KEMALİZM: TAMAMLANAMAMIŞ SOSYALİZM Mİ? FAŞİZM Mİ? DARBE Mİ?
İbrahim Kaypakkaya devrimci önderimizdir
Canımız, o ünlü resminde ki içli bakışlı ağabeyimiz. Kasketi başında öyle mahsun bakıyor ki, o resmi her görüşümde içim cız ediveriyor. Bilmiyorum yanlış mı İbrahim işkencede ölüyor. Konuşmuyor. Ağzından laf alamıyorlar. Ve İbrahim bizim değerli ağabeyimiz önderimiz mahsun bakışlımız mücadelesi uğruna genç yaşında ölüyor. Verdiği mücadele bize örnek olsun.
Herkes hata yapabilir
Belirtmek istediğim husus şudur.önderimize ne kadar sevgi ve saygı duyarsak duyalım ve örnek aldığımız İbrahim Kaypakkaya ne kadar mücadele etmiş olursa olsun bu cesaretli ve örnek aldığımız mücadeleleri vermiş olması İbrahim Kaypakkayanın teorilerini haklı çıkarmaz. Bizler olaylara sadece önderlerimiz ve bir değerimiz olan kişiler öyle söylüyor diye illa ki öyledir diye bakmayız. Bizler olguları olayları tarihi şartlarından soyutlayıp günümüzün koşulları ile yorumlamayız yada açıklamaya çalışmayız. Bizim Kemalizm üzerine düşünmelerimiz Kemalizmin gelişim koşulları, hangi sisteme seslendiği ve hangi sonuçları doğurduğu üzerinden olabilir. Kemalizmin dışa çıkmış ucunu anlayabilmek bizi Kemalizmin içine doğru ilerletebilecektir.
Bu bakış açısı yani devrimci önderlerimizin mücadelelerinin peşinden sürüklenme ve hatalarını göz ardı etme hastalığı sadece önderimiz İbrahim kaypakkaya teorileri ile sınırlı değildir. Kimi arkadaşlarımız ise önderimiz Mahir Çayan ın Atatürk büssüne gericiler tarafından saldırılarının sonucunda söylediklerinin peşine takılmıştır. Kimi arkadaşlarımız ise yine Türk bayrakları ile eylem yapan örnek alacağımız bir başka değerimiz olan Deniz Gezmiş in ve arkadaşlarının Atatürk ve Kemalizm ile söylediklerinin peşinden yanlışlığa sürüklenmiştir. Kemalizmi aklamanın ya da faşizm diye nitelemenin yeri İbrahimler denizler mahirler değildir. Kemalizmin tartısı maddi yaşamdır.
Düşünceler maddi yaşam içinde, ona göre gelişir. Doğuşu da maddi yaşamdan asla bağımsız değildir.
Kemalizm Suphileri katlettiği yıllarda henüz kuruluş aşamasında idi. Suphilerin haince katledişlerini örnek olarak gösterip Kemalizme faşizm demek yanlış olacaktır. İlgili yıllarda uğraşı işgal kuvvetlerine bu paylaşım arenasında biz de varız paylaşılacak değil paylaşanlar arasında olacağız mesajları iletmekteydi. Aynı zamanda 1908 in işine gelen taraflarını kapmış gerisini tuzla buz etmiştir. 1908 in ise yaslandığı güç 3.selimden bu yana uğraşılan kapitalistleşme çabalarıdır.
Devrin ulus devletleri Osmanlı ya kapitalizmin kimyasına uygun politikalar ile müdahalelerde bulunmuştur. Eş zamanlı Dünyanın gidişatının farkına varmaya çalışan ve bunun sonucunda dünya ile bütünleşme, onlara yetişme, onlar gibi olma faaliyetlerine başlamıştır. Dışarıya subaylar öğrenciler saray görevlileri -devlet erkanı mı deseydim- gönderilmiş ve yine dışarıdan subaylar öğrenciler bürokratlar çağırılmıştır. Devrin kapitalist koşullarına uygun devlet biçimi olan ulus devletler ile anlaşmalar imzalanmış alınan nasihatler çevresinde yatırımlar yapılmıştır. Ve işte Osmanlı kendi özgünlükleri ile 1908 lere oralardan 1920 lere ilerlemiştir.
Burada başkaları devreye girmekte ve bu ilerlemeye suratlarını buruşturarak bakıp, kemalizme methiyeler düzmektedirler. Bir methiyeciyi seçelim profiline bakalım. Kendisi bu camiada da bayağı bir üne sahiptir.
