“Kör Parmağım Gözüne”: Gözün Çıksın!
Olanlar, “kör parmağım gözüne” der gibi gözümüzün önünde gerçekleşiyor. Yetmiyor, “Görmüyorum! “diye feryat edenin, bak gör diye o kör gözünü de çıkarıyorlar.
Amerika’nın emriyle, Avrupa’nın dayatmasıyla bunlar ilk önce Ermeni açılımını başlatmışlardı.
İsviçre’de hem de, “Ermeni Soykırımı olmamıştır” demenin suç olduğu memlekette, Ermenilerle bir yıl süren toplantılar yaptıkları ortaya çıkmıştı da iktidar temsilcilerinin, duyunca ağzımız açık kalmıştı…
Yüz yıl öncenin Sevr dayatmacılarının da katıldığı bir törenle imzayı basmışlardı anlaşma metnine Ermenilerle birlikte AKP iktidarının heyeti. Ağızlar kulaklarda pozlar vermişlerdi. Alkışlarla, oldu da bitti maşallah yapılmıştı! Cumhuriyetimizin içine düşürüldüğü çukurdaki o içler acısı teslim olmuş haline, kahkalar atmışlardı, kuyruk acısı çeken, geçmişi kanlı Batı’nın çağımızdaki uzantıları…
Bir dostluk, bir kardeşlik söylemi almış yürümüştü, sahtekârlar ve işbirlikçileri arasında…
Maç izleme adına gidip gelmeler gırla gitmişti. Bizden gidişte Ermenistan’da Ağrı Dağı resmi önünde poz vermeler, bundan hiç alınmamalar veya bunu normal görmeler…Ermenileri, taleplerinde haklı görme yüzünden, belki de hiç aldırmadı devletin zirvesi adı verilenler, bu yüzsüzlüğe, bu cürete, bu düşmanlığa…
Sonra Ermeni tayfası, başta Cumhurbaşkanları Sarkisyan ile geldiler bize maça. Üzerinde Ağrı Dağı arması olan özel Ermeni devlet uçağıyla… Gazetelere başlık olmuştu bu arma. Boy boy fotoğrafları yayınlanmıştı. Sanırım, alışalım, yurdumuzun bu bölgesini ayrı görmeye başlayalım diye…
Sarkisyan, kırmızı halılarla karşılanmış, gönlü kırılmasın diye Azerbaycan bayrakları maçın yapılacağı alana sokulmamış, bayraklar stadın önündeki çöp kutularına attırılmıştı o gün… O maçı ve maçın efendisi Sarkisyan’ı hiç unutmadı milletimiz. İçimize hançer yarası gibi kazındı acısı…
Daha önceden de başka bir tezgâh sergilenmişti. Hepimiz Ermeniyiz diyebilmişti bazıları… Milletimize atılan karayı kabul bile etmişlerdi içimizdeki hainler…
Özür dileme imzacılarının vatana millete bu ihanetine, “demokratik hak” kılıfı geçirmişlerdi bu Ermeniciler, açılımın efendileri… Herkes düşüncesinde, davranışında hürdür demişlerdi üstelik, hatırlarsınız…Devletin tepesi bunu övmüştü bile…
“1915′te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felâket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor.
Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
Bu yazılı metni imzalamışlar ülkemizin kendine aydın adını veren karanlıkları, bilinçli, bilinçsiz Cumhuriyet yıkıcıları…
İçlerinde kimler kimler yoktu ki: Dönekler, döndüğünü belli etmeyen sözde insancıllar, memleketin kaymağını yiyip, memleketimizi, utanmadan düşman emellerine peşkeş çekebilenler…
Kimbilir belki de bu attıkları imzanın ne anlama geldiğini bilmeyenler de karışmıştır bu hainler tayfasına…
Ermenilerden özür dilemenin sonuçlarını bilmeyecek kadar uykudaysa bazıları ne denilebilir?
O zaman diyelim ki bazıları uykudaydı, o uykuda olanların gözünü geçen haftalarda Sarkisyan öyle bir açtı, öyle bir açtı ki, o gözler pırtlayacak durumdadır mutlaka şimdi…
Ağzındaki baklayı çıkardı Ermenistan. Bütün bunların ne demeye geldiğini, bizim yurdumuzda gözleri olduğunu açıkça ilân ettiler.
