Kim azınlıkmış anladınız mı şimdi / Selcan TAŞÇI

Kim azınlıkmış anladınız mı şimdi / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Başkomutan » Çrş Oca 19, 2011 23:07


'Kim azınlıkmış anladınız mı şimdi

Neredeyse bütün gazeteler “Adalet için” çıktı dün! Ama bir dakika... “Adalet için” çıkmış olsaydı eğer, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile Yunanistan Cumhurbaşkanı Karolos Papulyas’ın Türkiye’yi, Türk Devleti’ni, Türk Milleti’ni, Türk tarihini hedef alan “nefret söylemi”ni de kınamaları gerekirdi değil mi?

Ermenistan ve Yunanistan’ı “devletin zirvesi” seviyesinde temsil edenlerin iftira ve hakaret yoluyla işledikleri “nefret suçu”ndan sonra, en azından bir “suç duyurusu”nda bulunma ihtiyacı duyarlardı kamu vicdanına!

“Adil” olur ve saklamaya çalışmazlardı bu “kin ittifakı”nı!

Ama öyle yapmadılar...

Türklere imayla filan da değil, doğrudan “katil” ve “barbar” diyen Sarkisyan ve Papulyas’ın kin dolu sözlerini görmezden geldiler. Dün Türkiye’de, Atina’da Türkler’e kin kusulduğunu birinci sayfasından duyuran iki gazete vardı sadece: Yeniçağ ve Habertürk!

Yeniçağ’ın “Türk’e karşı Rum-Ermeni ittifakı” manşetiyle verdiği haberi, Habertürk sürmanşetinden “Atina’da küstah buluşma” diye duyurdu okuyucusuna...

Türk’ün küf tutan bir iftiraya dayanılarak “infazı” karşısında hiçbiri kılını kıpırdatmadığına göre, Türk basını dün “adalet için” kalem kaldırmadı aslında!

“Hrant için, adalet için”di satırları...

Okay Gönensin, “Ergenekon davalarında “avukat” diye ortaya çıkanlar, kendi üstlerine sıçrayan kanları iyi düşünsünler” diye yazdı Vatan’da...

M.Ali Birand, “Hrant Dink, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ihmarkarlığı sonucunda öldürülmüştür. Türk milleti böyle bir leke ile yaşatılmamalı ve sorumlular cezalandırılmalıdır” dedi Posta’da...

Hasan Cemal, “Hrant vuruldu ama ölmedi” diye haykırdı Milliyet’ten...

Mehmet Altan, “Hrant’ın cesedi hâlâ Şişli’de vurulduğu yerde yatıyor” diye söylendi Star’da.

Yine Star’da Hidayet Şefkatli Tuksal, “Pek çok kuşaklar, Ermeni tehcirine dair hiçbir bilgiye sahip olmadan yetiştiler. Resmi ideolojinin sınırlılıkları ve yalanları ile zihinleri şekillendi, sınırlandı” diyerek “soykırımcı” imasında bulundu içinde yaşadığı topluma...

Nazlı Ilıcak “Bence, bu cinayetin düğümü çözülürse, Ergenekon meselesinde de, bir hayli yol alınmış olur” diyerek iliştirdi yaftasını tutuklulukları cezaya dönmüş onca sanığın yakasına Sabah’ta!

Cengiz Çandar “Vurulmuş tertemiz sırtından, uzanmış yatıyor hâlâ o kaldırımda” göndermesinde bulundu Radikal’de...

Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Altan, Ali Bayramoğlu, Oral Çalışlar... Hepsi bu ülkede Ermeni olmanın zulme uğramak demek olduğunu yazdı dün! Ve aslında Türk olmanın zulme uğramak olduğu tescillendiğinde akşam saatlerinde; ne geri çektiler yazılarını, ne özür dilediler, ne acısını paylaştılar “incinmiş” bir milletin!

Gazetelerin birinci sayfalarında, makale köşelerinde yapılamayan itiraf, bambaşka bir gerekçeyle Hürriyet’in spor sayfasına manşet oldu dün:

“Suçum Türk olmak!”

