Kimse Kendini Kandırmasın; İstifa Etmediler, Emeklilikleri İstendi / Fatma Sibel YÜKSEK

Kimse Kendini Kandırmasın; İstifa Etmediler, Emeklilikleri İstendi / Fatma Sibel YÜKSEK

İletigönderen Türk-Kan » Çrş Ağu 03, 2011 0:16

Kimse Kendini Kandırmasın; İstifa Etmediler, Emeklilikleri İstendi

Öncelikle şu tespiti yapalım ki gerek Genelkurmay'ı yöneten kadronun, gerek TSK'nın varlığını Türkiye Cumhuriyeti'nin güvencesi olarak gören kesimin (önemli bir bölümünün) siyasi öngörü ve olanları-olacakları değerlendirme kapasitesi sıfırmış...

Genelkurmay'a yönelik güven zaten epey bir zaman önce sarsılmıştı. Dünyanın en büyük ordusunun tepesinde oturanlar, çetin kurmay eğitimlerinden geçenler, bir adım ötesini göremez, hesaplayamaz, B planı yapamaz, doğru adımın nerede ve ne zaman atılacağını bilemez vaziyettelermiş.

İstifa çoğu zaman onurlu bir davranıştır. İkbal beklentisi içinde olmadığınızı, tehdit veya tavassutu elinizin tersiyle ittiğinizi gösterir. Ancak doğru zaman ve doğru zeminde yapıldığında...

Hepsinden önemlisi, gerçekten "istifa" ise...

Ayrıca bir Genelkurmay Başkanı istifa ederken, sadece işin "onurlu bir hareket yapma" kısmını değil, bu istifanın karşıdakilerin oyununu bozup bozmadığını da düşünmek zorundadır. İstifadan sonra ortaya çıkacak tablonun sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.

Dünkü istifalar AKP hükümetinin işini zorlaştırdı mı, yoksa kolaylaştırmadı mı?

Tabii ki kolaylaştırdı...

Onlar bugünün hesabını geçen yıl Necdet Özel'i Jandarma Genel Komutanlığı'na getirerek yapmışlardı..
Yanında Necdet Özel'i de alıp götüremeyen bir "toplu istifanın", toplu istifadan çok "sorun olan unsurların kendiliğinden çekip gitmesi ve yoldaki taşların böylece temizlenmesi" şeklinde algılanıp büyük bir rahatlama yaratacağı belli değil miydi?

Genelkurmay'ı yöneten kadronun gösterişli üniformalar ve halkın peşin itibar kredisi altında nasıl politika üretememe, strateji kuramama, çözümleme zekasına sahip olmama ve alternatif planlar yapamama bataklığında yüzdüğünü Açık İstihbarat yıllarca yazdı.

Bu kifayetsizlikler listesine kendini kurtarma, sisteme entegre olma, "bana dokunmayan yalan bin yaşasın" zihniyeti, gözlerin terfiden başka bir şey görmemesi, giydikleri üniformanın tarihi misyonundan bihaber olma, eşlerin ve çoğu yurtdışında okutulup uluslararası şirketlerde işe sokulan çocukların hırsları, kaprisleri, şımarıklıkları gibi "genetik bozuklukları" da ekleyin...

Gelinen nokta budur...

Bir grup "huysuz ihtiyar" bulunmaz hint kumaşı olduklarını düşünerek hükümeti "istifayla" tehdit etti; bu tehdite papuç bırakmayan sivil hükümet de "yolunuz açık olsun" dedi...

Böylece Tayyip Erdoğan'ın ne kadar büyük bir demokrasi havarisi, Türkiye için ne büyük bir şans olduğu bir kez daha kanıtlanmış oldu!

Taraf gazetesi de "Daha karpuz kesecektik" başlığını atarak huysuz ihtiyarların arkasından şampanyayı patlattı!

Yarından itibaren basına bu tür ve şu tür kulisin sızmaya başladığını göreceğiz:

"Komutanların istifa restine karşılık Tayyip Erdoğan geri adım atmadı ve emekliliğe sevketme karşı restini çekti. Papucun sağlam olduğunu gören komutanlar bozguna uğradı. İstifa restini geri çekip "kendi istekleriyle emekli olma" üzerinde pazarlık yapmaya başladılar. Ordunun daha fazla yıpranmasına gönlü razı olmayan Erdoğan, kendi isteğiyle emeklilik formülünü kabul etti..."