Methiyeci Doğu Perinçek ve methedilen Kemalizm
Bu topraklar doğu perinçek isimli bir karşı devrimciye sahiptir. Bu adam bir halk düşmanıdır. Aydınlık adlı dergide devrimcileri deşifre etmekte bir sakınca görmemiş polise muhbirlik yapmıştır. Daha sonra sosyalist parti ile Kürtlerin en önde giden savunucusu olmuş Kürtlerin ayrılma haklarını kayıtsız savunduğu için parti kapatılmış bu kapatılma üzerine Avrupa mahkemelerine de başvurmuştur. Elbette kazanmış bulunduğumuz demokratik hakları ister Avrupa da ister Amerika da olsun kullanacağız. Bu adam ve yapısı, şu sıralar ise Diyarbakır da Türk bayraklı eylemlere imza atmıştır. İzmir de 1 mayıs alanına mehter marşları ile girme cesaretini göstermiş ve sonunda devrimci güçler tarafından bozguna uğratılmış işçi partisinin genel başkanıdır. Çevresinde generalleri devletin eski bürokratlarını (örn. Uşak milletvekili adayı sivil savunma müdürü, Vural savaş vs
) toplamıştır. Bir de yanında düzen ile bir sorunu kesinlikle bulunmayan tek derdi Türkiye de ki solcuların paralarını cebe indirmek olan alkolik Onur Akın ve tutarsız ne dediğini bilmeyen şimdiye kadar bir Orhan pamuk çıkışı beceremediği için umudunu işçi partisi gibi bir partiye bağlayan Demirtaş Ceyhun adlı sanatçı kırıntısı. Her zaman beğenerek dinlediğimiz Vedat Türkalinin İstanbul şiirini işçi partisine bağışlamış ve işçi partisinin Anadolu kaplanlarının önünde bu şarkıyı söylemiş alkolik onur akın ve işçi partisinden milletvekili adayı zıp zıp Demirtaş Ceyhun
Perinçek (bundan sonra mitçi) yukarıda saydıklarımla da yetinmemiştir elbette fakat ben örnekleri çoğaltmakta bir yarar görmüyorum.
Mitçi kemalizmi aklamak için cilt cilt kitaplar yazmıştır. Kemalist Devrim adlı kitaplar serisinden bahsetmekteyim. Bu kitaplarının arasından insanın dişlerini gıcırdatan bir serisi teorik çerçeve alt başlıklı olanıdır. Bu kitapta açıkça kemalizmi aklamakta ve bu eylemini İbrahim Kaypakkaya nın tezleri üzerinden yapmaktadır. Kitapta İbrahimimizin tezlerinden başka kaynaklardan alıntılar yok denecek kadar azdır. Yaptığı diğer alıntılar tamda görüşlerine uygun yani bilimsel olmayan marksizme kesinlikle sığmayacak niteliktedir. İlgili kitabının bir bölümünde Kemalizm farklı sosyalist olmak farklı demekte fakat kitap ilerledikçe burjuvaziye bağlılığını ispatlayıp Kemalistlere göz kırpmakta ve marksizmi tahrif etmektedir. Güdükte olsa bir burjuva devrimine her şeyini bağlamış kemalizmin tüm yapmadıklarını yaptı gibi yazmıştır. M. Kemal ve kadrosu ağalar ile beraber hareket etmiştir hareketlerinin başarıya ulaşması ile bu kadro ağalara sınıfsal konumları gereği ihanet etmiş fakat asla yok edememiştir. Yok etmekte istememiştir. Sadece gözdağı verip patronun kim olduğunu göstermiş birazcık ucundan törpülemiştir. Bu ülkenin kurucu güçlerinden birisi de Kürtlerdir. Kürtlerde kurtuluş savaşında savaşmıştır. Atatürk ve kadrosu Kürtleri tanımış ve kabul etmiştir. Fakat ağalıklarının da etkisi ile savaştan sonra kürtlerin milliyetini asla kabul etmemiştir. Kürtlerin asimile edilip milliyetlerine uzaklaştırılmasının başlangıcı da bu yıllardır. Fakat mitçi böyle söylememektedir. Açıkça M. Kemalin sosyalist olduğunu tamamlanamamış devrimlerin kökeninde asıl amaç sosyalizmin yattığını söylemektedir. Bu Marksizmin sosyalizm tartışması nezdinde tahrifatından başka bir şey değildir. Burjuva devrimleri sosyalizme kavuşmak için bir evredir burjuva devrimleri gerçekleştikçe işçilerin müdahalelerinin de etkisi ile sosyalizmin üzerinde kurulacağı maddi alt yapıyı yaratır fakat burjuva devrimleri gerçekleştirenler -hele hele M.Kemal ve kadrosu-sosyalizmi akıllarının ucundan bile geçirmezler. Tabi bu hususta burjuva demokratik devrimleri gerçekleştirenlerin kimliklerinin ne olduğu da önemlidir. Krallığa karşı savaşımlarında proletaryayı arkalarına alan daha sonra ise haince terk eden devrin Fransa burjuvazisi beni haklı çıkarmaktadır.
