‘Andımız’ yazarına dair / Arslan TEKİN

‘Andımız’ yazarına dair / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Pzt Eki 21, 2013 9:19

‘Andımız’ yazarına dair

Rıza Nur’un (1879-1942) “Hayat ve Hatıratım”ını üniversitenin ilk yıllarında okumuş ve hayretler içinde kalmıştım. Bu hatıratı İngiltere’de ilk bulan da Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil’dir. O tanıttıktan sonradır ki, sanırım Kadir Mısıroğlu uyanmış (veya birileri teklif etmiş) ve British Museum’a, 1935’te, 30 yıl sonra açılmak üzere teslim edilen hatıratı yeni harflere çevirtip yayınlamıştır. Lisede, Sebil Yayınları’ndan istediğim bir-iki kitabı gönderdiklerinde, kitap listelerini de göndermişler, 1968’de el altından yayınlanan Rıza Nur’un hatıratını listeye daktilo ile eklemişlerdi. Sonra üniversitede Ankara’da, soruştura soruştura Hacıbayram’da Nur Kitabevi’nde bulmuştum. İnandırıcı olmazsan “Yok!” diyorlardı. Üç cildi, tezgâh altından pazarlıkla aldım. Hatta dolmuş param kalmamıştı. Satıcı genç: “Yol paran yok mu?” demiş, bir lirayı iade etmişti.

Tütengil’in (1922-1979) Kemalist-solculuğundan kimse şüphe etmez. İlim adamı, “Görmedim, duymadım.” diyemez. İngiltere’de araştırma yaparken o görmüş ve hakkında tenkidî kitap çıkarmıştır: “Rıza Nur Üzerine” (1965). (Tütengil, 12 Eylül öncesi âdeta iç savaş yaşandığı bir zamanda, evinin yakınındaki durakta vuruldu.)

Rıza Nur, hatıralarını büyük bir samimiyetle ve suflî bir dille anlatmıştır. Ama onun bu suflîliği, kini, hatıraları görmemezlikten gelmemizi gerektirmez. Kaldı ki, rahmetli hocam Yusuf Uralgiray’dan, Mısır’da birlikte oldukları Rıza Nur hakkında, küçük dilimi yutacak hatıralar dinlemiştim. Keşke Hocamla yaptığım konuşmaları kaydetseydim. Hoca, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in kuruluşunu da yakından bilen bir isimdi. Hasan el-Bennâ, ondan ayrıldıktan birkaç saat sonra vurulmuştu.

Rıza Nur bir Türkçüydü. “Andımız”ı yazan Reşit Galip (1893-1934) de bir Türkçü... Birincisi önce Mustafa Kemal’le sırt sırta veriyor, sonra amansız düşman kesiliyor. İkincisi ise, tam bir Kemalist. İkisi de tıp doktoru ve ikisi de eski Maarif Vekili.

Şimdi, “Andımız”ı kaldırmayı meşrulaştırabilmek için Reşit Galip hakkında demediklerini bırakmadılar. İlimde bir kaide vardır... Herkesi ve her olayı kendi devrine göre değerlendireceksin. Bu zamanın idrakiyle geçmişi muhakeme edersen, yanılgıya düşersin. Nitekim öyle oluyor. Dersim meselesinde de, CHP şunu yaptı, bunu yaptı, diye çok söylenip yazılıyor. Şu anda, Dersim isyanını dillerine dolayanlar, o şartlarda yaşasalardı ne yaparlardı? Bu meseleye girmeyeceğim.

“Andımız”ın kaldırılışı tamamen “Türk”ü silme planının bir parçasıdır. Normal şartlarda, “Artık söylemeye gerek kalmadı.” denseydi, ben de alkışlardım. Ama, geçiş dönemindeyiz. Türkiye, PKK/BDP/AKP eliyle dönüştürülmek isteniyor. Yedirile yedirile “Türk düşmanlığı” doruğa çıkarılıyor. Hele bunu “Allah’la aldatarak” yapmaları yok mu?!

Reşit Galip öyle basitçe kestirilip atılacak bir isim değildir. Şahsiyetini çok iyi analiz etmek gerekir. Kıyasın neticesi ne çıkarsa çıksın, örselemeye kalkışmak bir dönemle hesaplaşmak demektir. Ne adına hesaplaşmak? “Nü” resim yapan son “Halife” adına; halifeliği kurtarmak için zamanın ABD başkanına “Help!.. Help!..” diye mektup yazan son padişah adına! (Daha yazacağız.)

