
Bu hafta yeni dalga operasyonlarla Şahin Filiz, Zekeriya Beyaz ve Abdurrahman Küçük gibi antiemperyalist yazılarıyla bilinen ilâhiyatçı profesörlerimize gözdağı verildi, evleri arandı, yazıları ve ders notları götürüldü.
Artık eli kalem tutmak silah tutmaktan daha tehlikeli suç kapsamındadır. Tehlikeli olan asıl budur; ilâhiyatçı profesörlerimize “eğer susmazsanız…” denilmiştir.
Böyle operasyonlardan sonra birileri NTV ekranına çıkartılır, karşıt olan birileri yan yana getirilir. Ben de elime kalemi alır notlar alırım. Bu kez ekrana çağrılan Zekeriya Beyaz hocaydı. Hocanın karşısına ise ilâhiyatçı olmayan birisi, bir avukat çıkartılmıştı. Hırant Dink davasında ve Malatya’da bir misyonerin öldürülmesi davasında müdahil avukatıydı. Biri fikir adamı diğeri cinayet avukatı, tuhaf bir eşleştirme!
Neden bize böyle denk olmayan bir fotoğraf sundular diye merak ettim. Bu fotoğraf karesinin özetinde üç mesaj okudum:
- a- Açık mesaj: “Misyonerliğe karşı yazı yazmak cinayete azmettirmektir, onun için misyonerliğe karşı yazı yazmayın.”
b- Gizli mesaj: “Hırant Dink’in katilini başka yerde aramayın.”
Hırant Dink ki, son demeçlerinde açıkça emperyalist oyunlara gelmeyin diye Kürtlere mesaj veriyordu ve bu yüzden ortadan kaldırıldığı konuşulurken, bu yüzden davanın seyrinin değiştirilmesi birilerinin işine gelirken… Dink’in asla Hıristiyan olduğu için değil, üstelik Protestan değil Ortodoks olduğu bilinirken, onun anti emperyalist olduğu için öldürüldüğü konuşulurken, Hırant Dink’in adını Protestan misyonerlik faaliyeti sırasında öldürülen birisiyle yan yana getirmek, çok ustaca kurgulanmış bir senaryoyla zihinleri bulanıklaştırmaktır.
Hrant Dink davasında mızrak çuvala sığmamaya başladığı için olmalı, böyle ekran düzenlemelerine ihtiyaç duyulmuş görünüyor.
NTV ekranında son karenin alt yazısı neydi, ona baktım. Çünkü son mesaj, bu programın ana fikridir, akılda kalması beklenen özet cümlesidir, orada son mesaj verilir. Zekeriya Beyaz hocanın değil, diğer konuşmacının son sözünde bu vardı.
- c- Son mesaj: “İlâhiyat Fakültelerinin hocaları diğer dinlerin aleyhine konuşuyor. İlâhiyat Fakülteleri tarafsız bilim yapmıyor, misyonerlerin öldürülmesine sebebiyet veriyor.”
Çünkü İlahiyat Fakülteleri kapatılmanın arifesindedir, toplumda kabul edilebilir bir gerekçe yaratmak zorundadırlar, o nedenle zihinleri bulandırmaları gerekiyor.
Oysa ki, bu fakülteleri Protestanlığın yayılmasının önündeki engel gibi göstermek, misyonerlik faaliyetinin bizzat kendisidir. Böylece, İlahiyat Fakülteleri gözden düşürülürken, okurlarım bilecektir, yazmıştım, İstanbul’da Medeniyetler İttifakı Enstitüsü adıyla açılan vakıf yüksek okulu parlatılmaktadır. Sırada Diyanet İşleri Başkanlığının ve İmam Hatip Liselerinin kapatılması olduğunu unutmayın.
Ancak, bu okullarda okutulan derslerin her biri sertifikalı kurslara dönüştürülerek piyasada sertifikalı kurslarda satın alınabilecektir; şu anda yönetiminde on tane Amerikalı yabancı uyruklu uzman(!) bulunan Mesleki Yeterlik Kurumu (MYK) tarafından bu kursların müfredatını (yeterliğini) saptama çalışmaları devam etmektedir. Nerden mi biliyorum; Kurumdan aldığım tekzip yazısında henüz bir kısım mesleki yeterliklerin saptanmaya devam edildiğini bizzat hukuk müşavirlerinden öğrenmiş oldum.
Halkımıza okullarda öğretmedik ki, Çanakkale’ye gelen haçlı donanması İngiliz Yahudi kraliyet ailesinin açtığı Protestan Haçlı seferiydi, İzmir’e Amerikan gemileriyle çıkartılan Yunan ordusu da onların işgaliydi... O savaşlarda, Hrant Dink gibi nice vatansever Ortodoks Ermeni Protestan kurşunlarına hedef olmuştu. Savaştan sonra Türk Ortodoks Kilisesinin kurulmasına bizzat Mustafa Kemal izin verdi.
Türk Ortodoks Kilisesinin sözcüsü Sevgi Erenerol’un, Silivri’de neyle suçlandığını bile bilmeden üç yıldan beri tutuklu olduğu NTV ekranlarında hiç konuşulmadı. Onun tutuklanmasını da diğer dinlere karşı halkı kışkırtmak olarak ele alsaydılar ya… Cinayet avukatı değil, siyasi tutukluların avukatı olarak Sevgi Erenerol’u NTV ekranlarında anlatacak bir konuşmacı bulunamaz mı? Bulmazlar, çünkü Sevgi Hanımı Türklerin aleyhine konuşturamazlar.
Misyonerlik, sadece Hıristiyanlığı yayma faaliyeti olarak masumca gösterilmeye çalışılıyor. Oysa yabancıların devletimizi işgal etmesini hedefleyen bir emperyal faaliyet olarak algılanmalıdır. Örneğin, Güney Koreli Protestan köy kızları, dershanelerde düşük ücretle İngilizce öğretmeni olarak çalıştırılıyorlarken şimdi onlara DEVLET MEMURU olma hakkı, hem de 5544 sayılı MYK yasasıyla verildi, bizim kadrolarımıza onlar terfi ettiler. Misyonerlik bunun için emperyalizmin işgal faaliyetidir. Bu yasa “Yabancı ülkelerden toplu eğitim hizmeti satın alınabilir” hükmüyle, bir misyonerlik yasasıdır.
Yani, yabancı uyruklu (Hıristiyan) olanlara devlet memurluğu hakkını veren bir kanun 2006 yılında meclisten geçirildi, bu misyonerlik kanunudur. Adı, 5544 sayılı Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunudur. Ben de bu kanunu eleştirdiğim için her halde bir gün benzer bir suçlamayla karşılaşabilirim. Bugün yabancı dil öğretmenlerine susarsam, yarın devletin diğer kadrolarına yabancılar dolacaktır.
Artık yasalar ve ekranlar emperyalistleri koruyorsa, korunmaya ihtiyacı olan yabancılar değil, Müslüman olsun Ortodoks olsun, tüm Türklerdir.
Aydın ilâhiyatçı profesörlerimize ve halkımıza çok geçmiş olsun.
Son nokta: Prof. Şahin Filiz hocamız, Cumhuriyet İçin Güçbirliği platformunda bağımsız milletvekili adayıdır. Kendisini bu tutumundan dolayı ayrıca tebrik ediyorum. Mecliste bağımsız güçlü bir Cumhuriyetçi ve Tam Bağımsızlıkçı, antiemperyalist milletvekili grubunun bulunmasında ben de fayda görüyorum.
Eğitimci Yazar Mahiye MORGÜL, 1 Nisan 2011
mahiye@gmail.com