Kadrosunu yanyana dizdiğimizde, uluslararası 23 Nisan kortejini andıran Beşiktaş’tan ayrılarak K. Erciyesspor’la anlaşan Yusuf isyan ediyordu: “Eğer ben Türk değil de Brezilyalı bir futbolcu olsaydım el üstünde tutulurdum.”

Elinizi vicdanınza koyun da söyleyin; yalan mı? Yusuf değil de Alex olsaydı adı mesela el üstünde tutulmaz mıydı?
Sporda, sinemada, edebiyatta, modada hatta trajik ama siyasette “uyruğunda boncuk bulma” hastalığı yayılmıyor mu büyük bir hızla!

***
“Hepimiz Ermeni’yiz” diyenlerin kapattığı yollarda “Hepimiz Türk’üz” pankartlarıyla adım atmaya kalkın bakalım neler geliyor başınıza!

Bu ülkenin bir tek Ermeni vatandaşına gözünün üstünde kaşın var deseydi biri; bütün manşetler topyekün savaş ilan ederdi dün...

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, Cumhurbaşkanı, herhangi bir bakanı çıkıp da kameraların karşısında “Ermeniler katildir” deseydi; “ırkçı-faşist” diye linç edilirdi!

Türk askerinin, Türkiye’nin garantör olduğu Kıbrıs’taki varlığını “işgalci” diye tanımlayanı “komşi” ama Karabağ’daki Ermeni işgaline “işgal” diyeni “vahşi” ilan etmedi mi aynı “Babıali!”


Gel de haykırma şimdi: Uyan ey ehli vatan!

Türk Milletine hakaret yağdırdı Atina’da Rum-Ermeni kin ikilisi! Hani nerede, kimden geldi bir satır tepki!

Bu bile kanıt değil mi; Türk “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” şimdi!

Eeee kimmiş horlanan, ezilen, dışlanan...

Kimmiş “silinmek” istenen bu topraktan...

Kimmiş “tehcir” edilen “eşit vatandaşlık”tan!

Kim azınlıkmış bu ülkede anladınız mı?

Yaaaa.... Tıpkı yüzyıllar öncesinin Anadolusu gibi değil mi? Devşirmeler el üstünde, Türk, zulme uğramamak için adını dahi söyleyemez halde... Saklanmaya, gizlenmeye, kuytulara kaçmaya başladı yine!

***
Herkes “katledilişinin yıldönümünde” Hrant’ı yazdı dün... Ve bugün bir trajedinin yıldönümü; 19 Ocak 1990’ı 20 Ocak 1990’a bağlayan gece, Azerbaycan Türkleri’nin Ermeni işgaline direnişleriyle başlayan “azatlık” mücadelelerinin Bakü’de “kan denizi”nde boğulmak istendiği günün...

Bakalım uğradıkları hunhar saldırıda bir saat içinde can veren yüzlerce Türk’ün katledilişinin yıldönümünde birinin bile adını anacak mı içlerinden herhangi biri?


***
Ama bu tarih de tekerrürden ibaretse..

Türk bugün öz yurdunda garip, öz yurdunda parya edilse bile, bulunacaktır elbet haykıracak biri de: “Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..”

Ve çıkacaktır elbet haykıracak biri: “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

+++

‘Delik ayakkabı’dan geçinen nebbaşlar

“Hrant’ın arkadaşları” nın dünkü yazılarını tarayın... Dinmemiş bir acının izini sürmeyi bekliyorsanız çok şaşıracaksınız.

Okuduğunuz her yeni satırın, aslında yeni bir servet avcısının biyografisi olduğunu göreceksiniz. Para için arkadaşının hatırasını satanlarla tanışacaksınız. Onlar ki “Hrant’ın delik ayakkabısı”nı sermaye yapmışlar kendilerine, arkadaşlarının ölüm yıldönümünde soruşturmanın üzerine düşen “gölge”yi sorgulayacaklarına, “eş”lerinin, “dost” larının yazdığı kitapları pazarlıyorlar; köşeyi dönmeye çalışıyorlar bu yıldönümünde...

