Kürtçülük Sorunu / Selçuk TINAZ

Kürtçülük Sorunu / Selçuk TINAZ

İletigönderen Selçuk Tınaz » Pzt Şub 04, 2013 22:42

Geçtiğimiz hafta, Cumhuriyet Halk Partisi'nden iki milletvekilinin yaptığı konuşmalar çok önemliydi.

Birincisi ile bağlantılı ikinci konuşmada Sayın Emine Ülker Tarhan, BDP'lilere son derece önemli bir soru sordu ; [b]"Siz kimsiniz ?"[/b]

Bu akıllı soru, benim aklıma şunları getirdi ;

[b]"Siz kimsiniz... Bizim Kürt vatandaşlarımıza hiç benzemiyorsunuz... Bir eliniz yağda, bir eliniz balda... Ağa babanızın kucağında, şıh dedenizin dizinde büyürken, ağzınızdan kuş sütü eksik kalmamış... Bizim Kürt vatandaşlarımızın bir yılda kazandıkları parayı bir günde kazanıyor, bir yılda harcadıklarını bir günde harcayabiliyorsunuz... Bizim Kürt vatandaşlarımıza hiç benzemiyorsunuz... SİZ KİMSİNİZ !".[/b]

Birinci konuşma ise Prof. Dr. Birgül Ayman Güler'e ait. Hocamız, hitap ettiği kitlenin belli seviyede temel bilgi sahibi olduğunu varsayarak konuştu. Meclis'teki ve basındaki cehaletin ve kötü niyetin boyutlarını hesaba katmayan sözleri, bence son derece faydalı oldu.

[b]Öğretmenin ne dediğini anlamayan veya anlamak istemeyip çarpıtan öğrencilerin bağrışmaları, hepimiz için çok aydınlatıcıydı. Kimin neyi ne kadar bildiği ve kimin ne kadar iyi niyetli veya ne kadar kötü niyetli olduğu iyice ortaya çıktı.[/b]

[b]'MİLLET' daha çok dini bir anlam taşıdığı için, onun yerine kullandığımız, 'kültür ve amaç birlikteliğini gösteren yaşam beraberliği' anlamına gelen 'ULUS'un ne olduğu ve onun içinde yer alan küçük parçaların, yani 'MİLLİYET'lerin (aralarında bir bölünmenin ve parçalanmanın hedeflenmediği iddia edildiğine göre) hadlerinin ne olması gerektiği, nihayet konuşulmaya başlanınca, herkesi aptal yerine koymaya çalışan Kürtçülüğün maskesi yerlere kadar düştü.[/b]

Türkiye'de uzun süredir dillendirilen ama bir türlü tanımı yapılamayan [b]"Kürt Sorunu"[/b] kalıbını kullananların en büyük sıkıntısı, kalıbın, hedeflediği sonuçları da kapsayacak bir tanımının yapılması halinde, adının değişmesi ve [b]"Kürtçülük Sorunu"[/b] denilmesi gerektiğinin herkes tarafından anlaşılacak olması galiba.

Devletin, Türklüğü, ne Anayasa'da ne de başka herhangi bir yerde ırk olarak tanımlamadığını bile bile, Türk olmayı bütün kötülüklerle birlikte, ırkçılık ile de eşanlamlı hale getirmek için çabalayan Kürtçüler, kendilerinin ve yaptıkları işin ırkçılık ile tanımlanmasından çok gocunuyor ve rahatsız oluyorlar.

[b]Oysa, Türkiye'de azınlık değil, çoğunluk haklarına sahip olan ve herkesle eşit durumda bulunan Kürtlere, özel azınlık hakları da vererek bütün diğer vatandaşların üzerine çıkarmak istemenin hiçbir haklı mazereti olamayacağına ve ancak "SEÇİLMİŞ, ÜSTÜN IRK" zırvalığına dayandırılabileceğine göre, Kürtçülerin yaptıkları ırkçılıktan başka hiçbir şey değil.[/b]

Kürtleri herkesten her konuda ve mümkün olan her şekilde ayrıştırmak için yıllardır çabalayan Kürtçüler, bu fesadı sinsi ve istikrarlı bir biçimde sürdürüyorlar ama, ABD'den gelen uyarılar nedeniyle şimdilik, Kürtlerin Türkiye'den ayrılmalarını istemeye ara verdiler.

Kürt olmayanları doğru-yanlış, olur-olmaz her şey için suçlama dönemi yavaş yavaş geride kalacak, çünkü şimdi havuç mevsimi. Bu nedenle Kürtçüler hepimize havuç ikram ediyorlar. Dediklerini yaparsak, Ortadoğu'nun hakimi olurmuşuz.

[b](Eğer biz onların senelerdir iddia ettikleri kadar kötü insanlar isek, bu nasıl iyi bir şey olabilir ki ?).[/b]

Hepimizi yıllardır suçlamaya doyamayanların övgüler düzmeye başladıklarını görürseniz, hiç şaşırmayın. Ayrıca, PKK'lı teröristleri halkın gözünde insanlaştırmaya çalışan propagandayı dengelemek için de, böyle bir oyuna ihtiyaç var zaten.

[b]"Zihin Kontrol Yöntemleri"[/b]ni anlatan kitapları alıp okumak için çok geç kaldık tabii ama, insan gene de, bizi bu derece aptallaştırmayı nasıl başardıklarının bilimsel açıklaması gerçekten yapılıyor mu acaba diye merak ediyor.

