KİM BUNLAR?

KİM BUNLAR?

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Tem 25, 2011 21:21

KİM BUNLAR?


Siz hiç karşınızdakine bakıp, kendinizi kaba saba, aptal, basit , değersiz hissettiniz mi?

“Neler diyor bunlar? Bunlar neler neler de biliyor? Neler dinliyor böyle anlamadığım?” deyip şaşırdınız mı?

Ben kendimi bildiğimden beri bu duyguyu tanıyorum.

Koleje giden amcaoğlundan öğrendim ilk önce, öğretmen okuluna giderken, bizim ayrı olduğumuzu, ayrı dünyalarımız olduğunu… ( Kendisi şimdi ünlü bir yazardır.)

Ülkemiz gençlerini ikiye ayırdılardı bir zamanlar:

Biz gibi, devletin okulunda okuyanlar veya yoksul halkın çocuklarıyla parasız yatılı okuyanlar, onların bakışına göre, basit düşünen, basit yaşayan, basit zevkleri olanlar…

Bir de Batı hayranı, Batı’yı ezbere bilen, her ettiği lâfın içine eski Yunan’ı sıkıştıran, onların kahramanlarını kahramanı yapan, bizim anlamadığımız tarz müziklere ayılan bayılan, giyimi kuşamı, hayat tarzları ile hep farklıyı yaşayanlar… Parayı bastıran babalarının özel okullarda okuttukları... El diliyle ders gören, memleketinde memleketine yabancı olarak yetişenler…

Hele şimdi bunlar pek bir ayrı dille konuşur oldular. Her ikinci kelimeleri yabancı dilden, lütfedip açıklıyorlar yani şu demek, diye. Artık pıtırak gibi de her yanı sardılar. Bir kısmı muhafazakârlık ayağına soyundu, dinciliği seçti. Bir kısmı bölücü. Bütün basın yayın ellerinde neredeyse…

Hangi yaramızdan söz edeyim? Hangi ayıbımızı söyleyeyim…

Dün geceyarısı arabayla karakola görev yerlerine dönerlerken açılan ateşle üç astsubayımız şenit edildi. Geçen hafta Şemdinli’de yola mayın döşeyen hainlerle girdikleri çatışmada yaralanan askerimiz de GATA’da gece yarısı hayatını kaybetmiş. Dört şehidimiz vardı bir günde.

Gece, karakoluna giden, köyde bir ziyaretten dönen askere el kaldırdılar, yoldan giderken ateş açtılar.

Bundan daha haince, bundan daha aşağılık bir eylem olabilir mi?

Yola pusu kurup bekleyeceksin ve tetiği çekeceksin! Karşındaki asker! Ülkeyi koruyan güç! Dış düşmanlardan koruyan güç! Sen bu güce saldıracaksın. Niye?

Eylem yapmak, eli kanlı, pis örgütünün adından sözettirmek, istediklerini yaptırmak, göz korkutmak için…

Bıkkınlık yaratmak, tamam ne istiyorlarsa verin de bu iş bitsin dedirtmek için…

Bu vahşet , bu insanlık dışı kandökücülük, bu askerini hedef alma, canının istediği gibi insan öldürme olayı dünyanın neresinde olabilir? Kendisine çağdaş denen bir ülkede olur mu? Avrupa’da olur mu?

Bakın, Kürtçüleri pek bir koruyup kollayan Norveç’te ne oldu?

Bizdeki terörü, teröristi pek bir seven, sevecenlikle görmezden gelen Norveç’te… Bakın, bir kişinin eylemi ortalığı nasıl kana buladı! Nasıl çaresiz kaldılar! Bunlara da iğne battı terörle ilgili. Öyle veya böyle… Yazık oldu gençlere ama sadece orada mı dünyanın her yerinde şu an kan dökülüyor. Avrupa’nın, ABD’nin göz yumması, taraf olması sonucu…

Kendileri Afganistan’da ne arıyor? Irak’ta bazen günde 160’ın üzerinde insan bombalarla havaya uçuyor. Libya’da günde kaç kişiyi NATO öldürüyor, kışkırttıkları teröristler öldürüyor…Suriye’de öyle…Diğer müslüman komşu ülkelerde öyle…

Bir köpek ölüsü kadar değeri olmuyordu bu ölümlerin, haber bile olmuyordu…

Norveç olunca adres, iş değişti.

