“Kedinin Boynunda Ciğer!”
“Çocuktan al haberi,” derler. Doğruyu çocuktan öğren. “Deliden al uslu haberi” de denir buna. Deli, gördüğünü, bildiğini dosdoğru söylermiş çünkü…”Akıl için yol birdir.”Eğer o akıl satın alınmamışsa, beyin uyuşturulmamışsa…
Yeni tanıştığım, sıradan, okumuş, meslek sahibi bir Alman hanımla konuşuyoruz. Girit’ten ev almışlar. Yunanistan hayranı. Girit’i anlatıyor. Dinlerken içim cız ediyor. Oradaki kaybedilen Türk varlığı bir an içimi yakıyor, kalbimi sıkıştırıyor. Tatillerde oraya gidiyormuş çoğunlukla. Antalya’yı da bilmem kaçıncı görüşüymüş…Yunanistan’dan açılıyor konu. Onları bu duruma Avrupa Birliği üyeliğinin düşürdüğünü söylüyor. Türkiye’nin neden ısrarla üyelik istediğini, kapıda beklediğini anlamadığını ekliyor sözlerine.
Sonra söz, suçtan, polisten açılıyor. Avrupa ülkeleri adına, oralarda yaşayan göçmenler için bu hanım diyor ki:
“Suç işleyen, cana kıyan, insan yaralayan yabancılar derhal geldikleri yerlere geri gönderilmeli…Suç işleyene hoşgörü olmaz! Hem de adam öldüren ABD’de olduğu gibi idam edilmeli.”
Söz açılmışken, ben bizim kutsanan (!) teröristimizden söz ediyorum. 54 bin insanımızın ölümünden sorumlu olduğunu, 8384 askerimizin kanına girdiğini söylüyorum. Ve bunun ciddi ciddi serbest bırakılmasının konuşulduğunu…
Kadın öyle bakakalıyor. “Olmaz diyor, olamaz! Bu dediğiniz PKK’nın başı değil miydi? Terör örgütünün başı?”
Sonra en can alıcı soruyu soruyor. Bizden kimsenin sormadığı:
“Neden serbest kalacakmış?”
“Kurmayı hayal ettikleri, kukla, 2. İsrail Kürt devletinin başına geçireceklermiş. Bölücülerin ve terörün esir aldığı, çaresiz bırakılan gariban halkın başına.”
Kadın yüzüme öyle bakıyor. Şaka mı yapıyorum diye…
Bir kişiye zarar verenin bile idamla cezalandırılması gerektiğini düşünüyor çünkü. Normal akıllı bir insan olarak, suçun cezasız kalması aklının alabileceği bir şey değil! Hele terör suçunun?
Sonra bu durum üzerinde düşünüyorum.
Biz toplum olarak aklımızı mı kaybettik? İzânımızı mı? Yoksa delirdik de farkında mı değiliz?
Seçimden sonraki gidişe bir bakıyorum, aklım başında diyenin inanacağı şeyler değil!
Türk Ordusu’nun onurlu ve şerefli askerlerinin, komutanlarının düşürüldüğü duruma bakınız; bir de terörle bir yerlere geleceklerini uman, eli kana bulaşmış, gözü dönmüş memleket düşmanlarının çıkarıldığı mertebeye…
Dünkü gazeteler yazdı. “Türk Ordusu’na Balyoz Vurma Davası” hakkında:
“İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi’ndeki salonda yapılan duruşmaya, eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı emekli Oramiral Özden Örnek, Eski 1. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Çetin Doğan’ın ve Engin Alan’ın da aralarında bulunduğu 140 tutuklu sanık katıldı. Albay Dursun Çiçek’in ve Nejat Bek’in de aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık katılmadı. 14 tutuksuz sanık da duruşmada hazır bulundu. Hakkında yakalama kararı olan emekli Orgeneral Ergun Saygun’un GATA’daki tedavisi devam ettiği için duruşmaya katılmadı…
Tutuklu sanık Albay İkrami Özturan 4 aydır tutuklu olduğunu belirterek, Fuzuli’ye ait olan, "Sussam gönül razı değil, söylesem tesiri yok" sözleriyle savunmasına başladı.
