
Enflasyon yükseliyor, cari işlemler açığı yükseliyor, ekonomideki büyüme yavaşlıyor. İşsizlik oranı yüzde 9dan aşağı inmiyor. Böyle bakınca ortaya, henüz sürdürülebilir bir büyüme ortamı sağlayamamış, enflasyon sorununu çözememiş ve işsizliği kronik hale gelmiş bir ülke görünümü ortaya çıkıyor.
Ekonomi yönetiminin bu olumsuz gidişin farkında olup olmadığı konusunda bazı kuşkularım var. Çünkü yukarda yaptığım tespitlere karşı ekonomi yönetimini sürekli bir savunma halinde görüyorum.
Enflasyon yükseliyor denildiğinde On yıl önce çok daha yüksekti cevabı geliyor.
Ekonomideki büyüme yavaşlıyor uyarısı yapıldığında, Türkiye 2001 krizinde yüzde 10 küçülmüştü gerekçesiyle karşılaşıyorsunuz.
Türkiye dünyanın en yüksek faizini niye ödüyor diye sorulduğunda Yıllık yüzde 300 400 faiz ödenen zamanlar da olmuştu deniliyor.
BÜYÜK BEDELLER ÖDEDİK
Bizim sorunumuz eleştirmek ya da eleştirilere yanıt vermek değil ki. Türkiye yüzde 100lere varan enflasyon oranlarından yüzde 10a yaklaşan ekonomik küçülme dönemlerinden elbette geçti.
Bunu kim inkâr edebilir?
Ancak unutmamak gerekir ki ülke olarak, fertler olarak o dönemlerden çıkmak için çok büyük bedeller ödedik. Birçoğumuz işimizi kaybettik, birçoğumuz ticarethanemizi kapattık, birçoğumuz borç içerisinde boğulduk. Ekonomik krizin ağırlaştırdığı koşullarda psikolojisi bozulan birçok insanımız intihar etti.
Aileler dağıldı.
Bankalar battı.
Şirketler el değiştirdi.
Servetler bir elden diğerine geçti.
Açlık ve yoksulluk alıp başını gitti.
Toplum olarak bütün bu ve burada sayamadığım bedelleri biz yeniden o krizleri yaşamamak için ödedik. Dolayısıyla Türkiye ekonomisini yönetenlerin eleştirilere bundan 1015 yıl öncesinin koşullarını hatırlatarak kulak tıkamaya haklarının olmadığını düşünüyorum. Çünkü biz buraya oradan geldik. Buradan yeniden oraya dönmemiz gerekmiyor.
Çizilen tüm olumlu tabloya rağmen, Türkiye dünyanın en yüksek faiz oranını ödemeye devam ediyor. Türk lirasına hala yüzde 1718 oranında, döviz kuru da aşağı doğru gittiği için sıcak paraya dolar bazında yüzde 3040 faiz ödüyoruz.
Türkiye, hala enflasyon oranı yüksek 1015 ülkeden biri.
Ekonomisindeki büyüme hızı diğer gelişmekte olan ülkeler ortalamasının altında. Giderek daha az büyüyoruz, bu nedenle de sorunları çözmekte zorlanıyoruz. Dünyanın cari işlemler açığı en yüksek yedinci ülkesi, gelişmekte olan ülkeler arasında ise birinci sırada yer alıyoruz. Devlet bütçesinin neredeyse beşte biri sosyal güvenlik sisteminin açıklarına giderken, yatırımlara yüzde 5 pay ayırmakta bile zorlanıyoruz.
GÖRMEZDEN Mİ GELİNMELİ
Bir zamanlar bu ülkede yüzde 100e yakın enflasyon yaşandı diye, Merkez Bankasının iki yıldır enflasyon hedefini tutturamayıp, Türkiyenin yeniden çift haneli enflasyon oranlarına doğru gitmesini göz ardı mı edeceğiz?
Türkiye ekonomisi 2001 krizinde yüzde 9 oranında küçüldü diye, büyüme oranının yüzde 5in altına inmesini sineye mi çekeceğiz?
Sıcak para geliyor, dışarıdan şimdilik kolay borç buluyoruz diye milli gelirin yüzde 8ini aşmış bir cari işlemler açığına karşı hiçbir şey yapmayacak mıyız? Aylık ihracat 10 milyar dolara yaklaştı diye, her ay ortalama 5,56 milyar dolar dış ticaret açığı verdiğimizi unutacak mıyız?
Merkez Bankasının 72 milyar dolar döviz rezervi var diye, 108 milyar doları bulmuş sıcak parayı dert etmeyecek miyiz? Ekonominin nereden geldiği değil, nereye gittiği daha önemli.
Sahiden kimse nereye gittiğimizi görmüyor mu?
[img]http://img153.imageshack.us/img153/5874/gpat5.gif[/img]