
Katır eşek ile atın çiftleştirilmesinden elde edilen ve yük taşımada kullanılan kısır bir hayvandır.
Ülkemiz Osmanlı döneminde başlayan, Atatürk sayesinde kısa bir süre kesintiye uğrayıp, 11 Kasım 1938 yılından sonra tekrar gücü eline geçiren bir “KATIR SALTANAT” tarafından yönetilip sömürgeleştirilmiştir.
Bu katır saltanat grubu içinde; siyasiler, aydınlar, üniversite elemanları, birtakım askerler, birtakım istihbarat elemanları, üs düzey bürokratlar, birçok sivil toplum kuruluşu ve birçok meslek örgütü elemanları, gazeteciler ve işverenler bulunmaktadır.
Katırlaşmış saltanat mensuplarının en büyük özelliği; nüfus cüzdanlarında T.C. Vatandaşı yazmasına rağmen, beyinlerinin çeşitli yabancı burslar, özel eğitimler, maddi imkanlar, makam, saltanat gibi vaatler ile zihinsel tecavüze uğrayarak “katırlaşmış” olmalarıdır.
Onlara bakarsınız; Türk diyemezsiniz. Amerikalı, Yahudi, Fransız, Arap v.b. de diyemezsiniz. Yani ne atdır, ne eşek. Ortaya çıkan mamül sahibine göre eşinen bir “KATIRDIR.”
O yüzden ortalık hep anırma ve kişneme arası sesler çıkaran saltanat sahipleri ile dolmuştur.
“Katır iyi yük taşır” diyeceksiniz belki de… Evet, onlar da iyi yük taşıyor ama ülkemin yükünü değil. Zihinlerine kim tecavüz etti ise o ülkenin yükünü taşıyor. Ülkemize kalan ise (anırma+kişneme) arasında çıkan bağırtı sesleri ile osuruk kokusudur.
O yüzden “Haliçteki Simonlar’a” şaşırmak gereksizdir. Bu koku 73 yıldır katlanarak çoğaldığı için burunlar alıştırıldı.
Osmanlı döneminde de aynı katırlar vardı. Kendi yaşadığı ülkenin dilini konuşmaya tenezzül etmeyen Fransız katırlardan tutun, Farsça konuşup yazmayı maharet sayan Fars katırlara kadar çeşit çeşit…
Atatürk’ün;
“İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her millet ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur” sözünü,
İlmin alınacağı yeri Avrupa olarak çeviren Batıcı katırlar; Türk Devletini, Osmanlı’yı parçalayan, Türkleri Anadolu’dan sürmek isteyen Batı’nın kapısına bağlamayı başardı.
T.C. Vatandaşları ne mi yaptı? Onlar hemen hemen her makamı işgal etmiş olan katırların tekme acısı, anırtı sesleri içinde 73 yıldır ezildi, eziliyor. Hem de katlanarak.
Eski katırlar biraz utanır, katır olduğunu saklamaya çalışırdı.Ya da;
“Katıra, baban kim diye sormuşla, at dayım olur demiş” atasözünde olduğu gibi, zihinsel babalarının bir eşek olduğunu saklamaya çalışır, dayılarının at olduğunu söyleyerek ahvali kurtarırlardı.
Yeni katırlar kendilerini aştılar. Eşek babalarına tapınmakta, adeta katırlıkları ile gurur duymaktadırlar.
Kurtuluş savaşından sonra “evlatlarımızı şehit verdik, yok yoksul kaldık ama onurumuzla ayağa kalktık” diye sevinen Türk Halkı, Atatürk’ün ölümü ile katır saltanatıyla tekrar yüz yüze geldi.
Günümüz Türkiye’sinde katırlaşmayan Türk halkı, Arap katırlar ile AB-D katırları, Rus, İsrail v.b. katırlar arasına sıkışıp kalmıştır.
Kendi öz varlığına sarılıp, bu katırlardan kurtulmadıkça, bu ülkenin sahibi olarak kalabilmesi mümkün görünmemektedir.
Zahide UÇAR, 14 Temmuz 2012
http://www.zahideucar.com
zahide@zahideucar.com