“KİNDAR NESİLLER”İN SAHNE PROVALARI MI?
Dr.Noyan UMRUK
AKP’nin laik milli eğitim sistemini çökertmeyi, kendi paralel eğitim sistemini kurarak “AK nesiller” yetiştirmeyi hedeflediği iddiaları tartışılırken, AKP hükümetlerinin en uzun süreli eski Milli Eğitim Bakanı ve partinin kurucularından Hüseyin Çelik hükümetin eğitim politikasını eleştirdi. Çelik kişisel blog sitesinde “Milli Eğitimin Halleri” başlığıyla yayımladığı dizi yazılarda AKP döneminde eğitim sisteminin yaz-boz tahtasına çevrildiğini, “test çözen, tost yiyen” bir öğrenci modelinin yaratıldığını öne sürüyor.
Zaten Erdoğan da böyle bir eğitim sisteminden beklentilerini, 2012 Şubatında Başbakan ve AKP Genel Başkanı olarak AKP’li gençlere seslenirken “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlik istiyorum” şeklinde ifade ediyordu… Bu sözlerini “dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz” şeklinde pek çok kez yinelemişti.
I.Dünya ya da Paylaşım Savaşından yenik çıkan iki ülkeden Türkiye, Atatürk ve arkadaşlarının çizdiği tutarlı ve erdemli yolu izledi.
Diğeri ise Hitler’in peşinden giderek Nazi Almanya’sına dönüştü. İşte bu trajik dönüşümü izlemiş biri olarak, patenti Hitlerlere, Goebbels’lere ait olan bu “kindar” eğilimlerin düşünce sistemini ve pratiğe geçirilişini bakınız Eric Hoffer II. Paylaşım savaşının hemen ardından, ilk basımı 1951 olan “ Kesin İnançlılar” kitabında nasıl anlatıyor:
“Bir kitle hareketinde birleştirici etkenlerin en kolay bulunanı ve en geniş kapsamlısı nefrettir. Nefret, bir insanı kendi kendinden koparıp ayırır ve ona dertlerini ve geleceğini unutturur... O kişinin artık en büyük arzusu, kendi benzerleriyle kaynaşıp ateşli bir kitle haline gelmektir. (s.135)”
“Suçluluk duygumuzu yenmek için en etkili yol, kendilerine karşı suç işlediğimiz kişilerin gerçekten cezaya layık, kötü ve hatta öldürülmeye layık kişiler olduğuna, kendimizi ve başkalarını inandırmaktır. Aşırı vatanseverlik de suçluluk duygusundan kaçmak isteyenlere bir sığınak vazifesi görür. (s.92)”
“Bir insanı savaşmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniği; o kimsenin ve korkularının kapalı, kolektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla, ona hayali bir kişilik tanımak , geçmişin ihtişamlı gösterilmesi, şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve onun ilgisini henüz var olmayan şeylere kaydırmak yoluyla, onunla gerçek arasına perde (öğreti) germek yoluyla ve son olarak; ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek (kişiyi aşırılaştırmak) yoluyla yapılabilir. (s.99-100)”
“Ölmek veya öldürmek, büyük bir törenin veya dramatik bir oyunun bir sahnesi olduğu zaman kolay görünür. Gözünü kırpmadan ölümün karşısına çıkabilmek için şu veya bu şekilde bir uydur-inan etkeni gereklidir... Ne zaman ki; biz kendimizi sahnede rol yapan bir aktör (yani gerçek olmayan kişi) gibi görürsek, ancak o zaman ölüm, korkunçluğunu kaybeder ve bir uydur-inan hareketi olur. Başarılı bir liderin en önemli işlerinden biri, taraftarlarında muhteşem bir görev yaptıkları hayalini yaratmak yoluyla ölmenin ve öldürmenin acı gerçeğini maskelemektir. (s.136) “
Hoffer’e göre artık “Kesin inançlı” durumuna getirilmiş insan, kendi siyasi, dini, felsefi inancının “mutlak gerçek” olduğuna, bunu başkalarına zorla uygulamak gerektiğine bağnazca inanır. Hiç bir şüphesi, hatta merakı bile yoktur. Bu yüzden, okumuşlarında bile cehalet havası sezilir.
Aynı sebeplerle, ‘ödünsüz’dür; ‘değişim, yumuşama, uzlaşma’ gibi kavramlara düşmandır. Hatta ılımlılık dahi “tehlikeli”dir, “ihanet”tir. ‘DÜŞMAN’ onun için bir ihtiyaçtır. Çünkü ancak tehlikeli ve acil bir ‘düşman’ın varlığı onun kafasındaki ak – kara şablonuna uyar. Bağnazlık ve paranoya birbirini tamamlar. Öyle bir “düşman” ki, “her şeye kadir ve her yerde hazır” olmalıdır. Her yere sızan, sinsi planlar yapan, bizleri uyutan, bizden akıllı düşmanlar!
Ne dersiniz; bu satırlar, son on yıldır izlenen siyasi tercihin, ülkeyi, gittikçe yükselen “kamplaştırma” sureti ile getirdiği “yaşamakta olduğumuz günleri” fazlası ile çağrıştırmıyor mu?
Hele hele referandum sürecinde savaş çağrısı yapacak kadar ileri giden uğursuz söylem ve görüntüleri yaygınlaştırılan, üstlerine vazife olmayan konularda sesleri yükseltilen bazı cami imamları, halkımıza silahlanmayı öneren bazı danışman, yetkili-etkili kişiler, HÖH(Halk Özel Harekat), SADAT(Özel Silahlı Eğitim Kuruluşu) gibi kendinden menkul oluşumlar hakkında ülkenin iç ve dış güvenliğinden sorumlu olduğunu her daim iddia edenlerin, en yüksek makamdan aşağı doğru tutumlarını,Diyanet İşleri Başkanı, ilgili bakan ve cumhuriyet savcılarının görev anlayışlarını, Nazi Almanya’sının kötü ve bayağı taklitlerini, yetiştirileceği ilan edilen kindar nesillerin sahneye çıkarılma provalarını provokasyona gelmeden, soğukkanlılıkla ve fakat korkusuzca ilgi ile yakından ve ibretle izlemek, değerlendirmek tüm yurttaşların ve de demokratik kitle örgütlerinin hem görevi hem de hakkıdır…
Eric Hoffer, Kesin İnançlılar, (Çeviren:Erkıl Günur). İm, İstanbul 1998 (7.Basım),