Hop oturup, hop kalkıyorlar şimdi.

Bizimkiler ne yapıyor?

Aynı gün, dört şehit verildi dün, demiştim. Üçü arabayla giderlerken yolları kesilerek öldürülen, biri yaralı kaldırıldığı hastanede ölen, dört askerimizin şehit olduğu bir gündü dün. Habercilerimiz ne yaptılar böyle bir günde?

Ne yapacaklar? Bir yanda Norveç’i anlatıyorlar sayfa sayfa gazetelerde, televizyonlarda özel konuşmacıları konuşturuyorlar, habercileri heyecan ve üzüntü içinde,oradan oraya bağlanıyor… Bir yandan da uyuşturucudan ölen her yanı dövmeli şarkıcı kadına ağıtlar yakıyorlar.

Herkes üzüntüsünü bildirmiş bunlara. Bir tek şehitlerimizden söz edilmiyor. Arada bir haber işte. Olağan bir olay… Kimsenin, yani ünlülerimizin, başyazarlarımızın anlı şanlı adları olanların, gazeteci geçinenlerin bu katliam umurunda değil…

Oysa [b]bu İngiliz şarkıcı meğer neymiş?
Ne mene bir şeymiş? Norveç’teki de psikopatmış…

İmrali canisine böyle bir adla seslenildiğini ben hiç duymadım. Bunların tetikçileri, gözü dönmüşlere de böyle dendiğini… Değil böyle demek “sayın” diye sesleniyorlar en üstten en alta kadar başcaniye… Milletin gözüne baka baka “sayın” diyorlar bu caniye. Zaten bunu duyduğumdan beri “sayın” sözünü kimseye karşı kullanmıyorum. Bu sözün içi boşalmış, söz anlamını kaybetmiştir.

Bu İngiliz şarkıcı kadın kişisel acıları dile getirirmiş, şarkıları kişiselmiş. (Hiç adını sanını bilmediğim bir kişiydi, şu kadar ilgilenmediğim biriydi. ) Neymiş, okuyun, bilmiyorsanız cahil kalmayın…Başlık atmışlar: “Sorunlu dahinin kaçınılmaz sonu”

Sorununuzu sevsinler sizin e mi?

Kişisel sorunlarınıza, her bir şeyi hızlı yaşayıp sonunda bunalıma girenlere ve uyuşturucuda devâ arayanların sorunlarına ağlayın…

Memleketimizin bu durumunda, dünyanın böyle acılar yaşadığı bir dönemde birileri böyle şarkıları, böyle şarkıcıları dinleyip mest oluyorlarmış meğerse.
Hele bir kadın gazeteci (Yonca Tokbaş) bunun öleceğini altı ay evvel sezmişmiş ve yazı yazmışmış. Makalesi manşetlerde! Şarkıcı Nil’in bile köşesi var yazılı basında. Bu ölen şarkıcıyla Londra sokaklarında nasıl karşılaşmış, anlatmış…

Ertuğrul Özkök köşesini, şehitlerimizin haberini aldığımız gün, uyuşturucudan ölen İngiliz şarkıcıya nağme düzmeye ayırmıştı… Neredeyse bütün sayfalarını buna vermişti ünlü gazetesi. Sanatçılar da tek tek inciler döktürmüşler bu konuya. Ünlü yeni gelin gazeteci, Ayşe Hanım bile bu konuda söz söylemiş. Su testisi benzetmesi yapan Yonca Evcimik’e çatmış. Kızın 27 yaşına acımışlar.