Veya kimbilir şaşırmazsınız belki de...

Ne de olsa “nebbaşlığın duayeni” artık her biri! Hatırlasanıza, bir başka “arkadaşları”nın; Deniz Gezmiş’in de tabiri caizse etinden, kemiğinden, kanından nasıl beslenmişlerdi?

Gezmiş’i sokağa salıp “mısır patlatır gibi bomba patlattırırken” kendileri sıcak yuvalarında viskilerini yudumlayanlar, Gezmiş’in gencecik bedeni toprağa karışırken, zerre suçluluk duymadan, gram utanmadan, kitaplarını, belgesellerini pazarlayıp köşe olmadılar mı?

Tişörtlere, kupalara, şapkalara bastıkları resimleriyle, “yerli Che” tadında bir “ticari meta” yaratmadılar mı Deniz’den! Tam bağımsızlık sevdalısı bir gencin hatırasını lekemediler mi kapitalist çıkarları uğruna!

Aynısını Hrant Dink’e yapıyorlar şimdi... Yarın bir başka “maktül” bulacaklar kendilerine; hatta “ideolojisi, dini, dili, ırkı, söylemi”yle “sembol” leştirilebilecek, “ölüsü bile iş yapacak” potansiyeldeki “bir ayağı çukurda” arkadaşlarını kesmeye başlamışlardır belki...

Ellerini ovuşturuyordur ölü soyucular; ölse de üç beş sebeplensek diye!





+++

Herkesin bildiği sır; CIA Havayolları

, 2002’den 2006’ya kadar ABD’nin işkence uçaklarına izin vermiş.

O uçaklarda kimler vardı?


Müslümanlar... Kim oldukları hala bilinmiyor. Afganistan dağlarında alınan ve işkence uçaklarına bindirilip Kuzey Irak’taki işkencehanelerde sorgulanan, gerekirse İncirlik üzerinden Guantanamo’ya yollanan Müslümanlar.

Irak’taki işkence ve tecavüzleri...

(...)

Afganistan’daki toplu mezarları yalanladılar, doğrulandı. Irak’taki işkence ve tecavüzleri yalanladılar, doğrulandı.

Felluce’deki kimyasal saldırıları ve katliamı yalanladılar, doğrulandı.

CIA uçaklarını yalanladılar, doğrulandı. Gizli işkence merkezlerini yalanladılar, doğrulandı.

(...)

Peki herkesin bildiği bu sırlardan daha başka neler var? Bahse konu dönemde hangi bakanlar, hangi üst düzey bürokratlar, hangi komutanlar, hangi partililer bu uçakları biliyordu?

Bu uçakların iniş kalkışından haberdar olanlar, ’CIA havayolları’ olarak bilinen bu işkence ağının zımni parçası mıdır değil midir? Daha önemlisi bilmek ayrı ya bu izinleri verenler kimlerdir?

Bunlar bir gün ortaya çıkacak. O günü merakla bekliyorum.

(...)

Bu yüzkaraları bir gün tek tek kamuoyu önünde hesap verecek.

Halkımız o gün Nihat Genç’in kitabını yüzlerine fırlatacaktır: .“

Serdar Akinan / Akşam



+++

Demokrasiye gerçekten inananlar, demokrasiyi konuşanlar değil, savunanlardır!
Mine Kırıkkanat / Cumhuriyet

+++

İnsan içine çıkamaz halde

Artık Ertuğrul Bey’i sadece içim ezilerek izliyorum.

Sırf Başbakan’a şirin gözükmek uğruna onu korumaya kalkması, yediği azardan sonra Muğla’da Başbakan’ın yanına koşup çırpınması akıllara ziyandı. Hele Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yakışıksız sözlerine muhatap olmayı bile sindirmesi inanılır gibi değil.

Ama sanıyorum Günay, ayıp tutumunun şahikasına Kemal Kılıçdaroğlu’na cevap verirken çıktı.Bir kültür bakanına, ne idüğü belirsiz aşağılık bir CD görüntüsünü hatırlatmak ve şimdi rakibi olduğu eski dostlarını belden aşağı yöntemle vurmaya kalkmak yakışır mı?

