Küresel Çeteye Çocuk Yetiştirme Öğretim Yılı
Kendimizi aldatmayalım. Şaşırma, kızma, üzülme numarası yapmayalım. Son yapılanlar doğan çocuğun adını koymaktı, yeni bir şey değil.
Artık ülkemiz eski ülkemiz değil. Biz eski biz değiliz… Çoktan değiştik, değiştirildik, beyinlerimiz, algılarımız esir…
Millî Eğitim’in millîsini, “Kanun Hükmünde Kararname” ile okulların açılımından birkaç gün önce kaldırıverdiler de, sivrisinek vızıltısı kadar bile bir yerden ses gelmedi. Ankara’da üç beş sendikacı toplanıp yüksek sesle bir şeyler söylemişler ve ilgili bakanlığa kadar yürümüşler… Arkalarında kimse yok! Tek bir öğretmen yok!
Öğrenci yetiştirmede, okullarımızın görevlerinden en önemlisi kaldırıldı.
“Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk millîyetçiliğine bağlı, Türk milletinin millî, ahlâki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan …” diye yazılan kanun hükmü artık yok, kaldırıldı…
Yurdumuzda yüzlerce, dünyadakileri düşünürsek belki binlerce “Atatürkçü Düşünce Derneği “ vardır, bunlardan da ses mes gelmemişti düne kadar. Bir tek İsparta şubesi ses vermiş… Mahmut Özyürek adıyla, açıklayıcı, yapılanı kınayan bir bildiri yayınlanmış.
Yüzbinler, milyonlar suskun. Eğitimin neferlerinden çıt yok! Öğretmenler kayıp! Hadi çalışanlar baskı altında , işten atılma korkusu sarmış hepsini, memurun güvencesi geçen yılki Anayasa oylamasında kaldırılmıştı, tıpkı yargının bağımsızlığının ortadan kaldırılması gibi; güvencesiz kalan memur ne yapsın diyebiliriz belki ama emekli öğretmenler nerede?
Onların da mı bir korkuları, bir endişeleri var? Maaşları mı kesilecek? Emeklilikten mi atılacaklar?
Pazartesi okullar açılıyor.
Küresel çeteye hizmetli yetiştirmek için… Köle veya işbirlikçi yetiştirmek için…
Okula gidecek çocuklarla konuşuyorum. Maşallah her şeyi biliyorlar. Meraklılar, artistleri şarkıcıları bir tamam tanıyorlar. Takımlarda ne olup bitiyor hepsinden haberleri var.
Birden soruyorum: “Atatürk kim, biliyor musunuz?"
O bıcır bıcır konuşan çocuklar suskun. Birbirlerine bakıyorlar…
Biri, nice sonra buldum buldum diyor, Cumhuriyet demek. Böyle bir şey duymuştum…
Dünya tatlısı bir kız çocuğu, Sude. Komşumuz. Beni çok sever, nerede görse yanıma koşar, konuşuruz. Gel sana çantamı, defterlerimi göstereyim, dedi. Bir koşu gidip evden getirdi. Pembe renkli, yetişkin kız resimleri olan defterler. Alfabemizde olmayan harflerle yazılmış bir isim yazıyor, üstlerinde. “Winxy” Bazılarında yalnızca “Winx” yazıyor. Bazılarında “Winxy.” Bu adın sonunda “Y” harfi var.Başında bizde olmayan “Çift v” harfi. “N” harfinden sonra da yine alfabemizde olmayan “X” harfi geliyor. Bizde sessiz harfler, bir sesli harf yardımıyla okunur. Burada üç sessiz harf yanyana. Türkçe okumak olanaksız. Okunamaz. Ama tıkır tıkır okuyorlar. Nasıl mı? İngilizce. Çocuk daha okula gitmeden bir Amerikalı, bir İngiliz gibi. Onlardan bir farkı yok. Şimdilik tek farkı Türkçe olan adları. Bu adlar da zaten kıyıdan köşeden kemirilmeye çoktan başlandı. Önceden adlarımızın bir koruması vardı. Türkçe olmayan ad, olur olmaz ad koyamazdık çocuklarımıza. Yabancıların adını koyamazdık. Türk olduğumuz adımızdan belli olurdu. Yasalarımız milletimizi korurdu. Şimdi Yunan Başbakanı’nın karısının adı bizde moda isim: “Ada”. “Melissa” Latince bir ad. Çocuğuna katan katana. Mehmet, Muhammed’in Türkçeleştirilmişiydi bir zamanlar, şimdi sonu “D” ile bitiyor bu ismin, Arapça hâliyle kullanılıyor.
Sude çantasını gösteriyor. Aynı adlı ve resimli. Defteri aynı. Bir de kitap almış. Roman gibi kalın aynı adlı ve resimli. Bu meğer bir televizyon dizisiymiş. Ünlüymüş. Ve onu çok seviyormuş Sude.