Kızım, diyesi geliyor insanın, şehitlerimizin yaşı da yirmili, bilemedin otuzlu yaşlar.

Hem onlar, içki ve uyuşturucudan değil, vatanını korurken, görev başındayken, senin huzurun güvenliğin için, canları pahasına görev yaparken, görevlerine giderlerken can veriyorlar.

Hiç mi yüreğiniz yok sizin? Hiç mi vicdan yok? Vatana millete sevgi, insanına ilgi, insanına sevgi? Elin İngiliz’ini seven sevene! Bir siz eksik kalmışsınız… Oysa vatan evlâtlarını düşünen yok milletimizden başka…İngiliz, Norveçli senin hangi acını acısı bilir?

Alanya’ya yerleşik Norveçli olduğunu bu haber yüzünden öğrenmiş oldum bir de…Ayin yapmışlar, ölenleri anmışlar, çok üzülmüşler memleketlerindeki olaya…

Ülkemizin güzel kıyılarını demek ki paylaşan paylaşana…Parayı bastıran yerleşiyor… Sanki başka Akdeniz kıyımız var, yedekte bekleyen, fazladan duran kıyılarımız var? Siz gidin bakalım Norveç’e yerleşebiliyor musunuz? Ben geldim, burayı beğendim, parayı basıp mülk alacağım ve yerleşeceğim demek hangi ülkede var? “Yağma Hasan’ın böreği” yapıldı yurdumuz… Daha da yapılacak…

Hangi yaramızdan söz edeyim başka? Hangi ayıbımızı söyleyeyim… Bir değil ki başımıza taç yaptığımız, sözlerinde (!)boncuk aradığımız insanlarımız…

Doksanlı yıllarda Silivri’nin çay bahcelerinde şarkı okuyan, üç beş şarkı sonra sesi kısılan, sıradan , hiçbir ses özelliği olmayan, bıkıp usanmadan hep “öp öp” şarkıları okuyan Tarkan’ın “Fanta” gençlik konserlerine yüz binler gitmiş, koro halinde bunlar şarkı okumuş.

Buna mı yanayım? Vah gençliğim, ah gençliğim mi diyeyim? Öp öp şarkılarıyla kendilerinden geçen yüz binler…

Ölen İngiliz kadın şarkıcının ülkesinin gençliğinden ne farkınız kalıyor geriye? Avrupalı sömürgecilerle, tuzu kurularla aynı şeylere üzülüp, aynı şeylere gülme noktasına ne zaman getirdiler sizi? Ne zaman değiştiniz?

Daha geçen gün oğlunun dolaşamadığı bölgemizi verelim gitsin diyen, açılımcı, Ermeni yalanları destekçisi Sezen Aksu’nun üç konserine on dört bin biletli kişi gitmişmiş…Ya, bunların ağızlarından çıkanı millet duymuyor ya da duyuyor umursamıyor veya hak veriyor bunun iktidar ve güç yandaşlığına…
Şu sözleri söyleyebilen birinin konserini de terketmiyorlar. Terketmeme bir tarafa daha sonraki günlerde de gidiyorlar bilet alıp. Demiş ki :

“Ne olur bu olayları artık çözsünler, konuşmaya gelince herkes, ‘Biz çok iyiyiz, biz çok güçlüyüz, bizden iyisi yok’ diyor.

Ancak çocuğumun yaşayamadığı toprakları ne yapayım! Çocuklarımızın ölmesini engelleyemiyoruz, yaa yeter artık!”

Bu çok çok ünlü şarkıcı kadının dediklerini ne yöne çekeceksiniz? Herkes biz çok iyiyiz, güçlüyüz diyormuş. Herkes kim? Askerimizle PKK canilerinden söz ediyor herhalde. Ordumuzu teröristlerle aynı kefeye koyuyor. Ne olur bu olayları çözsünler demekle ne demek istiyor? “Ne verecekseniz verin artık!”Bu nereden mi anlaşılıyor? Sonraki sözünden:

“Ancak çocuğumun yaşayamadığı toprakları ne yapayım!”

