
Radikal Yazarı Perihan Mağden'den RADİKAL bir yazı: 'İşe APO'dan başlayın.'
Abdullah Öcalan'ın mapushane koşulları
Hypochondria: Hastalık hastalığı.
Ortaya çıkan en küçük belirtileri abartarak beden sağlığına karşı aşırı ve sayrıklı bir ilgi gösterme durumu.
Perşembe akşamı ana haberlerde kısaca verdiler: Avrupa'dan 'beklenen' rapor gelmiş. Hayır! Abdullah Öcalan'ın zehirlendiğine dair hiçbir emareye rastlanamamış.
Duvarlarındaki boya-badana yoluyla, yemeklerine katarak, havalandırmasıyla:
HİÇBİR ŞEKİL ve MODELDE zehirlemiyor yani Türkiye Cumhuriyeti Abdullah Öcalan'ı.
Zehirlenme iddiaları ('inanç' diyebilir miyiz?) ayyuka çıktığında da, Öcalan'ın hipokondriak olması ihtimalinin zehirleniyor olma ihtimalinden kat be kat fazla olduğu kanaatini taşıdığımı yazmıştım. (Ve de topyekûn Liderhastalığıhastası Kürtler'in gözünden paldır küldür düşmüştüm.)
Ama MESELE bu değil! Benim Abdullah Öcalan'ın uzun yıllardır maruz bırakıldığı ağır tecrit koşulları neticesinde, geliştirmiş olmasını son derece makul bulacağım psikolojik semptomlar değil mesele.
MESELE: Öcalan'ı nasıl bir mapusluk hayatına (sonsuza değin) mahkûm bırakmayı düşündüğümüz. Ya da düşünmediğimiz.
Öylesine büyük bir TABU ki Öcalan bu 'Barışahayır! Topraklar'da; aklıselim sahipliği çerçevesinde, onun yaşam/hapis koşullarına dair hiçbir söz söylenmiyor. Açık kapılar önünde.
Daha acıklısı böyle bir ihtimal YOK SAYILIYOR. Konuşma/tartışma ihtimali BİLE.
Oysa işte orada Kürt Meselesi için beğenirsiniz/nefret edersiniz; ama kabul etmeniz GEREKİR Kİ, kilit bir şahıs, hapishanede, gayri insani hapishane koşulları içersinde, ömrünü tüketiyor.
Ben idam cezasına karşı olduğum kadar, müebbete mahkûm ya da değil, HER ÇEŞİT hükümlünün, gayri insani koşullar altında yaşatılmasına da TAMAMEN KARŞIYIM.
Her vatandaşımız için 'insana yakışır' mapusluk koşullarından yanayım.
Abdullah Öcalan'ın özel statüsü ise, onun sonsuz bir statüsüzlükle cezasının katmerlenmesine ve bu 'adaletsizlik uygulaması' koşullarının, son kertede vicdanlarda bir tahribat/rahatsızlık, en azından SORU ve SORUN İŞARETİ yaratmasına neden oluyor. (Vicdan Sahipleri'nde pek tabii ki.)
Diyelim Öcalan'ın hangi infaz hükümlerine tâbi olduğu kat'i surette BELLİ DEĞİL.
Terörle Mücadele Kanunu'ndan hüküm giymiş hükümlülerin (YASALARIMIZCA DÜZENLENMİŞ) infaz koşulları neyse, onların uygulanmasından söz ediyorum burada. Fazlasından değil.
NORMAL olandan. Sıradan olandan. Hak edilmiş olandan. KANUNİ olandan. Yani.
Öcalan'ın hiçbir infaz hükmüne bağlı bulunmaksızın, sürekli bir Ceza Arafı statüsünde 'yaşatılıyor' olması, onun için uygun görülmüş bir fazladan cezalandırma, ekstra ekstra bir rahatsız durumda tutma tercihi/arzusu olabilir.
Ama hakikaten, şiarımız haline gelmiş her türlü hamaset atmasyonlarını bir tarafa bırakıp Öcalan'ın Kürt Meselesi'nde vazgeçilemez/üstesinden gelinemez Kilit Rolü'ne bakarsak eğer-
Bu Topraklar'da barışın hüküm sürmesini istiyorsak (ben hatırı sayılır miktarda Statü Beyi'nin bunu kat'i surette istemediğine de eminim ayrıca) Öcalan'ın hapishane koşullarını NORMALİZE ETMENİN DAHİ ne kadar mühim ve kökten bir adım olacağını inkâr edemeyiz. Etmemeliyiz.
İnanın: bir sürü şudur da, budurdan, hadi somut bir örnek vereyim: üniversitelerimizde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılmasından vesaireden vesaireden, çok daha büyük bir önem taşımaktadır (her çeşidinden) Kürtler için, dolayısıyla Kürt Meselesi için, Öcalan'ın hapishane koşulları.
Bu tehditçi, sansürcü, baskıcı, önyargıcı, infazcı topraklarda illa da tersindenanlamalara kurban gitmemek için, tekrar edeyim: Yalnızca bir adamın hapishane koşullarının diğer terör mahkûmlarının 'seviyesine' getirilmesinden söz ediyorum. Sıradanlaştırılmasından! Kanunların uygulanmasından! O KADAR!
Ve bundan yalnız ve yalnızca BARIŞ İÇİN söz ediyorum. Zira ben NE Apocuyum, NE PKK'lıyım, NE gizli Kürdüm, NE açık Kürtçüyüm, NE şuyum, NE buyum.
Ben, memleketine en nihayet hak ettiği barışın gelmesini feci şekilde arzu eden bir realistim.
Ve Öcalan'ın hapishane koşullarının adalet, izan, en mühimi: kanun çerçevesine oturtulmasının DAHİ, Bu Topraklar'a nasıl mühim katkıları olacağının (tam da bu yüzden) ayırdındayım.
Çok basit değil mi?
Bir adamın hapishane koşullarının diğer aynı suçtan mahkûmlarla eşitlenmesi!
BARIŞA DAİR (Kürt Meselesi'nin halline dair) elde edebileceklerimizin büyüklüğü karşısında; ne basit, ne sıradan, ne adaletli, ne kanuni bir adım!
Barış istiyorsak bu adımı neden atmayalım peki?
