Karnaval, Festival, Dağdaki Bağdakini Kovar!

Karnaval, Festival, Dağdaki Bağdakini Kovar!

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal Nis 15, 2025 22:47

Karnaval, Festival, Dağdaki Bağdakini Kovar!

Kötüde, ülkende gözü olanda, düzen düzenek bitmez.

Şeytanın aklına gelmez bunların aklına gelen! Kim kimi nasıl kandırmış da bu rezilliğe kapılınmış yıllardır, neden?

Alın işte Adana’mızda on gün süren bir zorlama eğlence. Yabancı. Kopya, bizden olmayan, tarihimizde yeri olmayan, özenti, yapmacık, eğlenceye benzemeyen sevimsiz bir eğlence. Hem uluslararası imiş, hem de on gün sürermiş. Adana’nın Düşman İşgalinden Kurtuluşu (5 Ocak) için yapılan kutlamalar bir gün sürüyor. Uyduruk karnaval on gün. Gören, bilmeyen burası neresi diyor. Amerika’da bir ülkede mi? Hindistan’da mı? Afrika’da mı? Hangi sömürge ülkesi burası? Nere?

Çekilmiş kısa filmlerine bir bakıyor bir daha bakamıyorsunuz. Kadınlar o derece açık saçık, çadır tiyatrolarında olmazdı böyle rezillik. Yapraktan elbiseler, kolları etekleri tüylü, pullu. Yapma çiçekli, başlar, üst baş, takma takıştırma… Erkekler birer kukla koca bebek. Herkes kıvırıyor, bazıları karakuş kılığında, kartal taklidi mi yapılıyor, karga mı belli değil. Tüyler, kanatlar, kafalarda takma, boyalı saçlar, ortaçağın ilkel krallıkları, süslü derebeyleri buraya taşınmış, palyaçolar basmış sokakları, bizim kültürümüzde yeri olmayan Amerikan- Çin çizgi film kahramanları plastik kalıplara girmiş, tavşan, maymun, ayı, ördek, kurbağa, pelerinli kızlar, hepsi birden balondan yapılmışlar. Uçan adam bile var aralarında, Batı’nın tüm çizgi film kahramanları. Havaya boyalar sıkılıyor, suratlar, üst baş boyalı, alınan nefes zehirli… Yerler boyaya batmış.

Niyeymiş bu eğlence? Portakal çiçekleri açmış da…

Ne alaka, kel alaka durumu… Güler misin, ağlar mısın?

Sonra tanıtımlarda, her yerde, bu yapılana “Karnaval” denmiş. Bakıyorum; karnaval, “Hıristiyanların büyük perhizlerinden sonra tuhaf kılıklara girerek yaptıkları şenlikler. ”diye tanımlanıyor sözlüklerimizde. Perhizleri, kırk gün hayvansal gıda yememe durumu imiş. Paskalya döneminde yapılırmış.

Belli, bu sözün bizle, kültürümüzle hiç ilgisi yok.

Festival sözü de çok kullanılıyor, bu tür şenliklerde. Bakalım, festival ne demekmiş: “Birkaç gün süren, müzikli, oyunlu yaz eğlencesi.”

Bu da olmadı, festival de diyemeyiz yapılanlara. Hem birkaç gün sürmüyor, tam on gündür sürüyor, mevsim yaz değil, Nisan ayının üçte biri şenlikte geçecek.

Peki, bizim bu ayın son haftasına girerken kutladığımız, Kurtuluş Savaşını yönetmek, düzenli ordu kurmak için, Başkomutanımız Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş gününün, Cumhuriyetimizin temelinin atıldığı günün bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız ne olacak bu durumda?

Araya gidecek değil mi? Önemini yitirecek, baştan savma kutlanacak, ya da kutlanmayacak, unutulacak…

Kutlansa da, ne sevinilecek, ne coşulacak, ne neşeyle dolunacak… Eğlence sarhoşu olmuşsan nasıl ayınacaksın üç beş günde? İnsanlar neye eğlendiklerini bilmeden tüm uluslarla, gelen gezginlerle eğlenmişler, atlamışlar, zıplamışlar, yemişler, içmişler, boyalar saçmışlar, araçlarda geçmişler, dünya müzikleriyle, İngilizceyle, dan dun, pat küt sesleriyle baygın aygın günleri geçirmişler…

Gazetelerde son gün duyurusu şöyleydi bu karnaval dedikleri yeni buluşun, bu saçmalığın;

“Atatürk Parkı bugün resmen boya savaş alanına döndü! “Portakal Çiçeği Karnavalının” 9. gününde kimse renklerden kaçamadı. Herkes birbirine boya attı. Dostluk kazandı, temizlik kaybetti.”

Bu kadar kendini yitirdikten sonra; ulus olduğun, ulus devlet olduğun, ulus devletinin kuruluşu, savaş günleri, atalarının düşmanlarla savaşı, şehitlerin, vatan için toprağa düşenlerin, sonunda kazandığın utku, yüce Önderin, nasıl aklına gelecek?