Çocuğum dediği? Biricik oğlu. Bodrum’da gününü gün eden, gazetelerden, adı bar saz, kadın kız haberlerinden eksik olmayan… O, o taraflarda yaşamıyormuş, o toprakları ne edecekmiş! Hani oğlun doktor olur, mühendis olur, meslek sahibi biri , elinde sanatı olan bir işçi, bir emekçi, bir memur olur, o taraflara gidemez, korkar, kaçar, ne bileyim can derdine düşer, konuşursun…Sen Bodrum’un en ünlü boşgezenlerinden biri olacaksın. En yoğun tatil günlerini yaşayacaksın… Bir güzelden bir güzele atladığın, yağlı kara kucak güreş yaptığın…Ve ülkenin kaderi senin hareketlerinle belirlenecek… Hanımefendinin oğulcuğunun yürümediği sokaklar, yaşamadığı topraklar vatanı sayılmazmış, verelim gitsinmiş…

Bu sözleri yazan bilgiağı sitesi haberi şu yorumla vermiş:

“Sezen Aksu Güneydoğu’daki son gelişmelerle ilgili önemli mesajlar verdi.”

Allah akıl fikir versin ne diyeyim…

Kendine saygısı kaymayan bir topluluk ne kadar saygı görer çevresinden acaba?

Tarihimizde ilk kez, Cumhuriyet tarihimizde yani, bir yabancı ülke askeri (İsrail) vatandaşlarımızı bilerek ve isteyerek öldürmüştü Mavi Marmara’da.

Şimdi bunun paraya pazarlığı yapılıyor. Yeni tavizler vermek, bak ben üstün çıktım gibi lâflarla milleti kandırmak adına, iktidar onlardan özür bekliyormuş…

Merak etmeyin özür gelecektir ve arsızca düğün bayram edilecektir yandaş basın yayında…

ABD’nin Dışişleri Bakanı Bayan Clinton’un verdiği ev ödevini de Diyanet İşleri Başkanı maşallah hâle yola koymuş. Patrikhane’yi ziyaret edip şu sözleri demiş:

“Türkiye’de yaşayan bütün dini cemaatleri ortak tarih, ortak kültürün, ortak mirasın bir yadigârı, zenginliği olarak görüyoruz; inançlarının eğitimi açısından her türlü özgürlüklerini, kendi özgürlüğümüz olarak değerlendiriyoruz.”

“İnançlarının eğitimi açısından her türlü özgürlüklerini…” Bunun anlamı ne? Yani “Ruhban okulunu açmayı” değerlendiriyorlar… Kim? Diyanet İşleri. Yani kim? İktidar!

Dün 24 Temmuz’du. Tarihimizin en önemli dönüm noktasını gösteren gün.

24 Temmuz 1923’ün yıldönümü.

Türk Devleti’nin tapusunun imzalandığı, bağımsız Türk devletinin sınırlarıyla, kazanımlarıyla dünyaya ilân edildiği gün.

Gazetelere manşet olamadı bu büyük günümüz ne yazık ki… Değil manşet olmak Kılıçdaroğlu’nun bir “Gençlik Sempozyumu’nda” yaptığı konuşmada bile anılmamış.

Ulusal Kanal’daki programda Ertuğrul Kazancı şöyle dedi:

Lozan Antlaşması bizim için zaferdir!
Karşı devrim için hezimettir!
Bölücüler için ise Sevr daha iyidir!

