Yolsuzluk Ekonomisi Kara Para
ve Bilgisayar KorsanlarıHürriyet Gazetesi / 25 Nisan 2001Herkes ama herkes, bu ülkenin başına ne geldiyse
ahbap-çavuş ilişkisine dayanan
işbirlikçi kapitalizm yüzünden geldiğinin farkında.
Kemal Derviş böyle söylüyor,
Genelkurmay Başkanı böyle söylüyor, başaktörlerden
Mesut Yılmaz dahi böyle söylüyor. Sadece o, ‘‘başka çare yoktu'' demeye getiriyor.
"Galiba nihayet
bağırsak temizleme operasyonları yapılıyor" diye için için de seviniyoruz.
Ancak, ortada bir başka gerçek daha var.
Yolsuzluk ekonomisi, siyasetçi-işadamı-bürokrat üçgenine dayandığı halde; şu ana dek bazı
işadamlarını derdest ettik, Beyaz Enerji'de bazı
bürokratları da kapsama alanına aldık, ama hálá
siyasetçiye dokunabilmiş değiliz.
İşte burada bende ip kopuyor! Yolsuzluk ekonomisinin başaktörü
siyasidir. O, bu
oyunun olmazsa olmaz şartıdır.
Kimse bana; örneğin, Enerji Bakanlığı'nda büyük çapta yolsuzluk yapıldığını ama bakan beyin bu konudan habersiz olduğunu anlatamaz.
Yolsuzluk bir
zina eylemidir, kimse tek başına zina yapamaz.
İşadamı ile
siyasetçi bir arada
yatağa girmeden bu eylem sonuçlanamaz. Bürokrat bu oyunda, olsa olsa, kapıda
erkete bekleyen kişidir.
Eminim; yolsuzluk dosyalarını araştıran uzmanların en fazla tıkandıkları nokta da işin
siyasi yönünü araştırmaktır. Bu iş zordur zira; a) uzman da siyasinin emrinde bir bürokrattır, b) siyasetçinin
olaya dahli, olsa olsa sözeldir; o bir işlem yürütmemiş, imza atsa bile tekamül etmiş dosyaya imza atmıştır.
Siyasinin durumunun ispatı çok zordur.
İşte benim bu noktada bir önerim var: Emniyet güçleri
kara para trafiğini takip edebilseler; kim kime ne kadar
para (rüşvet) vermiş, ne zaman vermiş, iş çorap söküğü gibi sökülür gider.
Teorik konuşuyorum. Dünyadaki tüm
parasal işlemler takip edilebilse; kim kimden ne kadar para almış, kim hangi yatı, katı, hanı, hamamı kaç paraya almış aydınlansa, her şey kabak gibi orta yere dökülür.
Ancak, yakın zaman kadar
pratikte bu mümkün değil gibi gözüküyordu. Baksanıza, kara para merkezi
İsviçre bankaları, varlığını gizli banka hesaplarına ve gizli para transferlerine dayandırıyor.
Kapitalist sistem, sermaye terakümü için her türlü yolu geçerli sayar.
Kara paranın bile orada burada saklanmayıp, sisteme geri dönerek
iktisadi büyüme motoruna katkıda bulunmasını bekler.
Ama, ahh! Bir
kara parayı takip edebilsek.
Şimdi bir hayal kurun!
MASAK (Mali Suçları Araştırma Kurulu), ABD'nin
FBI'ı ile işbirliği yapıyor. Devrede, şu herkese kök söktüren
hacker (bilgisayar korsanları) ekibi var. İsviçre'deki tüm bankaların hesaplarına girilmiş ve hangi Türk siyasinin, hangi bankada, kaç milyon doları var, ödemeyi kim yapmış, artık hepsi biliniyor.
Türkiye'de nasıl bir kıyamet kopar. Türkiye nasıl da temizlenir.
Kaç siyasi kalp krizi geçirir.
Unutmayın, dünyayı hep
teknolojik devrimler değiştirmiştir.
Cüneyt Ülsever
Faruk Mercan'ın 26 Nisan 2001 tarihli Zaman gazetesinde yayımlanan Yurtdışındaki Paraların Listesi Hazır başlıklı yazısı görüntülenememektedir.
Hayaller Gerçek GalibaYeni Şafak Gazetesi / 30 Nisan 2001Önce Cüneyt Ülsever'in kurduğu "hayal" dikkatimi çekti, sonra Faruk Mercan'ın katıldığı "yolsuzluklar ve organize suçlar" ile ilgili toplantıdan aktardıkları kafamdaki bütün ampulleri yaktı. "Sadece bir öneri" sanıp fazla önemsemediğim bir proje, galiba, hayata geçirilmiş...