(...) Bir dönem, tıpkı kiralanmış kimi maskeliler gibi AKP’li olmayanları etkilemek adına pohpohlanan Günay herhalde siyasetin çöplüğüne atılmak için gün saymaya başlayacaktır. Buna rağmen kalırsa diyeceğim bir şey olmaz.

Ama merakım, Günay’ın bundan sonra insan içine çıkacak cesareti bulup bulamayacağı.

Onu da bulursa, vallahi helal olsun. Benimki büyük yanılgı
demektir.

Can Ataklı / Vatan


+++

Koalisyon hesabı bozar

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, ”Türkiye’nin koşulları, eğer bir koalisyonu gerektiriyorsa, herkesle koalisyon oluruz“ demiş...

Yani; AKP’yle koalisyon olasılığına açık kapı bırakmış...

Kendisine çok basit bir sorum olacak:

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bulduğu her fırsatta, bugünkü iktidardan hesap sorulacağını söylüyor...

Eğer bu partiyle koalisyona gitmek zorunda kalırsanız,o hesabı nasıl sormayı düşünüyorsunuz?

Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Çetin’in ‘Kağıt’ parçası

Ben söyleseydim liberal faşistler tarafından taşlanırdım, neyse ki tam da aklımdan cümleyi Akif Beki kurmuş: ’Ucube bir film.’

Peki neden ’ucube’ Sinan Çetin’in filmi dersiniz?

Düşünceleri, hayata bakışı ucube de ondan... Kendisi o kadar gerici ki, filmleri de böyle. Hala düşünce yapısını sloganlardan sıyıramamış, ucuz propaganda peşinde.

Yaptığı film de ilk hafta sonunda gişede bu yüzden çuvallıyor.

Çünkü bu ’ucubeyi’ bir tek Taha Akyol beğeniyor.

Oray Eğin / Akşam

+++

Vurgun yediler en liberal yerlerinden!..

Yanıt vermek için eylül ayına gitmek gerekir..

12 Eylül akşamına.. Çünkü liberallere ne olduysa o akşam oldu..

Referandum sonuçları şok etti..

Yetmez ama evet diyorlardı.. Anayasa değişikliğinin ileri demokrasiyi getireceğini söylüyorlardı..

Hayır demek vesayetçi rejim istemekle, darbecileri teşvik etmekle eşanlamlıydı..

O gece bir baktılar..

Çevreleri, arkadaşları, dostları hayır demişti.. Yaşadıkları mahalleden, gezindikleri caddeden, gittikleri lokantadan hayır oyu çıkmıştı..

*
Bu durumun bir izahı olmalıydı.. Yapmadılar.. Ben buna birinci vurgun diyorum..
*
İkinci vurguna geçelim..

Referandumdan önce HSYK’nın yapısı değişecek, daha demokratik olacak demişlerdi.. Dedikleri çıkmadı..

Bakanlık bürokratları sözde seçimle HSYK üyesi oldu..

HSYK, bakanlığa bir adım daha yaklaştı.. Aslında uzaklaşması gerekiyordu.. Uzaklaşırken birdenbire yakınlaşıverdi..

Bu duruma da bozuldular.. Pek belli etmemeye çalıştılar ama içlerine kurt düştü..

Yoksa hayır diyen, bu değişiklikten ileri demokrasi çıkmaz diyen dostları, arkadaşları haklı mıydı? Gittikleri lokantadaki ahbapları doğru mu söylüyordu.. Galiba doğruydu!!!..

*
Hepsinin demiyorum, bazı liberallerin son durumu budur..

Haksızsınız dedikleri kişilerin haklı çıkmasıdır..

Mehmet Tezkan / Milliyet

+++

Tamam anladık ‘babasının oğlu’

Erdoğan’ın Ahmet Altan’a ve Taraf’a açtığı tazminat davasına bir Hasan Cemal bir de baba Çetin Altan dişe dokunur tepki gösterdi medyada!