Acı ama daha acı olan, yarından itibaren yandaş medyaya sızmaya başlayacak bu kulisin gerçek olma ihtimalinin hayli yüksek olması..

Dikkat edelim, dünden beri önemli bir şeyi atlıyoruz: Haberler önce "Komuta kademesi topluca istifa etti" şeklinde geldi. Bir "istifalar" bir saat içinde "emeklilik başvurusuna" dönüştü. Oysa istifa ayrı bir şeydir, emeklilik ayrı...

Kusura bakılmasın, sadece açık kaynaklara yansıyan bilgileri bir araya topladığımda ben, Tayyip Erdoğan'ın komutanların istifasını istediği sonucuna varırım.

Açık kaynaklardan çıkan sonuç şu:

Belli ki komutanlar, 2011 YAŞ'ında yapılması planlanan atamalara karşı çıktılar. Tutuklu askerler sorununa da çözüm bulunmasını istediler ve bu konuda ısrarcı oldular. Evet, bu noktada kendilerince bir "mücadele" vermiş olduklarını kabul edelim. Ancak öyle anlaşılıyor ki hükümet, ne atamalarda, ne tutuklu asker sorununun düzeltilmesinde adım atmaya yanaşmadı.

Pazarlık tıkanınca komutanlar "istifa" restini öne sürdüler. Jandarma Genel Komutanı da kendileriyle birlikte istifa etmedikçe böyle bir istifanın tabii ki anlamı yoktu ama son barutlarını bu şekilde atmış oldular. Komutanların bir B planı olmadığını bilen Tayyip Erdoğan da resti gördü ve gerekirse emekliliğe sevkedileceklerini bildirdi. Bu durumda teslim bayrağı çekildi ve hiç değilse "kendi isteğiyle emeklillik" formülünü kurtarmış oldular.

Ortada onurlu bir istifa filan yok anlayacağınız...

Milliyet gazetesinden Fikret Bila, "Genelkumay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner’in istifa edebileceğine ilişkin duyumlar bir hafta önce Ankara kulislerine yansımaya başlamıştı. Koşaner’in YAŞ toplantısının seyrine göre karar vereceği de belirtiliyordu" bilgisini aktarıyor.

Bu demektir ki askerler, "istifa edebileceklerini" önceden hükümete belli edip, Ankara kulislerine de sızdırmışlar. Bütün tükenmişliğe rağmen hükümetin "böyle bir şeyi göze alamayacağına" olan inanç da son dakikaya kadar korunmuş gibi görünüyor.

Necdet Özel kendileriyle birlikte hareket etmediği müddetçe böyle bir istifanın, AKP'nin orduyu istediği gibi dizayn etme arzusunun önünü sonsuza kadar açmak anlamına geldiğini komutanların bir kısmı kuşkusuz bilmekteydi. Lakin biz bu "kurmay zekasını" artık tanıdıysak, kendi aralarında "Necdet her ne kadar AKP'ye yakın olsa da ordu disiplini içinde yetişmiş bir arkadaşımızdır; son dakikada da olsa bizi yalnız bırakmaz" şeklinde naif hayallere kapılındığını öngörebiliriz.

Necdet Özel ile konuşulup istifaya iknâ etme girişiminde bulunulmuş da olunabilir ki eğer böyle bir şey varsa yakında ortaya çıkar. Böyle bir girişimde bulunanların "İstifa cephesi yaratarak seçilmiş hükümeti zor duruma sokma ve kaos yaratma planı" çerçevesinde "şüpheli" sıfatıyla Beşiktaş Adliyesi'ne çağrılmaları ise en fazla Ocak 2012'yi bulur...

NTV'de söze "Başbakan'dan aldığım bilgiler doğrultusunda perde arkası veriyorum" diyerek başlayan Hüseyin Çelik'in,,

"Orgeneral Koşaner ayrılmak istediğini beyan etmiş ve bu talep uygun görülmüştür" açıklaması herşeyi fazlasıyla izah etmektedir.

Komutanlar bu açıklamalara karşılık, "Biz emeklilik talep etmedik, şunlara şunlara tepki olarak istifa ettik" diyememektedir.