Önce, Hürriyet'te yazılanları (26 Nisan) okuyalım: "
Şimdi bir hayal kurun!" diyor Cüneyt Ülsever: "
MASAK (Mâli Suçları Araştırma Kurulu) ABD'nin FBI'ı ile işbirliği yapıyor. Devrede şu herkese kök söktüren hacker (bilgisayar korsanları) ekibi var. İsviçre'deki tüm bankaların hesaplarına girilmiş ve hangi Türk siyasinin, hangi bankada, kaç milyon doları var, ödemeyi kim yapmış, artık hepsi biliniyor. Türkiye'de nasıl bir kıyamet kopar. Türkiye nasıl da temizlenir. Kaç siyasi kalp kirizi geçirir."
Aslında, MASAK diye bir birimin olduğu biliniyor;
ABD'nin FBI'yı da epeyden beri Ankara'da faaliyet gösteriyor. Muhtemelen MASAK ile FBI arasında bir işbirliği de var. Sözün kısası, Ülsever'in "hayal" dediği konunun ilk bölümü somut bir "gerçek"...
Hayalin son bölümünde de gerçeklik payı olduğunu Faruk Mercan'ın yazdıkları ortaya koydu. Ankara'dan istihbarat mensupları ile biri profesör iki Hollandalı'nın da katıldığını söylediği bir güvenlik toplantısında bulunmuş Zaman yazarı. Kendisinin, "Ankara'dan toplantıya katılan üst düzeydeki bir isim" diye tanıtmayı uygun bulduğu kişi, "Yurtdışına kaçırılmış paralarla ilgili isim bazında çalışma yapıldı; eksik olabilir, ama böyle bir liste var" demiş o toplantıda... (26 Nisan).
Cüneyt Ülsever'in "hayal" dediği "gerçek" ile yakından irtibatlı Faruk Mercan'ın sunduğu bu bilgi. Öyle anlaşılıyor ki, karmaşık bir operasyonla, yurtdışındaki bankalarda yatan Türkiye'den kaçmış paralar ile yurtdışında ödenmiş rüşvet kayıtlarına ulaşılmış... Siyasilere kriz geçirtecek bilgiler elde edilmiş sizin anlayacağınız... Acaba nasıl? Bu sorunun ipucu 'hayal' kurduğunu söyleyen Hürriyet yazarının satırlarında yatıyor: "Devrede şu herkese kök söktüren hacker (bilgisayar korsanları) ekibi var."
Biliyorsunuz; bilgisayar korsanları, sözgelimi Pentagon veya Amerikan Merkez Bankası'ndakiler gibi en ciddi korunan bilgisayar sistemlerini bile aldatıp ufak bir zahmetle istenilen bilgilere ulaşabiliyorlar. Tekniğini bilmek ve sabırlı olmak şartıyla... Tabii, bir yerlerden bilgi desteği alabilirlerse hedefe varma yolunu kısaltabiliyorlar da...
Kulak kabartmama sebep olan ve "Herhalde ilgilisi tarafından okunduktan sonra saçma bulunarak bir tarafa kaldırılmıştır" diye önemsemediğim belgeyi hatırlatan, "hayal-gerçek" senaryosundaki kilit kavram oldu: Bilgisayar korsanı (hacker)... Çünkü, elimden geçen o belgede, yeniden kurulması talep edilen "gizli birim" için düşünülen görevlerin başında, "Bilgisayar korsanları kullanılarak hassas bilgi toplanması" geliyor...
Raporun ilgili satırlarını beraberce okuyalım:
"21. yüzyılda güçlü bir istihbarat örgütünün anahtarı, uluslararası finansal organizasyonları engellemek olacaktır. Dünya para hareketinin dikkatle izlenişi, gerek uluslararası platformda gerekse ülke içinde siyasi ve toplumsal oluşumları çok önceden görerek karşı önlemler alınmasını sağlayabilmenin en etkin çözüm yoludur. (...)
Ergenekon, kaçınılmaz bir biçimde çağın ve koşulların gereği olarak ekonomi alanında çok etkin faaliyetler uygulamaya koymak ve para akışını kontrol altına almak zorunluluğu ile karşı karşıyadır."