Ortadoğu'ya hakim olmanın ilk şartı, güçlü bir orduya sahip olmak iken, biz, komuta kademesinin tasfiye edilmesi sayesinde ordumuzun zayıflatılmasına alkış tutuyor ve adına da "demokratikleşme" diyebiliyoruz. Devletin tamamı yabancı bir devletin vesayeti altına sokulurken, askeri vesayetten kurtulmaktan söz edebiliyoruz.

Bu "demokratikleşme" sayesinde ordumuzu yabancı vesayeti altına sokanlar askerimize diyorlar ki ; [b]"Nerede, ne zaman ve kimin için öleceğine yabancılar karar verecek. Sen hiçbir şeye karışma. Sadece öl".[/b]

ABD'nin ordusu teknolojik olarak zaten güçlü. Bu nedenle güçlü bir Türk ordusuna ihtiyaç yok. Kara harekâtında kullanılacak kadar kalabalık bir ordu yeterli olacak. Amerikan çıkarlarını korumak için ABD kuvvetleri havada, Mehmetçik de karada savaşacak.

Amerikan askerleri ceset torbalarında eve döndükleri zaman, yönetim büyük sıkıntı yaşıyor. ABD'nin çıkarları uğruna ölecek lejyoner ihtiyacı Türkiye'den karşılanacak. Mehmetçik bu göreve seçildi çünkü Türkiye her gün şehit cenazesi görmeye alıştırıldı

(Galiba asıl neden, Amerikalıların kafasındaki 'Türk' tanımında gizli. "'The Reader's Digest Great World Atlas' isimli dünya atlasının 129. sayfasında, "Turks, a Central Asian warrior race" yani, "Türkler, Orta Asyalı savaşçı bir ırk" şeklinde bir tanım yapılıyor).

[b]Dünyadaki egemenlik yarışında iddialı taraflardan birinin hesabına Ortadoğu'nun bekçisi olmaya kalkışırsak, diğer tarafların itirazı kaçınılmazdır ve bu da yeni bir dünya savaşı anlamına gelebilir.[/b]

Karşı tarafta en az ABD kadar iddialı Çin ve Rusya bulunuyor. Bu iki devin, her zaman çocuk kandırma seviyesinde yapılan ve ahmak ıslatan Amerikan propagandasına pabuç bırakıp, kendi geleceklerinin tehlikeye düşmesine razı olacaklarını zannetmemeliyiz.

Amerikan projesini engellemek için en başta terör olmak üzere ne lâzım ise yapacaklarından hiç şüphe yok. Bu kapışmanın yeni bir dünya savaşına kadar yolu var.

[b]Başını propagandadan ve İmralı adasından kaldırıp dünyaya bakan herkes, o adada uyduruk bir barışa değil, korkunç bir savaşa yol yapıldığını açıkça görebilir.[/b]

(Koskoca ülkeyi küçücük bir adaya hapsedip, ABD'nin politikalarına ve projelerine uygun hale dönüştürme işinin [b]barış[/b] için yapıldığını söyleyenlere de, ne demeli bilmem ki. Hele, Dışişleri Bakanımız(!) Sayın The Son of David'in, İsrail saldırısına Suriyenin misilleme yapmamasından duyduğu hayal kırıklığını gösteren, sitem dolu sözlerinden sonra, hâlâ bu iddiayı sürdürebilmek mümkün mü ?).

[b]Ancak, herkesi, Ortadoğu'nun nimetlerinden eşit olarak yararlandıracağınızı söylerseniz, böyle bir bekçiliğe izin alabilirsiniz.[/b]

Tabii, sözünüzün inandırıcı olması için Türkiye'nin AKP'den kurtulması gerekir çünkü onunla hiç inandırıcı olamayacağı, Erdoğan'ın Şanghay şakasına Putin'in gülüp geçmesinden belli. Bir Amerikan eyaleti haline gelen Türkiye'yi, çok ihtiyaç duymasına rağmen, AB bile üyeliğe kabul etmiyor.

[b]Eğer yepyeni bir parti ile iktidara gelecek, bölgenin şart koştuğu ve şiddetle ihtiyaç duyduğu şekilde veya kısaca söylemek gerekirse, 'Atatürk gibi doğru ve tarafsız bir politika izleyecek' akıllı bir yönetim oluşturamazsak ve bugünkü politikayı devam ettirirsek, bütün dünyada inanılmaz sayılara ulaşacak insanın ölmesine, en büyük yardımı yapmış olacağız.[/b]

Bütün dünyanın kaderini elinde tutmak çok ağır bir yük ve hayli iddialı bir görev belki ama, uygarlık tarihini doğru ve dürüst bir şekilde okuyunca, Türk Kültürüne sahip olan topluluklar için tarihin başlangıcından beri bunun adeta bir kader olduğunu ve ister istemez hep bu noktaya sürüklendiklerini görmek mümkün.

Bu kader, dünyadaki bütün uygarlıkların temelinde yer almanın getirdiği, bir ana-baba sorumluluğu olsa gerek.

Selçuk Tınaz
Kullanıcı küçük betizi
Selçuk Tınaz
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 101
Kayıt: Prş Oca 12, 2012 16:16

Şu dizine dön: Selçuk TINAZ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x