“Seminerle ilgili görev almadım, görevlendirilmedim. Suçsuzum. Burada yargılanan bizim nezdimizde Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Ordu herkese ilelebet lazım olacaktır. Orduyu zayıflatmak hainliktir. Bu komployu hazılayanların yakalanarak cezalandırılmasını talep ediyorum. Tarihe hukuk gazisi olarak geçeceğiz. Suçsuzum. Elveda elbirliğiyle vatanında esir düşürülen askerler" dedi. Duruşma sanık savunmalarının alınmasıyla devam ediyor…”
Bu haberi hep birlikte gayet sakin dinliyoruz. Hava raporu okur gibi hiç etkilenmeden okuyoruz…Duruşma oyununu, televizyonda dizi izler gibi izliyoruz.
Kedinin boynuna ciğer asılmış. Daha ötesi var mı?Terör örgütünün uzantısı parti ciğer boynunda ya, atıp atıp tutuyor. Dur diyene aşk olsun!
Bunların bir dümenle seçildi, halk seçti diye meclise sokacakları, kimsenin işin aslını sorgulama gereğini duymadığı, öylece bir teslimiyetle kabulleniverdiği terör bağlantılı, suça bulaşmış vekilleri ortaya çıkıp şunu diyebildiler:
“Yemin ederiz ama yemini tutmayız!”
Buna devlet bakanından şöyle yanıt geldi:
“Çağlayan, “Yemin ederken kimse tek ayağını havaya kaldırmayacaktır ne demek yemin ederim sadık kalmam. Böyle bir şey söylendiğine ihtimal vermiyorum.”
Millete, devlete karşı, açık açık söylenen söze dikkat ediniz:
“Yemin ederiz ama yemini tutmayız!”
Adam, Türk Milletinin gözüne baka baka aslını neslini, devletini, milletini, devletinin kurucusunu, ilkelerini hepsini hepsini inkâr ediyor. Bir marifetmiş gibi çıkıp ekranlara bunları söylüyor. Gazeteciler de onun yüzüne tüküreceklerine, kınayacaklarına, sen kimin vekilisin, sana kim maaş verecek, kimin için çalışacaksın diye soracaklarına, bu sözleri ayıplayacaklarına başhaber olarak millete dinletiyorlar. Gocunmadan, alınmadan, üzülmeden, içleri bu ihanetten yaralanmadan…
Azılı teröristler dışarı salınıyor, yurtseverler içerde tıkılı bırakılıyor.
Kaleminden ve beyninden başka silahı olmayan insanlar seçildikleri hâlde tutuklular (Balbay, Haberal, Alan). Onların salınmaları sakıncalı. Belki bu gidişi önleyecek bir söz söylerler, bölücülerin arabasına taş koyarlar, arabayı devirirler diye…
Gazete başlıklarından:
“Yargıtay 9. Ceza Mahkemesi, BDP'nin desteklediği bağımsız milletvekili Leyla Zana'ya yasa dışı terör örütü propagandası yapmak suçundan verilen mahkumiyet kararını usulden bozdu.”
Bu iflah olmaz bölücü isim gösteri yapsın, bölünmenin başını çeksin, dünyayı ayağa kaldırsın diye meclise bir dümenle sokuldu işte.
Diğer azılı bölücü“terör örgütü propagandası” yapmaktan tutuklu yatan, hapis cezası kesinleşen (Hatip Dicle) yargıya takılmışmış. Olaylar büyüyormuş…
Başlık az önce yayınlandığı haliyle:
“Hatip Dicle’nin vekilliği düşürüldü. Tepkiler çığ gibi büyüyor!”
Aynı partiden biri hemen tehdit savurmuş:
“Ahmet Türk, verilen kararı eleştirerek 'Halkımız böyle kararlar karşısında eli kolu bağlı kalmayacaktır.” dedi.
İşte dedikleri:
“Biz uzun süreden beri demokratik bir anayasa, demokratik ulus, demokratik cumhuriyet ve demokratik özerklik projelerinin yaşama geçirilmesi konusunda çok önemli çabalar sarf ettik. Ancak bu çabaları ortadan kaldıran bu anlayış, halka da halkın iradesine de hesap verecektir. Halkımız bu hukuksuz kararı elbette demokratik tepkisini gösterecek. Halkımız böyle kararlar karşısında da eli kolu bağlı kalmayacaktır. “
İlk cümlesinden başlayarak ne dediğini çözümleyelim:
Uzun süreden beri, yani PKK ilk cinayetlerine başladığından beri…
Demokratik bir anayasa, yani ulusal devlete, devletin kuruluş ilkelerine son veren anayasa.