Ertesi gün ilçe merkezindeydim. Çarşısını dolaştım. Okul malzemeleri caddelere taşmış. Dükkanlar yıkılıyor, eşyaları kaldırımlarda, çantalar, sukapları, küçüklü büyüklü her yaşa göre çantalar…
Aaa… Sude’nin bana gösterdiği çantadan neredeyse hepsi bunların!.. Aynı kız resmi. Oğlanlar için uzun saçları yukarda yapışık, yüzü asık bir oğlanın resmi olan çantalar var. Üstlerinde “Bagukan” yazıyor. Kız resimli olan bir cinsi daha var çantaların: “Skygirl”
Birinde “Minx”, birinde “Sponge” yazısı var. Haydi merakım artıyor. Tek tek bakmaya başlıyorum çantalara. Elimde kâğıt kalem yazıyorum.
“Tiger Fans” “Burning up the Tracke” “happy time” “ Dear Etanal Love” Wonderfull Girl” “ Speedyman” “eastpak” “adidas” “Widix” “Puma” Caillau” BEN 10 ALLEN FORCE” “Smartie” Sponge BOB” “ Carffeld” “High school musical”
Okul önlüğü görüyorum askıda, mavi renkli. Önünde şu yazıyor: “ Tbenjoy”
Yanda günlük elbise. Okul çocuğu elbisesi. Tam göğsündeki yazı: “ Hürrem Sultan”
Su kapları, beslenme çantaları hepsi hepsi böyle…Birinin üstüne Princess Selena yazmışlar. Onca okul eşyasının içinde bir tek Türkçe yazılı eşya göremedim. Üzeri Türkçe resimli ve yazılı defter yok. Atatürk resimli bir defteriniz olsun bari… Bayrak resimli bir çanta… Türk destanlarının bir sembol resmi, Bozkurt efsanesinden bir Kurt resmi, bir Türk kızı resmi, bir Türk yiğidi… Türklüğe ait bir simge… Türk Milleti’ni simgeleyen bir işaret. Bir masal kahramanımızın resmi… Caillu adlı kafası kel çocuk her eşyanın üzerinde ama bir Keloğlan resimli, Nasreddin Hoca resimli bir tek eşya da olsun n’olur…
Bu çocukların bir kısmı ilkokula yeni başlayacak. Bir kısmı ilkokulu bitirecekler. Ortaokula , liseye gidenler var.
Onların çantaları da belli başlı markaların aslı veya taklidinden. Çocuklarımızın Türk olduğunu gösteren, gidecekleri okulların Türkiye’de olduğunu gösteren bir belirti, bir iz yok…
Bu iktidarla TRT hızla dönüştürülmüştü, özellikle ikinci kez seçilerek 2007’de yeniden iktidara geldiklerinde. TRT durup dururken Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği yayınları yapan kanalı kapatıvermiş yerine “çocuk kanalı” açmıştı. “TRT Çocuk” adıyla. İşte o kanal ve özel televizyonların çocuk yayınları yıllardan beri çocuklarımızı devşiriyor. TRT Çocuk , yabancı filmleri, yabancı kahramanlarının adlarıyla hiç değiştirmeden veriyor. Yabancı sinema filmleri koyuyor. Çeviriler sırıtan, kulak tırmalayan bir çeviri Türkçesiyle. Kahramanlar yabancı. Adlar yabancı. Arada reklâmlar çıkıyor. Bütün ürünler yabancı. Yazılışları başka okunuşları başka. Çocuklar yabancı dilde ürün adı okumayı öğrenirken yabancı dili (sömürgeci dilini) öğreniyorlar bir bakıma Türkçemizden önce. Bizde olmayan o malûm üç harf , her nerede isterseniz orada. Bütün ürünler, isimler, izlence adları hep bu üç harften (Q, X, W) birinin kullanımıyla…
Bu yapılan en büyük ihanet aslında. Bölücülerin daha doğrusu arkasındaki güçlerin İngiliz’in, Amerikalı’nın ve diğer sırtlanların dilimizi , milletimizi bölebilmek uğruna buldukları üç harf. Bu harfleri her yerde her durumda kullanacaklar ki millet alışacak. Olmazsa olmaz harfler olacaklar ve hop el çabukluğu marifet misali anayasaya sokulacaklar… Türkiye’nin, Türk Milleti’nin ve Türkçenin işi bitecek!
Bu arada, hatırlayanlar vardır, eş zamanlı olarak TRT’den bayramları naklen verme görevini de kaldırmışlardı o yıllarda.