Cemal’in kendisi gibi düşünmeyen insanların “basın özgürlüğü”ne saygı konusundaki siciline bakınca yazdıklarının kıymeti harbiyesi yok ama...

Çetin Altan’ın durumu başka...

Gençliğine götürmüş oğluna verilen bu ceza onu; kaderlerinin nasıl da kesiştiğini anlatıyor... İyi de yarım sayfa yazı döşenmeye gerek yoktu ki; hem Ahmet hem Mehmet Altan’ın babalarının oğlu olduğunu bilmeyen mi var?


Selcan TAŞÇI
20 Ocak 2011
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Kim azınlıkmış anladınız mı şimdi / Selcan TAŞÇI

İletigönderen cafermeydan » Prş Oca 20, 2011 9:53

Türk Milletine hakaret yağdırdı Atina’da Rum-Ermeni kin ikilisi! Hani nerede, kimden geldi bir satır tepki!

Bu bile kanıt değil mi; Türk “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” şimdi!

Eeee kimmiş horlanan, ezilen, dışlanan...

Kimmiş “silinmek” istenen bu topraktan...

Kimmiş “tehcir” edilen “eşit vatandaşlık”tan!

Kim azınlıkmış bu ülkede anladınız mı?

Yaaaa.... Tıpkı yüzyıllar öncesinin Anadolusu gibi değil mi? Devşirmeler el üstünde, Türk, zulme uğramamak için adını dahi söyleyemez halde... Saklanmaya, gizlenmeye, kuytulara kaçmaya başladı yine.

Yukardaki satırlar Sayın TAŞCI nın yazısından alıntı. Ne güzel özetlemişsiniz siz ve sizin gibi dostlara teşekkür ederim. Bizlerin bir yerde sesisiniz.
Kullanıcı küçük betizi
cafermeydan
Üye
Üye
 
İletiler: 12
Kayıt: Çrş Tem 14, 2010 7:38

Re: Kim azınlıkmış anladınız mı şimdi / Selcan TAŞÇI

İletigönderen Başkomutan » Cum Oca 21, 2011 0:14


Gerçeği bir kişi yazabildi

Dün demiştik ya, “Bugün ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ diyenlerin doldurduğu caddelere, yarın siz çıkın ve ’Hepimiz Türk’üz’deyin bakın neler gelir başınıza” diye...

Turan Çakaloğlu aradı Üsküdar’dan...

“Biz denedik” dedi?

- Eeee, ne oldu?

Bundan dört yıl önce, MHP Üsküdar İlçe Başkanlığı olarak, üzerinde “Hepimiz Türk’üz” yazılı bir afiş asmışlar Ahmediye Meydanı’na...

Aynı gün Üsküdar Belediyesi eliyle indirilmiş afiş!


***
Kaldırdıkları sadece kimliğimizin yazılı olduğu afişler olsa keşke;

Çocukların andı...

Yetişkinlerin -mesela yüksek yargı üyelerinin- yemini de sakıncalı...

Yani diyorlar ki -bir suçmuş, ayıpmış, günahmış gibi- Türk’sen Türk’sün sus, söyleme, duymasın kimse...

***

Dün kaldığımız yerden devam eder ve “Kimmiş asıl zulme uğrayan” sorusuna verdiğimiz “Türk” cevabını delillerle doğrulamayı sürdürürsek;
İktidara “karar beğendiremeyen(!)” Hakim Oktay Kuban’ın makamı yerine Atatürk portresine sımsıkı sarılışının resmi dağıtıldı önceki akşam haber servislerine!

Ve dün “19 Mayıs kaldırılsın” diyen valilere emanet olduğunu duyduk devletin!

***

“Bugün Hrant’ı yazanlar bakalım yarın Kanlı Yanvar Şehitlerini anacak mı?” diye sormuştuk ya...

Fikri takibi ihmal etmeyip tek tek baktık köşelerine...

İçlerinden bir teki bile anmamış Azerbaycan Türkleri’ni...

İçlerinden bir teki bile katillerinden hesap sorulmasını istememiş...

