Amerikalılar, USCIRF (ABD Uluslararası Dini Özgürlük Komisyonu) gibi komisyonlar kurup, dini özgürlüklere saygı bahanesiyle dünyaya din polisliği taslamadan önce, kendi ayıplarını temizlemek için, Kızılderililerin inançlarına yapılan büyük bir saygısızlık olan başkan heykellerini kaldırsınlar.
1927 - 1941 yılları arasında ABD'nin Güney Dakota eyaletindeki Rushmore dağının Black Hills denilen bölümünde, sert granitleri dinamit ve keski makineleriyle yontarak yaptıkları, dört eski ABD başkanına ait 18-20 metre yüksekliğindeki dev heykelleri bilirsiniz.
Lakota Siu dilinde "siyah olan tepeler" anlamına gelen "Paha Sapa" (Kara Tepe) kelimesinden türemiş Black Hills, bir çok Kızılderili kabilesi için kutsal olan bir yer. Tepedeki doğal şekillerin arasında birer sütun gibi yükselen altı tanesinin, atalarını sembolize ettiklerini kabul edip "Altı Büyükbaba" adını vermişler. Muhtemelen, doğal yapısını bozarak aynı yere ABD başkanlarının heykelini yapma fikri, buradan kaynaklanıyor.
Siular için Rushmore hakaretinin üç boyutu var ;
1- ABD hükumeti tarafından ellerinden zorla alınan arazi üzerine inşa edilmiştir.
2- Özellikle Kara Tepe, kutsal yer kabul edilir.
3- Anıt, bir çok yerliyi öldüren ve ülkelerini ellerinden alan Avrupalı işgalcileri kutlamaktadır.
Kara Tepe'nin bulunduğu dağlık bölge, 1868 yılında yerlilerle işgalci Avrupalılar arasında Laramie Kalesi'nde yapılan anlaşmaya göre, sonsuza kadar Kızılderililere ait olması gerekiyor.
Ne yazık ki, General Custer'ın yönettiği bir araştırmada, bölgede altın bulunuyor ve anlaşma federal hükumet tarafından iptal edilip, Siular Kara Tepe'yi işgalcilere bırakmaya zorlanıyorlar.
Bu türden olaylar, Amerikan hükumetinin yerlilerle sürekli çatışma halinde olduğu ondokuzuncu yüzyılın sonlarında sıklıkla görülüyor.
1873 yılında, ikinci başkanlık döneminin açılış töreninde yaptığı konuşmada Ulysses S. Grant, işgalcilerin tutumlarını yansıtan şu ifadeleri kullanıyor ; "Kızılderilileri eğitim ve medeniyetin yararlı etkileri altına almak için insancıl yolu tercih ediyorum. Yerlilerin önünde iki seçenek var. Ya bu yolu seçecekler, ya da imha olacaklar"
Böylece, asimile olmayı kabul etmeyen Kızılderililerin çoğu için savaş tek seçenek haline geliyor. Güney Dakota'da, Çılgın At ve Oturan Boğa gibi reislerin önderlik ettikleri Siu kabileleri Amerikan ordusuna karşı kayda değer başarılar kazanıyorlar ama, ABD'nin yüzüncü yılı 1876'da 'Little Bighorn Muharebesi' ile General Custer'ın birliklerini yenmeleri, federal hükumetin çabalarını artırmasına sebep oluyor ve sonunda 1890 yılında 'Yaralı Diz Muharebesi' ile Kızılderililer savaşı kaybediyorlar.
"Kalbimi Yaralı Diz'e Gömün" isimli 1970'de çok satan kitabında Dee Brown, muharebenin aslında silahsız Siu kadın, çocuk ve erkeklerinin ABD birlikleri tarafından vurularak öldürüldüğü bir katliam olduğunu yazıyor.
Bir kısmına sonradan "Amerikalı" denilen Avrupalıların hepsinin de kendi ülkelerinde ve dünya üzerinde gittikleri her yerde aynı işi defalarca yaptıklarını bildiğimiz için, bu kitap bizleri hiç şaşırtmıyor.
Amerika kıtasında yaşayan kuzenlerimizin başına gelen felaketlerden, çıkarmamız gereken dersler var.
ABD'nin bize, PKK'ya karşı istihbarat desteği verme sözü (Anlaşılan bu sözünü sadece Uludere'de tutmuş !) olduğundan bahsedenlere, Lakota Reisi Kızıl Bulut diyor ki ; "Beyaz adam bize sayısını hatırlayamadığım kadar çok konuda sözler verdi. Bunlardan sadece birini tuttu. En sonunda topraklarımızı elimizden alacağını söylemişti. İşte sadece bu sözünü yerine getirdi".
Selçuk TINAZ, 19 Nisan 2012