Zaten hükümet cephesinin telaşsızlığı ve olaya hazırlıklılığı, toplu istifa karşısında nasıl hareket edileceğinin çok önceden planlandığını göstermektedir. Erdoğan gayet sakin bir biçimde Necdet Özel'i yanına alıp Abdullah Gül'e çıkmış. Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala'ya da on beş dakika içinde iki kararname yazdırılmıştır.

Köşk'ten basına servis edilen fotoğraf bile atılacak adımların çok önceden belirlendiğini göstermeye yetecek niteliktedir. Fotoğrafta "yeni Genelkurmay Başkanı" Cumhurbaşkanı'nın karşısında süt dökmüş kedi gibi otururken, Cumhurbaşkanı'nın işaret parmağı ders verircesine havadadır!

İşte özlenen ve arzulanan Genelkurmay Başkanı budur!

Koşaner'in "önemli mesajlar içeren" veda mesajının bir basın toplantısıyla okunamaması, Genelkurmay'ın internet sitesinde yayımlanamaması ve adeta bir "özel mektup" havasında yazılması -hatta dün Açık İstihbarat'ın dikkat çektiği gibi "piyasaların kapanmasının beklenmesi- müstavilerin (pardon, emeklilik isteyenlerin...) "vuruşarak gitme" cesareti taşımadıklarının göstergesidir.

Olup bitenleri kamuoyu ile paylaşmak, Ordu üzerinde oynanan oyunları Türk Milleti'nin vicdanına havale etmek gibi bir niyet, misyon, cesaret ise zinhar yoktur.

Bu defteri burada kapattıkları, tek isteklerinin emeklilik hayatında rahatsız edilmemek olduğu aşikârdır. Üste üstlük, yarın kendilerini eleştirecek olanlara "Biz Hilmi Paşa gibi yapmadık, 3 yılımızı yakıp çekip gittik" cevabını verebilmek gibi bir lüksleri vardır.

En büyük çuvallama da yenilen bütün dayaklara rağmen "Genelkurmay'ın bir gün silkinip kendine geleceğine" inananlar cephesinden gelmiştir. İstifa haberleri ilk anda tatlı bir heyecan yaratmış, "Galiba kâbus son buluyor" umutları yeşermiştir. "İşte budur! Geç kalmış ama onurlu bir istifa!" nidâları yükselmiştir.

Olayın üzerinden iki saat geçmesini bekleyemeyen yazar Nihat Genç, "günün kaybedenleri" listesine adını altın harflerle yazdırmakla kalmayıp, Müslüm Baba'nın yandaşları gibi kendilerini jiletlemeye hazır müritlerine bile, "Yapma Nihat Baba...Biraz daha düşün ve yarın yeni bir yazı yaz" yorumunu yaptırmıştır.

Genelkurmay'dan artık "şık bir gol bekleyenler" cephesindeki yazarların bir kısmı da ilk heyecanla topa hızlı girmişler ve kaybetmişlerdir. Güngör Mengi ve refikaları Ruhat Mengi bu kategoride ipi göğüsleyen isimlerdir. Karı-koca Mengi'ler, "Bu büyük krizin AKP'yi çok zor durumda bırakacağı" iddiasından hereketle "Tayyip Erdoğan böyle olacağını bileseydi, açılımı başka türlü kurgulardı" vecizesini savurmuşlardır.

İnternet medyasından Açık İstihbarat'ı saymazsak, olayın ne olduğunu kısa sürede görüp sonucu en kısa cümlelerle anlatan tek kişi ise Vatan gazetesi yazarı Can Ataklı' dır. Ataklı, bu gelişmenin AKP'nin önünü açtığını ilk idrak eden muhalif yazarlar arasında yer almıştır.

Doğan medyasının kadim yazarları ise olay akşam saatlerinde cereyan ettiğinden, istifa haberinin duyulmasından önce yazıp gönderdikleri yazılarını değiştirmeye şu yaz sıcağında üşenmişlerdir. Üşenmeselerdi ihtimal ki Sedat Ergin ve Murat Yetkin gibi yazarlardan ayağı yere basan analizler okuyabilirdik.

Netice itibarıyla asayiş berkemaldir. Araya mübarek Ramazan ayının da girmesiyle bu olayın unutulması ve hayatın kendi seyrinde akması kolaylaşacaktır.

Silivri'ye gitme ihtimali bulunanların Ramazan filan demeyip tatili erkene almalarında ise her zaman fayda vardır...


Fatma Sibel YÜKSEK - 30 Temmuz 2011, Açık İstihbarat
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x