Demokratik ulus, yani iki ve daha çok etnik kimlikten oluşan, bir milleti olmayan, milletsiz yani ulusu olmayan.
Demokratik cumhuriyet, yani bölünmüş devlet, çok başlı, çok yapılı, küçük devletçiklere bölünmüş sözde cumhuriyet.
Demokratik özerklik, yani hedefi ayrılık olan, bağımsızlığa giden bir bölücü yapılanma.
Bunlar için çok çabalar sarf ettik, yani çok kan döktük.(54 bin vatandaş, 8384 asker)
Halkımız tepkisini gösterecek, yani sokağa dökülecek, yakıp yıkacak, taşlayacak, terör estirecek…
Halkımızın eli kolu bağlı kalmayacak, yani biz ne dersek o olacak! Santaj, şiddet hepsi sırada…
Gazete bu sözlerin ardına şu başlığı atmış:
“Şimdi ne olacak?”
Bu haber de, PKK katliamlarından birinin haberi. Tazminat istemiş köylüler devletten. Kendilerini PKK öldürdü diye. Haberin başlığı:
“PKK 16’sı çocuk 30 kişiyi öldürmüştü
Mardin'in Ömerli İlçesi'nin Pınarcık Köyü'nde PKK'lı teröristlerin 24 yıl önce katlettiği 16'sı çocuk 30 kişi düzenlenen törenle anıldı. Köy Muhtarı Bedirhan Öztep, terör tazminatı almak için devlete başvurduklarını, ancak terör mağdurları için çıkarılan yasanın köylerine yapılan baskın tarihinden 29 gün sonrasında çıkarılması nedeniyle kapsam dışı kaldıklarını belirtti. “
Yine önceki habere dönersek:
“Hatip Dicle’nin vekilliği düşürüldü. Tepkiler çığ gibi büyüyor!”
Gazeteci soruyor?
Şimdi ne olacak?
Böyle bir habere karşı bu soru sorulur mu? Biraz vicdanı olan, aklı fikri olan söylesin lütfen!
Şimdi ne olacak?
Bu başlıkla gazete demek istiyor ki, geri adım atılacak! Dön geri tornistan edilecek! Tıpkı bu terör uzantısı partinin suça bulaşmış adaylarının vekil adayı olmalarına izin verilmesi gibi. Yasaların oyuncak edilerek, yeni kararlarla bunların kesinleşen cezalarının silinmesi gibi…
“Kedinin boynunda ciğer!”
Atalarımız bu işin sonunun ne olabileceğini göstermişler:
“Kedinin gideceği yer samanlığa kadar.” Sonra atalarımız boşuna mı demiş:
“Kediyi sıkıştırırsan üstüne atılır!”
Ortam uygun ya, Yahudi yaygarası (çok bağırmak çığırmak) koparan koparana…
“Kedinin uyuzu pınarın gözünden su içer.”
Hâline bakmaz, herkesin suyunu da kirletir, pınarın başını bulandırır. Yani kötülüğü bir kendine olmaz. Etrafına da zarar verir. Bu söz de çok ünlüdür:
“Kediye bokun şifalı demişler, üstünü örtmüş.”
Kedilerden çekinmeye de gerek yoktur. Niye mi?
“Kedinin kanadı olsaydı, serçenin adı kalmazdı.” diye atalarımız boşuna mı demiştir sizce?
Hem şu sözleri de unutmayalım:
Saksağan (karga) danayı babası hayrına bitlemez! Zeyrek( akıllı, zekî, anlayışlı) kuşu ise iki ayağından vururlar…
Feza Tiryaki, 22 Haziran 2011
Yazıya ek:
Yazıyı bitirdim, gazete haberlerine döndüm ki, manşetlerde iki yeni haber:
-Dicle krizi büyüyor. Demokratik Toplum Kongresi’nden seferberlik ilânı.
- Mayın tuzağı: İki polis şehit! Tunceli’nin Nazimiye İlçesi’nde polis aracının geçisi sırasında PKK’lı teröristler, yola önceden döşedikleri mayını uzaktan kumanda ile infilak ettirdiler. Patlamada araçta bulunan iki polis memuru şehit oldu. Aracın parçaları 200 metre uzağa saçıldı…
Gazetecilerimiz cevaplarını aldılar mı? Bu vatanın evlâtlarının canı bu kadar ucuz mu? Gencecik fidanlarımıza, evlâtlarımıza, şehit olan askerimize, polisimize içiniz yanmıyor mu?
Nerede insanlığınız?