Fikret Başkaya darbe dedi
Fikret Başkaya üzerine de okumalarım devam ediyor. Hatta bu okumaların daha başında olduğumu da söyleyebilirim. Bu sebeple yazacaklarım belli sınırlar içinde olacaktır. Hata payı da takdir edersiniz ki yüksek olabilir. Fikret başkaya Kemalizm üzerine yani kurtuluş savaşından sonra yapılanlara darbe kılıfını dikmektedir. Bunu ise halktan yoksunluğuna bağlamaktadır. 1908 in arkasında ki halk hareketine işaret eden Fikret Başkaya 1920 leri darbe diye niteleyince 1908 ile 1920 ler arasında ki bağı koparmaktadır. Halbuki 1920 ler 1900 lerin hemen başından koparılarak tanınamaz. 1900 lerin başlarında yapılanlar 1920 lerin kadrolarını oluşturmuştur. 1920 lerde izlenenler ve verilen mücadeleler ittihatçı geleneklerden gelenler ve 1900 lerde ki pratikler içinde yetkinleşmiş kişilerin eserleridir. 1908 de ki kadronun başları daha sonra kaçağa sürülmüş olabilir fakat 1920 lerin kadroları da gökten zembille inmemiştir. Keza 1908 kadrosu nerede yetişmiştir. 1908 kadrolarının da gök ile bir alakası yoktur. Kadrolar devrin toplumsal koşullarının sonuçları olarak ortaya çıkan özneler olabilmektedirler. Öznelerin değişen koşullara göre düşünceleri de değişebilmektedir. Fakat 1920 lerde yapılanlar gereği 1908 kadrosu ve o koşullarda yetişen düşüncelerin İstanbulun otoritesinin bu kadar zayıf olduğu bir dönemde darbe gibi bir zorlamayla hareket etmeyeceği neredeyse kesindir. Zaten savaşı kazanan kadronun ikili iktidar olarak ortaya çıkmış ve artık kesinleşmiş iktidar ortaklığı da kurtuluş savaşında ki görece zaferi ile puan toplamamış mıdır? iktidarı ele geçiren tüm yeniler eskilere küfreder ve yok etmeye yeminlidir bu onların darbeci olduğunu göstermez. 1920 lerin arkasında ki desteğin görece az olması 1908 lerin sonunda ki kardeşliğin binlerce yumruk yemesinde de aranmalıdır. Fikret hoca darbeleri -benim kelimelerimle- şöyle tanımlıyor. Darbe eskinin devamı için ve eskinin görevini yerine iyi getirememesi sonucu gerçekleştirilir, yapanlar eskiyi eskinin daha iyi işlemesi için gerçekleştirir. Fikret hocaya darbe konusunda katılıyorum. 1920 leri en iyi 1930 larda görebiliriz. 1920 ler de yapılanlar 1930 larda kendini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu süreci kemalizmin sol kanadı olarak tanımlanan kadro dergisinin yazarlarından da okuyabiliriz. Köye inilmeye köyleri kalkındırmaya hatta İstanbul entelektüelleri ile kır yoksullarını buluşturma çabaları da vardır. Atatürkün ölümü ile bu çalışmalar son bulmuştur gibi zırvalıklarla vakit kaybetmeyeceksek eğer o halde bu çabaların bazı iç ve dış odakların engeli ile karşılaştığını yükselen soldan da çekinen burjuvazinin ataklarına kendi elleri son verdiklerini sanıyorum ki söyleyebiliriz. Kemalizmin güdüklüğü de burada saklı değil midir? Eski açıkça İslam hukukunu savunuyor. Fakat yeni bir burjuva miras olan laiklik ile ilgili sözünü söylüyor. Eski -bu konuya dair bazı açılımlarını devre göre uyarladığını göz önüne alarak- ümmetçi tolumdan yana iken yeni millet diyebiliyor. Fakat belirttiğim gibi 1920 ler 1908 den soyutlanarak açıklanamaz. Bu söylemler 1900 lerin başının mirasıdır. 1900 ler ise 3. selimden bu yana kapitalistleşme yoluna girmiş Osmanlının bağrından doğmuştur.
Yanlışlar kendi içlerinde çözülüşlerini de beslerler, bize kalan çözülüşün anahtarını yakalayıp kilidi çevirmektir
Diyelim ki bir düşünceyi sahneden indirmek istiyoruz. Yanlış olduğunu biliyoruz ya da artık bir geçerliliği olmadığını söylemlerimize takıyoruz. Peki ya yerle bir etmek istediğimiz düşünce hakkında bir şey bilmeden onu nasıl yıkabiliriz. Dedim ya yanlışlar kendi içlerinde çözülüşlerini de beslerler, bize kalan çözülüşün anahtarını yakalayıp kilidi çevirmektir. Öyle ki anahtarı yakalamak eleştirel, kilidi çevirmek pratik oluyor. Tüm bu eylemlerin devrimci olduğunu da hesaba katarsak, tüm bu yapacaklarımıza devrimci eleştirel pratik yani Marksizm diyebilir miyiz?