, öğretilecek dil denecek bir şeyleri varsa, bunu yapabilirler.
Vatandaşsalar, devleti yönetebilirler, en üst kata çıkabilirler, bakan, vekil, müdür her ne isterlerse olabilirler… Zaten oluyorlar…
O zaman neden yasa tanımıyorlar? İstedikleri ne bu bölücülerin?
İlk çağlarda bile toplumların uydukları yasalar vardı. Yasa, devletin yasama gücünün belirlediği uyulması gerekli kuralların adıdır. Hayvanların aralarında hayvan yasası, doğa yasası geçer. Bazı türler yok olsa da hayvanların soyları hiç değişmeden, azalıp çoğalmadan sürüp gidiyor. Doğanın dengesini orman yasası sağlar. Güçlü olan yaşar, bir hayvan türünün aşırı üremesini, dengeyi bozmasını bu yasa engeller. Doğa yasaları, doğayı koruyan, yaşatan kendiliğinden oluşan yasalar. Savaşta savaşın yasaları vardır.
“Kanunsuz olduğu doğrudur!” deyip aklına eseni kimse yapamaz! Yaptırmazlar! Böyle bir durum ilkel kavimlerde bile olmamıştır. Yöneten, toplumun önderi, yönetilen toplumun üyeleri bunu dedirtmez. Diyecek olan da pişman edilir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile birileri oyun oynuyor.
Hem de tüm pisliği ortada bir oyunu oynuyor. Yaptıran, yapan belli, bu oyuna katılanların amaçları belli. Yayılmacı ülkelerin ülkemiz üzerindeki en eski oyunlarından biri bu! Yüz yılda bir oynamaya kalkıştıkları, en son oynadıklarında da büyük Türk ulusundan derslerini aldıkları, önce onlarca yıl sus pus oldukları, sonra yeniden bitlerinin kanlandığı, aynı oyunu oynamaya başladıkları bir eski oyun bu!
Sözde okul açmış birileri. Kürtçe (!) eğitim yapacak. Şimdilik bu deneme okulu üç taneymiş. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na uyulmamış. Türkiye’de okul sistemini yöneten Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı Millî Eğitim Müdürlüklerinden izin alınmamış bunun için. İli, ilçeyi yöneten, devletin temsilcisi kaymakamlıktan, valilikten izin alınmamış.
En küçük bir izin başvurusu olmamış. Ne olmuş?
Çadır devletinde olmayan, yapılamayan olmuş:
Kendi kafalarına göre okul yapmışlar, eğitim sistemi kurmuşlar. Bunu işleme koymuşlar. Bakmışlar ortalık sessiz. Ne yaptılarsa göz yumuluyor, görmezden geliniyor. Sonra da bu işin başına konulan adamı konuşturmuşlar:
“Kanunsuz olduğu doğrudur!” demiş soyadı Bakır adlı biri, bu işin başında gösterilen bölücü temsilcisi. Bakın sonra ne demiş?
“Anayasa’da Türkçenin dışında eğitim olmayacağı belirtiliyor.”
Eee… Çok güzel demiş. Bakır, Anayasa, babayasa hepsini biliyor demek. Kuzey Irak’taki durumu da biliyor olmalı. Orada, Arapçadan ayrılınca Kuzey Irak yönetimi, bu dil olmayan ağızlarıyla eğitim yapmayı denemişler. Olmamış. Bu kez İngilizce eğitim dilleri olmuş, bu olmayan dille, anlayacağınız bir şey yapamamışlar.
Bakır’ın hemen bu sözden sonra dedikleri insanı gülmekten öldürecek türden. Kimse bu Bakır, kimse bunun işvereni, kimse bu oyunu sahneye koyanlar, Bakırları onların adına şunu deyivermiş:
“Bu kabul edilemez!”
Hey büyük Tanrım, sen neler yaratıyorsun? Ne akıllar veriyorsun böyle?
