KEDİ, CAMİ, İVANA, OPERA

KEDİ, CAMİ, İVANA, OPERA

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Haz 23, 2016 19:27

KEDİ, CAMİ, İVANA, OPERA


“Ülkemiz bu duruma nasıl düştü? Nasıl kurtulacağız?” sorusu en çok sorulan soru.

Bir daha düze çıkabilecek miyiz? Eskiden hep şikayet ettiğimiz, bir kusur bulduğumuz ama bugünlerden kaç kat üstün olan yaşamımıza, çağdaş kurumlarımıza, eski günlere dönebilecek miyiz?

Bir düş olsa bu günler, uyansak, bitiverse... Baksak hepsi bir düşmüş... Ne ülkemiz dinci-bölücü bir siyasetin eline geçmiş, ne yayılmacı çetenin kollarındayız, ne sağımız solumuz vatan hainleriyle, gericilerle, yalakalarla, çıkarını ülke çıkarından önde tutanlarla, bir takım insanımsılarla dolmuş...

Oysa, düş değil, bir gerçek, yaşadıklarımız. Şaka da değil bu yapılanlar, bu konuşmalar, bu boyun eğiş, bu uçuruma gidiş... Tek tek yitirdiğimiz değerlerimiz... Saldıra saldıra bıkmadıkları Atatürk ilkeleri ve devrimlerimiz... Gericiliğin hortlatılması, bölücülüğün çoktan Meclis'e girmesi, her yaptıklarının yanlarına kalması...

“İğneyi kendine çuvaldızı ele batır.” demiş atalarımız. Çağrım aydınlara. Okuyup yazanlara, duyduğunu anlayanlara, akıl sağlığı yerinde olanlara... Geliniz hep birlikte iğneyi kendimize batıralım. Onu bunu suçlamadan asıl suçlunun kendimiz olduğunu bir görelim.

Bu işteki suçlarımızı, ne yapmamız gerektiğini bulalım...

Sabah elime bir gazete aldım, derler ya sıkıntıdan ölüm ilanlarına kadar okudum diye, bir gazeteyi didik didik etmeye, aynen öyle oldu.

Yine örneğim “Posta”. “Ona var buna yok” başlığıyla verdikleri haberleri üzerine yazdığım, “Ona Buna” adlı ( şehit yardımı konulu) yazımdan sonra, yine onlardan örnek vereceğim. Neden mi? En çok satan gazetelerden biri de ondan. Kültür düzeyimizi, beğeni seviyemizi, ilgi alanımızı, neredeyse her türlü özelliğimizi ele veriyor. Siyasi gündemi yok ama verdiği başlıklar kaç sayfa siyasi haberin kısacık özeti. Bu tür gazeteler çok kişinin eline geçiyor, gerçekten okunmasa bile en azından sağına soluna bakılıyor... Neden?

Başımıza ne gelmişse bizim boş vermişliğimizden, düşüncesizliğimizden, unutkanlığımızdan gelmiş...

Gazete, unutkan yanımızı, aynanın arkasına bakmadan verilene inanmamızı, artist, ünlü merakımızı, lak lakla geçirdiğimiz zamanı çok güzel kullanıyor. Sözcü bile çok satabilmek için “Şık” adlı bayağı mı bayağı bir ek çıkarmıyor mu? Kadınlara imiş bu ek. Çer çöp, ünlü ettiğiniz, aradığınız her bayağı yaratık orada. Kadınlara layık görülen onların süs bebeği olması, her türlü haini, çirkini, bayağıyı sevmesi, onlarla ilgilenmesi... Vatan hainlerinin her dediği her yaptığı yanlarına kâr kalıyor. Unutuveriyoruz üç gün sonra. Yeniden bunları ünlüden sayıyor, onlara para kazandırmaya devam ediyoruz...

Niye en çok satanı, Hürriyet gazetesini örnek almadım? Huyum kurusun, dönemem, yeminim var eskiden kalma. Emin Çölaşan’ın kovulmasında hep birlikte gazeteye boykot yapacaktık ya. Ta o zamandan kalma. İkinci çok satan, Sabah, bilmeyen mi var, damat gazetesi. Eleştirsek ne, eleştirmesek ne?

