“Karabağ’a bir gecede gireriz ama...” / Selcan TAŞÇI

“Karabağ’a bir gecede gireriz ama...” / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Balasagun » Pzt Ara 28, 2015 11:46

“Karabağ’a bir gecede gireriz ama...”


Resim
“Azerbaycan Millî Tiyatrosu”nun ilk ve halen “aşılamamış” abide isimlerinden Cihangir Zeynalov’un 150. doğum günü vesilesiyle düzenlenen anma törenleri için Bakü’ye giderken niyetimiz “son dakika” depremleri, gerilimleri, felaketlerinden yorgun düşen bünyemizi “aşırı dozda sanat”la tedavi etmekti.

Kahrolsun küresel sistemin kelebek etkisi;

Önce “devalüasyon” ardından “Ermenistan’ın savaş ilanı”, yine “ekonomik ve siyasal krizler”in göbeğinde bulduk kendimizi!

* * *

Dünya ekonomik sisteminin, “devleri”ni korumak üzere devreye soktuğu “kontrollü/üretilmiş kriz” akabinde petrol fiyatlarının düşmesi birçok petrol zengini ülke gibi Azerbaycan’ı da etkileyince ülkede devalüasyona gidildi. Manat, Euro ve dolar karşısında yüzde 47 oranında değer kaybetti. Yani biz ayak bastığımızda ülke bir gün öncesine göre en kaba-klişe anlatımıyla yarı yarıya fakirleşmiş haldeydi. Ve buna rağmen ülkede, en azından Bakü’de infialden ziyade “soğukkanlılık” hâkimdi.

Akıbetimizin anlık öfke patlamalarıyla belirlenmesine alışık olunca tabii “mantık” ve “realizm”in bu denli baskın olması ilginç geldi(!)

İnsanlar elbette endişeli ama başlarına gelenlerin, iç politikadan bağımsız olarak “Rusya’nın etrafı”nı oluşturmanın, bir manada jeopolitiğin bedeli olduğuna dair bir kanaat hâkim burada. “Ormana girebilmek için önce yolları temizlemek gerekir, Rusya’yı sıkıştırmaya çalışıyorlar ama olan bize oluyor” diyorlar.

Türkiye’nin Rusya ile yaşadığı kriz için “hiç gerek yoktu” diyenlerin sayısı “oh, oh iyi oldu” diyenlerden çok daha fazla Azerbaycan’da, buna rağmen “beşikten mezara kardeşlik” duygusuyla -Rusya’yla olan çok ciddi ticari ilişkilerine rağmen- Türkiye’yi yalnız bırakmamak gerektiğini, başta doğal gaz ve petrol satışı olmak üzere “elden gelenin” yapılması gerektiğine inanıyorlar. Misal, yaşadıkları ekonomik krize rağmen Türkiye’deki yatırımlarını durdurmamak için “direniyorlar”.

* * *

Azerbaycan’da tanık olduğumuz diğer gelişme Ermenistan Savunma Bakanlığı Sözcüsü Artsrun Hovhannisyan’ın “Bugün bir savaşın içindeyiz. Savaş kelimesini kullanmak zorundayız çünkü ortada ateşkes kalmadı...” çıkışı.

Açıkçası bu sözler burada öyle aman aman bir etki yaratmışa benzemiyor. Çünkü, “kağıt üzerinde olsa da fiilen bir ateşkes yok zaten ortada. Basına çok yansımasa da hemen her gün bir “ihlal”, “çatışma” hali yaşanıyor sınırda...”

“Ermenistan-Rusya ittifakı”
meselesine gelince...

“Ermenistan” diye bağımsız bir devlet yok; “Rusya’nın peyki”nden başka bir şey değil zaten Erivan gerçekte.

Yıllardır, çeşitli vesilelerle birçok Azerbaycanlı yöneticinin demecinde de yer alan “Karabağ’a bir gecede gireriz...” cümlesini defalarca duyduk şu birkaç gün içinde Bakü’de.

“Ama...”

Azerbaycan her ne kadar güçlü bir ordu ve iradeye sahip olsa da tek başına; Ermenistan değil, bütün dünya karşısında Karabağ konusunda...

Rusya’nın Azerbaycan’a sattığı silahların aynını ve bedavaya Ermenistan’a da vermesi orada bir “paralel ordu” oluşturması bir yana Karabağ’daki 7 rayonu Ermenistan işgal ordusundan temizleyip de Şuşa ve Hankendi’nin bulunduğu alana dayandığında başka bir tehlike bekliyor Azerbaycan’ı orada....

Bir yönüyle Türkiye’nin de “kıssadan hisse” çıkarabileceği bir tehlike...

Dilerseniz bugünlük burada bitirelim ve yol halinde değil de bilgisayarımızın başına geçince, yarın devam edelim meselenin “bam teli”ne...

