Son olarak
ABD Başkonsolosluğu saldırıya uğrayan şehit polislerimizin ve
Güngören'de şehit olan sivillerimizin anısına (ne çabuk unuttuk ?..)
**********************************
MOSSAD; TERÖR VE MAFYA KARARGAHI
Yazar Osman ERAYDIN
Önce Şam'da, ardından Diyarbakır'da bombalı saldırılar yapıldı. Yine masumların kanları akıtıldı. Mahir Kaynak, Hasan Ünal gibi uzmanların da ifade ettikleri gibi, bu işlerin arkasında MOSSAD ve CIA'nin bulunduğu açıktı. Tetikçi olarak ta PKK'yı kullanmışlardı. Amaçları:
a) Bu cinayetleri ordunun üzerine yıkmak
b) Bölge halkımızı devlete karşı kışkırtmak
c) Federasyon fesatlığıyla Güneydoğumuzun bölünmesini kolaylaştırmak
d) İsrail ve ABD'nin Suriye ve İran saldırısında Türkiye'yi yanlarına almak.
Peki bu MOSSAD nedir ?
İsrail Gizli Haber alma Teşkilatı (MOSSAD) Amerikan CIA teşkilatından sonra dünyadaki en güçlü casusluk teşkilatı olarak bilinmektedir. İşin doğrusu CIA'da Siyonistlerin kontrolündedir.
MOSSAD, zaman zaman CIA ajanlarıyla bir arada çalışır, fakat zaman zaman da çatışır. Dünyanın en güçlü casusluk servislerinden birisi olan MOSSAD'ın dünyanın her tarafına yayılan ve sayıları binleri bulan ajanları; gemi kaçırır, adam kaldırır, kamuoyu oluşturur, haber toplar, mektupları okur, telefon dinlerler, terörist eylemlere karışır.
Bütün haber alma örgütlerinde kiralık adamları ve elemanları bulunduğundan Mehmet Ali Ağca olayında, onun FKÖ kamplarında eğitilmiş olduğunu, ilk açıklayan MOSSAD'dır.
ABD'nin BM'deki büyükelçi Andrew Young'un telefonlarını dinleyip, onun FKÖ ile ilişki kurmak istediğini öğrenen ve bilgileri basına sızdırarak Young'un istifasına ve siyasi hayatının bitmesine sebep olan yine MOSSAD'dır.
MOSSAD ajanları Fransa'daki, "Action Direct/Doğrudan Eylem) teşkilatının Türk teröristler ile iş birliğini tespit edip,CIA vasıtasıyla İtalyan Gizli Haberalma teşkilatına, daha ilerideki araştırmalarının sonuçlarını aktarmışlardır.
MOSSAD ajanları, Irak'taki nükleer reaktörleri tahrip ettiler. Güney Fransa'da şirket bastılar. Uranyum yüklü bir gemiyi kaçırdılar. Münih Olimpiyatları baskınından sorumlu tuttukları, FKÖ'lü 12 teröristi yakalayıp yok ettiler. Kenya'dan adam kaçırdılar. Entebbe baskını ve zenci Yahudilerin sessiz sedasız İsrail'e getirilmeleri, Fransa'nın, Irak'a satacağı reaktör parçalarının ve Ortadoğu'da dengeleri değiştirecek 65 kg uranyumun bulunduğu Joulon'daki ASST tersanesine asansör operasyonu düzenleyecek, kezkför parçalarını havaya uçuran, uranyumun gönderilmesini engelleyen hep MOSSAD ajanlarıdır. Ancak MOSSAD ajanları, bu büyük şöhretlerini, bütün ülkelerdeki Siyonist güdümlü yönetimlere ve masonik istihbarat örgütlerine borçludurlar. Buna rağmen çok büyük yanlışlıklar da yapabiliyorlar. Münih baskını sorumlusu saydıkları Ali Hashan Salamh yerine, Faslı garson Ahmet Boucki'in öldürülmesi, Avrupa'nın çeşitli merkezlerindeki Yahudi kuruluşlarına karşı yapılan saldırılarda çaresiz kalmaları, Londra Büyükelçilerinin öldürülmesine seyirci kalmaları, MOSSAD'ın aldığı kötü notlardır.
İngiltere'de yayınlanan "Morning Star Gazetesi"ne göre; MOSSAD görevlileri, Nablus şehri yakınlarındaki El Faria çocuk hapishanesinde yaşları 7-20 arasındaki çocuklara çağ dışı işkenceler yapmaktadırlar. MOSSAD ve Shin Bath adlı iki gizli Yahudi teşkilatı Tel-Aviv'deki bir askeri karargahtaydı. Ancak MOSSAD; bir süreden beri bu karargahın karşısındaki bir caddede bulunan ve çok maksatlı olarak kullanılan bir ticaret merkezini müştemilatında faaliyet göstermektedir ki, özel olarak inşa edilmiş olan duvarlarla çevrilmiş olan bir binada, gizli laboratuarlar ve hükümete ait bir misafirhane de bulunmaktadır. MOSSAD ve Shin Bath'de seçme 10.000 kişi vazife yapmaktadır.
İsrail'in yerle bir ettiği Sur şehrindeki FKÖ kampının yöneticisiyle Yaser Arafat'ın Batı Beyrut'ta Fakani Bölgesinde bulunan karargahının önünde her sabah 3-5 keçi otlatan çobanlar, birer İsrail subayı olan MOSSAD ajanlarıydı.
MOSSAD; acımasız bir katliam karargahıdır ve aldığı bir görevi, inatla sonuçlandırır. Mesela Nazi suçlusu olarak tespit ettiği Adolf Elchman'ı, Arjantin'den İsrail'e kaçıran, Mısırdaki Alman roket imalatçılarını ve Mısırlı generallerle yakın dostluk kurarak onları öldüren MOSSAD ajanları, "Yahudinin Yahudiden başka dostu yoktur" ilkesini şeytanca uygular. MOSSAD'ın eski başkanlarından İsser Harel, teşkilatın, yakaladığı bazı Nazi savaş suçlularının sorgusuz sualsiz "icabına baktığını" açıklamıştır.[1]
"Mossad"[2]
Tıpkı Kabbala inancının temelinde olduğu gibi "gizem ve korku" üzerine kurulu İsrail İstihbarat Enstitüsü Mossad, dünya genelinde faaliyet gösteren ve kendi kendini erişilmez gösteren istihbarat örgütlerinden biridir. Dünyada birçok kişi, bu istihbarat teşkilatı hakkında çoğunlukla kulaktan dolma ve Yahudi mimarlarının istediği türden dehşet verici bilgiye sahiptir.
Yapısını Kabbala gizeminden alan ve en az onun kadar karışık olan Mossad'ın kurulmasından önce İsrail devletinin istihbarat faaliyetlerini SHAI isimli örgüt sağlıyordu. 1951 yılında İsrail devletinin zamanla palazlanmasıyla Mossad kuruldu. Bu cinayet şebekesi özelikle İngiltere ve ABD üzerinden pek çok ülkede mafyayı, terör örgütlerini ve kontrgerillayı örgütledi.