Bugünlerde en garibime giden konu şu. Üç yıl önce Zaman gazetesi bir milyonun üstünde basılan, satışı çok az ama en çok dağıtılan gazeteymiş. Bu yılın verilerine göre ise en az satan, basımı en az, sondan birinci gazete. Buradan da anlayabiliriz, biz mi tercih ediyoruz okuyacağımız gazeteleri yoksa birileri sen bununla eğlen, boşver ötesine mi diyor?

Neyse gelelim bir günün gazetesine, geçen Pazar gününün “Posta”sına. İlk sayfasına... İçini incelesek konuya girer çıkamayız... Bize tek sayfası yetişir...

En büyük haber başlığı, “Bana emanet” bir kaza haberi. Trafik kazası geçiren bir kız çocuğu kedisini elinden bırakmıyor, ilkyardımda sedyeden hastane yatağına alınırken bile elinde kedi. Önce yatağa kedisini atıyor. “Kedim olmadan asla!” diye de bu durumu yadırgamadan, hayvan sevgisi olarak vermişler. Hastane Sivas Numune Hastanesi. Demek ki, balık baştan kokar, sözü doğruymuş. Baştakiler yasa dinlemezlerse, hastaneler bile böyle kuralsızlaşır, hastane odalarına hayvan sokulur, kedi alınır... Sonra böyle bir ortamdan sağlık hizmeti bekle...

Kaç kişi bu durumdan rahatsız olmuştur dersiniz? Çocuktur, çocuk aklıdır, çocuk istese bile, bir hayvan en mikropsuz ortam olması gereken hastaneye sokturulur mu? Acil servise dünyada çiçek bile sokulmazken ülkemizde kedi serbest...

Sonra koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli haberi bu mu? Bunun neresi haber? Yoksa yalnızca gündem mi değiştiriliyor, çirkinlikler örtbas mı ediliyor?

Bu haberin altında minicik, pul kadarcık bir yerde günün belki de son ayların en önemli haberi verilmiş:

“Yargıtay başkanı cami yaptırdı.” deniyor. Okuyunca bir sarsılıyorsun. Yargıtay başkanı derken... diye soruyorsun. Emekli bir eski başkan mı? Bir sürü hayır işi yapan, okullar neler neler yaptıran, oldu olacak cennetimi garantileyeyim(!), bir de cami yaptırayım diyen gözü toprağa bakan çok zengin bir ailenin bireyi mi?

Hiçbiri değil. Görevdeki bir başkan. Yüksek yargının başı. Rize’de çay toplamasıyla gündeme gelen...

Caminin adı da var. Genellikle sultanların (anneleri için) yaptırdığı camiler adlıdır. Bir de önemli semt adlarıyla anılanları vardır. Çoğunlukla yer adları verilir camilere. Bu öyle değil: Ummuhan Hatun camisi. Selçuklu Sultanı Alaettin Keykubat’ın annesi Ümmühan Hatun desek, değil. Tarihi cami değil, yeni yaptırılmış, tarihi kişi adı, adı olamaz. Camilere sıradan kişilerin adlarının takıldığını da duymadık. Okul adlarında değerlerimiz bozuk para gibi harcanıyor. Parayı bastıranın, para verip okul adını satın alanın veya bir siyasetçinin, siyasetçi yakınının adı okul adı oluyor. Ne bir değer gözeltiliyor okul adı belirlenirken, ne okul adı eskisi gibi Türk büyüklerinden, önemli Türklük simgelerinden seçiliyor... Son yıllardaki durumumuz böyle. Bunu camilerde yapmıyorlar henüz, yanılmıyorsam... Peygamberimizin adı bile camiye verilemiyorsa bu konuda bir gelenek var demektir. Ünlü camilerimize camiyi yaptıran padişahlar doğrudan adlarını verememişler. Yok minaresi ad olmuş, yok şerefesi, yok çinileri...

Bir kaç satırlık, 29 sözcüklü bu haberde bir de caminin 900 bin liraya mal olduğu, camiyi Yargıtay başkanının annesinin anısına yaptırdığı yazılı. Başkan ilk namaz sonrası teşekkürleri kabul etmiş.

