KARABULUT ANAYASASI
Kemal Karabulut’un ‘Anayasa’ üzerine de ‘fetva’ verdiğini duyduk.
Duyduk ki, beyefendiye göre, ‘Anayasa’nın değiştirilemez maddeleri’ de değiştirilebilirmiş.
Nasıl olacağı konusunda ipuçları vermiyor olmasına karşın, Kılıçdaroğlu’nun, ‘kulaktan dolma’, ‘evrensel’ ve ‘insan hakları’na gönderme yapacağı tahmin edilebilir.
‘Kulaktan dolma’ diyorum, çünkü, bugün dünya genelinde ve özellikle de Türkiye’de, ‘evrensel’ ve ‘insan hakları’ terimleri üzerine ileri sürülen her ‘görüş’, o çok sevdiğimiz ‘algı’ düzeyinde olup, kesinlikle ‘anlaşılmamış’tır.
Sözgelimi insan haklarında evrensellik, tüm zamanlar için geçerli olmak yani ‘zaman aşımına uğramamak’ (imprescriptible), ‘insan’ sözkonusu olduğunda, insanın ‘doğal’lığından geliyor demektir. Yani ‘insan hakkı’, insana içkin olduğu için, zaman aşımına uğramayacak ve o nedenle insan ‘varolduğu sürece’ varolacak demektir.
Demek ki, artık PKK mı denir ‘sahte sol’ mu bilinmez, onların ‘Evrensel’lik savlarıyla bir ilgisi yoktur.
Çünkü onların ‘evrenselciliği’ doğal değil ‘yapay’dır.
Ve onların gönderme yaptıkları ‘İnsan Hakları’, Büyük Fransız Devrimi’nin ‘İnsan ve Yurttaşlık Hakları’ beyannamesi değil, Birleşmiş Devlet’lerin ‘İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ olup, birbaşına « tüm kamusal kötülükler ve hükumet yolsuzluklarının kaynağı » da zaten odur.
Son tümcedeki « tüm kamusal kötülükler ve yönetsel yolsuzlukların kaynağı » nitelemesi, 1789 ve 1793 tarihli ‘Fransız beyannamesi’nde geçmekte olup, kaynak olarak da « aymazlık, unutkanlık ya da küçümseme » gösterilmiştir.
Yani, ‘doğal’ ve ‘doğal olduğu için de evrensel’ olan ‘insan ve yurttaş hakları’nın bu niteliklerini ‘bilmemek, unutmuş olmak ya da küçümsek’, 1793’de eklenen biçimiyle ‘dünya’nın tüm kötülüklerinin kaynağını oluşturmaktadır.
Şimdi Kemal Karabulut değil de Y-CHP’nin hukukçularından Sezgin Tanrıkulu mu yoksa Mahmut Tanal mı bunları bilmektedir diye sormak yerinde olmaz mı ?
Ya da ‘en derin hukukçuları’ kimse o anlatsın diyelim.
‘Bu takım’ın en aklı başında olanı, bugün Fransa’da bu ‘ilkeler’in hala korunup korunmadığını sorabilir.
Hayır 1795’ten sonra, Fransa’da da insan haklarının ‘doğal’lıkla ilgisinin koparıldığı ve ‘toplumsal’ bir niteliğe büründürüldüğü bir gerçektir. (Droits de l’homme en socété)
Çünkü Fransız Devrimi’nin hem ‘Büyük’lüğü, o anlamda evrenselliği ve hem de ‘Devrimciliği’ bu tarihten sonra bitmiştir de ondan.
Ve o tarihten sonra ‘iki imparatorluk’ kurmuştur Fransa. İnsan ve yurttaş haklarıyla ilgisi olmayan, ‘aymazlık’ ve ‘unutukanlık’ sonucu değil ama doğrudan ‘küçümseme’ ve hatta karşı olma güdüleriyle biçimlenen ‘yapay haklar’ dayatılmıştır.
Oysa Platon’dan buyana, zorla dayatılan hiçbir ‘hak’kın ‘doğal’ olmayacağını biliyoruz.
Kılıçdaroğlu ve CHP’si şöyle dursun, Beytülşabap Üniversitesi ile New York, Filadelfiya ya da New Jersey Üniversitelerinin, birlikte düzenleyecekleri insan hakları konsunu ele alan ‘uluslararası bir kollokyum’dan bile, 1789’da sözü edilen ‘aymazlık, unutkanlık ve küçümseme’nin baskın geleceğinden benim kuşkum yok.
Onlar Maxmilien de Robespierre’in ‘tırnağı’ bile olamazlar.
‘Devrimci’ olacaklarmış da..
‘Değiştirilemez’leri değiştireceklermiş.
Ey ‘unutkan’ ya da ‘yüksekten bakan’larla birlikte doğrudan ‘aymaz’ olup da bu ülkeyi yönetmeye kalkanlar..
‘Bütün kötülüklerin kaynağı’ olduğunuzu da biliyor musunuz ?
Bilmiyorsanız işte söylüyorum.
Sizin değil Anayasa, yasa yapmaya bile ‘hak’kınız yok aslında.
‘Hak vereceklermiş’, hem de ‘evrensel’.
Kusura kalmayın ama, ‘İnsanlık’ nire…!
Habip Hamza Erdem