Mossad'ı açık istihbarat verileriyle detaylıca incelemeden önce, SHAI isimli örgütün yapılanmasından bahsetmekte yarar görüyorum. SHAI, İbranice'de Bilgi (istihbarat) Servisi anlamına geliyor ve "Sherut Yediot"un kısaltılmış harflerinden oluşuyor. İsrail'in kurulma aşamasında ve ilk yıllarında kullanılan bir diğer istihbarat teşekkülü Haganah'ın, İsrail devletinin İsrail ordusunun içinde erimesinden sonra kurulan SHAI de yerini, kısa bir süre sonra kurulan İsrail İstihbarat Servisi, Mossad'a bırakıyor. SHAI servisinin en son başkanı ise Isser Beeri oluyor.[3]
İşte Isser Beeri SHAI üyeleriyle yaptığı son toplantıda, dönemin başbakanı Ben Gurion'un isteğini açıklıyor: Bu istek; "SHAI'nin dağıtılması ve bu üyelerin yeni kurulacak istihbarat servisini şekillendirmesi" idi. Ayrıca, bu sadece SHAl'nin isim değiştirmesi operasyonu değildi, aynı zamanda İsrail'de dört tane daha yeraltı istihbarat grubunun oluşması demekti."[4]
Siyonizmin, Kabbala'dan uyarlanan ve uluslararası cinayet şebekesi olan Mossad, 1 Nisan 1951'de kuruldu. İbranicesi "Ha-Mossad Lemodiin Ule-tafkidim meyuhadim", yani özel konular ve istihbarat örgütüdür. Mossad'ın ilk başkanı bir hahamın oğlu olan Reuven Shiloah'dır. Shiloah'ın, başkanlığı çok kısa sürmesine rağmen teşkilatın temel kurallarını belirleyen kişi olmuştur.[5] Shiloah, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Siyonist liderlere yazdığı gizli raporda yabancı istihbaratlarla ilişkiye geçeceklerini özellikle CIA'ye bildirmişti. Shiloah tüm dünyadaki Yahudilerle, Yahudi devleti arasında kurulacak sağlam ilişkide istihbaratın gücünün ne derece önemli olduğunun farkındaydı.[6]
Dört Köşeli Birim
Mossad, çalışmalarını farklı alanlarda uzmanlaşmış 4 ayrı bölümle yürütür. Bunlar:
- Askeri İstihbarat,
- Yerli Gizli Servis,
- Yabancı İstihbarat Servisi
- Aliyah Beth.
Birinci Birim: Askeri İstihbarat
İlk olarak Mossad'ın askeri istihbarat bölümünü incelediğimizde karşımıza "AMAN" olarak tanınan teşekkül çıkıyor. İbranice "Agaf ha-Modi'in"in kısaltılmasından oluşan bu birimin adı Türkçeye "istihbarat kanadı" olarak çevriliyor. Öncelikli ve özellikle görevi Müslüman ülkeler hakkında istihbarat toplamaktır.[7]
"Aman", istihbarat uzmanlarının takdir ettiği iyi organize edilmiş bir askeri birliktir. Altı bölümden oluşur. Özellikle iki bölüm tarafından yönetilir: Toplama ve Prodüksiyon. Toplama bölümü, sınır ötesine ajanlar göndermek, radyo kanallarını ele geçirmek, genellikle ülkelerdeki telefon konuşmalarını dinlemekten sorumludur. Prodüksiyon bölümünde, "Aman"lı 7.000 kişinin 3.000'i çalışır. Konuları, dış ülkelerden çalınan belgelerin ve bilgilerin analizidir. Bu analizler politikacıların karar vermesinde yardımcı olur. "Aman" basına verilen bilgileri de kontrol altında tutar.[8]
"Aman"ın sınır ötesi harekâtlar için oluşturduğu çok gizli komando birliğinin adı Sayeret Matkal'dır."[9]
30 Haziran 1954'te Aman'ın gizli kolu "Unit 131", Mısır'da bir operasyon yapmıştır. "Operation Susannah" adlı operasyon bir sabotajdır. Bombaların hedefi Mısır askeri örgütleri değil; İngiliz ve Amerikan enstitüleri ve tiyatrolardır. Bundaki amaç Washington ve Londra'nın Mısır aleyhinde bir politika geliştirmelerini sağlamaktır. Bu iş için Alman Yahudisi Avraham Seidenwerg seçiliyor. Kibbutz'da Avri El-Ad, adını alıyor. Daha sonra Mısır'a, Paul Frank adında zengin bir Alman iş adamı karakterinde gidiyor."[10]
"Aman"a bağlı ilk birim, "Gadna." Bu birim, yarı askeri bir gençlik grubudur."[11]
İkincici Birim: Yerli Gizli Servis
Domestic Secret Service'in (Yerli Gizli Servis) başına Isser Harel getiriliyor. Bu servis "Shin-Beth" olup, "Genel Güvenlik Servisi" adında faaliyet gösteriyor. İbranicesi Sherut-ha-Bitachon ha-Khali.[12]
Shin Beth, Destek ve Operasyon olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. Destek bölümünde, sorgulama teknolojileri, koordinasyon ve operasyonlar için lojistik destek vardı. Operasyon bölümü ise üçe ayrılıyordu: 1- Koruma ve güvenlik: İsrail elçiliklerini, Başkan'ı ve İsrail savunma sanayinin korunması, 2- Müslüman ülkelerle ilişkiler, 3- Müslüman olmayan ülkelerle ilişkiler.[13]
Üçüncü Birim: Yabancı İstihbarat Servisi
Bu servisin ilk başkanı Boris Gurtel'dir. Yabancı istihbarat servisi "Varash"ın toplantı saati son derece gizlilik taşıyıp yeri hiçbir zaman önceden bilinmez. Dikkatlice saklanır. "Varash", halka hiç açıklanmamıştır. Varash'ın görevi, çeşitli gizli servisler arasında bağlantı kurmaktır.[14]
Politika Şubesi gibi alakasız bir isim almasına rağmen, İsrail istihbaratının "uluslararası" kolunu oluşturur. Bu şubenin ajanları diğer gizli servislerle bağlantı kurarlar. Politika Şubesi ajanları Londra, Roma, Paris, Viyana, Bonn ve Cenevre'de İsrail konsolosluklarında diplomat kisvesi altında operasyon yapmaktadır. Böylesi daha avantajlıydı, çünkü diplomatların dokunulmazlıkları vardı.[15]
Dördüncü Birim: Yeraltı Gizli İşleri Servisi
Aliyah Beth (Yeraltı Gizli İşleri Servisi). Bu bölüm yeraltı gizli işlerine devam edecekti. Orijinal görevi Yahudilerin Filistin'e kaçmasını sağlamak ve bu işi yasal hak haline getirmekti. 1937'de Haganah tarafından kuruldu. Bu bölümün başında, "Saul Meyeroff" takma adlı Shiloah vardı.[16]
Mossad'ın Göçten Sorumlu Birimi: Aliyah Beth
Yahudileri Filistin topraklarına göç ettirme görevini Mossad'ın özel bir bölümü üstlenmiştir. Bu iş için kurulmuş olan Aliyah Beth isimli alt örgüt, dünyanın pek çok yerinde düzenlediği provokasyonlarla sahte bir Yahudi aleyhtarı hava estirmiştir.
Aliyah Beth, "Sihirli Halı Operasyonu" (Operation Magic Carpet) adı altında bir operasyon hazırladı. Bu operasyonda "Near East Air Transport Corporation" adında, İsrail hükümetiyle gizli bağları olan bir şirket kullanıldı. 1948 ve 1949'da bu şirket Yemen ve Adenli 50 bin Yahudi'yi gizlice İsrail'e taşıdı.
Irak'ta 1950 Martı'nda, meclisten çıkan yasayla, isteyen bütün Iraklı Yahudilerin Irak'ı terk edip İsrail'e gidebileceği açıklandı. Tek şart Irak vatandaşlığından vazgeçmeleriydi. Bu sürpriz açıklamanın altında, Irak Başbakanı Tevfik el-Sawidi'ye İsrail ajanları tarafından verilen rüşvetler yatmaktaydı. Tevfik el-Sawidi aynı zamanda Irak Tur'un başkanıydı ve bu turizm şirketi Near East Air Transport'un bir parçasıydı. Sadece Tevfik el-Sawidi değildi. Daha sonra başbakan olan Nuri as-Said de İsrailli ajanlar tarafından faydalandırılmıştı.[17]
Düzenlenen operasyonları Ben-Porat yönetiyor. 150 binden fazla Yahudi Irak'tan İsrail'e götürülüyor. Ben-Porat Irak istihbaratı tarafından tutuklanıyor. Daha sonra İsrail'e kaçıyor. Yehudah Tajar da, Ben-Porat'la çalışan ve tutuklanan ajanlardan; Haganah'ın elit tabakasından. Politika Şubesi tarafından Irak'a gönderiliyor. Tajar, Irak istihbaratı tarafından tutuklanıyor ve ömür boyu hapse mahkum ediliyor. Irak istihbarat servisinin başına Albay Abdel Kerim Quassem geçince Mossad'la antlaşma yapılıyor. Tajar serbest bırakılıyor. İsrailli ajanların yargılanırken suçları arasında Bağdat'taki "Masouda Shemtou Sinagogu"nun Yahudiler duadayken bombalanması da sayılıyor. İsrail ajan ağının bir sinagogu bombalaması Iraklı Yahudileri kaygıya düşürüyordu![18]
Dünyanın birçok yerinde sinagog bombalama gibi eylemleri bulunan Mossad, daha sonraki yıllarda da bu tip faaliyetlerini artırmıştır. Mossad'ın kendi düzenlediği bu sahte antisemitik hareketler, çoğu zaman Siyonistler tarafından da takdirle karşılanmıştır. Mossad'ın tarihini anlatan "Every Spy a Prince" kitabının yazarları da Aliyah Beth'e operasyon nedeniyle teşekkürlerini sunmuşlardır.