Yok insanlıkmış, yok adaletsizlikmiş, kardeşlik duygularıymış gibi özür dileyenlerin bu sözlerinin saçmalığını bir güzel gösterdiler. Derler ya “dünya âlem ibret için…” Öyle!
Bir toplantıda,” Batı topraklarımızı Ağrı Dağı’yla birlikte geri alabilecek miyiz?" sorusunu soran öğrenciye Sarkisyan şunları demiş:
“Bu sizin neslinize bağlı. Meselâ benim nesil üzerine düşen görevi başarıyla yerine getirdi. 90′lı yıllarda vatanımızın parçası Artsah’ı (Karabağ bölgesini) düşmanın elinden kurtardık. Her neslin bir görevi vardır. Siz de ileride bizim gibi görevinizi yerine getirip getirmeyeceğiniz birlik ve beraberliğinize bağlıdır.”
Bu kör gözüm parmağına bir deyiştir. Düzeltilecek, çevrilecek, savunulacak hiçbir yanı yoktur!
Azeri kardeşlerimize baskın yaparak, saldırarak çoluk çocuk demeden onları öldürerek aldıkları Azeri toprağının alınışı savunuluyor ve sıranın Ağrı’da ve Doğu Anadolu bölgemizde olduğu vurgulanıyor.
Adam daha ne desin? Nasıl desin?
Adam, Ağrı Dağı’nı ve bölgesini almayı gelecek kuşakların en önemli işleri arasında sayıyor…Soykırımlarını övüyor…
İlk gün hiçbir yerde çıt yok!
Özürcülerden zaten çık yok! Yanılmışım, ben ne yapmışım diye feryat edeni aramayın…
Ertesi gün gazetelerde şöyle bir başlık: “Sarkisyan’a sert karşılık! “ Bakıyorsun Egemen Bağış bir şeyler demiş.
Daha ertesi günü yine bir başlık:
“Başbakandan Sarkisyan’a çok ağır sözler! Başbakan çok sert konuştu!”
Bakıyorsun denen hiçbir şey yok. Ne bir yaptırım, ne bir yazılı kınama, yazılı uyarı! Ne bir tavır!
Karnından konuşmuşlar o kadar…
Adı da olmuş sert karşılık!
İşte verdikleri karşılıklar:
Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın "Karabağ’ı biz aldık Ağrı’yı almayı size bıraktık" sözlerine sert cevap verdi. Bağış, Sarkisyan'ın sözlerini, "Bu sözler ayağına kurşun sıkmaktır, haddini aşmaktır. Temenni ederiz ki kendisinin bu hezeyanına en güzel cevabı Ermeni gençliği verir.”diyerek değerlendirdi.
Başbakan:
“Sarkisyan burada çok ciddi bir yanlış yapmıştır, tarihi bir yanlışın altını bizzat kendisi tescilleyerek çizmiştir. Özür dilemesi lazım ve bu yanlışından dönmesi lazım.” dedi.
TRT Haber: “Başbakan'dan Sarkisyan'a Sert Tepki”
Başbakan Erdoğan, "Sarkisyan'ın özür dilemesi lazım ve bu yanlışından dönmesi lazım" dedi.
Yarın öbür gün, Yunan dostlarının İstanbul’u nasıl alacaklarını dinleriz de, belki gözümüzü aralarız şöyle bir…
Yunan, okullarında Türk düşmanlığı, Türk vatanını geri almanın derslerini öğretiyor çocuklarına, Anadolu bizimdi, geri alacağız diye eski, tarihî haritalarla dolduruyor sınıflarını… Bunu Almanya’daki okullarında yapıyor üstelik. Gördüğüm için biliyorum. Düşünün Yunanistan’da neler yapılıyordur… Yunan, inatla İstanbul’a İstanbul demiyor. Devlet içinde ayrı devlet istiyor hiç saklamadan niyetini. Ekümenlik, Ruhban okulu falan filan diye dayatıyor.
Bunların sonucunun ne olacağını dürüstçe anlatan bir muhalefet partimiz yok!