İçlerinden bir kişi bile “Ermeniler yüzlerce Türk’ü kesti” dememiş!

Ve dün...

Kooooca Türk(!) basınında; Yeniçağ’dan başka bir tek gazetede, bir tek yazar maskesini indirmeyi denemiş “arkadaş” kılıklı “nebbaşları”nın Hrant’ın.

O bir tek yazar Rıza Zelyut!

Köşesinin altına iliştirdiği “Hrant notu”-nda böyle afişe etmiş “milliyetçi katiller” yaftasını asanları:

Adamcağızı; sırf milliyetçileri suçlamak uğruna öldürttüler. Hrant’ın dostları gibi gözükenler de sadece askeri suçlu göstererek hükümeti saklamaya çalıştılar.Sanki o zamanki ve şimdiki iktidar AKP değilmiş gibi... Halbuki yeni derin devletin işiydi bu... Ergenekon ve Kürt açılımını başlatmak için kurban seçilmişti Hrant. Bugün bile cinayeti, ‘Ermeniydi, ondan!’ diye açıklamaya çalışan kıt akıllılar, cinayeti gizleyenlerdir.”





+++

Çetin Altan samimiyse ödülünü iade etsin

Yer: Aya İrini... Tarih: 1 Şubat 2009... ’Kültür Sanat Büyük Ödülü’nü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın elinden alan isim Çetin Altan. Töreni, oğlu Ahmet Altan da izliyor. Kardeşi Mehmet’le beraber babalarının onurlandırılmasından gurur duyuyorlar.

Ertesi gün Ahmet Altan bilgisayarının başına oturuyor ve ’Çetin Altan ve başbakan’ başlıklı yazısını yazıyor. İlk kez bu ülkenin kaderinin değiştiğini hissettiğini, umutlandığını anlatıyor. Bunun da tek sebebi Başbakan’ın babasına ödül vermesi.

İki sene önce her şey ne kadar güzel, tablo ne kadar muhteşemmiş değil mi?

Çetin Altan’ın büyük bir yazar olarak onurlandırıldığı günlerde, onu onurlandıran otorite başka yazı emekçilerine düpedüz zulüm uyguluyordu oysa. Altan’ın da dostu olan İlhan Selçuk sabahın köründe evinden alınıyordu mesela.

Çetin Altan ise ne bu zulüm hakkında bir çift söz ediyor, ne de bu ödülü almasının zamansızlığını sorguluyordu.

Ne ilginç ki oğulları da değişik kanallardan bu zulüm ortamının fikri altyapısını hazırlıyordu. Ahmet Altan’ın gazetesi birinci sayfasından insanları hedef göstermekten, iktidar sofrasına yem yapmaktan hiç mi hiç çekinmiyordu.

***

Başbakan’ı Çetin Altan’a ödül verdiği için yere göğe koyamayan Altan Ailesi bugün aynı Başbakan’ı yerin dibine batırma yarışı içinde. Başbakan da tepkisiz değil bu şiddete. En son Ahmet Altan’a açtığı 50 bin TL’lik tazminat (artı ceza) davası ipleri kopardı.

Çok net bir kırılma yaşanıyor şimdi.

Çetin Altan söz konusu oğlu olunca ortalığı birbirine katıyor.

Dava haberinin ardından Ahmet Altan’ın ’çok ağır’ yazısını okudum; baktım hala araya ustaca serpiştirdiği cümlelerle zeytin dalı uzatmanın,
uzlaşmanın, bir şekilde barışmanın peşinde. ’Bildiğimiz, sevdiğimiz, tanıdığımız Erdoğan’ı geri istiyoruz’ gibi cümlelerle.

Ne yazık ki o güzel günler geri gelmeyecek.

***

Başbakan Erdoğan benim için basındaki pek çok kişiye kıyasla çok daha dürüst ve açık sözlü: En azından nereden geldiğini, kim olduğunu, amacını, niyetini hiçbir zaman gizlemedi. O hep aynı Erdoğan, hep çok net.