Çocuklarımız artık ne millî bayramlarımızı biliyor, ne tarihimizi, ne gelmişimizi, ne geçmişimizi… Ne dostu, ne düşmanı…
Bayram günleri bu gâvur adları, bu gâvur kahramanlarıyla iç içe oluyor çocuklarımız, onların haçlı savaşlarıyla heyacanlanıyor, onların yaptıklarıyla gurur duyuyor…
Bu sözlerime ırkçı yaklaşım diyenlere: “Hangi Avrupa ülkesi, hangi hrıstiyan ülkesi çocuklarına Türk kahramanlarının öykülerini seyrettirir, Türk adlı kahramanları gece gündüz burunlarına dayar, hele hele dinî ve millî bayram günlerinde bu gibi yayınlara yer verir?”
Önce bu sorunun cevabını veriniz. En azından ben Almanya’da ve Amerika’da böyle olmadığını biliyorum. İngiltere ve Fransa’da da aynıymış. Bilenlere sordum.
Çocuklarımızın müzikleri yok. Kahramanlık türkülerimizi, marşlarımızı kaçı biliyor? Popcuların haldur huldur söylenen, maskara sözlü şarkılarını biliyorlar tek… Aşk meşk, aldatma, bırakma gelip gitme üzerine yazılı sözleri… Örnek alacakları millî kahramanları yok, öğretilmiyor. Kendi destanları hayali bir terör örgütünün adını almış. Masalları unutturulmuş… Yabancı masallarla dünyayı öğreniyor, yabancı aile yaşamlarıyla hayatı öğreniyor.
Ayrılırken birbirlerine , “bay bay” diyorlar, güzel bir şey gördüklerinde: “Süper!”
Şimdi okullar açılmadan üç gün önce Millî Eğitimin millîsi bir kararname ile bir yasayla yürürlükten alınsa ne olur alınmasa ne olur? Zaten son beş altı yıldır sezdirilmeden alınmıştı millî özelliklerimiz… Şimdi yapılanın adı konuyor. O kadar!
Çocuk İngilizce adlı çantalarla , defterlerle , onların kahramanlarını bağrına basarak okula gidecek. Atatürk’ü evde duysa, okulda duymayacak.
Ta anaokulundan başlayarak, bir matahmış gibi bu İngilizceyi öğrenmeye zorlanacak… Okullarda bunu öğrenecek…Televizyonlarda bunları dinleyecek…Şarkıları buralarda duyduğu, aynı şarkılar olacak…
Bir de “ Osmanlı’nın yabancı kökenli, fitneci hanım sultanlarını sevdirdiniz mi bunlara… Hele hele padişahlara özlem duyurdunuz mu, sahte din hocaları eliyle bir de papazlara, hahamlara hayranlık uyandırdınız mı, değmeyin keyfinize…
İşte o zaman eğitim tam yerine oturacaktır. Bütün ülkenin okulları Fetullah Gülen’in Amerika eliyle dünyanın dört bir yanında açtığı okullara dönüşecektir. Bu okullardan da tam istenilen küreselci bir kuşak yetişecektir…
Kimse kimseyi eleştirmesin:
Anneler, işler bu kadar ileri giderken siz neredeydiniz? Çocuklarınız batı hayranı, Amerikan hayranı bülbüllere dönüşürken televizyonda dizilere bakıp iç mi çekiyordunuz?
Öğretmenler, o defterleri sıralarda görünce hiç mi içiniz burkulmazdı? Hiç mi çevrenizi uyarmak, bir şeyler yapmak aklınıza gelmedi?
Partiler, siyasetçiler siz ne için varsınız? Hiç mi okula giden çocuğunuz yok? Bir kere defterine kitabına bakmadınız mı?
Kızlarınız , “Sky girl”, oğullarınız, “Bagukan” olmuş…
Size bu yurdu düşmanlardan kurtararak veren, bu Cumhuriyeti kuran, dilinizi, dininizi, kültürünüzü yok olmaktan kurtaran, sizi millet yapan, bağımsızlığınızı borçlu olduğunuz büyük Atatürk’ten bir iz bırakmamışlar çocuklarınıza. Ayırdında değil misiniz çocuklarınıza yapılanların? Hem de sizin izninizle yapılanların?
Devşirilmişsiniz…
Hiç mi utanmıyorsunuz? Hiç mi üzülmüyorsunuz? Hiç mi acı duymuyorsunuz yüreğinizde?
Atatürk sembolleri kalkacakmış artık okullardan. Atatürk köşesi yapmak da yasalarla çoktan mecbur olmaktan çıkarıldı…
Dün bir askerimiz mayınla parçalandı. Terör örgütünün mayınıyla. Ölümlerin en acısı ile, en korkuncu ile şehit oldu. Bartınlı er Hasan Hüseyin Oğuz. Bu çoğu gazetelerinize haber bile olmadı. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden işçi emeklisi olan baba Mehmet Oğuz: “Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yıllarımı verdim. En sonunda vatana oğlumu da verdim. Daha ne yapabilirim? “demiş de ağlamış. Bakın gencimizin resmine. Gözgöze gelebiliyor musunuz?