"Aliyah Beth'nin gizli ajanlarına teşekkürler, kuruluşunun ilk 4 yılında İsrail nüfusunu 2 katına çıkardılar. Aliyah B., İsrail'in en güçlü servisiydi. Bir yeraltı seyahat ağı kurmuştu.[19]
Aliyah Beth ajanları liderlerle doğrudan ilişkiye geçerlerdi. Bunun örneği sadece Irak Başbakanı değildi, aynı zamanda Macar politikacılar, İran Şah'ı gibi kişiler de etkilenirdi"[20]
Eylem Metodları
Mossad'ın propaganda mahiyetinde, fakat fazla stratejik önemi olmayan eylemlerini açık bir güç gösterisi şeklinde yaptığı tüm dünya stratejistleri tarafından bilinen bir durumdur. Bu propaganda genellikle Mossad kontrolündeki basın aracılığıyla dünya kamuoyuna duyurulur. Entebbe Baskını gibi eylemler bu sınıfa dahildir. Ancak İsrail'in ve Siyonizm'in menfaatlerini doğrudan ilgilendiren ciddi konularda ise son derece gizli ve örtülü bir politika izlenmektedir. Bu durumda kendi eylemlerini başka örgütlere yıkarak, tamamen ilgisiz bir tutum sergilenir. Tüm bunlar dünya çapında bağlı basın organları, gazeteci ve yazarlar, film yönetmenleri, siyasi yorumcular kanalıyla kamuoyuna benimsetilir.
Mossad'ın bu anlamda propagandasının yapıldığı filmler dünya televizyonlarında sık sık yayınlanmaktadır. Filistinlileri sürekli terörist olarak tasvir eden, ancak İsrail'in suçlarından hiç söz etmeyen "Delta Force", Münih Olimpiyat Köyü'ndeki olayların İsrail lehinde çarpıtılarak aktarıldığı "Münih'te 21 Saat", 1976 Entebbe Baskını'nın anlatıldığı çalışmalar, eylemler hakkında pek çok filmler çekilmiş, kitaplar yazılmış ve Mossad dünya kamuoyuna yalnızca, İsrail Devleti'ni düşünen, diğer devletlerin içişlerine karışmayan, kahraman bir örgüt gibi tanıtılmıştır.
Öte yandan Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann ve İsrail'in nükleer santralı Dimona ile bilgileri açıklayan hahamın oğlu Vanunu'nun kaçırılmaları gibi eylemler, bir anlamda tüm dünyaya "İsrail'e ihanet edenleri nerede olurlarsa olsunlar buluruz, cezalandırırız" mesajı vermek için düzenlenmiş Mossad operasyonlarıdır. Bu gibi eylemler dünya kamuoyu önünde rahatlıkla gerçekleştirilir. Daha sonra basın organları aracılığıyla da sıkça gündeme getirilerek Mossad'ın caydırıcı mesajı kitlelere ulaştırılmış olur.
Bir başka metod ise kendi ajanlarını, bilgi sızdırmış gibi gösterip "Hile Yolu Mossad" türü kitaplarla Mossad'ı olduğundan da mükemmel bir istihbarat örgütü gibi göstererek, bu örgüte karşı kişilerde korku dolu bir hayranlık uyandırmaktır. "Bizim elimizde bu kadar nükleer güç var" mesajının ilgili yerlere gitmesi için, Vanunu tarafından açıklanan Dimona Nükleer Santralı hikâyesi de benzer bir taktikle planlanmıştır.
Ayrıca CIA'den sadece istemekle elde edebileceği bilgileri, Mossad'ın bir güç gösterisi yapmak amacıyla Ajan Pollard vasıtasıyla CIA'den çalması da Mossad'ın metotları arasındadır.
Ancak pek çok kaynakta yer alan daha önemli bilgiler ve Mossad'ın gerçek yüzünü gösteren eylemler ise örtbas edilmesi gereken kirli işlerdir. Mossad'ın dünyadaki uyuşturucu ve silah ticareti üzerindeki denetimi, Olof Palme'nin öldürülmesi, Kennedy suikastı, Maxwell'in sır dolu ölümü, çeşitli ülkelerdeki faili meçhul cinayetler, mafyanın örgütlenmesi, kontrgerilla ve terör örgütlerinin teşkilatlandırılması, tüm dünyadaki kontralara verilen destekler özellikle saklanmaktadır.
Mossad, Kıbrıs'tan Sibirya'ya uzanan Irak, Suudi Arabistan, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne Seylan üzerinden ajan sokan; Afrika ve Latin Amerika'ya casus yollayan belalı bir şirket konumundadır. Türkiye'de Güneydoğu sorununa ilişkin sıkı önlemler alınırken okun sivri ucunu Irak ve Suriye'ye yöneltmeye çalışan ve bu arada Türkiye'yle ilişkileri geliştirmeye çalışan bir terör örgütü karşımızdadır.[21]
Mossad, Kuzey Irak'taki Barzani bağlantısıyla, Orta Asya'daki Türk devletlerinde İslam aleyhinde gösterdiği yoğun propaganda faaliyetleri ve bu ülkelerin birçok yeraltı kaynaklarının kullanımını kendi tekeline almasıyla, Orta Doğu'da maaşa bağladığı piyon devlet başkanlarıyla, Bosna-Hersek katliamına yaptığı katkılarla, sürgün ettiği mazlum Filistinlilerle, Latin Amerika'daki uyuşturucu işini organize eden kontralarıyla, insani yardım adıyla Somali'den Kızıldeniz'in anahtarını teslim almasıyla gündemleri meşgul eden organize bir cinayet şebekesidir, VE Deccalin ajanlarıdır.
MI-6 Mossad'ın Taşeronu mu?
İngiliz gizli servisi de Mossad'ın hesabına çalışan teşkilatlar arasında yer almaktadır. Zaten bu örgütün kurucusunun da Siyonist finansör Rothschild olması konuyu açıklayan önemli bir ayrıntıdır:
"Yahudi Lord Victor Rothschild İngiliz İstihbaratı MI-6'yı kurdu."[22]
İngiliz istihbarat yüksek düzey yetkililerinden Mİ-6 bölüm şefi Maurice Oldfield ve Peter Wright, Amerika'da CIA şefi Angleton'un yaptığını İngiltere'de yaptılar. Mossad'la İngiliz istihbaratı arasında sıkı bağlar oluşturdular. Daha sonra Mossad bağlantı subayları Ml-6 ile Mossad ve CIA arasındakine benzer bir işbirliği anlaşması imzaladılar. (İsrail'in İngiliz İstihbaratı'nda en önemli adamı Maurice Oldfield, Kudüs Belediye Başkanı Teddy Kollek'e her zaman Siyonizm'i benimsediğini söylemişti) Oldfield, 1970 yılında Ml-6'nın başına geçti ve İngiltere'de her zaman İsrail'in savunucusu oldu.[23]
İspanya Gizli Servisi CESID Bağlantısı
İspanya'da, 100'den fazla Mossad ajanı çalışmaktadır. İspanya, Mossad'ın operasyonlarını gerçekleştirdiği aktif bir bölge... Mossad İspanya'da en önemli ajanlarını kullandı, göstermelik amaçlarla operasyonlar düzenledi, halen düzenliyor. Sessiz bir şekilde etkili ve güçlü bir teşkilatlanma kurdu. İspanya'da Mossad gayri resmi bir şekilde çalışıyor ve olayların çoğunda da İspanyol haber alma teşkilatlarıyla iş birliği yapıyor. İspanyol gizli servisi CESID ve Askeri istihbarat, Mossad'ın yan kuruluşu gibi çalışıyor. İsrailli casuslar İspanya'da yetkililer tarafından hiçbir takibe uğramamışlardır. Mossad'ın İspanyol gizli servisleriyle yaptığı işbirliği geniş çaplı. Birçok İspanyol askeri, istihbarat görevlisi ve tüm kontra birlikleri eğitimlerini İsrail'de yapıyorlar. Mossad'a bağlı İsrailli diplomatlar İspanya yönetiminde etkili olan partilerle bağlantı kuruyorlar.[24]
Nedir Bu Kilowatt?..