Zaten Altan Ailesi’ne ya da diğer liberal yazarlara hiçbir zaman özel bir ilgisi yoktu. Bana kalırsa hayatında bir tane bile Ahmet Altan kitabı almamıştır eline; alsa bile beğeneceğini düşünmem.

Birliktelikleri zoraki ve dönemseldi... Çünkü AKP’nin liberal yazarlarının fikri desteğine ihtiyacı vardı o dönem.

Şimdi buna ihtiyaç yok. Çünkü yüzde 58 her şeyi değiştirdi.

AKP yaptırdığı araştırmalarda ’yetmez ama evetçi’ liberallerin aritmetik olarak hiçbir ağırlığı olmadığını bir kez daha fark etti.

Liberaller istedikleri kadar Ahmet Altan’a destek olmak için birleşsin, seslerini yükseltsin. Çankaya Yolu’nda bir ’vızıltı’ bu toplum için. AKP’nin bu isimlerle işi bitmiştir, bu aşk buraya kadarmış işte.

***

Bu arada, Çetin Altan da samimiyse önce o ödülü iade etsin.

Oray Eğin / Akşam

+++

Her şerde bir hayır ararken...

Emre Belözoğlu’nun, Fenerbahçe’nin aldığı yenilgileri ileriki zaferlerinin müjdecisi olarak tanımladığı “Her şerde bir hayır vardır” konseptli açıklaması ilham verdi!

Hani şu alkollü içeceklerin satışı, sunumu, reklamı vs. konusundaki sınırlamalar var ya... Hıh işte, bu ve benzeri kararları “şer” sayan “sanat camiası” için şimdi yasakları “hayra” vesile etme vakti!

Sanat galerilerinden, müzelerden, sergi salonlarından başlayın teste; alkol servisinin yapıldığı “açılış”lara gelenlerle, “ben Picasso’yu alkolsüz kokteylle de severim abi” diyenleri nitelik ve nicelik bakımından kıyaslayın mesela...

Kübist resim, keman konçertosu, opera filan mı yoksa akşam içkisini bedavaya getirmek miymiş yurdum entelinin derdi!

Türkiye’nin “Cihangir tabuları”ndan kurtulması ve fikir ortamının özgürleşmesi için böyle bir samimiyet testi hiç de fena olmaz belki!

Agos gazetesi’nin önündeki anmayı anlatırken arada “Uğur’un çocukları”nı gördüğünde hissettiklerine de değinmiş Hasan Cemal... “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim”i okumasak bu ne vefalı dost diyeceğiz... Sayfalar dolusu saldırırken “arkadaşı” değil miydi Uğur Mumcu, Hasan Cemal’in? Ya öldüğü vakit; arkadaşları arasında mıydı; konuşuyorlar mıydı? Diyorum ya ellerini ovuşturanlar var; biri ölse de “arkadaş” kontenjanından bize pay düşse mirastan diye bekleyenler...

+++

Onların da makam odalarını toplayacakları
günler gelecek...


Anayasa’da yapılan son değişikliklerle tamamen Adalet Bakanlığı’nın kontrolüne giren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu; iki hafta önce İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Oktay Kuban’ı görevinden alarak Eskişehir’e “düz hâkim” olarak tayin etmişti...

Hâkim Kuban, dün makamını devretti... İstanbul Adliyesi’ndeki odasında bulunan özel eşyalarını korumaları otomobile kadar götürdü...
O ise sadece duvarda asılı duran Atatürk tablosunu taşıdı! O tabloyu kimselere emanet etmedi...


***

İktidarlar; ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetebilir...

Deneyimli, liyakat sahibi kadroları, sırf “yandaş” olmayı reddettikleri için oradan oraya sürebilir...

Yargıyı ele geçirip, istemedikleri kararlara imza atan yargıçların, savcıların kariyerleriyle oynayabilir...

Ama ne yaparlarsa yapsınlar, “Atatürkçülüğü” bu ülkeden kazıyamazlar!

***

Hâkim Bey, hakkındaki siyasi karar için ağzını açıp tek bir söz söylemedi... Yargıçlığı bırakıp, siyasete soyunmadı...