“Bu kabul edilemez”miş. Kabul edilemeyen, yani onaylanamayan şey ne? “Türkçenin dışında bir dille eğitim olmayacağı.” Devletin dilinin Türkçe olduğu…
Bunu kabul etmemişler. Edilemezmiş! Kanla irfanla kurulan bu Cumhuriyetin yasalarını tanımayız demişler ve kapısına Arapçadan, Farsçadan, Ermeniceden, Türkçeden, adı sanı olmayan eski dilciklerden çalma sözcüklerle üretilen o olmayan dilin, yalnızca konuşmada kullanılabilen türlü ağızların toplamına dedikleri o sözde dilin sözcükleriyle, sözde okulun kapısına bir de yafta asmışlar.
Sünnet çocuklarına yapılanın, çocukları kandırarak kestikten sonra çıkarılan yaygara benzeri bir tavırla da ortaya çıkmışlar:
“Oldu da bitti maşallah!” dedirtecekler bu pis oyuna. Bu mide bulandıran oyuna! Bu yayılmacıların, Türk düşmanlarının, Atatürk Türkiyesi kuyruk acılılarının bıkmadan sahneye koydukları bok- çirkef- lağım kokan oyuna!
Bakır açıklamalarını şöyle sürdürmüş:
“Dış ülkelere bakın, çok sayıda dilde eğitim yapılıyor.”
Hay aslanım hay! Dış ülkeleri de biliyormuş. Hangi ülkeymiş bunlar acaba? Hangi ülkede hangi dillerle eğitim yapılıyormuş? Bu bölücülerin koruyucusu, yayılmacı Amerika ise örnek aldıkları, yanıltılmışlar. Amerika, dili sayesinde tek devlet, güçlü devlet! Dil birliği yüzünden, bütün, kocaman, öylesine dev ülke. Amerikan İngilizcesi dışında başka dille eğitim yok onlarda. Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Çince…. gibi dilleri çocuklar, köken dilleriyse bunlar, eğer olanak varsa, ilkokul dörde kadar öğrenebilirler ama eğitim dilleri İngilizcedir. İş yerlerinden, devletin tüm kurumlarına kadar… Bunu öğrenmek için bilgin olmaya gerek yok, bir küçük araştırma bu gerçeği ortaya çıkarır. Hem dikkat ediniz, buralardaki köken dilleri devleti olan devletlerin dilleridir. Dildir bunlar, yerel ağız, kitabı, eserleri, özgün anıt eserleri olan dillerdir. 72 milletin toplamından, önceleri parça parça parçayken İngilizce dili çevresinde toplanarak tek devlet oluşturan Amerika demek ki bunlara örnek olamaz. Bakır’ın açıklamalarının devamı şöyle:
“Ancak Türkiye gibi birkaç devlet daha var halkın dilini benimsemiyorlar.”
Yalanın, kandırmacanın büyüklüğüne bakın! Çok çok bir iki milyonun, ağa baskısında sürdürülen ilkel konuşma diline, eğitimsiz bırakılan, ağaların egemenliğindeki kesimin mecbur konuştuğu ağza ne diyor? Halkın diliymiş! Halkın dilini benimsemiyorlarmış Türkiye gibi birkaç devlet!
Madem halkın diliymiş, böyle bir dil varmış, neden Yaşar Kemal gibiler, şimdinin bölücü yandaşları bu dille yazamamışlar bir kitaplarını olsun, bir gazete bile çıkaramamışlar, aralarında Türkçeden başka dille anlaşamıyorlar, neden?
Hem hangi devletlermiş bunlar, halkın dilini benimsemeyenler kimlermiş, deseydi de bilseydik! Görgümüz, bilgimiz artsaydı sayelerinde bu utanmaz bölücülerin, eli kanlı acımasızların, kandırılmışların, vatan hainlerinin bir işe yaradıklarını görseydik… Yalan aygıtı nasıl olunurmuş öğrenseydik…
Almanya’ya göçen, Fransa’ya yerleşen, Avrupa ülkelerinde yaşayanlar, kendilerine yayılmacılarca Kürt dedirtilenler, bülbül gibi Almanca konuşurlar, Fransızca, bilmem nece konuşurlar… Alman önce Almanca der eğitim sisteminde, yaşamın her alanında, bunlar susarlar, kayıtsız şartsız uyarlar onlara. Türkiye’ye gelince iş, çeneleri açılıverir. Olmayan dilleri de akıllarına geliverir nedense birden. Ceplerine para koyan, örgütlerine silah veren, sırtlarını Türkiye güçsüzleşsin diye sıvazlayan, bunların beyinlerini yıkayan güç, işini iyi biliyor. Sözcüleri Bakır’ın şikâyetine bakın:
“Eğitim hakkı vermiyor.” diye sızıldanıyor Türkiye’den.