1950’den sonra tam bağımsızlık terkedildi. 80 yıl sonra liman ve tersaneler tekrar yabancıların eline geçti…


Gazeteci Orhan Karaveli ise:

“Hiç kimse lozan’da, boş bırakılan maddeleri, doldurması için, bir takım yüzü kara adamlara, “Kofi Annanlar’a “ bırakmamıştır! Lozan’ın orasını burasını oynadığımızda bu heykel yıkılır. Yıkıldığın da bunu yeniden kuracak bir Mustafa Kemal de artık yoktur!
Lozan Türk fedakârlığının sonucudur! Lozan’ı tartışanlar bu memleketin vatandaşı hakkına sahip olamazlar!”
dedi.

Bunlardan söz edeceği, Lozan’ın önemini anlatacağı yerde anamuhalefet lideri konuşmasında , “Gerçekçilik”ten söz ederken Orhan Pamuk’ u örnek verdi. Kulağımla duydum.

Türk milletine iftira atan, Türk tarihini çarptıran, Ermeni emellerini destekleyen, Kürt bölücülüğünü kışkırtan ve destekleyen bu yüzden de Nobel’le ödüllendirildiği söylenen bu yazardan söz etti, örnek gösterdi.

Bütün bunların bilmediği bir gerçek var. Türk milleti şehidini unutmaz. Şehidine sahip çıkacaktır.

Dün görevleri başında şehit olan Mardin’in İkipınar köyü Jandarma Karakolu’nda üç yıldır görev yapan ve Tokat’a tayini çıkan Jandarma Astsubay Başçavuş Erhan Gül’e, aynı karakolda dört yıldır görev yapan, tayini Balıkesir’e çıkan Jandarma Uzman Çavuş Ali Öztürk’e, “Köy Korucubaşı” evinde veda yemeği vermiş. Bu geceye bir hafta önce bölgeye geçici görevle gelen Jandarma Astsubay Başçavuş Sadık Güllü’de katılmış.

Ali Öztürk 22 yaşındaymış.

Erhan Gül 37 yaşında.

Sadık Güllü 39 yaşındaymış
ve iki hafta sonra isteğiyle emekli edilecekmiş.

Babası Ali Güllü, “Çocuklarımı tırnaklarımla taşı kazıyarak, inşaatlarda çalışarak okuttum. Çocuğumu bunun için mi büyüttüm? PKK’ya lanet olsun!” diye isyanını haykırmış. Şehidimizin iki delikanlı oğlu varmış. Biri on sekiz yaşında, Serhat, diğeri 14 yaşında, Emre .

İki erkek kardeşi de askermiş.

Ali Öztürk’ün babasına, tam istedikleri sözleri de söyletmişler: “Çaresi neyse artık o yapılsın!”

Gece dönüş yolunda arabada giderlerken ateş ediliyor askerlerimize.

Kendi ülkemizde. Bölgenin güvenlik gücü görevini yapan askerimize. Hiçbir neden yokken! Bir arama tarama yok! Peşe düşüp kovalama yok! Dur deyip yakalamaya çalışma falan yok!

Arabasıyla veda yemeğinden karakola giden askere pusu kuruluyor!


Yine aynı gün, geçen hafta Şemdinli’de yola mayın döşerken suçüstü yapılan teröristlerin ateşiyle yaralanan genç teğmenimiz tedavi edildiği GATA’da hayatını kaybediyor.

Jandarma Teğmen Süleyman Özoğlu. Babası “Vatan sağolsun!” diyor haberi getirenlere…

Bu teğmenimizden hiç söz edilmiyor bugünkü yayınlarda.

Diğer haberi, arabada kurşunlanan askerlerimizin haberini küçültüp bir yerlere koymuşlar bugün gazetelerde. Radikal isimlisi ise hiç mi hiç görmemiş…Bir satır bile sözünü etmemiş askerin kurşunlanmasından. Bunu yapanın henüz yakalanmadığını duyurmamış millete…

Bunu yapsalar o zaman teröristin insan hakkını(!) savunamazlar belki değil mi ama! Taraf yazarları boşuna mı PKK’lının yaşama hakkını savunuyorlar , askere ise sövüp duruyorlar?

Fatih Çekirge Sırrı Sakık’ın sözlerini yazmış köşesinde.