Bu satırları aldığım rapor 24 sayfa. "
Ergenekon: Analiz-Yeniden Yapılanma, Yönetim ve Geliştirme Projesi" başlığını taşıyor. Üzerine, "İstanbul / 29 Ekim 1999" tarihi düşülmüş. Raporu yazanın adı sonunda yer alıyor. Raporun müellifi, çalışmasıyla hedeflediğini, "
Bu çalışmanın amacı, (...) Ergenekon'un reorganizasyonuna katkıda bulunabilmektedir" cümlesiyle açıklamakta...
Yeniden organize edilmesini istediği
Ergenekon örgütünün yapmasını arzuladığı bir görevi, "Yurtdışından Kaynak Aktarımı" başlığı altında şöyle özetlemiş rapor yazarı: "Türkiye'den pek çok kişi yurtdışına kaynak aktarmaktadır ve bunun önüne geçebilmek mümkün değildir. Ancak, çeşitli ülkelerde bankalara sızdırılacak bilgisayar hırsızları, tespit edilen bu kaynaklar ile Türkiye'den kaynak aktarımı yapan kuruluşların likit aktarımlarını mevcut güçlü bir şirket üzerinden yeniden Türkiye'ye aktarabilir."
Neymiş? Yurtdışına kaçmış kaynaklarla ilgili çalışmalar yapılmalı ve bu yolda bilgisayar korsanlarından (müellif 'hırsızları' demeyi tercih ediyor) yararlanmalıymış... Cüneyt Ülsever'in "Şimdi bir hayal kurun" diyerek anlattığı iş yani... Faruk Mercan'ın katıldığı güvenlik toplantısında konuşulanları aktarırken "yapıldı" dediği amaçla... Rapor yazarı, hayalin ve yapıldığı bildirilenin ötesine de geçip bir ileri görev daha öngörüyor. Okuyalım: "Çeşitli ülkelerdeki bankalara sızdırılacak bilgisayar hırsızlarından yararlanılarak likit kaynak aktarımı yoluna gidilmelidir. Bu türden kaynak aktarımları 48 saatte tamamlanmalıdır."
MASAK-FBI ortak çalışması sonucu elde edilen bilgilerle yurtdışına kaçtığı tespit edilen paraların, banka hesaplarına giren bilgisayar hırsızlarınca Türkiye'deki güçlü bir şirket üzerinden geri getirilmesi operasyonu da tamamlandı mı acaba? Ne dersiniz?
Taha Kıvanç
Deli Saçması SanmayınYeni Şafak Gazetesi / 1 Mayıs 2001Sanki ben çıkarmışım gibi, dün, bütün gün, "
Bu Ergenekon da nereden çıktı?" sorusuna cevap vermek zorunda kaldım. Bazısı onu "mâlî" amaçlı bir örgütlenme sanmış; bazılarıysa, MHP'nin iktidarda bulunmasıyla irtibatlandırmış...
Oysa, "yeniden kurulsun" diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan "devleti yapılandırma" amaçlı bir örgüt...Bilen biliyor, devlet içinde aynı adı taşıyan güçlü bir örgüt geçmişte vardı. Deniz kuvvetlerinden ayrılan Erol Mütercimler, "Ben ilk kez 1980'de varlığından haberdar olmuştum" demişti Ergenekon için... Can Dündar ile Celal Kazdağlı, belgeleri konuşturarak, "
Ergenekon" adıyla bir kitap (İmge Yayınları, Ankara) bile yazdılar...
"
Neden böyle bir örgüt olsun istenir?" sorusunun cevabı, raporda açık biçimde veriliyor: "
Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını tümüyle ortadan kaldırmaya yönelik çabalar, dış odaklı olmaktan çıkıp yerli işbirlikçilerin gönüllü katkılarıyla ülke içinde de yıkıcı güç odaklanma noktasına ulaşmıştır. 1914 yıllarında İstanbul, dış ülkelerin istihbarat ajanlarının cirit attığı, pek çok yandaşlarının olduğu, dileklerini gerçekleştirebildikleri bir dünya kentine dönüşmüştü. Bugün de böyledir. Çünkü savaş sürdürülmektedir. Ve bu savaşın tek amacı vardır: Bölerek/parçalayarak Türkiye Cumhuriyeti'ni yıkmak!"
Cumhuriyet'i yıkma faaliyetinin ciddiyetine işaret etmek için, rapor yazarı, "
Yabancı güç odaklarının yerli işbirlikçileri devletin her kademesine sızarak TBMM'ne girebilmiş ve hatta siyasi platformda iktidar dönemleri yaşamışlardır" demekte.