Bileğinin hakkıyla geldiği makamdan, siyasi oyunlarla gönderildi...

Ama o; binlerce kitap yazarak bile anlatamayacağı duygularını, sadece kameralara bu fotoğrafı vererek anlattı...

Bundan sonrasını; Atatürk posterli o yargıcı gönderenler düşünsün!

Elbette onların da makam odalarını toplayacakları günler gelecek...

Ve onlar odalarından ayrılırken Atatürk posteriyle değil...

Aleyhlerine suç kanıtı sayılabilecek belgelerle dolu çantalarla kaçmaya çalışacak!

Mustafa Mutlu / Vatan

+++


Silâh bırak asker!.

CHP Ardahan Milletvekili ve Parti Meclisi üyesi Ensar Öğüt Van’da demeç veriyor:

“Türkiye’nin yapacağı iş silah bırakacak. Örgüt de silah bırakacak, asker de bırakacak.

Siyaset mekanizması, diyalogla bu işi çözecek.”

Bugüne dek bir CHP’linin ağzından “Askerin silah bırakmasını” öneren bir söz çıktığını hatırlamıyoruz.

Şimdi neden böyle sesler çıkıyor?

Melih Aşık / Milliyet

+++

Milliyetçiliği Kars’ta hatırlaması tesadüf değil

Bazıları “Ne oldu Erdoğan’a?

Neden milliyetçilikte vites yükseltti” diye soruyor.

Cevap oy hesaplarında: Artık liberallerin oyuna ihtiyacı yok. Oradaki sınırına ulaştığını görüyor. CHP’li sahillerden ve BDP’li Güneydoğu’dan yeni oy alamayacağını biliyor. Şimdi asıl hedefi MHP... MHP, yüzde 10 barajının üstünde... MHP’nin oylarını barajın altına itebilirse ve BDP bir ittifakla barajı aşamazsa bütün manzara değişiyor. O zaman AKP, yüzde 40’ın altında oy alsa bile Meclis’te anayasayı tek başına değiştirebilecek ve Erdoğan’ı “Başkan” seçtirebilecek milletvekili sayısına erişebiliyor. Son dönemdeki milliyetçi söylemin altında yatan hesap bu...

MHP lideri ekim başında seçim startını nerede, nasıl vermişti?

Kars’taki Ani harabelerinde namaz kılarak değil mi? Erdoğan’ın 3,5 ay sonra Kars’a gidip Hasan Harakani türbesini ziyaret etmesine, Evliya Camii’nde namaz kılmasına ne demeli?

“Ucube” çıkışı özünde ülkücü tabana mesajdır.

Yoksa Başbakan’ın kutsal alanlarda yapılaşma konusunda bir hassasiyeti olsa Beyoğlu’nda Karaağaç Bektaşi Tekkesi arazisi üzerine (hem de) AKP il binası yapılmasına, Antalya Elmalı’daki Abdal Musa Dergâhı’nın yanıbaşına taş ocağı kurulmasına izin verir miydi?

Can Dündar / Milliyet

+++

Diyorum ki “Türkiye’de bir korku imparatorluğu hâkim, demokrasi yok, faşist
uygulamalar var.”


Aman ne kızıyor bazıları. Hatta ileri gidip “madem korku imparatorluğu var sen nasıl böyle konuşuyorsun?” diyenler de var.
İyi... Ekmekle su da vermeyin bari.

Can Ataklı / Vatan

+++

Omurga katliamı

TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Tayyip Erdoğan’ın da katıldığı Genel Kurul’da yaptığı konuşmada Uğur Mumcu ve Hrant Dink örneklerini vererek “faili meçhuller”i hatırlatmış... Ümit Hanım belli ki fark etmemiş. En az bunlar kadar dehşetengiz bir cinayet daha işlendi dün: Omurga katliamı! Hem de Genel Kurul Salonu’nda! “Fail/failleri” mi? Ümit Hanım’a düşer sormak akıbetlerini!


Selcan TAŞÇI
21.01.11
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 5 konuk

cron

x