Sonra dedikleri, akla ziyan derler ya o türden sözler:
“Biz burada vatandaş olarak vergimizi ödüyoruz, askerlik görevini yerine getiriyoruz, birlikte yaşıyoruz. Ancak maalesef anadilde eğitim hakkını devlet vermiyor.”
Almanya’da da, Fransa’da da, dünyanın her neresinde yaşıyorsan, orada da vergini veriyorsun, oraların yasaları ne diyorsa onu yapıyorsun, ayrı devletin, savaşarak kazandığın, dünya devletlerinin onayını alarak adını koyduğun, tapusunu aldığın, başlangıcı insanlık tarihine kadar uzanan bir devlet geçmişin yoksa…
Bakır açıklamalarını şöyle sürdürüyor, Türkiye’ye yükleniyor küçümseyerek:
“Peki, neden devlet anadilde eğitim hakkını vermiyor?”
Buradaki eğitim, tüm dersleri anadilde (!) sürdürmek demek. Tarihi, coğrafyayı, edebiyatı, fen bilimlerini, fiziği, kimyayı, matematiği… Neyle, kimin için, ne amaçla, nasıl sürdürecek bu Bakır ve temsil ettiği anlayış, eğitimi o dediği, o olmayan dille? Önce bunu hangi devleti adına yapacak? Kimin adına konuşuyor? Korkutup sindirdikleri, çaresiz bırakılmış yöre halkı adına konuşabilir mi böyle biri? Sonra orada hangi yazınını (edebiyatını) öğretecek? Hangi dilin sözcük gücüyle, hangi kültür diliyle, fizik kimya öğretecek? Var mı öyle bir dil? Hayat bilgisi dersini hangi sözcük bilgisiyle, hangi yerel ağızla verecek? Neden verecek? Sonra bu ağzı nerede, ne için kullanacak? Ne elde edecek? Nereye varacak? Hangi tepeye çıkacak bunu yaparsa? Sonra ne olacak, sonra?
Bakır, hastalığın adını koymuş:
“Bu ulus devlet anlayışından kaynaklanıyor!” demiş. Peki, ülkemizde başka bir ulus mu var? Dili, tarihi, geleceği, geçmişi, ülküsü farklı olan bir ulus var da biz mi duymadık? Tarihte bu özelliğini kanıtlamış, soyu sopu ayrı, dili töresi ayrı, ayrı devletler kurmuş, devleti yıkılmış yine kurmuş bir ayrı ulus mu yaşıyor aramızda?
Gülünç olunur ama bu kadar da gülünçlük fazla! Akıllımızın son sözleri:
“Artık bu tür olumsuz duruşlarla toplumlar yönetilemez. Artık her şey kanunlara göre olmuyor!”
Dünya gerisin geri ortaçağa dönmüş de, krallıklar dönemine dönmüş de, yasa benim diyen tek adamlar yönetimine dönülmüş de bizim haberimiz olmamış demek ki… Bilerek eğitimsiz bıraktırılmış, terörle korkutulan, terör örgütünün insafına terkedilmiş bölgedeki halkı avuçlarına almışlar, vatandaşın yerine konuşuyorlar.
Kaymakamlık, her iş bitene kadar bekliyor, kulağının üstüne yatıyor, son anda uyarı yazısı yazıyor göstermelik. Yasal işlem başlatılacağını söylüyor, yasa tanımadıklarını, bunları bile bile yaptıklarını söyleyenlere… Danışıklı dövüş gibi… Yazıyla, ricayla: “Yapmayın, rica ederim, işlem başlatılacak!”
