
Dr. Noyan UMRUK
Birkaç gün önce kaçak mazot getirmek için Irak’a geçen kaçakçılar dönüşte güvenlik güçlerince sınırda durduruldu.
Bu arada yakınlarından haber alamayan 200 kadar köylü Habur-2 köprüsü civarından Irak’a geçmek istedi.
Askerler ile köylüler arasında gerginlik çıktı.
Köylüler askerleri taşladı.
Bölgeye helikopterlerle asker sevk edildi.
Uzun süre devam eden gerginlik, Şırnak Vali yardımcısı, 23’üncü Sınır Tümen Komutanı, Şırnak İl Genel Meclisi’nin BDP’li üyeleri arasında yapılan görüşmeler ve herhalde bu konudaki hükümet talimatı ile askerin helikopterlerle çekilmesi ile son buldu, K. Irak’ta bulunan kaçakçılar, yaklaşık 120 katır yükleriyle birlikte Türkiye’ye girdi. Öte yandan, T.C. yasalarının öngördüğü bir suça göz yuman tüm yetkililer, günü geldiğinde “bağımsızlığını kazanacak” yargı karşısında sorumlu duruma düştüler, ya da düşürüldüler.
Oysa, ciddi bir devlet yönetimi için sorunun çözümü çok kolaydı…Herkes bölge halkının yaşamını bu yolla sağladığını biliyor. Uludere’den sonra, yıllardır siyasi iktidarda olanlara düşen öncelikle bölge halkının yaşamlarını kaçakçılıkla sürdürmesine yol açan ekonomik nedenleri ortadan kaldırmaya çalışırken, yasal çerçevesini çizerek sınır güvenliğini de zedelemeden sınır ticaretini denetim almak, düzenlemek…
Kurumların ricat’ı
Demem o ki; öyle bir devletle karşı karşıyayız ki; bu milletin büyük özveriyle oluşturduğu köklü kurumlarını, onları da hukuki ve ahlaki sorumluluğuna ortak ederek ricat ettiriyor.
Tıpkı, ülkenin saygın olması gereken savcı ve yargıçlarının Habur’ da teröristlerin önüne atılması gibi…
Tıpkı, devletin üst düzey bürokratlarının, Oslo’da yabancı gözlemciler huzurunda teröristlere yalvartılması gibi…
Tıpkı, emperyalistlerin isteği ve Pensilvanya’da mukim ortaklarıyla birlikte ebedi hınç ve garazları uğruna ordusunu ve aydınlarını zindanlara tıkmak gibi…
Tıpkı, emperyalizmin, ülkesini cayır cayır yaktığı Esad bile “Beş Deniz”den bahsederken, çok iyi yetişmiş bahriyelilerini, Barbaros’un torunlarını tırıvırı nedenlerle içeri tıkarak denizlerimizden ricat etmek gibi…
Tıpkı, Irak’da, Libya’da, Suriye’de emperyalizmin çıkarları uğruna ricat ettirilen Türk diplomasisi gibi…
Tıpkı, bağımsızlık için, adalet için mücadele veren emekçilerin, gençlerin dayakla, kötekle hapishanelere doldurulması gibi…
Tıpkı, medyanın “dut yemiş bülbüle” dönüştürülmesi gibi…
Tıpkı, üretim ve istihdam düzeyini yükselterek toplumsal refahı sağlamak yerine, emeksiz zenginliklere zenginlik katan rant ekonomisine, sıcak paraya, ödemeler dengesinde ne idüğü belirsiz, hangi uğursuz kaynaklardan geldiği açıklanamayan milyarlarca dolarlık net hatalara, tüyü bitmemiş yetimin hakkını, Cumhuriyetin, milletin onca özveriyle oluşturduğu tüm stratejik varlık ve kazanımların haraç mezat satılmasına, dünyanın en adaletsiz vergi sistemi ile bütçe dengesini sağlamaya çekilen bir ekonomi gibi…
Ve nihayet, tıpkı milletini “Türklüğünden” ricat ettirmek gibi…
Siz hiç böyle bir devlet gördünüz mü? “Adından, “T.C” liğinden vazgeçen…
Ya Hukuk…
Peki, şimdi nereye çekilmemiz isteniyor?
Binlerce Mehmetçiği şehit edenlere, kadın, kız, çocuk, bebek ayrımı yapmadan yüzlerce masum insanı öldürenlere, her tarafı yakıp yıkanlara
masum, terörist başına evliya muamelesi yapmaya…
Nasıl başlayacak bu çekilme?
Eşbaşkana göre teröristlerin silahlarını gömüp, (hani, oraya buraya silah gömmek suçtu…) ellerini, kollarını sallaya sallaya sınır dışına çıkmalarıyla… Zaten öte tarafta kaleşin tanesi 500 TL.
Terör örgütüne göre ise silahları ile birlikte ellerini, kollarını sallıya …
Hadi diyelim, silahsız geçecekler; bu durumda dahi ülkenin başbakanı olarak bu eli kanlı canilerin elleri kollarını sallaya sallaya geçişleri için mülki amirlere, güvenlik birimlerine nasıl yasaya aykırı talimat verecek?
Diyelim, verdi, peki, bu yasadışı talimatı uygulamakla valiler, kaymakamlar, güvenlik güçleri de suçlu duruma düşmeyecekler mi?
Aslında işin yasal yolu yok değil. Gelir, silahlarıyla birlikte teslim olurlar. Pişmanlık yasası var. “Örgütün emri ile geldim” diyen teröriste “hadi pişmansınız, pişmansınız” diyen bir yargı var…Ard arda çıkarılan yargı paketleri ile zaten salıveriliyorlar üçer, beşer, derken yetmişbeşer…Ama, o zaman öte tarafta güçlenip, melanetlerini nasıl sürdürecekler? Haaa, bir de “onurlu! barış” meselesi var…
Peki, terörist diye yıllardır zindanlarda tuttuğunuz eline hiç silah almamış VEKİLLERİN, AYDINLARIN, ASKERLERİN ya da ŞEHİTLERİMİZİN onuru ne olacak diye millet ayağa kalkmayacak mı?
Hadi bakalım akil adem ya da hatunlar yanıtlayın bu soruları…Öyle 5 yıldızlı salonlarda körlerle sağırların birbirini ağırlaması ile olmuyor…
(1) Ricat: Bozguna dönüşen geri çekilme