Mossad Avrupa'da ne isterse yapabilir; istediklerini gerçekleştirmek için bütün gerekli yardımı ise Avrupa'nın gizli servislerinden ve polisten elde etmektedir.[25]
Mossad'ın İtalyan gizli servisi "SISMI" ile de yakın iş birliği vardır. Mossad diğer ulusların güvenlik servisleriyle Kilowatt adlı uluslararası gizli bir gruba katılarak bağlantı kurmaktadır. Bu gruba İtalya, Belçika, Almanya, İngiltere, Lüksemburg, Hollanda, İsviçre, Danimarka, Kanada, Fransa, İrlanda ve Norveç gizli servisleri üye bulundurmaktadır. Mossad'ın ayrıca Portekiz, İspanya ve Avusturya ile de bağlantısı vardır. Bu ülkelerin birçoğunda Mossad'ın istasyonları çalışmaktadır. Bu istasyonlar genellikle İsrail konsolosluklarında "diplomasi" adı altında operasyonlarını yürütürler.[26]
Norveç'te yakalanan "İsrail ölüm komandoları" bu duruma şaşmışlardır. Çünkü İsrail ve Batılı gizli servislerin varlıkları, bir anlaşma gereği İsrail komandolarına sınırsız dokunulmazlık sağlamıştır. Filistinli aydın Wael Zu-alter ve Mahmut Ham Şavi'nin Roma ve Paris'te öldürüldükleri sırada İsrail gizli servis şefi General Zwi Zamir'in de Roma ve Paris'te bulunması yerel gizli servislerin gözünden kaçmış olamaz.[27]
ABD ve İsrail'in Irak'taki Ortak Operasyonları
MOSSAD, Kuzey Irak'ta İran sınırına yakın bölgelerde yoksul vatandaşlardan arsalar satın alarak kampanyasını genişletiyor. MOSSAD, İran tarafından istihbarat bilgileri toplamak için giriştiği bu kampanyada sınır kaçakçılığı yapan yerel Kürt unsurlardan yararlanıyor, ayrıca Kuzey Irak'ta Türkiye, İran ve Suriye sınırlarına yakın bölgelerde Amerikalıların yerleştirdiği teknolojik istihbarat tesislerinden tam olarak faydalanıyor.
İsrail'in, Irak'ta ve özellikle de kuzeyindeki varlığı herkesçe biliniyor. Gerçi, İsrail'le işbirliği yapmakla suçlanan Iraklı kurum ve gruplar yalanlama yolunu seçiyor. O derece ki, Irak Devlet Başkanı Talabani, mülakat yapmak için Kahire'den gönderilen el Ahram muhabirine, Süleymaniye'ye gelirken yolda herhangi bir İsrailliye rastlayıp rastlamadığını soruyor ve bir tek İsraillinin Irak'ta bulunmadığını iddia edebiliyor.
Oysa mesele bu kadar basit değildir. Mezopotomya topraklarındaki fiili İsrail varlığı bir gerçektir. Bu varlığın bir kısmı aleni, bir kısmı da Amerika, Ürdün ve Avrupa firmalarının perdesi altında gizlidir. Hal böyleyken konu, çıkarları gereği doğru söylemek zorunda olan kaynaklardan edinilen bilgiler ışığında yeniden değerlendirilmelidir. Bu kaynaklar genelde, kâr ve zarar üzerine hesap yapan Amerikan kurul ve kurumlarıdır. İsrail firmalarıyla ekonomi, silahlanma ve medya alanlarında sıkı bir ittifak halinde olan Amerikan firmaları, iş yaptıkları yeni Irak'ın tablosunu tam olarak gerçeklere uyan şekilde sunmak zorundadır. Batılı medya organlarına yansıyan bu gerçekler, özellikle ulusal güvenliğimizin tehlikede olduğunu göstermesi bakımından iyice incelenmelidir.
Bir örnek mi istiyorsunuz? İsrail basını, birkaç ay önce, New York'ta bir araya gelen Ürdün Kralı Abdullah ile İsrail Başbakanı Şaron'un, Ürdün toprakları üzerinden Irak'tan Akdeniz'e petrol taşıyacak bir boru hattının inşasını görüştüğünü aktardı. Bunun ne anlama geleceğini herhalde daha fazla açmaya gerek yoktur.
Burada üzerinde durulması gereken, İsrail'in rolünün elverişli siyasi ve ekonomik bir ortamın varlığıyla güçlü hale gelmesidir. Bu ortam, en modern savaş araçlarıyla donatılmış 150 bin kişilik bir askeri işgal yoluyla gelen Amerikan varlığı sayesinde sağlanmıştır. Artı, Irak'ın siyasi karar mekanizması, ABD Büyükelçiliği'nin ipoteğindedir. Alınan tüm kararlar, Washington'daki yeni muhafazakârların çıkarlarına hizmet etmektedir. Sonuçta Irak'ın ekonomisi ve yeniden yapılanması işi, çoğu açıkça İsrail'e bağlı Amerikalı Yahudi işadamlarının sahip olduğu firmalar yoluyla, en büyük yağmalama operasyonunun pençesindedir.
Hal böyleyken, ABD'nin askeri ve ekonomik varlığı, Irak'ta İsrail'in rolünü kucaklayan çok elverişli ve aktif bir ortam yaratmaktadır. Bunu, önceki ve şimdiki Irak Hükümetinin ileri gelen danışmanlarının, İsrail ile sıkı bağlantıları bulunan İngiliz ve Amerikalılar olmaları daha da etkin kılmaktadır. Bunlar isim isim medyada aktarılıyor ve teyit ediliyor. Artı, Irak'tan gelen son bilgiler, geçen birkaç ay içinde birçok Irak asıllı İsraillinin Bağdat'a geri döndüğü ve 1948 yılında Irak'ı terkeden babalarının bıraktığı mal ve mülkleri Iraklı komisyoncular yoluyla belirledikleri yönündedir.
Irak'ta çeşitli alanlarda açık veya gizlice faaliyet gösteren 18 İsrailli şirketin bulunduğu Amerikan kaynaklarınca teyit edilirken, Bağdat'ın içinde ve çevresinde Amerikan komutası altında ve onunla koordineli olarak hareket eden iki İsrail tugayının bulunduğu bilinmektedir. Bu iki tugayın görevi direniş eylemlerini bastırmak, Sünni ve Şii liderler ile camilerini hedef alarak mezhep kavgası yaratmaktır.[28]
Her Siyonist Yahudi Aslında Bir Ajan mıdır?
Diğer taraftan El-Al Havayolları, Mossad'ın tüm dünyada koruyucu örtüsü görevini görüyor. Mossad, El-Al Havayolları'nı o ülkeye rahatlıkla sızmak ve gerekli istihbaratı toplamak için paravan olarak kullanıyor.