Bu haberin, dün, kelimesi kelimesine gazetelerde yazılı durumu şöyleydi:
“Güneydoğu’da Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği’nin (Kürdi-Der) öncülüğünde, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Eğitim-Sen’in desteğiyle üç ilde kurulan kürtçe ilkokulların tabelası asıldı. Okullar yarın düzenlenecek törenle eğitime açılacak. Pilot olarak seçilen Diyarbakır’ın Bağlar, Şırnak’ın Cizre ve Hakkâri’nin Yüksekova ilçelerinde kurulan okullarla ilgili kaymakamlıklar uyarıda bulundu. Kaymakamlıklar tarafından ilgili kurumlara gönderilen yazıda, okulların kanunsuz olduğu ve yasal işlem başlatılacağı tebliğ edildi. Diyarbakır’daki okulun sorumlularından Abdurrahman Bakır ise kaymakamın devlet memuru olduğunu ve görevi gereği uyarı yazısı gönderdiğini söyledi.”
Bu gün 15 Eylül. Okullar açıldı.
Hâlâ, Millî Eğitim bakanı olduğu söylenen, Ağustos’tan sonraki yeni yönetimde de değiştirilmeyen o çok yaş yaşamış, bembeyaz saçlı, kocaman beyaz bıyıklı kişi, televizyon ekranlarında yüzünden gülücükler saçılarak dolaşıyordu bu sabah. Eskimiş, kullanılmayan, Nuh Nebi’den kalma Arapça sözlerle olmayan Millî (?) Eğitimi övüyor, iktidarın başarılarını muştuluyor, gazetecilere şakalar yapıyor, hayırlı uğurlu olsun diyor yeni ders yılı. İstanbul’da da Vali mutlu şiirler okumuş öğrencilere… İstanbul’un belediye başkanının elinde bir çocuk kitabı: Küçük Bahçıvan. Yoksa siz Atatürk resmi mi gösterecek sandınızdı?
Sanki, terör örgütü başka ülkede. Başka ülkede açıldı o olmayan dille eğitim yapacak okullar. Başka ülkede devletine başkaldıran, efelenen, şımardıkça şımaran, yasa tanımam diyen örgüt yandaşları, örgütün maşaları… Eskinin hortlatılmış Ermeni isteklerini, yurdumuzdan toprak koparma emellerini bunların ağzıyla söyletenler, Mardin Belediye binasına türlü türlü dillerle yafta asanlar, iyice azgınlaşıp köpeksiz köy bularak, belediye binasının kapısına astıkları bir benzeri görülmemiş çirkin yaftada Arapçayı bile unutmayanlar başka ülkeden…
Okullar açılmadan PKK terör örgütünce onlarca okul yakıldı. Üç tane de başkaldırı sözde okulu açıldı.
Bunlardan ne haber?
Kanunsuz olduğu doğruymuş yaptıklarının, kendileri söylüyor, kanun benim diyorlar, kulağınız ağır mı işitiyor, ne olacak ülkemizin durumu? PKK terörüyle, bu açılım palavrasıyla, bölünme süreciyle nereye kadar gideceksiniz?
Her yanı saran İmam okullarıyla yol nereye?
Din öğretmenlerinin okul müdürlükleriyle, dinsel eğitimle gidilecek yön neresi?
Bölücüleri azdırma, kanunsuzluğa göz yumma, aymazlık, vatanı bıçaklatma, yayılmacıların ağzıyla, gönlüyle devleti yönetme, ne zamana kadar, hangi noktaya kadar?
Yeni ders yılı hayırlı uğurlu olur, neye olmasın, bal gibi de olur. İşte böyle olur:
Okulların açıldığı gün ilk haberler geldi. Cumhuriyet gazetesi yazdı. Sabah:
“Kürtçe eğitim verecek olan okullar eğitime başladı.”
Akşam:
“Kürtçe okul” mühürlendi.”
Bunlardan Diyarbakır’da açılanı. Valilikçe geniş güvenlik önlemleri alınarak çocuklar akşam saatlerinde evlerine dağılınca polislerce mühürlenmiş.
Oyuna bakın oyuna. Oyunumuz sürüyor. Yarına seyredin gümbürtüyü…
Terör örgütünün taşkınlığını… Devletimizin düşürüldüğü durumu iyi görün…
Feza Tiryaki, 15 Eylül