Arslan TEKİN, 21 Ekim 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Andımız’ yazarına dair / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Sal Eki 22, 2013 11:58

Bir çarşaflı ve zillet

Dergâh, arada bahsederim, Millî Mücadele’yi destekleyen bir dergidir ve yakın tarihi anlamamız için, 42 sayılık bu derginin muhteviyatına -şu zamanda- hâkim olmak gerekir. Çok ama çok önemli hususiyeti İşgal altındaki İstanbul’da yayınlanmasıdır ve bu büyük bir cesaret işidir. Zaten sansür yüzünden birçok sayfası boştur.

“Andımız” okunmayacak; çocuklarımız üşümekten, titremekten, dişlerini şakırdatmaktan, hapşırmaktan(!) kurtuldular. Çok şükür! Yıllardır kimse kaldırmaya cesaret edemiyordu. 27 Mayıs’ın “hürriyet bayramı” diye kutlanmasını Kenan Evren gibi bir diktatör “Benim darbem asıl hürriyettir” (!) demek için kaldırdı. “Andımız”ı da Türkiye’yi dönüştürmek isteyen Öcalan-Erdoğan ikilisi... 80 yıl sonra ancak ikisi bir olunca cesaretlerini topladılar ve “Türk’üm” demeyi yasakladılar. Yasaklamayı meşrulaştırmak için bu andı yazanı ve dönemini kötülemek gerekirdi; bunu da iki tarafın “yandaşlar”ı üstlendiler. “Andımız”ın yazarı Reşit Galip ve dönemine gelmeden önce “Millî Mücadele”ye burun kıvıranlara, Millî Mücadele öncesini savunanlara Dergâh’tan bir anekdot aktarmak istiyorum. (Dr. A. Zeki İzgöer’le birlikte yaptığımız bir çalışmadan):

“Geçenlerde Kadıköyü’nde bir akşam üstü altın renkli jarse çarşaflı genç, güzel bir hanımla ona refakat eden genç bir mülâzıma bir Rum lokantasında tesadüf etmiştik. Olur a! Bu son senelerde bu gibi tesadüflerin hayret edilecek tarafı kalmış mıdır ki? Genç kadın, çarşaflı bir Müslüman hanımı olmak haysiyetiyle, yüzü lokantadaki Yunan zabitleri ve diğer yabancı müşteriler tarafından görülmeyecek surette, gülünç ve acayip bir vaziyette oturmuş ve hayâ ve ismet nâmına kâfi gördüğü bu ihtiyatla, önündeki dolu kadeh rakısını ikide bir refikinin kadehiyle tokuşturarak hem afîfâne ve hem de medenîce (âh, evet medenîce!) akşam yemeğini yiyordu. Eski millî faziletlerimize mukabil şimdi aramızda müthiş bir içtimaî tereddînin hüküm sürmekte olduğunu her tarafa neşir ve işâa etmek suretiyle bizi tezlîle ve insanlığın müzâheret ve itimadını bizden nez ettirmeye düşmanın yorulmaz bir gayretle uğraştığı bu çetin hayat ve şeref mücadelesi günlerinde, İstanbul’da gençliği ve üniformasıyla dolaşmakta bir beis görmeyen genç mülâzımın üstelik Müslüman kadınını böyle iğrenecek bir vaziyete düşürmesinin binnetice milletini, vatanını ve dinini tezlîl ettirmesinin hesabını biz soracak değiliz. Herkesin asâbı, kanı bir değil a! Kadına gelince; bulunduğu mevki-i içtimaîde onun için her rezalet bir hak değil midir? İstediği yerde, istediği vaziyette içmek onun hakkı değilse o hâlde ona o kadar pahalıya mal eylemiş olan ’serbestî’nin manası ne demektir? Namuslu bir kadından elbette bir farkı olacak. Bizim bu satırları yazmaktan maksadımız bu iki genci tecrim değil, fakat vâzı’-ı kanuna aklımızda cevabını bulamadığımız bir suali sormaktır: Bir kadına harcıâlem olmak hakkını veren, neden o kadını o hâlinde bile bir muhaddere kıyafetinde bulunmaya mecbur tutuyor? Bunun sır ve hikmeti nedir? Bir Rum lokantasında rakı içerken bile çarşaflı olmaya mecbur olan bu kadın bu suretle ismetin örtüsü olan mukaddes çarşafı ve onunla beraber Müslüman kadınının nâm ve şerefini de telvîs etmekten başka acaba ne yapıyor? Muhadderenin örtüsü neden aşüftenin de örtüsü olmalıdır? İşte bunu sormak istiyoruz!” (“İstanbul’un Onbeş Günü”, Dergâh, S. C. 1, S. 12,5 Teşrînievvel [1]337 [5 Ekim 1921]).