Mossad'ın Politik Hareket ve Bağlantı Şubesi, gizli ikinci dış işleri bakanlığı konumundadır. Mossad'ın Politik Hareket Şubesi'nin amacı, hedef ülkelerde endüstriyel ve ticari kuruluşlar oluşturmak ve bunların hükümet üzerinde baskı kurmalarını sağlamak, bu ülkeye danışmanlar gönderip önemli mevkilere ajanlar yerleştirmektir. Bu, İsrail tarafından dünya çapında uygulanan bir sistem. Endüstriyel ve ticari kuruluşların başında bulunan ülke dışındaki Yahudilerin yanında, konsolosluklarda da Mossad ajanları diplomasi adı altında görevlerini sürdürürler.[29]
İsrail'in diğer ülkelerde pek görülmeyen biçimde, İsrail dışında, dünyaya dağılmış Yahudi cemaatinden anlamlı ve sadık bir kadrosu vardır. Bu, ayrıcalıklı bir gönüllü Siyonist yardımcılar şebekesidir. Bu Siyonistler siyasi olsun ya da olmasın, bulundukları ülkelerdeki işyerlerini, mevkilerini, görev ve olanaklarını Mossad'ın hizmetine sunarlar.[30]
Dünyanın her yerindeki Yahudi topluluklarında, Siyonistler ve sempatizanları vardır. Ve bu kişiler İsrail gizli servisine destek verirler: Mossad'a bu kanallarla bilgi ve materyal verilir. Bu kişiler yoluyla propaganda yapılır ve diğer pek çok hedef elde edilir. Mossad'ın aktiviteleri İsrail'in resmi veya resmi olmayan kurumlarıyla bağlantı içindedir. Bu resmi olmayan kurumların bir kısmı özellikle bu iş için kurulmuştur. İsrail'in gizli servisi çeşitli ülkelerdeki Yahudi toplumlarına, organizasyonlarına dayanır. Bu organizasyonlar ajansı güçlendirir ve bilgi akışını artırır.[31]
Her İsrail vatandaşı potansiyel birer ajan görülmektedir. Mossad'ın başarısının en önemli nedeni, her İsrail vatandaşını potansiyel bir ajan olarak kabul etmesidir. Örgütün güçlülüğünün bir nedeni de, Mossad'ın bilgileri toplarken, ya da eylemlere girişirken bunları doğrudan kendi ajanlarıyla değil, üçüncü kişiler aracılığıyla elde etmesidir"[32]
Bir CIA görevlisine göre, suikast ve kara propaganda gibi psikolojik ve yarı askeri, sabotaj türünden eylemlerin yanında, İsrail istihbarat servisinin işlevlerinden biri de; "Batı'daki İsrail karşıtı grupları susturmak için kullanılmak üzere bilgi toplamaktır." Dünyanın hemen her ülkesinde var olan Yahudi cemaatlerinde, İsrail gizli servisine yoğun destek veren Siyonistlere her türden sempatizan bulunmaktadır. Bu tür bağlantılar özenle kurulmakta, korunmakta ve bilgi, yanıltmaca, propaganda ve başka amaçlarla kullanılmaktadır. Aynı zamanda muhalefeti nötralize etmek için anti-Siyonist unsurlara da sızmaya çalışılır.[33] (Acaba Milli Görüşe kimler sızmıştır)
Mossad'ın Türkiye Trafiği
İsrail'in Türkiye üzerinde hesapları var mıdır?.. Bu soruya bir cevap bulmak elbette son derece önemlidir. Bu konuda akla gelen olayların biri, 90'lı yılların başında dönemin İsrail Savunma Bakanı Şaron'un söylediği "Türkiye ilgi alanımız içindedir" açıklamasıdır!
Uzun yıllar Filistin Kurtuluş Örgütü Liderliği yapan Yaser Arafat bir beyanında: "Dava İsrail'le bizim anlaşmazlığımız değildir, dünyanın başına örülmekte olan çoraplardır." Ölmeden önce de Türkiye'yi şöyle uyarmıştı: "Orta Doğu'da yeni tuzaklarla karşı karşıyayız. Türkiye'yi de içeren birtakım Siyonist hesaplarla ilgili önemli raporlar alıyorum. Kesinlikle sizi bir çembere sokmaya çalışıyorlar... Dikkatli olun."
O zaman bu sözlerin üzerinde durulmadı pek. Ola ki çoğumuz Arafat'ın destek sağlamak için propaganda yaptığını düşündük. Ama tuhaf bir haber gündeme geldi: İsrail'in saldırganlık şampiyonu Savunma Bakanı Şaron, ünlü İtalyan gazetecisi Oriana Fallaci ile konuşmasında "Türkiye'yi kendi ilgi alanları içinde gördüğünü" açığa vurmaktan sakınmamıştı"[34]
Türkiye'nin İsrail için hayati stratejik önemi ise Liberation dergisinde şöyle anlatılmıştır: "Bir İsrailli yönetici söylüyor: Türkiye bizim stratejik derinliğimiz. Özellikle bizim akciğerimiz. Onsuz boğuluruz."[35]
Bernard Lewis, Henry Kissinger, Richard Perle, Zbigniew Brzezinski, Morton Abramowitz, Paul Henze, Moris Amitay, Stephan Solarz, Nelson Ledsky, Ellen Laipson, Moris Abram bu isimler Mossad'ın Türkiye'yi nasıl bir ilgi alanı haline getirdiğinin önemli göstergeleridir.
Mossad'ın Türkiye'deki geniş faaliyetleri, terör sorunu ve faili meçhuller gibi hassas konuları içermektedir.
Emekli albay ve avukat Emin Değer'e göre istikrarlı bir Türkiye istemeyen Mossad'ın, Türkiye'deki terörün tırmanmasında parmağı olabilirdi. 12 Mart öncesi ve 12 Eylül öncesindeki olaylara ve 1 Mayıs 1977 olaylarına MOSSAD'ın karıştığını söylemektedir. 1940'ların sonunda İstanbul, Mossad ajanları için önemli bir merkezdir.[36]
1954'te Türkiye dünyada hiçbir ülkenin olmadığı şekilde, üç uluslararası savunma paktına bağlıydı. Bu alışılmadık statü, İsrail yetkililerinin Ankara'yı öncelikli politik ve askeri dikkat merkezi yaptı. Türkiye'nin açık istihbarat için geniş bir faaliyet alanı oluşturduğunu ileri süren İsrailli politikacılar, istihbarat toplamak amacıyla Ankara temsilciliğine askeri ateşe bulundurulmasını önerdiler. İsrail'in Türkiye'deki faaliyetleri için Türkiye'nin politik pozisyonu önemli bir nedendi. Orta Doğu'daki kilit coğrafi pozisyonuyla Türkiye'nin İsrail için değeri artmaktaydı.[37]
İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Walter Eitan, Türkiye'nin Orta Doğu'daki gelişmelerle ilgili bilgi için en iyi istihbarat kaynağı olduğunu söyledi. Bu amaçlarla İsrail, Ankara temsilciliğinde daha etkili iletişim faaliyetleri planladı ve Türkiye'nin Irak ve Suriye sınırlarına yakın şehirlerinde konsolosluklar kurmak için çabalar harcadı.[38]
İsrail Gizli Servisi'nin ABD'de ve diğer Batı ülkelerinde Siyonizm taraftarı hükümet görevlileriyle yakın bağlantılar kurduğu birçok delille kanıtlanmıştır. CIA araştırmasının gösterdiğine göre Mossad İsrail için önemi olan her ülkenin üst düzey yetkilileri ve hükümet görevlileriyle ilişki içindedir. 1978 Baharı'nda Washington'da bir skandal çıktı ve Senato'nun Dış İlişkiler Komitesi'nden (CFR), Stephen Bryen'ın İsrailli yetkililere gizli bilgi aktardığı anlaşıldı. Senatör Abraham Ribicoff'un yardımcısı Morris Amitay ve Richard Perle -Senatör Henry Jackson'un yardımcısı- Siyonist lobinin çekirdeğini oluşturdu.[39]
18 Mart 1993 tarihli Milliyet gazetesinde Yonca Özkaya, İsrail ve ABD'nin -Türkiye üzerine son planını ele almıştı. Plan, Mossad'ın sözcüsü Melman'ın imzasıyla çıkan haberden alıntı yapılarak aktarılmıştı:
"İran'a karşı Türkiye'yle birlikte hareket etmeyi planlayan ABD ve İsrail yetkililerinin şubat ayı sonunda Washington'da "ABD, Türkiye ve İsrail'in Ortak Çıkarları" başlıklı bir belge hazırladığı bildirildi. İsrail gazetesi Haaretz'de 12 Mart'ta Yossi Melman imzasıyla çıkan "Türkiye Seçeneği Tekrar Gündemde" başlıklı makalede, Amerikalıların İran'a karşı bölgede bir karşı güç oluşturmak istediğinden söz ediliyor. Melman'ın makalesi şöyle: 'İsrail Başbakanı İzak Rabin, önceki gün ABD'de Başkan Clinton ile biraraya geldi. Görüşmede ele alınan konular arasında Türkiye seçeneği de yer alıyor.
