Mustafa YILDIRIM'la Söyleşi: "Artık Çok Geçti..." / Işık KANSU

Mustafa YILDIRIM'la Söyleşi: "Artık Çok Geçti..." / Işık KANSU

İletigönderen Güncel Meydan » Cum Eyl 20, 2013 9:02

Araştırmacı-yazar Mustafa Yıldırım ile İran İslam devrimi üzerine söyleşiyorduk. Şah’ın yıkılmasına az kala, İran’daki genel beklentinin “çok partili, düşünce özgürlüğünün sınırlanmadığı” bir düzen olduğunu vurguladı. Yani, şimdi bizim dinlediğimiz “ileri demokrasi” masalı gibi bir şey.

Mustafa Yıldırım, “İran’da önce gösteriler başladı” diyerek sürdürdü sözlerini:

Ordu ‘Çatışma büyümesin’ diyerek tarafsızlığını ilan etti. Geçici hükümet kuruldu. Sağda solda dine aykırı denilerek insanlar dövülüyor; vitrinler kırılıyor, içki satan yerlere saldırılıyordu.

Koalisyonun demokratları-liberalleri münferittir, diye idare ettiler.

Birdenbire dini-ruhani liderin fetvaları ortaya çıktı: Referanduma gidilecekti. ‘Eski diktayı mı yoksa demokratik cumhuriyeti mi istersiniz diye sormak yerine ‘Dikta mı, yoksa İslam Cumhuriyeti mi? diye sordular.

Halk ezici çoğunlukla diktaya karşı geldi, ama seçenek de tekti.

Ruhani liderli iktidar, birbiri üstüne kararlar alıyordu. Derhal yeni bir silahlı kuvvet oluşturdular; polislerle birleştirdiler.

Subaylar ortalık yerde tartaklanıp tutuklanmaya başlandı. İktidarın yayın organları, işgale (Irak’a) karşı savaşan subayları her gün aşağılıyorlardı. Koalisyonun demokrat-liberal ortakları, hatta bazı yüksek dini liderler yeni diktaya karşı çıkmaya başladılar.

Darbe yapılacak gerekçesiyle yüzlerce subay hapse tıkıldı.

Öğrenciler özgürlük istiyorlardı; onları döverek, öldürerek sindirdiler. Üniversite yönetimine el konuldu; üniversiteler iki yıllığına kapatıldı; eğitim ilkeleri baştan aşağı değiştirildi; müzik, sanat, sosyoloji, felsefe bölümleri kapatıldı.

Yeni silahlı koruma-polis (pasdaranlar) gücü, askeri üsleri basarak subayları tutukladı.

Demokrasi-özgürlük istekleri yükselince üniversiteler ve muhalefet eden yayın organlarının tümü kapatıldı.

Yeni silahlı gücün ve birçok kurumun yönetimi doğrudan dini-ruhani lidere (Yüce Ayetullaha) bağlandı.

Eski dönemin adalet kurumlarına, mahkeme yapılanmasına dokunmadılar; ama hâkimleri, savcıları işten atarak yerlerine kendi adamlarını (Hocatülislamları - mollaları) yerleştirdiler. Yüksek mahkemenin yönetimine, başsavcılığa kendi adamlarını oturttular.

Gerekli gördüklerinde hemencecik yeni baskı yasaları çıkardılar.

Yazarlar, şairler, gazeteciler hapse tıkıldılar, çoğu telle boğularak, boğazları kesilerek çöplüklere atıldılar. Özgürlük isteyenleri üç kişiden oluşan molla mahkemelerinin emriyle, bazen de yalnızca başsavcının emriyle öldürüldüler. Kim özgürlük isterse din düşmanı olmakla suçlanıp içeri tıkıldı, 14-15 yaşlarındaki sayısız kız ve delikanlı hapishanelerde işkenceye çekildi, habersiz kurşuna dizildi.

Ne ulusal ordu, ne de binlerce yılın kültürü kaldı!

İşin başında demokrasi-özgürlük isteyerek darbeye ortak olanlar da anladılar ki eski diktatörlük bile bu kara-baskıcılar döneminden evladır!

Ne var ki artık çok geçti. Seçimle gelenler, seçimle gitmeyeceklerdi, çünkü yolsuzlukların, cinayetlerin hesabını vermek istemiyorlardı.


Mustafa Yıldırım sözlerini bitirince, “Bu anlattıklarınız” dedik, “Bugün yaşadıklarımıza ne kadar çok benziyor…

Yüzümüze baktı, acı acı güldü.
26 Şubat 2011 / Işık KANSU
Kullanıcı küçük betizi
Güncel Meydan
Üye
Üye
 
İletiler: 584
Kayıt: Pzr Eki 12, 2008 23:12

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

cron

x