Gece yine bir şehit haberi daha aldık. Muhammed Aygür. Haberi aradım, gazetelerde bulamadım. Gazeteleri, sanal başarı haberleri, dizilerde kim ne yapacak haberleri, kim kime ne demiş, ne dememiş haberleri dolduruyor. Terör örgütüne tepki vermeyi akıl etmek bir yana, bunu haber bile yapmayan, millî çıkarlarımızı gözetmeyen, şehitlerimize sahip çıkmayan o gazeteleri almaya devam ettiniz şimdiye kadar…
Başbakan Libya’da adeta gövde gösterisi yapmış. “Fransa Başbakanı’na ilgi göstermeyen halk meydanı hınca hınç doldurdu.” diye müjdeledi TRT radyosu. Başbakan, Libya Libyalılarındır, demiş.
Libyalı diye bir halk var mı? Libyalı bir millet adı mı? Arap milletinin devletleri bunlar.
Bize Türkiyeli demenin alıştırmaları…
Teşkilat Kanunu’ndan Türklük çıkarılmış. PKK terör örgütü ile neyin pazarlığı yapılıyor sanıyorsunuz? Türklüğü Anayasa’dan çıkarmak! AB’li üyelerle yenilen Avrupa gezisindeki son yemekte , “Bunlar geçiş yasalarıydı, artık Türklük gereksiz, Türklüğü korumaya gerek yok,” anlamında sözler denmedi miydi? İsviçreli vekil Gross, Türk televizyonlarına bağlanarak da bunu ilân etmişti. Yalanlayan falan olmamıştı…
AB’nin o toplantı yemeğinde , “Artık bu maddelere gerek kalmadı, geçiş döneminin maddeleriydi,”denilen, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek, yasayla korunan Anayasa’nın ilk üç maddesiydi, yoksa unuttunuz mu?
İşte geçtiğimiz Nisan ayında söylenen o sözler ve İsviçreli vekilin kendi düşünceleri. Bu durumdaki Türkiye’yi desteklememiz gerekiyor diye karnından geçeni saklamamış, açıkça söylemiş zaten elin adamı:
"(Tayyip Erdoğan) Bana Anayasanın ilk 3 maddesi gibi Türklük vurgusu yapan maddelere artık ihtiyaç kalmadığını söyledi.
Bence bu çok ilgi çekici. Türkiye'yi dikkatle desteklememiz gerekiyor."
Az önce TRT, saat başı haberlerinde bir müjde daha verdi. Yeni bir belgesel yayınlanmaya başlayacakmış televizyonlarında. Belgeselin adı:
“Batıya Doğru Akan Nehir”
Diyor ki spiker, “Bu belgesel, medeniyetin doğum yeri Mezopotamya’ya dikkatleri çekmeyi plânlıyor.”
Kürtçülük yapanların yeni keşfettiği bir kavram bu, bir olmayan coğrafya: “Mezopotamya.” Türkçesi, Kürt bölücülüğü demek… Kürtçülük yapacaklar anlayacağınız… Açılımcılar açılacaklar…
Yemek pişti. Çocuk doğdu.
Pişen yemeğin adı konuyor yalnızca. Doğan çocuğun adı konuyor…
“Yabancı doktorlar” sırada. Doktora bile derdinizi yabancı dille anlatacaksınız. Veya onların çat pat bilecekleri bozuk Türkçeleriyle Tarzanca konuşacaksınız… Arap doktorlar, İngiliz dilliler dolduracak ortalığı. Senin evlâtların işsiz gezecek… “Türk doktorları başka ülkelerde çalışıyormuş, bizde niye yabancı çalışamazmış,” ilgili bakanın mantığı böyle. Her ülkenin kendi şartları olduğunu bal gibi biliyorlar mutlaka da, bu dayatılanlara uymak zorunda olmalılar… Bilenler söylüyor: “Sağlığımız küresel çetenin eline geçecek, sırtımızdan para kazanacaklar, bizi her yönden tüketecekler…”
Yabancı İngilizce öğretmenleri de gelince şenlik tamam olacak! İlk başlangıçta 40 bin misyoner öğretmen gelecekmiş ilk dört yılda , dile kolay… Hazırlık tamam… Yollar açık ve dikensiz…
Durmak yok yola devam…
Küresel çeteye çocuk yetiştirmeye, köle veya işbirlikçi yetiştirmeye devam…
Yeni öğretim yılına da sonsuz başarı dilekleriyle selâm…
Feza TİRYAKİ, 18 Eylül 2011