Komutanları Lahey’e de teslim edecek misiniz?

Komutanları Lahey’e de teslim edecek misiniz?

İletigönderen MansurSah » Pzt Şub 02, 2009 20:58

Komutanları Lahey’e de teslim edecek misiniz?

Ergenekon tertibi başladığından bu yana, bu tertibin arkasındaki gücün ABD olduğunu, tertibin tümüyle PKK politikaları doğrultusunda geliştiğini ve bunun sonunun da Türk Devletinin Kürtlerden özür dilemesi olduğunu ısrarla söylüyoruz. Söylüyoruz çünkü bu tertipte tetikçilik yapanlarla onları azmettirenler arasındaki bağ pek görülemiyor ve kamuoyu da genellikle gölgelerle savaşıyor.

İlk planda tam da bu tertip için yayınlanan Taraf gazetesini görüyoruz. Bu gazete liberal sol (yani dönek solcu) bir çizgi izliyor, İkinci Cumhuriyetçilerin sözcülüğünü üstleniyor. Ama Taraf’ı sahaya süren gücün bizzat ABD ve Fethullahçılar olduğu gizlenemiyor.

Fethullahçıların kendi gazetelerinde ise Ergenekon’la savaşın en ön cephesine yine dönek solcular ve ülkücü artıkları konmuş durumda. Fethullahçılar yine kendilerini sağlama alıyorlar, eski solcu ve ülkücüleri tetikçi olarak kullanıyorlar.

Bu ön cepheye Radikal ve Milliyet gibi diğer liberal ve dönek solcu kesimleri ekleyebiliriz. Ama en ön cepheye bazı dönek solcuların ve ülkücü artıklarının sürülmesi anlamlıdır, Fethullahçılar ve ABD dönek solcuları ve ülkücü artıklarını kendi çatısı altında toplayarak adeta kendi “Kızıl Elma”sını kurmuş durumda.

Ön cephenin hemen arkasında Fethullahçılar duruyor. Ama Fethullahçılara atılan kemik oldukça küçük: 28 Şubat’la ve Atatürkçülerle hesaplaşma. Şimdi kimi Fethullahçılar Cumhuriyet’le ve Atatürk’le hesaplaştıklarını sanıyor olabilirler, ama bu sadece tertibin görünür tarafı.

Fethulahçıların arkasında ise sessiz bir şekilde PKK duruyor. Farkındaysanız Ergenekon tertibinden en kazançlı çıkan kesim PKK, ama nedense bu tertibin sözcülüğüne soyunmuyor. Soyunmuyor çünkü Ergenekon tertibini doğrudan PKK eliyle yürütseler bu kamuoyunda kabul görmez.

Ama sessizce izleyen PKK’nın tüm soruşturmayı yönlendirdiğini de görüyoruz. Bundan 5 sene önce PKK’nın gazetesi Özgür Gündem’de atılan tüm manşetler ve yazı dizileri bugün Ergenekon iddianamesine girmiş durumda. Bunlardan en öne çıkanı PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan’ın itirafları. 4 sene önce Özgür Gündem’e yazı dizisi olan itiraflar bugün Ergenekon soruşturmasının temel hukuki dayanağı oluyor!

Türkiye’de sözde Atatürkçü muhalefetin temel stratejisi de burada çöküyor. Türkiye’ye ABD’nin biçtiği rolü Ilımlı İslam zannedenler, ABD’yle mücadele cephesini AKP ve Fethullah’la mücadele hattına kurdular.

Oysa ABD’nin Türkiye planı bir Ilımlı İslam dönüşümü değil Kürt-İslam rejimi ve Büyük Kürdistan projesiydi. Savaş hattını yanlış cephede kuran ulusalcı akımlar PKK ile, Kürt istilasıyla mücadele etmek yerine Ilımlı İslam’la mücadeleyi seçtiler. Bu tür laiklikle sınırlı ama bağımsızlıkçılık ve antiemperyalizm yanı cılız bir ulusalcılık, şimdi Silivri Cezaevi’nde bulunuyor.

Silivri Cezaevi’nde tutuklananlara baktığımızda ise ön cephede liberal solun ve Fethullahçıların asıl rakipleri olan ulusalcı kesimi görüyoruz. Fethullah Gülen “yükselen ulusalcı dalgayı aşacağız” buyurmuştu iki sene önce. Şimdi ulusalcı aydınları tutuklayarak bu dalga aşılıyor. Yükselen ulusalcı dalgayı bitirmek için dalga dalga süren Ergenekon operasyonları ise sanırız Fethullahçıların ince bir alayı.

Ancak önemli olan ulusalcı kesim değil. Sonuçta bu tertipte siviller içeri alınır, yargılanır ve serbest kalırlar. Ancak önemli olan ön cephe değil arka cephe, yani karargâhlar. Tertipçilerin karargâhı ABD ise, ulusal güçlerin karargâhı da Genel Kurmay’dır. Ve son taarruz da kaçınılmaz bir şekilde buraya yapılacaktır.

Emekli komutanlarla başlayan süreç görevdeki subayların tutuklanması ile sürüyor. Fakat askerlerin Silivri’de çok fazla kalacaklarını beklemeyelim. Siviller gibi tahliye edileceklerinden değil ama, Silivri onlar için ilk durak.

Eğer iddianamede yazılanlardan bir yargılama yapılacaksa, yani faili meçhul cinayetler üzerinde bir yargılama yapılacaksa, bunun yargılama merkezi Türk adliyesinin sınırlarını aşar. Çünkü o halde ortada uluslararası hukuku ilgilendiren bir durum ortaya çıkar.

Çok basit bir örnek Miloseviç’in yargılanmasıdır. Şimdi sıra Türk Ordusu’nun bazı komutanlarının da “Kürtlere karşı savaş suçu” işlemekle yargılanmasında. Ancak durum Miloseviç’inkinden bile ağır, çünkü ortada ilan edilmiş bir savaş da yok. O halde Türk komutanlar savaş suçundan değil doğrudan “soykırım suçu”ndan yargılanacaktır.

Bu yargılamalar ise uluslararası mahkemede görülür ve yeri de Silivri değil Lahey’dir.

Askeri lojmanların kapısı çalındığında Genelkurmay Karargâhı askerlerin polislere teslim edilmesine karşı çıkmıyor. Ne de olsa ülkede hukukun üstünlüğü var!

Peki bu iddianameden yola çıkarak Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi Türk Adalet Bakanlığı’na bir yazı yazsa ve dese ki:

“Mevcut kanıtlara göre ortada bir uluslararası suç var ve Türkiye’nin de bu uluslararası hukuk sözleşmelerinin altında imzası var. Yargıladığınız askerleri bize teslim edin, biz de yargılayacağız.”

Adalet Bakanının ne yapacağını kestirmek zor değil ama ya Genelkurmay ne yapacak?

Evet şimdiden düşünmeli karargâh: Askerlerini uluslararası mahkemeye de teslim edecekler mi?

-------------

Kaynak: Türksolu, Gökçe Fırat, 02.02.2009/Sayı:222
Fatih "Mansur Şah" Özaydın

Hem Cemaat hem Cumhuriyet olunmaz,
Ters mıknatıslanma yapar!!!
Kullanıcı küçük betizi
MansurSah
Bilim Adamı
Bilim Adamı
 
İletiler: 611
Kayıt: Cum Ara 07, 2007 18:04
Konum: Osaka, JP

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x