Selcan TAŞÇI, 26 Aralık 2015
selcantasci@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: “Karabağ’a bir gecede gireriz ama...” / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Balasagun » Pzt Ara 28, 2015 11:48

Vatan savunmasına “sivil” freni


Resim
Dün kaldığımız yerden devam edelim:

Azerbaycan’da konuştuğumuz “yetkili”/ “yetkisiz” herkes aynı görüşte. “Karabağ’a bir gecede gireriz” diyorlar;

“Ermeni işgali altındaki 7 rayonu da 1 günde temizleriz.”

“Ama...”


İşte tam orada, yani “İşgalci Ermenistan ordusu unsurlarının bulunduğu Laçin, Kelbecer, Cebrail gibi illerden oluşan “çember” temizlenip de sıra, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in her fırsatta “Bir gün bayrağımızı dalgalandıracağız” dediği Şuşa, Hankendi gibi Ermeni sivillerin yerleştirildiği köylerin bulunduğu bölgeye geldiğinde ne olacak?”

Irak’ta milyonlarca sivilin katlini görmezden gelmiş hatta parçası olmuş; Afganistan’da aynı şekilde, Suriye’de öyle, dön geriye İkinci Dünya Savaşı’nda sivilleri atom bombasıyla katletmiş, Vietnam’da, Kamboçya’da, Guatemala’da savaşı geçtim, tarihin en trajik insanlık suçlarına imza atmış “dünya devleri” nazarında -Azerbaycan vatanında, işgalci durumunda yaşıyor olsalar bile- bir tek Ermenistan vatandaşının kılına zarar gelecek bir müdahale “meşru müdafaa hakkı” sayılır mı sanıyorsunuz?

Daha o dakika “insan hakları” çığırtkanları eşliğinde çullanmazlar mı Azerbaycan’ın üzerine? Ermenistan’ın bir gecede haritadan sildiği Hocalı’daki “Türk soykırımı”nı insanlık adına utanç verici bir sessizlik içinde izledikleri halde hem de!..

Bakmayın siz İnsan Hakları Evrensel Beyannameleri’ndeki “din, dil, ırk ayırt etmeksizin” sıralanan “eşitlik” kriterlerine;

Bir Türk ile bir Ermeni hiçbir zaman eşit olmadı, hiçbir zaman da olmayan “küresel oyun kurucular”ın gözünde!

Bir Müslüman ile Hristiyan hiçbir zaman eşit olmadı, hiçbir zaman da olmayacak!

“Karabağ Irak gibi olsaydı, Suriye gibi olsaydı biz oraya bomba yağdırırdık ve kimse de ses çıkarmazdı; ama orada Ermeniler yaşıyor...”

İşte bu manidar cümle tek başına özetliyor Azerbaycan’ın Karabağ’daki çıkmazını... Biliyorlar ki, “Türk soykırımcısı Ermenistan’la açılım” uğruna, soykırıma uğrayan Azerbaycan Türkleri’nin kutlu emaneti olan Azerbaycan bayrağının, katil Sargisyan rahatsız olmasın diye çöp kutularına atılabildiği Türkiye bile -hani tek millet oldukları- sahip çıkmaz/çıkamaz “öz kardeşi”ne...

“Tam müstakil” değil en nihayetinde; her şeyden önce NATO’yla bağlı...

Azerbaycan’ın, kendi topraklarının bir bölümündeki etnik temizlik ve nüfus değişimi dolayısıyla içine sürüklendiği bu “eli kolu bağlı olma” hali Türkiye için tam bir “kıssadan hisse”...

Bir de anlayabilse...

Anlayabilse ve Kerkük’ün Türksüzleştirilmesine karşı duracağı yerde bunun müsebbipleriyle ittifaklar kurmasa keşke.

Anlayabilse ve Telafer’in, Musul’un Türksüzleştirilmesine kör, sağır, dilsizleşmese.

Anlayabilse ve Türkmen Dağı’ndaki etnik temizliğe izin vermese.

Anlayabilse ve Ayn’el Arap’ın Kürtleştirilmesinin doğuracağı sonuçları görebilse.

Anlayabilse ve Güneydoğu’daki etnik kümelenmenin haritadaki karşılığının temellerini atmasa elleriyle.

Elinde silah olanla çarpışırsınız, savaşırsınız. Peki ya elinde silah olan, silahsız-sivil vatandaşları kalkan yaptığı vakit kendisine?..

“Karabağ” yürek sancımız, kalp ağrımız olduğu kadar bir “ders” de aslında -anlayabilene-....