Bu haberi daha ayrıntılı, neymiş, ne değilmiş öğrenmek istiyorum.

Sonra bu haberi Oda TV’de buluyorum. Orada bambaşka yazıyor: “AKP’li belediyeden Yargıtay Başkanı’na cami sürprizi.”

Açıklamada, belediyenin yargıtay başkanının annesi adına cami yaptırdığı da değil, yaptığı yazılı.

Yine başka bir bilgiağı haber sitesinde, belediyenin tahsis ettiği arsa üzerine inşa edilen... deniyor. Bir diğerinde, hayırseverlerin katkılarıyla... yazılı. Birinde daha ayrıntılı:

“Burhaniye Pelitköy yolu Adyar mevkiinde Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in annesi Ummuhan Hatun Camii’nin, Cuma günü Cuma namazından sonra TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın da katılacağı törenle açılacağı...”

Durumu şöyle aktaranlar da var: “Maaşı 12 bin 57 lira olan Cirit, vefat eden annesi Ummuhan Cirit adına Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde 900 bin lira maliyetle Ummuhan Hatun Camisi yaptırdı.”

Yargıtay başkanını havaalanında belediye başkanı ve protokol(!) karşılamış. Çevre illerin belediye başkanları, Burhaniye kaymakamı, Balıkesir valisi, Edremit kaymakamı, İstanbul Sultangazi kaymakamı, AKP Balıkesir milletvekili camide Yargıtay başkanınca verilen bu ilk mevlite katılmışlar. Protokol mensuplarıyla ilk Cuma namazı kılındı deniyor haberde... Camiye siyasetin en tarafsız olması gereken kurum eliyle bile sokulduğunu, yargının en üst başının başı çektiği bu işte camilerde halkla protokol ayrımının yapıldığını, Cumhuriyet değerlerimizin alt üst edildiğini daha başka hangi örnekle öğreneceğiz?

Bu minicik bir başlıkla, miniminicik bir köşede verilen haber aslında gören ve okuduğunu anlayan için Türkiye’nin gündemi. Gazetede ise gündem, göğüsleri yarı beline kadar açık bir sarışın afetin haberi:

“Hem tatil yapacak, hem cebi dolacak.” Adı İvana olan bir şekilde ünlenmiş bir kadın, neden nasıl bilmiyorum, yazı Bodrum Çeşme’deki üç büyük otelde geçirecek, her plaja inişinde, mayoyla sahilde güneşlenmesinde en az on bin lira alacakmış...

Bu haber bile ülkemizin geldiği durumu, bu otellerde tatil yapanların, ya da işletmecilerinin kalitesini göstermeğe yeter. Kimse suçlu aramasın. Bu durumu kendine yediren her durumu yedirir... İnsanlık hiç bu kadar aşağıya düşmemiştir. Bir kadını gözlemek için oralara gidiyorsun, turizmciliği de bir kadın bedenini gözletme sanıyorsun... Bu durumu Karnaval adlı haftasonu ekinde de ballandıra ballandıra anlattırıyorsun...

Sonra yakasında çengelli iğneyle devlet konukevinde verilen devletin (!) bir dinsel davetine katılan kişiyi yok on beş yıllık evliymiş de, sevgilisiyle şurada görüntülenmiş de diye yadırgıyorsun... Hangisi düzgün içlerinde bir der misiniz? Böyle bir para kazanmayı normal buluyorsanız, her anormalliği de normal bulacaksınız...