Rapor yazarı, hem hayal gücü müthiş biri, hem de çok açık sözlü. Şimdiye kadar kimselerin aleni telâffuz ettiğini duymadığım düşünceleri dile getirebilmiş... "
Yurtdışında eğitim görmüş olanlar negatiftir" diyor meselâ... Okuyun: "
Türlü özverilerle yurtdışında eğitim görmeleri sağlanan yetişkin insan kaynakları, ne acıdır ki, ülke çıkarları için 'negatif' veriler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle devletin en önemli yapı taşları çökmüş ve işlemez hale getirilebilmiştir. Ergenekon bünyesinde yurtdışında eğitim görmüş personel bulundurulmaması zorunluluğu vardır."
Bereket, "Yurtdışında eğitim görenleri ülkeye almayalım" dememiş!
"Sivil toplum örgütleri"nin (STÖ) varlığından da rahatsız bu yazar... "
Dünya Bankası ve Avrupa Birliği, başka ülkeler tarafından finanse ediliyor, dış istihbarat örgütleriyle ilişkili" dediği STÖ'leri dışlamak yerine, "
Ergenekon'un kendi kuracağı sivil toplum örgütlerine ihtiyacı vardır" diyor... Hatta ekliyor: "
Ergenekon, Türkiye'de faaliyet gösteren tüm sivil toplum örgütlerini kontrol altına almalıdır. Bu bir zorunluluktur. Çünkü bu örgütlenmelerin finans kaynakları dış ülkelerdir." Ne yani, "Sivil toplum devletin olsun" görüşü size de orijinal gelmedi mi?
Sadece sivil toplumu değil medyayı da bütünüyle devlet kontrolüne almak istiyor Ergenekon; "
Kontrol edemediğimizi doğal işleyişi içinde örtülü biçimde etkileyelim, denetleyelim" diyor... "
Uluslararası ticaret önemli" tespitinde bulunduktan sonra ise, "
Ergenekon doğrudan kendi örgütüne bağlı holdingler ve bankaları süratle kurup ideolojiye uygun ekonomik/politik denge sağlayabilmelidir" demeyi de ihmal etmiyor...
Açık sözlülüğü ise "ifrat" sayılacak boyutlarda "
Kullanacağımız ajanlar merhametsiz olmalı" diyor sözgelimi. "
Naylon şirketler kurulmalı (...) elde edilen ekonomik girdiler, öz kaynak olarak örgütün kuracağı legal şirketlerde değerlendirilerek aklanmalıdır" cümlesi de rapordan alınma.
"
İllegal işler bütün istihbarat örgütlerinin ilgi alanı" görüşünde yazar, vardığı doğal sonuç, "Biz
neden farklı davranalım?" oluyor. "
Türkiye silâh üreten bir ülke durumunda olmadığından, jeo/stratejik açıdan kaçınılmaz olarak ve iradesi dışında zorunlu olarak uyuşturucu satışında köprü durumundadır. Uyuşturucu ticaretini denetim altına almalıdır. Türkiye'nin bir başka şansı da kimyasal silâh üretimi olabilir. Çünkü bu alanda başarılı sonuçlar elde edebilecek insan kaynaklarına sahiptir."
"Yok devenin başı" mı dediniz? Unutmayın ki, -raporun yazarı, "Türkiye'den yurtdışına kaçan paraları geri getirmek için bilgisayar korsanlarından yararlanmalı" görüşünün de sahibi. Hani, bazı meslektaşların "Hayal" dediği, bazılarının katıldığı toplantıda konuşulanları aktararak "gerçek" olduğunu kulağımıza fısıldadığı yapılanmanın...
En açık sözlü tespit ise şu: "
Kişisel çıkarlar adına siyasete yönelmiş ve hedefe ulaşabilmek adına her şeyi mübah sayabilen siyasilerin engellenebilmesi için, geriye kalan tek yol suikasttır." Gözleriniz faltaşı gibi açıldı, değil mi? Ama "merhametsiz ajanlar" kullanılmasını tavsiye etse bile, yazarımız yufka yürekli. Çünkü, bir adım ötesinde, "
Suikast operasyonlarına gerek duyulmaması için siyasi portreler çok ciddi analiz edilmeli, ortak ideallere uygun siyasilerin seçim kampanyaları organize edilerek parlamentoda etkin ve güçlü biçimde yer alabilmeleri sağlanmalı" diyor. Bu tür faaliyetler dünyada istihbarat örgütlerinin görev alanında bulunurmuş...
Deli saçması gibi gelse de, "
Atatürk ilkeleri doğrultusunda, Kemalizm'in tek gerçek olduğuna inanarak" yazılmış taş gibi bir rapor bu... Gereği yerine getirildi mi acaba?
Taha Kıvanç