Bunun ilk haberi çıktı bile. Batman Belediye Başkanlığı’na kayyum olarak atanan Vali Ekrem Canalp, “kahve ve çikolata” festivali düzenleme kararı almış. Festivalin bitiş günü 23 Nisan’a denk geliyormuş.

Ne kahve, Batman’da yetişir, ne de çikolata bizim bir yerel ürünümüzdür. Ama ol deyince olduruyorlar, bayramı araya getirmek, kutlatmamak, halka, ağır ülke gündemini unutturmak olunca amaç…

Yine 23 Nisan gezi duyuruları aldı başını gidiyor. Hiç utanıp sıkılmadan başlıklarına yazıyorlar:

“23 Nisan Coşkusunu Hep Birlikte Yaşayalım!”

Aman ne güzel, nasıl yaşayalım? Ne yapıyoruz?

Yanıt duyurunun devamında:

“Rengârenk, eğlenceli ve kültürel günübirlik turlarımızla bu özel günü taçlandırmaya ne dersiniz?”

İşte, bu söz niyeti ortaya koyuyor. Fırsatçılar her zaman hazır, beklemedeler. Bayramı kutlatmamak, en büyük bayramlarımızdan, yılın ilk ulusal bayramını (Hepsi hepsi dört ulusal bayramımız var zaten) turistik geziye çevirtmek, bayramın ipini çekmek…

Duyurunun sonunda, sevdiklerinizle birlikte unutulmaz anılar biriktirin diyorlar. Kumbarada para biriktirmek gibi, iyiymiş. Çağ, sanallık devri, algıların tutsak edilip bir merkezden yönetilmesi devri. Sevr’e geri dönüş emelleri sürerken yendiklerimizde, ülkemizde gözü olanlarda…

“Çocuklar gülsün, bayram havası dört bir yana yayılsın!” Bu söz, bayram denilince günümüzde ilk akla gelen söz. Neden bayram edildiği bilinmeden, bayramlar törenlerde anlatılmadan, bir araya gelinmeden, bayrama tüm öğrenciler zorunlu olarak katılmadan, bayramın o kutlu havası birlikte yaşanmadan, bayram havasını nasıl öğrenecek çocuklar? Nedensiz sevinilir mi? Birlik olmadan eğlenilir mi?

“23 Nisan’a yakışır dolu dolu bir gün için hemen yerinizi ayırtın.” Sözün burasında kopuluyor olaydan. Rehberli bir tatile çık, günler çuvala girmiş gibi tam da bu günü harca, çocuğunu bayramından kopar, yanına al, günlerden 23 Nisan olsun. Hani, eskiden çocuklarımızın tören alanlarını, meydanları doldurduğu, şiirleriyle, gösterileriyle, kendilerini izleyen büyükleriyle dolu dolu yaşadığı bir 23 Nisan günü, olsun bu gezin. “Bugün 23 Nisan / Neşe doluyor insan./ Kurultay bugün doğdu / Ve saltanatı boğdu.” dizeleri ezberlenmeden, Ulusal Egemenliği anlatan şiirlerimiz okunmadan, onurlandıran, göz yaşartan tören geçişleri olmadan, bandolar ulusal marşlarımızı çalmadan, meydanlarda halk oyunlarımız oynanmadan, yurdumuzu kurtaran, Cumhuriyeti kuran kahramanlarımıza saygı duruşunda bulunulmadan neyi nasıl kutlayacak çocuklar? Bayram havası, ulusça, çoluk çocuk, genç yaşlı alanlarda toplanılmadan, okullarla, ulusla, askerlerimizle bir araya gelinmeden nasıl öğrenilecek, nasıl bilinecek?

“Adana Karnavalında” deliler gibi kıvırtanlar, göbek atanlar, boyalara bulananlar, her türlü maymunumsu kılığa bürünenler, o günlerde katil başının ekibiyle, bölücülerle el sıkışıldığını nasıl fark etmedilerse, Cumhuriyetin temelleri sarsılırken, ülkemizin başına yeni çoraplar örülürken, nedensiz sevinç çığlıkları atılarak, yabancı dilli robot müzikleriyle bir güzel nasıl afyonlandıysa toplum on gündür, ne denilebilir ki artık.

Ağlanacak durumumuza gülerken hep birlikte, bir bakacağız ki dağdaki gelmiş, bağdakini kovmaya kalkmış…

Nasıl derler?

“Gerçekler acıdır ama söylenmelidir!”

Atalar sözüne kulak verirsek;

“Her ağaç kökünden çürür.” Köklerimizi korumalıyız. Tarihimizi iyi bilmeliyiz, öğretmeliyiz. Bayramlarımızı yaşamalıyız.

Sevinen düşmanlarımıza bu söz:

“Her zaman düşeş gelmez.” Bize, “Umudunu yitirme!” öğüdü bunlar da:

“Her düşüş bir öğreniş.”

“Her gidişin, bir gelişi var. Her gecenin bir sabahı…”

Feza Tiryaki, 15 Nisan 2025
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1010
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x