"Türkiye seçeneği" terimi, diplomasi ve Orta Doğu siyasi ilişkileri uzmanı Yahudi asıllı Amerikalı Profesör Nadav Safran'a ait. İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres, geçen ay Washington'da Amerikalı yetkililerle görüşürken Türkiye'ye bu konuda daha fazla destek olunması gerektiğini söyledi."[40]
Bu durum, 1986 Nisan'ında Mehmet Altan'ın "Batı, Türkiye'nin nereye kadar kalkınmasını ister?" sorusuna Süleyman Demirel'in verdiği cevapta da hissediliyordu: "Batı'nın Türkiye'ye karşı dış politikasını ayarlarken gözettiği iki husus vardır. Bir tanesi Türkiye'nin Yunanistan'ı ezecek güce sahip olmaması, diğeri de bir gün İsrail için tehlike teşkil edebilecek güce sahip olmamasıdır. Gerek İsrail gerek Yunanistan Batı'nın karakollarıdır. Ayrı devletlerdir, ama bunları Batı ile müşterek saymak lazımdır."
"Batı ile karşılıklı menfaatler dendiği zaman, bizim menfaatimiz güçlenmek ve kuvvetlenmektir. Onların menfaati de, onların gayelerini aşan kuvvetlendirmeye mani olmaktır. Bütün mesele onların iradesine tabi olmadan güçlenip, kuvvetlenmeyi başarabilmektir."[41]
İsrail, bölgede bir "Terör Devleti" olmaya devam etmektedir. Şii-Sünni çatışması, suni Türk-Kürt ayrımı Mossad'ın Orta Doğu'da kullandığı "Böl ve Parçala" ilkesinin bir sonucu olarak sürekli körüklenmektedir. Bölgenin güvenliği ve barışı için atılacak adımlarda, bu bilginin göz önünde bulundurulması gereklidir. İzi bir türlü bulunamayan bombaların ve cinayetlerin arkasındaki asıl gücü göz ardı etmek Türkiye'yi karanlıklara itmekten başka bir şey olmayacaktır.
İsrail'in Tanrısına Verilmiş Ahit GAP mı?
"O gün Rab Abramla ahd edip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, FIRAT ırmağına kadar senin zürriyetine verdim."[42]
İsrail'in Güneydoğu Anadolu'yu içine alan kutsal sınırları ve suya olan acil ihtiyacı, GAP ile yakından ilgilenmesine yol açmaktadır:
"İsrail, GAP konusunda Türkiye ile iş birliği yapmak istediğini, İsrail'in su kaynaklarından yoksun olduğunu, Türkiye'nin ise zengin su, toprak ve iş gücüne sahip bulunduğunu belirtti."[43]
"Gelecek sene Kudüs'te bulvarlar gül kokmayacak ve İsrail belki de çölü çiçeklendiren bir ülkenin gözalıcı görüntüsünden vazgeçmek zorunda kalacak. Eski kültürler ve Negev pamukları içinde olduğu gibi kutsal şehrin süslenmesi için çok suya ihtiyaç var, ama su yok."[44]
"Şimon Peres: Nüfus artıyor. Suyu üretmek için imkân oluşturmazsak, bu kez su için savaşacağız."[45]
"İsrail Hayfa Üniversitesi'nden Prof. Armon Sofer 1990'da verdiği demeçte, Ortadoğu'da su kaynaklarının kullanımı yüzünden savaş çıkacak dedi."[46]
Türkkaya Ataöv de İsrail'in Orta Doğu'daki su problemini ve bu problemi çözmek için ne gibi metodlar kullanabileceğini şöyle açıklamıştır: "Orta Doğuda bir su problemi var. Belki de bu cümle değiştirilmeli ve suyla ilgili ekonomik ve stratejik sorunlar var denmelidir... Bazı ülkelerde 'su güvenliği' vardır. Türkiye ve bir miktar da İran'ın yeterli su fazlası var. İsrail ve işgal altındaki topraklarda kişi başına düşen su miktarı gittikçe azalmaktadır. Libya ve Suudi Arabistan kendi yeraltı kaynaklarını kullanmaktadırlar. Suriye ve Irak ise gelecek için endişeli.
Su gerçekten petrol kadar önemli mi oluyor? Komşu ülkeler arasındaki rekabeti artırarak onları silahlı bir anlaşmazlığa mı yöneltiyor? Suyun giderek değerinin arttığı ve anlaşmazlıkların hızlandırıldığı doğrudur.
Bazı gruplar ve devletler, barajları, boru hatlarını, damıtma tesislerini ve dağıtım hatlarını sabote edebilir.
İsrail, bölgesindeki suyu kontrol altına almak istiyor. Ürdün nehrinden, Yarmuk ve Batı Şeria'daki kaynaklardan İsrail büyük miktarda su sağlıyor. Versay Barış Konferansı'nda 1919'da ileri sürülen Siyonist haritaya Litani Nehri dahildir. İsrail 1982'de Lübnan'a saldırısında bu nehri kontrol altına almak istemiştir.
İsrail, işgal altındaki topraklardaki Yahudilerin su ihtiyacını karşılıksız olarak sağlarken, Filistinlilerden en yüksek fiyatı istiyor. Aşağı yukarı tüm su anlaşmazlıkları politik kargaşalarla sonuçlanıyor.
Mısır, Nil'in normal su akışını isteyerek, şimdi İslami grupların desteğinde olan güney komşusu Sudan'la anlaşmazlığa düşüyor. Bu iki ülke 1959'da Orta Doğu'daki suyla ilgili tek anlaşmayı yaptı.
Türkiye'nin GAP'ı ise Kürt meselesiyle iç içedir. Dicle-Fırat sularının kullanımı projesiyle birçok amacı olan bir plan gerçekleşecek ve hidroelektrik gücü elde edilerek geniş alanlara sulama yapılacaktır."[47]
Orta Doğu su sorununda üç kilit ülke, Sudan-Etiyopya-Türkiye'dir. Etiyopya'nın İsrail güdümlü dış politikası, gözleri Türkiye ve Sudan üzerine çekmektedir. Bu durumda GAP da ayrı bir önem kazanmaktadır. Güneydoğu'da Kudüs merkezli manevralara sık sık rastlanmaktadır. Sudan'ın İsrail açısından sahip olduğu stratejik önem ise, bu ülkede yaşanan sorunların son bulmasını da engellemektedir. Su sorununun Ortadoğu'da bir savaşa yol açabileceği ihtimali ilk olarak 1986 yılında CIA'nin Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından ortaya atılmıştır.
"Merkezi Washington'da bulunan Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezi, 1986'da durup dururken, "Ortadoğu'nun Su Sorunu" başlıklı bir rapor yayınladı. Raporda bölgedeki kuraklığın artacağı, nehir debilerinin azalacağı, günlük hayatta suyun petrolden daha değerli olacağı gibi araştırma sonuçları yazıldı ve bir de kehanet ortaya atıldı: ... Nil, Ürdün ve Fırat... Orta Doğu'da, gelecekteki bir savaş, mutlaka bu üç nehrin sularının paylaşılmasından çıkacaktı..."[48]
Orta Doğu'da patlak veren su krizinin kilit ülkesi ise İsrail'dir. İsrail'in şu andaki su ihtiyacının büyük bir bölümü Taberiye Gölü'nden karşılanmaktadır. Oysa Taberiye Gölü'ne akan Litani Nehri Lübnan üzerinden gelmektedir ve kontrolü İsrail'in sınırları dışındadır. İsrail'in Güney Lübnan'ı işgal etmesi ile bu sorun bir süreliğine ortadan kaldırılmıştır. Bu da İsrail'in su uğruna savaşmaktan kaçınmayacağını göstermektedir.