Kör gözleri açan, gözünü açmayanın gözünü açan yok!
Ne mi var? Tanıdık bildik eski yüzler ortalıkta! Deliklerinden çıkan çıkana…
Ortalık eskinin o bildik yüzleriyle dolu. Bir zamanların çerden çöpten aydınları, vatana ihanet eden, bölücülük yapan, Cumhuriyete küfrü marifet sayanlar bitpazarına nur yağmış misali ortalarda yeniden.
Hiçbir özelliği olmayan, evlilikleri, sevgilileri ve de gevezelikleriyle tanınan bir televizyon bülbülü( Cem Özer) çıkmış geçen gün, “Özerklik istemiş.”
Almanya’nın yolsuzluktan ceza kestiği, bir zamanların ünlü Türkiye düşmanı, Türkiye’den bir polisin katili olduğu için kaçtığı söylenen, Türkiye karşıtı söylemleriyle tanınan başka bir vekil arkadaşıyla birlik olup Türkiye’ye gece gündüz küfreden ve de sevgilileriyle ünlü biri (Cem Özdemir) askerimize dil uzatmış dün. Kendisi Alman vekiliymiş:
“Alman gençleri genelkurmay başkanlarının ismini bilmezlermiş, bundan sonraki nesiller Türkiye’de böyle yetişeceklermiş. Türkiye normalleşiyormuş…”
Şimdi bu kişi Türk tarihini, Alman tarihini bilmiyor mu? Almanya’nın bir polis devleti olduğundan haberi yok mu? Türkiye ve Almanya’nın komşularından ve iki ülkenin coğrafi konumlarından, ekonomik durumlarından habersiz mi? BOP’u duymamış mı BOP’u?
Yine azılı Türkiye düşmanı- bölücü biri, özel olarak çağrılmış, “millî birlik ve beraberlik projesine” ( bölücülüğe) katkı yapması için çağrılmış, yaşadığı bir Avrupa ülkesinden geri dönmüş. Havalimanında izdiham yaşanmış, karşılayanların çokluğu yüzünden. Kemal Burkay adlı bu kişi demiş ki:
“Kürt sorununun barışçıl bir şekilde çözüleceğinin ümidini taşıyorum. Bugün iklim değişti. Benim buraya gelmemden ve de karşılanmamdan belli.Ama bu ortalığın sütliman olduğunu belirtmiyor.Daha sorunlar var. Kararlı olmak ve bu engelleri aşmak sancılı olacak, sürecek biraz ama sonunda Akdeniz olacak.
Akan kanı durdurmalıyız. İster asker olsun, dağdaki silahlı PKK elemanı olsun, dökülen her kan acı veriyor.”
Bu bölücüler daha ne desinler? Amaçlarına varmaya az kalmış. Amaçları?
Ülkemizi bölüp ülkemizde gözü olan küresel çeteye teslim etmek…
Atatürk Cumhuriyeti’ni yıkmak!
Birlik ve bütünlüğümüzü bozmak!
Barışçıl görünerek söyledikleri sözlere bakınız… Saldıran , Mehmetçik kanı akıtan, sivil vatandaş kanı akıtan, köy basan, bomba koyan, mayın tuzağı kuran PKK’lı ile vatanını koruyan askeri aynı kefede görüyor! Hem de üç şehidimizin olduğu gün…
Daha ne desin? Gözünüzü mü çıkarsın!
“Türk Silahlı Kuvvetleri tasviye ediliyor!” diye çığlık atıyor bilenler, görenler kaç gündür…Genelkurmay Başkanı’nın ve üç Kuvvet Komutanının istifa haberinin duyulduğu günden beri…
Yüksek Askerî Şura’nın ilk günü, TRT radyoları kör gözlere parmak soktu, tekrar tekrar.
Belki anlamayan kalmıştır diye:
“YAŞ toplantısına dokuz General ve Amiral katıldı. Daha önce Genelkurmay Başkanı ve Başbakan birlikte otururdu. Şimdi Başbakan tek başına en başta oturdu!”