“ Öcalan ateşkesi uzatmış. Ama öte yandan asker öldürmeye devam ediyor. Peki nerede kaldı iyi niyet? Madem devlet barış için görüşüyor, öteki taraf neden öldürüyor? demiş .

Fatih Çekirge’ye göre:

Herkes kendi açısından bakıyormuş olaya. Sorun buradaymış.

Eline silah alıp devletinin görevlisine, askerine saldıranın açısından bakacakmışız yani bundan böyle. Çözüm isteniyorsa.

Yani düşünecekmişiz, sokakta öldürülen sivil iki askere neden kurşun sıkıldı? Neden mayın döşeyip askerlerimizi parçalıyorlar? Neden pusu kurup yemek yerken saldırıyorlar? Yolda arabayla yemekten dönen askerlerimizi neden kurşunluyorlar?

Kurşunlayan açısından bakılacak, unutmayın!

Hadi bakın! Yüreğiniz dayanıyorsa, kendinize insan diyorsanız canilerin gözüyle bir bakın, oluyor mu? Çözümü engelleyen buymuş(!)

Ha, bu arada, sessiz sedasız 19 katlı, 19 ayrı bölümlü, 326 duruşma salonlu Avrupa’nın en büyük Adalet Sarayı, Çağlayan’da hizmete girmiş.

Bu gidişe dur diyen, yurdumuzda Amerikan egemenliğine, yurdun bölünmesine, yağmalanmasına razı olmayan her kim varsa, yargılanmaya hazır olsun! diye…

Yoksa 326 adet duruşma salonu niye yapsınlar?

Neden Avrupa’nın en büyük Adalet Sarayı bizde olsun?




Siz, gazeteciler! Siz, televizyoncular! Durmayın bu yolda devam edin!

Norveç’i anlatın. Şarkıcıların hazin sonunu anlatın…Kimin eli kimin cebinde anlatın…

Bayülgen’e AKP’li modacı Cemil İpekçi söyleşileri yaptırın.
Muhafazakâr eşcinsillik nasıl olur öğrettirin. Onlara bile iktidarı övdürün.
Hülya Avşarlar güldürsün milleti! Hint fakiri gibi giyinen zavallı gencin bel kıvırtmalarına kahkaha atsın, kahkaha attırsın!

Manyakça güldürüler koysunlar ekranlara… İncir çekirdeğini doldurmayan sözlere gülmenizi beklesinler! Geri zekalı çocukların bile gülmeyeceği abukluklara güleceğinizi sansınlar!.. Bir matah şey yumurtlamışlarmış gibi ağzınızı aça aça kikirdemenizi beklesin televizyonun gülleri, bülbülleri… Şarkı söyler gibi böğürtsünler delikanlıları, kıç kıvırtsınlar…Aşkına kavuşamayan falancaya göz yaşı dökün diye dövünsünler!

Şehit teyzesi ise feryat etsin haberciler çekim yapmaya gelince:

“Bu yavrular kolay yetişmiyor.
Bir kalleş kurşuna kurban gitmesinler!
Bu yavrular emekle, vatan için yetişiyorlar!

Herkes bir olsun!”


Şehit babası desin ki:

“Çocuklarımı tırnaklarımla taşı kazıyarak, inşaatlarda çalışarak okuttum. Çocuğumu bunun için mi büyüttüm? PKK’ya lanet olsun!”

Biz de düşünelim…

Bütün bu olaylara ilgisiz kalan, aldırmayan, haber değeri bile vermeyen ama eli kanlı canilerin yaşam haklarını, insan haklarını savunan, bölücülerin destekçisi, ülkemizin başına geleceklere karşı kayıtsız, yağmalanmasından acı duymayan gazeteciler, aydınlar, türlü çeşit sanatçılarla dolu çevremiz!.. Soralım:

Kim bunlar?


Feza Tiryaki, 25 Temmuz 2011
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 988
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x