İsrail'e sürekli Yahudi göçü devam ettiği ve yeni gelenler için her gün daha fazla yerleşim alanları açıldığı göz önünde bulundurulursa, gelecekteki İsrail Devleti'nin nüfusuna yetecek kadar su kaynağı Orta Doğu'da bulunmamaktadır. İhtiyaç duyulan suyun GAP'tan sağlanmasıyla, planlanan "Büyük İsrail" projesinin kurak topraklarda değil "Barış Suyu" projeleriyle verimli topraklarda gerçekleşmesine çalışılmaktadır.
Barış Suyu projesiyle Fırat'ın suyunun Suriye üzerinden önce Ürdün'e daha sonra İsrail'e aktarılması planlanmaktadır. İsrail'e gereken suyun gönderilmesi için bütün bu planlar yürütülürken, İsrail'in sessiz bir politika izlemesi de dikkat çekicidir. Tarihte ne zaman İsrail'in büyük, fakat kamuoyuna hissettirilmemesi gereken bir menfaati olsa, İsrail sessiz bir politika izler: Gelişmeler hakkında doğrudan yorumda bulunmak yerine, kendi fikirlerini kontrolü altında olan ağızlardan söyleterek, arka planda kalmayı tercih eder.
Su konusunda, kamuoyunun dikkatinin zaman zaman piyon olarak kullanılan Suriye'ye çevrilmesi de söz konusu bu metodun bir parçasıdır. Bir dönem çok gündemde olan Suriye-Türkiye arasında yaşanabilecek potansiyel savaş senaryoları sonucunda, "Barış Suyu"nu devreye sokabilmek ve "Barış için Suriye'ye su" mesajı altında İsrail'e gereken suyu sağlamak hedeflenmiştir.
İsrailli liderlerin su sorununa bakış açısı da Orta Doğu'da su kavgasının merkezinin Tel-Aviv olduğunu gözler önüne sermektedir.
"İsrail Tarım Bakanı Rafael Eitan: Bölgede su, saatli bombadır."[49]
Su sorunu hakkında bu denli ilginç görüşleri olan Eitan, bir dönem Mossad'ın askeri kanadı LAKAM'ın eski şefi olarak da görev yapmıştır. Bugün ise İsrail ordusu Genelkurmay Başkanı'dır.
"İsrail'in en ünlü casusu Rafael Eitan 1968'de İsrail İstihbarat Örgütü LAKAM'ın başındaydı." [50]
"İsrail Tarım Bakanı Rafael Eitan uyarıyor: 'Taberiye Gölü'ndeki su seviyesi hiçbir zaman bu kadar düşük olmamıştı. İsrail'in su rezervleri hayati tehlike altında."[51]
"Su darlığı İsrail'i tehdit ediyor."[52]
Ve İsrail'in bu büyük su ihtiyacına paralel olarak bölgede savaş rüzgârları da sık sık esmektedir:
"İsrail Başbakanı İzak Rabin: Umarım ki su sorunu silahla çözülmez."[53]
"İsrail ve Ürdün su rezervlerini tekrar doldurabileceklerinden yüzde 15 kat fazla bir hızla tüketiyorlar. Ürdün'ün teklifi 350 milyon dolarlık birleşik bir barajı Yarmuk Nehri üzerinde kurmak. İsrail ve Ürdün BM'nin aracılığını yaptığı gizli görüşmeler yapıyorlar. İsrail'deki her yerleşim yeri günde 280 lt, yani Filistin'dekinin 4 katı su harcıyor. İsrail, Lübnan'la Litani Irmağı'nın suyunun alınmasıyla ilgili antlaşma yapmaya çalışıyor. Amman'daki Batılı bir diplomat 'Su İsrail'in elinde silah gibidir ve çözülemeyecek bir problem olur' diyor."[54]
Geçtiğimiz yıllarda İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'deki suyun %60'ını elinde tuttuğu bildirilerek, Sovyet Yahudilerinin göçü ile İsrail'in su ihtiyacının daha da artacağı belirtildi... Washington Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü araştırmacılarından, Joyce R. Starr ve Daniel C. Stoll "Orta Doğu'daki Su Kaynakları Konusunda ABD Dış Politikası" adlı araştırmalarında, Orta Doğu'da gelecekte muhtemel bir savaşın petrol yüzünden değil de su yüzünden çıkacağını belirtmişlerdir:
"İsrail'in Batı Şeria ve Güney Lübnan'ı işgal etmesinin en önemli nedenlerinden biri de buraların zengin su kaynaklarına sahip olmaları. Golan Tepeleri dağlık, yağışlı ve münbit bölgeler. Buraları gözden çıkaramıyor. Ayrıca İsrail Taberiye Gölü'nün Suriye'ye ait bölümünü de işgal etmiş durumda, bütün gölü kullanıyor. Çünkü denizden su arıtma çok masraflı bir işlem. Bu İsrail'in enflasyonunu bile etkiliyor...
Su gücü dostluk kazanmak ve birlikte ticaret için kullanılabilir. Fakat aynı zamanda bir nükleer güce de benzer ki, bir kere sizin buna sahip olduğunuz insanlar tarafından bilinirse, bu onlarda büyük bir saygı uyandırır. Türkiye'nin su zengini bölgesi Güneydoğu. Güneydoğu'daki olaylar daha genişlerse komşuluk ilişkileri açısından daha da önemli olacak."[55]
"Kızgın su kavgaları Orta Doğu için yeni bir şey değildi. Bundan evvelki birçok savaş bu üç büyük nehirle ilgiliydi: NİL, DİCLE, FIRAT."[56]
"Kaynaklar durmaksızın artan ihtiyaçlar yanında sınırlılar. Aynı ritimle insanların sayısı da artmaktadır. Su, devletler arasında baskı kaynağı olmuştur ki, bu daha çok Orta ve Yakın Doğu'da geçerlidir.
Fırat, Dicle, Nil; yarın belki de bu ırmakların kontrolü için savaşılacaktır."[57]
"Batılı kaynaklar, Orta Doğu'da petrolden daha değerli hale gelmeye başlayan suyun, 2000'li yıllara doğru stratejik bir önem kazanarak bölgede savaş rüzgârları estirebileceğini belirtiyorlar."[58]
İsrail, GAP ve Kürt Sorunu
İsrail'in GAP'a duyduğu ilgi, projenin ilk günlerinden itibaren pek çok farklı kaynakta yer almış bir bilgidir. Bu ilgi, İsrail'in Türkiye'ye bu projede ortak çalışmayı teklif etmesinde olduğu gibi zaman zaman açıkça görülürken, kimi zaman da İsrail'in bölgede gerçekleştirdiği bazı gizli eylemlerde görülmektedir. Bu eylemlerin temelinde ise İsrail'in Siyonist ideolojisi yer almaktadır.