Bunun üzerine iç ve dış basın şunları yazıp söyledi:
Alman Der Spiegel:
“Türk Ordusu Erdoğan’a teslim oldu.”
Amerikan Financial Times: “Askerle hesaplaşma. Erdoğan’ın zaferi!”
“Askerin kanatları daha da kırpılmalı!”
” AKP Atatürk’ün kurduğu laik yapıyı yerinden etti.”
“Yasal süreç tahammül edilemeyecek kadar yavaş ilerliyor. Bu durum muhaliflerin gözünü korkutma şansını ele geçirdiğini gören Erdoğan’ın ağını çok geniş örmesinden kaynaklanıyor olabilir.”
“Generallik yapmış her on kişiden biri hapiste.”
Hürriyet: “Yeni masa düzeni. “ “Normalleşme!”
AKP’li bakanlar:
“Emekliliklerini isteyen komutanların yerine bu işi daha iyi yapanlar atanacak!”
“Bir köyde iki muhtar olmaz!”
Gazeteler iyi dalga geçiyorlar. Başlık atmışlar:
“Or” kalmadı, “Kor” verelim!
Ömürlerini vatana hizmetle geçirmiş, canı pahasına yurdunu korumuş, terörle mücadele etmiş, yurdumuzda gözü olanların gözünü korkutmuş… şerefli subaylarımıza karşı söylenen bu sözler yakıştı mı?
Yine TRT, hafta başında Ramazan’ı kutluyor. Sanırsınız bir azınlığın dinî gününü kutluyor.
“Müslümanların kutsal ayı Ramazan başladı.”
Bu sözü Almanya’da Alman spiker dese müslümanlar için, yadırganmaz. Düşünün Alman Noel günü çikıp devletinin radyosunda dese:
“Hristiyanların Noeli başladı.”
Olur mu? Der mi böyle? Denir mi? Müslümanlık azınlık bir dinin adı mı oldu artık ülkemizde? Biz ne zamandır küreselciliğe hizmet eden, kimliksiz bir toplum olduk?
Bunlar da yetmemiş ki geçen akşam TNT adlı bir televizyon kanalı Atatürk’e yeni bir saldırıyı başlattı.
Bir türlü Türk milletinin gönlünden çıkaramadıkları büyük Önderimizi yeni bir karalama kampanyasının içine aldılar. Ağızlarının suları aka aka, tadını çıkara çıkara ortalığa yeni bir söz atıyorlar:
“Atatürk’ün gizlenen iki oğlu.” Ömer Çelakıl da bu yeni çeteyle birlik.
İhanetin boyutlarını görünüz. Bir oğlu Fikriye’denmiş. Biri ise yabancı bir kadından. Adını diyemezlermiş, bilinirmiş.
Fikriye’den olanın adı da -sıkı durun- Abdurrehim’miş…
Torunlar İstanbul’da, Amerika’da, Avrupa’da yaşıyorlarmış…
Gelecek haftalarda bu konuyu bir iyice işleyeceklermiş...
Bir taşla iki kuş değil, bin kuş vuracaklar…
Böylece Yüce Atatürk, hem ahlâksız sayılacak, hem yalancı, hem Arap kültürü hayranı, Türk isimlerinin düşmanı bir kişi olarak gösterilecek, hem de soyunu bir yabancı kadından sürdürecek kadar, eline, beline sahip olamayan, milliyetsiz bir Türk Atası olarak gözlerimize sokulacak…
Atanız bunları yapmıştı, siz de yapın…Karışın, eriyin, bitin…diyecekler…
Bu sözleri söyleyebilen , niyetleri belli bu kişilere ne denecekse siz deyiniz, benim sadece midemi bulandırıyor, kalbimi sıkıştırıyor bu hainlerin dedikleri, bu ipsiz sapsız palavralar…Çamurlar…Katranlar…
“Kör parmağım gözüne” saldırıların ne başı var, ne sonu…
Dün de vardı bunlardan. Yarın da olacaktır…
Asıl şaşırtıcı olan hepsinin birden bekleyip bekleyip bugün ortalığa saçılmalarıdır…
“Kör, parmağım gözüne…”
Gözünüz çıksın e mi?
Feza Tiryaki, 4 Ağustos 2011