Yine bu cebi dolacak İvana’nın haberinin yanında tam üst ortada,“Evlenip evimin kadını olmak istiyorum.” başlığıyla bir başka haber daha var. Bu haberin özelliği, bunu diyenin, şuh pozlarda, çıplak bacakları ortada poz veren kadının aslında kadın olmadığı, Okan’ken Selin olan bir üçüncü cins olması. Haber, bu durumu normal gösterme, benimsetme, toplumun çivisinin iyice yerinden oynamasına yardımcı olma haberi. Çok az bir kesimi ilgilendiren bir sorun, ülkemizin gündeminin orta yerine konmuş. Söyleşisi Karnaval’da imiş. “Gençler, okuyun, bilgilenin, aynı yoldan gidin kim tutar sizi... “

Yine anasayfada “Terbiyesizler!” denilen bir bölüm var. Yargıtay başkanı haberinden daha büyük boyutta. Bilgiağında yenilgiyle biten İspanya maçı sonrası milli takım yöneticisinin kızına kötü sözler denmişmiş de... Bayan dava açacakmış... “Ülkemizin her derdi bitti, birilerinin özel durumları bizi gerdi...” denmez de ne denir bunu haber diye yazana, ağzına alana, konuşana, ülke gündemini abur caburla doldurana! Her konuya atlıyorsunuz da, “Milli takım” formasının kırmızı beyazdan, kısaca Türk kırmızısından kareli maviye (İsrail - Yunan mavisi) dönmesine bir sözünüz yok mu?

Daha altta bir haber daha var: “Erdoğan: Gezi Parkı’na o eseri inşa edeceğiz.” başlığıyla. Açıklamada “o tarihi eser” deniyor.

Bilen bilmeyen bu haberi okusa aklı karışır. Bir defa herkes bilir ki tarihi eser inşa edilmez, edilemez. Tarihi eser varsa bir yerde, kalıntısı duruyorsa, düzenlenir, onarılır. Bir benzerinin taklit edilerek aslını göstermek amacıyla yapılması ayrıdır. Yapılacak olan taklittir, değersizdir, eser hiç değildir...

AKM’ye gelince, nedense buranın adı hiç açılarak okunmaz, "Akeme" derler geçerler. Aslı Atatürk Kültür Merkezi’dir. Buraya da "dev" bir opera binası yerleştirilecekmiş. Atatürk’ün adıyla, Türk kültürüyle, Atatürk Kültür Merkezi adındaki bir yapıyla operanın ne ilgisi vardır? Türk ulusunun hiç benimsemediği, eskiden beri yalnızca bir sanat dalı diye yaşatılan, belli bir kesimin ilgi gösterdiği, halka inmemiş, bizim eski kültürümüzde hiç yeri olmayan bir sanat için neden dev bir opera binası yapılacak? “Bizim sanat anlayışımız bu!” denilecekmiş o bina oraya yerleştirilince. Madem öyle, neden devletin radyo ve televizyon müzik yayını yirmi dört saat arabesk yayın yapıyor? Gazino tipi şarkıcıları kültür kanalı TRT’de sahneye çıkarıyorlar? Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği yayını yapması gereken bu kanalda (TRT Müzik) popcular, cazcılar, türküleri yozlaştıranlar, bölücüleri destekleyenler veya doğrudan bölücü olanlar hepsi hepsi baştacı ediliyor? Sahneleseniz ya orada da her gece bir opera. Auu, vauu... bağırtın, süslü ortaçağ kadınlarını, saçları peruklu, elbiseleri kuyruklu erkekleri, Avrupalı’nın aynı konulu operalarını sahneleyin, İtalyan’ın kültürünü içimize taşıyın... Madem sanat anlayışınız bu!.. Dünya partinize şapka çıkarsın!

Gölge etme başka ihsan istemem demiş düşünür eski çağlarda. Atatürk Kültür Merkezini, Atatürk Kültür Merkezi olarak bırakınız. Devlet Opera ve Balesini de kapatmayınız, yetişir.

İşte en çok satan bir gazete başlığında bir günde verilenler. Gazetelere bayide tellerde asılı dururlarken bir bak, adlarına bak, başlıklarına bak, anla durumumuzu.

Bu işteki suçumuzu da anlayın, herkes kendini gözden geçirsin, ben kimim, neredeyim, ne yaptım, ne yapıyorum desin...
"
Cumhuriyet düşmanlarına yedirdiği parayı, semirttiği anlayışı, zengin – ünlü ettiklerini, aldığı almadığı gazeteyi, dinlediği dinlemediği yayını, herkes görünen köyü, uçuruma gidişi bir görsün...

Feza Tiryaki, 22 Haziran 2016
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x