Siyonizm sözcüğü Zion kökünden geliyor. Zion "Büyük İsrail" demek. Zion'un sınırları Akdeniz'den Kızıldeniz'e, İran Körfezi'nden Karadeniz'e uzanıyor. Ne gariptir, İsrail'in çizdiği haritada Türkiye'nin Kürt bölgeleri Zion sınırları içinde gösteriliyor.[59]
21 Aralık 1992 tarihli Sabah gazetesinde Sedat Sertoğlu, İsrail'in GAP hakkında neler düşündüğünü dile getirmişti:
"Türkiye ile İsrail arasında, orta ve uzun vadede bölge sularının kullanımı konusunda bir anlaşmazlık çıkabileceğini sezinledim. Rabin başkanlığındaki İsrail yönetiminin, suların paylaşımı konusuna Türkiye'den daha değişik yaklaşımı olacak. Bunun işaretlerini biraz dikkat edince hemen yakalayabiliyorsunuz. İsraillilerin Golan Tepeleri'ndeki su kaynaklarının Suriye ile birlikte kullanımı konusunda, Türkiye'nin Dicle ve Fırat sularının Suriye ve Irak arasında kullanımına dair değişik fikirleri var. Bu fikirler bizi pek memnun etmeyeceğe benziyor."[60]
"Dünya Siyonist Örgütü'nün yayın organı Kivunim (Yönelimler) dergisinin Şubat 1982'deki 14. sayısında; 1980'lerde "İsrail İçin Strateji" başlıklı yazıda, Irak'ın Basra çevresinde güneyde bir Şii Bölgesi, kuzeyde Musul çevresinde bir Kürt Bölgesi ve ortada Bağdat çevresinde bir Sünni Bölgesi olarak üçe bölünmesi hedefleniyor."[61]
Dünya Siyonist Örgütü'nce 1982'de hazırlanan, Irak'ın üçe bölünmesi planı, bugün gerçekleşmiş durumdadır. Merakla beklenen ise, bundan sonra neler olacağıdır? Evet, ateş Türkiye'ye yaklaşmaktadır.
Mossad Barzani İşbirliği
Kuzey Irak'taki Müslüman Kürt halkının tasfiye edilerek, Kürt devleti adı altında piyon bir devlet kurulma çalışmalarının temelleri 1970'li yıllara kadar uzanır. Mossad'ın Barzani'ye yardımı 1970'lerden beri belli aralıklarla hep devam etti. Mossad, Barzani'ye hem modern silah yardımında bulunuyor, hem de çeşitli teçhizatları sağlıyordu. Hatta dönemin Mossad Başkanı Meir Amit, Barzani yandaşlarına, dağlardaki kamplara kadar gelip yardım sözü vermişti. İsrail'in Barzani'ye 1970'lerde başlayan yardımı 5 Nisan 1975 tarihli Cumhuriyet gazetesinde şöyle anlatılmaktadır:
"Newsweek dergisine göre İsrail beş yıldan beri Kürtlere silah ve askeri malzeme yardımı yapmakta, bir yandan da askeri uzmanlar göndermekteydir."
Mossad-Barzani iş birliği günümüze kadar şöyle devam etmiştir.
"Mossad, 1973'te, Yom Kippur Savaşı'nda, Barzani'den Irak petrol kuyularını bombalamasını istemiş, Barzani de bunu kabul etmiştir." [62]
"Kuzey Irak'taki Kürtler, Mossad'dan ilk ve direk yardımı, İsrailli askerler Kürt Yahudisi gerillaları eğitirken almıştı. İsrail Kabine Başkanı Aryeh Eliav, Barzani yandaşları için arazi hastanesi kurmuştu." [63]
Bugün de 100 binden fazla Peşmerge Mossad tarafından eğitilmekte, PKK militanları Peşmerge ordusuna katılmaya çalışmakta ve Türkiye'ye karşı kullanılmaya hazırlanmaktadır.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Cemal Anadol Siyonizmin Kıskacında Türkiye Sh:59-61
[2] Bak. Gizlenen Talmud Yasaları H.Yılmaz Çelebi Emre yy. 2.Bask. Sh:243-266
[3] Dan Rviv, Yossi Melman, Every Spy a Prince, sf.16
[4] Bvery Spy a Prince, Dan Raviv, Yossi Melman, sf.17
[5] lsrael's Most Secret Service Mossad, Ronald Payne, sf. 27
[6] Dan Raviv, Yossi Melman, Every 5P a Prince, sf30
[7] Dan Raviv, Yossi Melman, Every Spy a Prince, sf. 17
[8] Dan Raviv, Yossi Mel'ilan, Every Spy a Prince, sf.207-208
[9] Dan Raviv, Yossi Melman, EverySpy a Prince, sf. 182
[10] Dan Raviv, Yossi Melmon, Every Spy a Prince, sf. 56
[11] Noam Chomsky, Kader Üçgeni, sf.229
[12] Dan Raviv, Yossi Melmon, Every Spy a Prince, sf.7
[13] Dan Raviv, Yossi Melman, Every Spy a Prince, sf.50
[14] Darı Raviv, Yossi Melman, Every Spy a Prince, sf. 26
[15] Dan Raviv, Yossi Melmon, Every Spy a Prince, sf.26-27
[16] Dan Raviv, Yossi Melmon, Eveıy Spy a Prince, sf.18
[17] Dan Raviv, Yossi Melmon, Every Spy a Prince, sf.36
[18] Dan Raviv, Yossi Melman, Every Spy a Prince, sf.37
[19] Dan Raviv, Yossi Melman, Every Spy a Prince, sf.38
[20] Dan Raviv, Yossi Melman, Every Spy a Prince, sf.39
[21] 2000'e Doğru, 8 Nisan, 1990
[22] Dan Raviv, Yossi Melmon, Every Spy a Prince, sf.91
[23] Dan Raviv, Yossi Melmon, Every Spy a Prince, sf.92
[24] Cambio, No 804, 27 Nisan 1987, sf.50
[25] Cambio, No 804, 27 Nisan 1987, sf.50
[26] Dan Raviv, Yossi Melmon, Every Spy a Prince, sf.153-154
[27] Livia Rokach, Israel's Sacred Terrorism, Son Söz
[28] Mısır'da yayınlanan El Ahrar Gazetesi- 21 Kasım 2005
[29] Dan Raviv, Yossi Melmon, Every Spy a Prince, sf.153
[30] Victor Ostrowsky-Claire Hoy, By Way of Deception, sf.16
[31] Paul Findley, They Dare to Speak Out, sf.149
[32] Nokta, 14 Haziran 1987
[33] Noam Chomsky, Kader Üçgeni, sf.34
[34] Refik Erduran, Güneş, 16 Eylül 1982
[35] Liberation, 8 Ağustos 1992, Shalom Cohen
[36] Nokta, 14 Haziran 1987
[37] Amikam Nachmani, Israel, Turkey and Greece,
Uneasy Relations in the East Mediterranean, The Hebrew University of Jerusalem, sf.6-7
[38] Amikam Nachmani, Israel, Turkey and Greece,
Uneasy Relations in the East Mediterranean, The Hebrew University of Jerusalem, sf.3-6
[39] Sergei Sedov, Zionism Counts On Terror, sf.61
[40] Milliyet / 18 Mart 1993 / Yonca Özkaya
[41] Ufuk Güldemir, Çevik Kuvvetin Gölgesinde, sf.205
[42] Tekvin Bölümü, 15/18, 21
[43] Şalom / 29 Ocak 1992
[44] L'Express, 16 Ağustos 1991
[45] Cumhuriyet, 12 Haziran 1991
[46] Milliyet, 31 Ekim 1990
[47] Türkkaya Ataöv, Turkish Daily News, 19 Şubat 1993
[48] Tempo, 10-16 Haziran 1990
[49] Hürriyet, 14 Temmuz 1991
[50] Andrew and Leslie Cockburn, Dangerous Liaison, sf.85
[51] Nature, Ağustos 1991
[52] Şalom, 9 Ocak 1991
[53] Sabah, 22 Aralık 1992
[54] Newsweek, 12 Şubat 1990
[55] Economist, 14 Aralık 1991
[56] Newsweek, 12 Şubat 1990
[57] L'Expansion, 4-17 Temmuz 1991
[58] Cumhuriyet, 23 Temmuz 1992
[59] 2000'e Doğru, 22 Eylül 1991
[60] Sabah, 21 Aralık 1992
[61] Cengiz Çandar, Ortadoğu Çıkmazı, sf.37
[62] Dennis Eisenberg-Uni Dan-Eli Landau, Mossad 'Les Services 5cc- ters Israeliens', sf. 269
[63] Dan Raviv-Yossi Melman, Every Spv A Prince, sf.82
Kaynak