Yüzü kızaracak bir rektör aranıyor

Azerbaycan’daki devlet üniversitelerinden birinde okuyan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı öğrenci anlattı:

- Derse girenlerin nereden geldiği hakkında malumat sahibi olmak isteyen hocamız yoklama kağıdına bazı bilgileri de not etmelerini istedi sınıftakilerden. Baktık ki, Türkiye’den gelen öğrencilerin bir kısmı “Rojka”, “Amed”, “Wan”, “Şırnex”, “Çolemerg” diye bildiriyor memleketlerini. Rektöre gittim. Bu kağıtla birlikte yanımda götürdüğüm Türkiye haritasını da açtım ve ‘Hocam, bakın bakalım Türkiye’de böyle şehirler var mı?’ dedim. Rektörüm kağıdı elimden aldı; sınıfa gitti. Türk şehirlerini ‘Kürdistan’a ait’ varsayan o öğrencilerin gözlerini önünde kağıdı yırtıp attı. Üniversitede “etnikçiliğe”, “bölücülüğe” izin vermeyeceğini net bir dille belirtti...”

Hemen her gün Türkiye’deki üniversitelerde okuyan öğrencilerin paylaştığı “PKK kampına dönmüş amfi, kampus, yemekhane, kantin vs” fotoğraflarını hatırlayınca, Azerbaycanlı rektörün duruşunu milletim adına gururla ama ülkem adına utanarak dinledim.

Özellikle aktarmak istedim ki; başında bulundukları üniversiteler terör yuvasına döndüğü halde kıllarını kıpırdatmayan, ihmalleriyle Fırat gibi pırıl pırıl gençlerin katline zemin hazırlayan rektörler belki azıcık utanırlar da, üst düzey makamlarına kuruldukları bu devlete, hiç değilse Azerbaycan’daki mevkidaşları kadar sahip çıkarlar!



Bakü’de bir buruk veda...

Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü ve ekibiyle birlikte Bakü ziyaretimizin asıl sebebi dün de belirttiğim gibi Azerbaycan milli tiyatrosunun abide sanatçısı Cihangir Zeynalov’un 150. doğum günü dolayısıyla düzenlenen etkinliklerdi. Dedesi Cihangir Zeynalov ve yine ülkede efsaneleşen sanatçılardan biri olan annesi Nesibe Zeynalova gibi tiyatro sanatçısı olan, Çukurova Üniversitesi Sahne Sanatları Bölüm Başkanı Cihangir Nevruz’un dedesinin anısına sahneye çıktığı “Cihangir’den Cihangir’e” gecesi için bulunduğumuz Azerbaycan Devlet Milli Dram Tiyatrosu Salonu benim için buruk bir tesadüfe de mekan oldu. Azerbaycan İstanbul Başkonsolosu Hasan Sultanoğlu Zeynalov ve eşi de, yakın dost oldukları Cihangir Hoca’yı yalnız bırakmamışlar, oradaydılar o gece. Ayaküstü sohbetimiz sırasında öğrendim ki Büyükelçi olarak Türkmenistan’a atanmış Sultanoğlu.

Üzüldüm.

Tam bir Türk, Türklük aşığıydı. 2009 yılında, Ermenistan sınırını açmaya kalkışan zihniyeti protesto etmek üzere gittiğimiz Kars’ta tanıştığımız günden bu yana ülkülerinden de, temsil ettiği devlet ve mensubu olduğu milletin menfaatlerinden de zerre ödün verdiğini görmedim. Bu nedenle hem Kars’taki hem İstanbul’daki görevi sırasında defalarca hedef gösterildi. “Hepimiz Ermeniyiz” korosunun saldırısına uğradı. Ama bir gün olsun yılmadı. En bıçak sırtı zamanlarda, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine gölge düşmemesi için adeta çırpındı. “Bayrak krizi” dahil Türkiye’deki onca “kardeşlik hukuku”nu ayaklar altına alan gelişmeye rağmen bugün zora düştüğümüzde ilk destek yine Azerbaycan’dan geliyorsa, Sultanoğlu gibi “tek millet” olduğumuz gerçeğini hiç unutmayan “devlet adamları” sayesinde...

Bakü’de karşılaşınca, “helalleşmek için aradığını fakat ulaşamadığını” söyledi; Gerek röportajları, gerek mücadelesiyle bu sayfaya defalarca konuk ettiğim Sultanoğlu’yla helalleşmek için en uygun yer yine bu köşe bence. Sadece “haber değeri”nden dolayı değil, insani yönüyle de çok değer verdiğim böylesi kıymetli bir insan nasıl uğurlanır bilemedim; Varsa bir hakkımız helal olsun, geçmişse bir hakkı helal etsin...

“Neresinde bir Türk varsa yeryüzü küresinin/Sınırı orada başlar bozkurt mefkuresinin”;

Türkmenistan da bizim, yollarımız bir gün yeniden kesişir dilerim...

Selcan TAŞÇI, 27 Aralık 2015
selcantasci@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

cron

x