Arslan TEKİN, 22 Ekim 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: ‘Andımız’ yazarına dair / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş Eki 23, 2013 10:23

‘Türk düşmanıyız’ deyin!

Osmanlı’yı tedricen yıkıma götüren ilk “demokratikleşme paketleri” “Tanzimat Fermanı”nın ve “Islahat Fermanı”nın yayınlandığı dönemlerde, halkın irfanı, sözüm ona bu “demokratikleşmeler” in ne manaya geldiğini çok basit formüle etmişti: “Gâvura gâvur demeyeceğiz!” Hakikaten “gâvur” ve benzeri kelimeler yasaklanmıştı. Kimileri bu formülü halkın cehaletine yormak isterler ama gerçeğin tam kendisidir! (“Gâvurlarımız” alınmasınlar, gayrimüslimlerin halk arasında “gâvur” diye anıldıklarını bilirler.)

A. Öcalan ile R. T. Erdoğan temas ve işbirliğinden sonra “demokratikleşme” dedikleri yıkım paketleri bir bir açılırken, PKK açılımcıları “Caniye cani dememeliyiz!” diye ortayla çıkmadılar mı? R. T. Erdoğan’ın bir okul arkadaşı, PKK’nın nasıl da hak arayıcı örgüt olduğunu halkı inandırmak için kurulan Yeni Heyet-i Nasiha’da yer almış ve PKK ile işbirliğine kendisini o kadar kaptırmış ki, “Artık Öcalan için, cani, katil ifadelerini kullanmayalım!” diyebilmiş ve savunmuştur. (O zat, “âkil” sıfatından dolayı çevresine pişmanlığını açıklamıştır; nedametini halka da açıklamalıdır!)

El sıkışan malûm kişiler “Andımız”ı kaldırarak “Türk”ün bir kalesini daha yıkmak istemişlerdir. Yoksa “Andımız” söylense ne olur, söylenmese ne olur.

“Andımız”ı yazan Reşit Galip, zembille gökten inmemiştir. Hayatı idrak ettiği andan itibaren “vatan” için pek çok hengâmeye atılmıştır.

Reşit Galip, Rodos ve İzmir’de orta mektebi tamamlıyor, 1911’de İstanbul’daki Askerî Tıbbiye’ye giriyor. İzmir’deyken “Ferdâ-yı Temmuz”, Tıbbiye’de “Hakikat” gazeteleri ile “Sivrisinek” adını verdiği bir karikatür dergisi çıkarıyor. Yine Tıbbiye’de Türk Ocakları’nın bir şubesini açıyor. Balkan Savaşının ikinci dönemine gönüllü katılıyor ve yaralanıyor. Ardından Dünya Savaşında da gönüllü yazılıyor ama Erzurum’da hastalanarak dönüyor. “Vatan kurtarma” çabaları yüzünden Tıbbiye’yi ancak 1917’de bitirebiliyor.

Reşit Galip, köy hekimliğini yaygınlaştırmak için “Köycüler” adıyla bir dernek kuruyor. Mondros Mütarekesi’nin ardından Damat Ferit Hükümetine karşı kaleme aldığı bir bildiriyi kendi elleriyle Polis Müdürlüğü kapısına yapıştırmaktan çekinmiyor. Kurtuluş Savaşı döneminde Dr. Hasan Ferit’le birlikte Tavşanlı’da köy çalışmaları başlatıyor ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin başkanlığını üstleniyor. 1925’te TBMM’ye giriyor. Şeyh Sait isyanı sırasında, Ali Çetinkaya Başkanlığındaki İstiklâl Mahkemesi’nin de üyesiydi (1925-1927). 19 Eylül 1932-13 Ağustos 1933 tarihleri arasında Maarif Vekilliği’nde bulunuyor. “Andımız”ı vekilliği sırasında yazıyor: O zamanki metin şöyle:

“Türk’üm doğruyum, çalışkanım. Yasam: Küçükleri korumak, büyüklerimi, saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm: Yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun!”

Sonra “budun” kelimesi “millet” olarak değiştirilmiş ve 1972’ye kadar öyle okunagelmiştir. Bu tarihte, eklemeler yapılmış, 1997’de bir iki ufak değişikliğe uğratılmıştır.

Çıkın, “Biz ‘Türk’ denmesini istemiyoruz, Türk düşmanıyız. Onun için ‘Andımız’ın kaldırılmasını alkışlıyoruz.” deyin, mert olun mert!

Arslan TEKİN, 23 Ekim 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x